18 Ekim 2011 Salı

Kongre Geldi, Batıl Zail Oldu

Veysi SARISÖZEN
Demokrasi dünyamızın “Fetret Devri” 14-15 Ekim 2011 tarihlerinde yapılan Kongre ile sona erdi.

Hem solun kendi içinde hem de Türk solu ile Kürt Özgürlük Hareketi arasında 12 Eylül darbesinden bu yana süre giden bölünmüşlüğün artık hiçbir temeli kalmadı. Bu ayrılıklar yüzünden yaşanan bütün tatsız tuzsuz kavgalar artık hükümsüzdür.


“Hak geldiğinde batıl nasıl zail olduysa”, işte öyle, “Kongre geldi, eski artık zail oldu.”


“Ya bu da başarısız olur, solcular birbirlerini tasfiye etmeye kalkarsa?..”


İnsanların zihninde böyle bir algıya yol açtığımız kesindir. Başarısız birlik deneylerimiz insanları şüpheci yapmıştır. Ama Kongre dar anlamda “solcuların birliği” değildir. Kongre elbette “sol”dadır. Düzenin karşısındadır. Kapitalizme karşıdır. Ama o “sosyalistlerin birliği”ni değil, bütün düzen karşıtı hareketlerin birliğini temsil ediyor.


Ertuğrul Kürkçü yaptığı konuşmada, bütün bu hareketlerin “kapitalizme karşı olduğunu” söyledi. Bu çok önemli bir düşüncedir. Doğrudur. Oligarşik tekelci bir azınlık ve onun desteklediği asalak bir zümre dışında, ezici çoğunluğun çıkarları kapitalizmle bağdaşmaz. Kim bir hak talep ediyorsa, o kapitalizme karşı çıkıyor demektir.


Kongre kapitalizme karşı mücadele edecektir.


Kongre “sosyalist” midir?


Bu soru eskimiştir. “Eveti ve hayırı” olmayan eski bir sorudur.


Kongre sosyalizme kapalı değildir, anti-kapitalisttir, yani kapitalizme “kapalıdır.”


Ama sosyalist olmayanlara “açıktır.”


Kongre “sosyalist” etiketiyle küçülürse sosyalizmden uzaklaşır, etiketsiz yürüdükçe sosyalizme yaklaşır. Öcalan’ın Kongre düşüncesi diyalektiktir.


Kürtlerin özgürlüğü için mücadele eden Kürt yurtseveri de, Çerkes kimliği için örgütlenen Çerkes yurtseveri de, Ermeni Soykırımı’nın tanınmasını talep eden de, HES’lere karşı çıkan Karadenizli köylü de, ayrımcı şiddetle boğuşan farklı cinsel kimlikli mağdur ve mağdure de Kongre’de birleşmiştir. Bunların arasında sosyalist olan da var, olmayan da. Onları bölüp, sosyalist olmayan Kürt, Çerkes, Azeri, Roman yurtseveri, demokrat Ermeni’yi, sosyalizme uzak Rizeli bir çevreciyi, Kurtuluşu sosyalizmde değil de “cennette” gören, ama aynı zamanda kapitalist sömürüye karşı mücadele eden dindar bir işçiyi “Kongre’ye sosyalist olmayan giremez” diyerek dışarıda mı bırakacağız? Bizimle birlikte oligarşik, merkeziyetçi, bürokratik devletin toplum üstündeki vesayetine karşı çıkan ve Kürt sorununda çözüm isteyen, ama “reel sosyalizm deneyi” yüzünden sosyalizmden yüz çevirmiş, kurtuluşu “sosyal piyasa düzeninde” arayan AB yanlısını dışlayacak mıyız?


“Eskiden” olsa dışlardık.


Ama şimdi hayır! Çünkü onlar sosyalizmi benimsemiyor olsalar bile, attıkları her adımda kapitalizme karşı çıkıyorlar. Çünkü kapitalizm onlara karşıdır. Toplumun ezici çoğunluğu “kapitalizmin sonuçlarına” karşı her günkü hayatında kavga ediyor. Sosyalistleri onlardan ayıran, “kapitalizmin sonuçlarına karşı mücadeleyi sonuna kadar götürmek, sosyalist amacı savunmak” oluyor. Kapitalizmin farklı sonuçlarına karşı ayrı ayrı mücadele verenler yenilir. Kongre kimisi kapitalizmin ırkçı sonuçlarına, kimisi emek düşmanı sonuçlarına, kimisi cinsel zorbalık sonuçlarına, kimisi anti-demokratik sonuçlarına, kimisi doğa düşmanı sonuçlarına karşı mücadele eden herkesi birleştiriyor. Yeni olan bu.


Sosyalistler kendi kendilerine şöyle sordular: Sosyalist bir kongre kurup, kendimizi kapitalizmle kavga eden milyonlardan ayırmak mı, yoksa kendi sosyalist kimliğimizi koruyarak, kapitalizmin bütün anti-sosyal, kadına, doğaya, emeğe düşman ve baskıcı sonuçlarıyla kavga eden milyonlarla “demokratik ulus kongresi”nde birleşmek mi?


Sosyalistler işte bu ikinci alternatifi seçtiler.


Bu alternatifi seçtikleri için artık eski kurumuş dere yatağında, hiçbirine yetmeyen küçük su birikintisinde yüzmeye çalışmayacaklar, su birikintisinde yüzebilmek için birbirlerini bu su birikintisinin dışına atmaya çalışmayacaklar. Herkesin yüzebilmesi için yeteri kadar su var artık. Bu suyun önündeki bendi seçimlerde BDP’yle birleşen Blok bileşeni sosyalistler yıktı.


Şimdi “Dicle ve Fırat”ın bir kolu bu Kongre’yle birlikte Batı’ya doğru ve bizim eski kurumuş dere yatağımızdan gürül gürül akmaya başladı. Tüm Kongre bileşenleri işte bu büyük, birleşik ırmakta hedefe doğru hep birlikte kulaç atacaklar. Bunu başaracaklar, çünkü tıpkı Kürt devrimcileri gibi Türkiye sosyalistleri de olimpik havuzlarda yüz metre kelebek yüzenlerden değiller, amansız Türkiye ırmaklarında, fırtınalı denizlerde yüzmüş maratoncudur onlar.


Diyeceksiniz ki, “hala neden yeniden bölünmeyeceklerini anlatmadın.”


Anlattım aslında: Bu ırmağın suyu öyle bir sudur ki, sanırsın su değil de milyonlarca metreküp tutkal akıyor. Kitle “yapıştırıcıdır.” Kitlesizlik çürütücüdür, çürüyen organizma “ayrışır.” Kongre ırmağına atlayan, ırmağın “organik” bir bileşeni haline gelecek... Tek bir beden gibi olacak. Diyelim ki sen bu bedenin “kolusun”, gövdeyi bırakıp ırmaktan kenara çıkabilir misin?


Çıkamazsın.


Çıkamayacağız.


Çünkü “Kongre geldi batıl zail oldu!”


 

Hiç yorum yok: