7 Nisan 2012 Cumartesi

Demirtaş: Kürtler Her Şeye Hazır Olmalı

Suriye’ye müdahale senaryolarına dikkat çeken BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Kürtlerin her şeye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi. Demirtaş bunun için ulusal konferansa dikkat çekti.

‘TAMPON’A SESSİZ KALMAYIZ

“Türkiye Suriye’ye yönelik tampon bölge oluşturma, askeri müdahale seçeneği konusunda hevesli görünüyor. Özellikle özerk bir Kürdistan oluşmasını engellemek adına orada 20 km içeriye doğru bir tampon bölge oluşturma konusunda ısrarlı talebi var. Ancak Suriye’ye yönelik tampon bölge oluşturmaya karşı sessiz kalmayız.”

ORTAK ÇIKARLARDA BİRLEŞELİM

“Ulusal birlik konusunda hem Türkiye’de hem de Kürdistan’ın dört parçasında heyecanlı bir bekleyiş var. Herkesin, bütün Kürt örgütlerinin, partisel çıkarları, partizan çıkarları, bir kenara bırakması artık bütün Kürt halkının ortak çıkarları etrafında Kürdistan Ulusal Konferansı’na yaklaşması gerektiğini düşünüyorum.”



Kürtler her çalkantıya hazır olmalı

 
Kürt Ulusal Konferansı’nı önemsiyoruz. Ulusal birlik konusunda hem Türkiye’de hem de Kürdistan’ın dört parçasında da heyecanlı bir bekleyiş var. Devletler, Kürtler için adil bir referandum koyarlarsa referandum bir seçenektir. Hazırlıkları özgür, adil şekilde yapılırsa referandum seçenektir. Dışarıdan müdahalelere yer verilmeden yapılması lazım
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş röportajın ikinci bölümünde Suriye’ye müdahale senaryolarına dikkat çekti. Müdahale öncesi muhalif ordunun da devlet ordusunun da bir darbe girişiminde bulunabileceğini belirten Demirtaş, Suriye Ulusal Konseyi’nin  Kürtlerin haklarını garantiye alan bir çerçeve çıkaramadığına, Tunus’taki toplantıda ifade edilenlerin, sonuç bildirgesine, mutabakat metnine veya protokole dönüşmediğine işaret etti. Demirtaş, Kürt Ulusal Konferansı’yla ilgili Suriye, İran, Irak ve Türkiye’de heyecanlı bir bekleyiş olduğunu da vurguladı.

AKP hükümetinin ısrar ettiği konulardan biri şu anda tampon bölgeyle müdahale seçenekleri... Fiili olarak tampon bölge oluşturma mümkün mü?  Meclis kararı gerekiyor mu?


- Suriye topraklarından Türkiye’ye yönelik herhangi bir saldırı olmadığı için Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne dayanarak veya NATO sözleşmesine dayanarak Suriye topraklarına girmesi yasal olarak mümkün değil. Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden bir sınır ötesi harekat veya savaş kararı çıkması gerekiyor. Hükümetin şu anda bir yetkisi yok. Meclis kendisine bu yetkiyi vermiş değil. Hükümetin elindeki tezkere Irak topraklarına operasyon yapmak için geçerli bir tezkeredir. Özellikle Kandil’e, Güney Kürdistan’a yönelik operasyon yetkisi hükümet almış durumda, ancak Suriye toprakları için böyle bir yetkisi yok. Bunun dışında Afganistan ve Somali’de asker bulundurma için yetki almış durumda. Suriye için tampon bölge de oluştursa veya fiili bir müdahale de gerçekleştirse Meclis’ten bu yetkiyi almak zorundadır. Biz bugüne kadar hiçbir savaş kararına hiçbir sınır ötesine asker gönderme kararına “evet” demedik. Suriye’ye yönelik tampon bölge oluşturma, askeri müdahale seçeneği de BDP tarafından asla olumlu karşılanmaz. Biz bu konuda olumlu yaklaşmayız. Türkiye bu konuda hevesli görünüyor. Özellikle özerk bir Kürdistan oluşmasını engellemek adına orada 20 km içeriye doğru bir tampon bölge oluşturma konusunda ısrarlı talebi var Türkiye’nin, ama uluslararası kamuoyu henüz bunu kabul etmiş değil. Türkiye’nin müdahalesini istiyorlar, ancak tampon bölgeye Amerika başta olmak üzere birçok çevre karşı şimdi.


Müdahale bekliyor musunuz?


- Bunu tahmin etmek zor. Ama röportajı yaptığımız saatlerde (28 Mart) Kara Kuvvetleri Komutanı (Org. Hayri Kıvrıkoğlu) Suriye sınırında inceleme yapıyordu. Dolayısıyla bölgedeki askeri hareketlilik uzun süredir oradaki askeri üslerin yeniden tadilatı, elden geçiriliyor olması, İncirlik Üssü’ndeki Amerikan hareketliliği oradaki askerlerin veya oradaki, askeri gücün arttırıldığı yönündeki söylentiler özellikle Suriye sınırında bugüne kadar boşaltılmış olan bazı askeri binaların onarılıp yeniden askerlerin oraya yerleştirildiğine yönelik bilgiler gösteriyor ki bi yandan bu hazırlıklar yapılıyor. Öbür taraftan Kilis’te, Hatay’da mülteci kampları oluşturuldu. Olası bir müdahale sonrasında sivillerin Türkiye’ye geçişini karşılamak açısından mülteci kampları oluşturuldu. O nedenle Türkiye bir yandan da askeri müdahaleye hazırlanıyor. Fakat Esad rejimi özellikle BM’nin girişimiyle Rusya ve Çin’in de vetosu nedeniyle bu müdahale olasılığını mümkün olduğunca ertelemeye çalışıyor. Örneğin BM’nin Barış Planı’nı (Annan Planı) Esad’ın kabul etmesi zaman kazandıracaktır Esad’a. Dolayısıyla bir müddet daha bu Barış Planı’nın işleyip işlemediği izlenecektir. Tahminim odur ki Barış Planı işlese de işlemese de Türkiye ve Amerika bu planın işlemediğine karar vereceklerdir. Daha başından itibaren zaten itibar etmediklerini belirtiyorlar Esad’ın sözüne. Fakat bu kararı ne zaman verecekler doğrusu tahmin etmek çok zor. Yakın zamanda da olabilir. Ya da özellikle Amerikan seçimlerine yakın bir tarihte belki de Obama’nın elini güçlendirecek bir pozisyon yakalama adına da Türkiye üzerinden bir müdahale gerçekleştirilebilir. Ya da Türkiye eliyle bir müdahale gerçekleştirilebilir.


Suriye darbeler açısından da ilginç bir ülke. Fransız mandasından sonra 1949’da bir yılda 3 general üç darbe yapıyor. Bu örneği az bulunur bir durum. Şimdi ordudan ciddi kaçışlar var, generaller kaçıyor.  Siz Suriye’deki Kürtlerle de PYD ile de görüşüyorsunuz. İzlenimleriniz vardır. İlk etapta darbe söz konusu olabilir mi?


- Evet, yani dış müdahaleden önce yoğun olarak kullanılmak istenen seçenek bu zaten. İçerideki muhalefeti güçlendirmek istiyorlar. Ve giderek de içerideki muhalefetin silahlanması konusunda dış desteğin artacağı görülüyor. Başta halk ayaklanması ve gösteriler şeklinde devam eden muhalefetin artık silahlı halk muhalefetine dönüşmesi, büyük silahlı çatışmalara dönüşmesi şeklinde bir proje olduğu anlaşılıyor. Zaten Seul’de yapılan görüşmelerde de, gerek Erdoğan-Obama görüşmesinde de şu sonuca varılmış durumda. Muhalefet çok daha fazla desteklenecek. Yani hem lojistik açıdan hem diplomatik açıdan hem ekonomik açıdan, hem silah eğitimi açısından... Aslında silah verme kararı alınmamış dense de ben aslında el altından silahların zaten verildiğini, daha ağır silahların, büyük silahların da oradaki muhalefete verileceğini düşünüyorum. Özellikle Esad’ın ordusundan kopan Özgür Suriye Ordusu etrafında milis güçlerle Esad’a karşı ayaklanmayı alevlendirmek güçlendirmek isteyecekler. Ve içeriden Esad’ı devirmek isteyeceklerdir. Bu tutmazsa veya bunun etkili olmadığı görülürse dış müdahale seçeneği o zaman devreye girer diye düşünüyorum. Esad’ın gidişinin artık kaçınılmaz olduğunu görürse ordu içerisinden de Esad’a karşı bir darbe girişimi gerçekleşebilir. Ama bu şu anda zayıf bir ihtimal görünüyor. Çünkü Esad, babası Hafız Esad’dan bu yana Baas rejimi bütün güvenlik kademelerinde en güvenilir isimlerini konumlandırmış durumda. Sonuçta askeri bir darbe olsa bile çözüm olmaz. Hiçbir uluslararası güç, Türkiye dahil orada generallerin yönetimine izin vermez. Sadece Esad gitmiş olur, arkasından generaller gelmiş olur. Darbeyi kim yaparsa yapsın yönetim ona kalmaz. Çünkü Esad rejimi devrildikten sonra nispeten liberal ekonomiye açık, piyasa ekonomisini kabul eden bir yönetim gelirse ancak uluslararası güçler tatmin olur. Yoksa Esad gittikten sonra askeri cuntanın yöneteceği bir Suriye’yi kimse kabul etmez. Değişen birşey olmaz çünkü.


PYD özerklik sürecinde olduğunu deklare ederken, Tunus Konferansı’nda SUK Başkanı Burhan Galyun, Kürtlerin özerklik gibi taleplerine karşı durmayacakları yönünde argümanlar kullandı. Bunun bir karşılığı var mı?


- Burhan Galyun’un o toplantıda ifade ettiği şey tabii ki önemliydi. Fakat Kürtlerin haklarını garantiye alan bir çerçeve çıkmadı ortaya Tunus’taki toplantıda. Sadece Kürtlerin özerk yönetimlerine saygı duyacaklarını belirttiler, ama konferans sonuç bildirgesine, mutabakat metnine veya protokole dönüşmedi bu. Yazılı bir taahhüt altına girmediler. Sadece Kürtlere sözlü olarak bu vaat edildi. Kürtlerin desteğini alabilmek açısından ilk etapta bunun ifade edilmiş olması belki anlamlıdır, ama bu hakkın Suriye ulusal muhalefeti tarafından şu anda garanti altına alındığını göremiyoruz. Tabii ki bu konuda nihai kararı verecek olanlar Suriye’deki Kürt örgütleridir. Kürt partileridir. Biz onların vereceği her türlü kararı saygıyla karşılarız. Suriye Kürt muhalefeti nasıl hareket etmek istiyorsa elbetteki en doğrusunu onlar bilirler. Ama biz şu anda halihazırda Suriye Ulusal Konseyi tarafından oradaki Kürt halkının kazanımlarının tam garanti altına alındığını düşünmüyoruz. Halen riskler mevcuttur.


Kısa süre önce Diyarbakır’da ilk Kürt Ulusal Dil Konferansı yapıldı. Orada ‘Tek alfabe’ vurgusu, ‘Kürtlerin ulusal program ve dil siyaseti’ vurgusu vardı. İran, Irak, Türkiye, Suriye’deki Kürtler bu yıl Kürt Ulusal Konferansı’na hazırlanıyor. Siz nasıl bir programla konferansa gideceksiniz?


- Kürt Ulusal Konferansı’yla ilgili BDP’nin esas beklentisi, oradan bütün Kürtlerin, Kürdistan’ın bütün parçalarında yaşayanların, bütün halkların birlikte hareket edebilecekleri bir yol haritasının çıkması, bir perspektifin çıkması, bir kurumsal yapının çıkması, ve özellikle Kürt halkının kazanımlarının nasıl çoğaltılacağı ve nasıl güvence altına alınacağı konusunda bir ulusal birliğin yakalanmasıdır. BDP’nin asgari beklentisi budur. Ve biz o konferansa hazırlanırken Türkiye’deki Kürt örgütleriyle bir arada ortak bir tutum ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Yani tabiri caizse önce Kuzey Kürdistan’daki Kürt örgütlerinin kendi arasında ortaklaşarak büyük konferansa, ulusal konferansa hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu çerçevede şimdiye kadar birkaç toplantı ve ön konferans da geçekleştirdik. Bunlar tabii ki önemliydi, bazı mesafeler katedildi. Ulusal birlik konusunda hem Türkiye’de hem de Kürdistan’ın dört parçasında da heyecanlı bir bekleyiş var. Fakat bütün Kürt partilerinin veya örgütlerinin bu konuda bu konferans aynı ciddiyet ve aynı beklentiyle yaklaştığını söylemek mümkün değil. Çünkü bu konferans, özellikle Kürdistan üzerinde egemenliği olan devletler ve bazı uluslararası güçler tarafından yönlendirilmeye ve maniple edilmeye çalışılıyor. Yani bu konferans şuraya sıkıştırılmaya çalışılıyor: ‘Bu konferansta PKK’ye silah bırak çağrısı çıkmalı, PKK’ye silah bıraktırılmalı. Konferans bu sonuç bildirgesiyle, veya böyle bir sonuçla noktalanırsa başarılı olmuş olur. Böyle birşey çıkmazsa konferans başarısız olur gibi’ bir tartışma yürütülüyor. Ki biz bunu doğru bulmuyoruz. Çünkü konferansın işi, konferansın görevi PKK’ye silah bıraktırmak değildir. Konferansın işi Kürt halkının kazanımlarını, büyütecek taktikleri, stratejileri belirlemek ve bu kazanımları garantiye alacak bir yapılanmayı bir örgütlülüğü yaratmaktır. Aksi takdirde sadece PKK üzerine odaklanmış, PKK’ye silah bıraktırmaya odaklanmış bir konferans tartışması başından itibaren zaten sakıncalıdır. Tartışmaları oraya kilitler orada onun dışına çıkılmazsa zaten o konferansın yapılması imkansız hale gelir. Bu nedenle biz konferansı önemsiyoruz, ama herkesin, bütün Kürt örgütlerinin partisel çıkarları, partizan çıkarları bir kenara bırakması artık bütün Kürt halkının ortak çıkarları etrafında konferansa yaklaşması gerektiğini düşünüyorum.

Mısır, Libya, Yemen, Suriye’deki isyanlar sırasında özgür basının ne kadar önemli olduğu bir kez daha görüldü. Başbakan sık sık bu rejimleri eleştiri bombardımanına tuttu. Ancak kısa süre önce Özgür Gündem gazetesi kapatıldı. Bu konudaki yorumunuz ne?


- Türkiye diğer ülkelerle kıyaslandığında bazı farkları olan bir ülkedir. Birincisi Türkiye bütün eksiklerine rağmen Kürtlere yönelik katliamcı tekçi, asimilasyoncu, inkarcı politikasına rağmen, Türkiye’de emekçilere yönelik ağır baskılara, özgür basına yönelik ağır baskılara rağmen batıdan hâlâ önemli destek alan bir rejim. Yani kendi içinde seçim sistemini oturtmuş, Avrupa Birliği adayı olan bir ülkedir. Diğer ülkelerle kıyaslandığında bu tür haklar var. Dolayısıyla Türkiye’de işlenen insan hakları ihlalleri ve suçları da Türkiye’nin bu özellikleri nedeniyle görmezlikten geliniyor uluslararası toplumca. Türkiye’yi bu konuda tolore ediyorlar. Çünkü Türkiye’ye ihtiyaçları var. Yani şu anda kimse Türkiye’deki rejimin devrilmesi konusunda bir dış baskı oluşturmaz. Çünkü Türkiye’yi diğer rejimler, İran, Suriye, Irak, Mısır, Tunus, Libya’daki değişiklikler konusunda bir model olarak gösteriyorlar. Aynı zamanda fiziki bir güç olarak da kullanmak istiyorlar. Bu nedenle Türkiye bu dönemde dikkat ederseniz Roboski’deki insanlık suçu dahil insan hakları ihlalleri konusunda dış dünyadan eleştiri almıyor. Ne Amerika’dan ne Avrupa Birliği’nden ne Avrupa Konseyi’nden... Büyük bir sessizlik var. Büyük bir onay, destek var. Çünkü Türkiye’ye muhtaçlar bu süre zarfında. Tayyip Erdoğan hükümeti de bu durumu iyi kullanıyor. İçeride muhalefeti bastırma konusunda iyi kullanıyor. Bu nedenle Suriye’de veya diğer baskıcı ülkelerdeki insan hakları ihlallerini eleştirirken en ağır bir dille o liderleri suçlarken kendisi ülkede aynı şeyleri yapmaktan geri durmuyor.


Bu konsept uzun sürer mi?


- Yok, yani bu konjonktürel bir durum. Geçici bir durumdur. Tayyip Erdoğan hükümetine verilmiş olan süre ne kadardır bilemiyorum, fakat en nihayetinde hiçbir uluslararası güç veya uluslararası toplum ağır insan hakları ihlallerine uzun süre suskun kalamaz. Çünkü onlar da suç ortağı haline geldiler. Ve artık iletişim çağında, teknoloji çağında bu suçların örtülmesi, insanlar tarafından duyulmaması imkansızdır. Bütün dünyada aslında insanlar burada ne olup bittiğini biliyorlar. Gizlemenin imkanı yok. Bu suç ortaklığının da uzun süreceğini tahmin etmiyorum.

 
Devletler özgür referandum seçeneğini kabul edebilir

Suriye, İran, Irak ve Türkiye’de Kürt kentlerinde referandum kolaylaştırıcı bir seçenek olur mu, gündeminizde olacak mı?

- İç konferanslar ve Konferans Hazırlık Komitesi çalışmalarının güçlü yapılması lazım. Dışarıdan müdahahaleleri önlemesi lazım. Olası büyük siyasi gelişmelere hazırlıklı olması lazım. Örneğin Esad’ın devrilmesi durumunda, İran, Türkiye’deki yeni gelişmeler durumunda nasıl davranacağına dair perspektif sahibi olması lazım. Savaşın, çatışmaların büyümesi durumunda geri adım atmaması lazım konferansın. Savaş tırmansa bile konferans belirttiğimiz ilkeler çerçevesinde yapılmalı. Devletler, Kürtler için adil bir referandum koyarlarsa referandum bir seçenektir. Hazırlıkları özgür, adil şekilde yapılırsa referandum seçenektir. Dışarıdan müdahalelere yer verilmeden yapılması lazım.
 
(Bitti)

Hiç yorum yok: