Ankara -
BDP Grup Başkanvekili ve Şırnak milletvekili Hasip Kaplan, Şırnak’ın
Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde TSK’nın bombardımanı sonucu 35
sivilin öldüğü katliamın Ankara’dan planlandığını belirterek, Birleşmiş
Milletler, Cenevre İnsan Hakları Komitesi, Avrupa Konseyi ve
Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuru için çalışma başlattıklarını
söyledi.
Katliamın hem iç hem uluslararası hukuka göre bir soykırım ve insanlık suçu olduğunu söyleyen Kaplan, AKP’nin örtbas etmesine izin vermeyeceklerini ve sorumluları ortaya çıkana kadar konuyu gündemde tutacaklarını ifade etti. Kaplan, katliamla hem Türkiye içindeki Kürtlere gözdağı, hem de Federe Kürdistan Bölgesi hükümetine mesaj verildiğini belirterek, “Bize 'Zaho üzerinden Kandil’e operasyon için kara yolu açmadınız, biz de sizin akrabalarınızı bu şekilde öldürürüz' demek istediler” diye konuştu.
Olay anından itibaren Uludere’ye giderek gelişmeleri an be an takip eden Kaplan, ANF’nin sorularını yanıtladı:
* Roboski’de, 35 kişinin öldüğü katliama ilişkin hükümet “operasyon kazası” dedi, çeşitli iddialar ortaya atıldı. Gelişmeleri yakından izleyen biri olarak sizin gözlemleriniz neler?
- Olayın olduğu akşam il başkanımız beni arayıp orada bir katliam yaşandığını, belediye ambulanslarıyla olay yerine gittiklerini söylediği andan itibaren sürekli olarak hem köylülerle hem il örgütümüzle telefonlaşarak anı anına bilgilendim. Roj TV muhabirleri de anında olay yerine geldi ve saat 03’ten itibaren canlı yayına geçti. 35 kişinin katliamının son derece planlı yapıldığı açıktır. Her gün gidip gelen köylülerin o gün askerler tarafından önleri kesiliyor, iki ayrı grup bir araya geldikten sonra 3 saat bekletiliyor, sonra dört tane F16 uçağı gelip bombalıyor, bu bombalama sonucu da 35 kişi yaşamını yitiriyor, 3 kişi de 40 metre mesafede oldukları için kurtuluyor, 35 kişinin bir kısmı sığındıkları bir mağarada, diğerleri topluca katlediliyor, 50’nin üstünde de katır telef ediliyor. Olay yerine gidenler bombanın etkisiyle cesetlerin yandığını söylediler. 3 yaralı vardı onlar da donarak yaşamlarını yitirdiler.
KATLİAM ANKARA’DA PLANLANDI
* Katliamın planlı olduğunu söylediniz, hükümetin bilgisi dahilinde mi planlandı sizce?
- Koordinasyondan sorumlu bakan Beşir Atalay’ın daha önce yaptığı “entegre, planlı programlı operasyonlar sürecek ve koordine tamdır” açıklamasından sonra bu olay gerçekleşti. Orada köylülerin 3 saat bekletilmesi, Heronların görüntülerinin Ankara’da kontrol edildikten sonra bombalama emri verilmesi bu işin planlı ve teamüden yapıldığının açık kanıtıdır. Ve orada hiçbir canlı bırakmamayı hedefleyen bir saldırıdır.
* Geriye tanık bırakmamayı mı planlamışlardı?
- Evet, tanık bırakmamak amaçlandı. Bu bir vahşettir, insanlık suçudur, yasalarımızda da cezası ağır müebbet hapistir. BM belgelerinde uluslararası ceza mahkemelerinde ve ulusal yasalarımızın hepsinde insanlık suçu olarak tanımlanıyor. Ancak hükümet bunu canlı tanıkları olduğu için örtbas edemeyince olaya kaza süsü verme, geçiştirme ve tazminatla işi kapatma gibi bir çaba içine girmiştir. Bunu nerden anlıyoruz? Katliamdan, operasyondan sonra 17 saat Türkiye’deki bütün basını susturdular, sonra ellerine genelkurmayın bir metni verildi, başbakan 27 saat sonra açıklama yaptı ve hükümet adına yapılan tüm açıklamalarda da kaza oldu, istihbaratı o verdi, bu verdi tartışmasıyla herkes topu birbirine atmaya başladı. Ama bir gerçek var ki bu olayın direk sorumlusu hükümettir, genelkurmay da, hava kuvvetleri de hükümete bağlıdır, hükümetin emri altındadır.
BARZANİ YÖNETİMİNE GÖZDAĞI VERMEK İSTEDİLER
* Bu katliamla neyi amaçladılar?
- Bence birincisi orda sınır boyunda yaşayan Kürt halkına gözdağıdır. Hükümet bu gözdağıyla hem Türkiye Kürtlerin hem de Irak’taki Kürt yönetimine bir gözdağı vermek istemiştir. Çünkü o köylülerin akrabalarının yarısı Zaho ve Duhok ilçelerinde, binlerce yıldır yaşamlarını sürdürüyorlar ve akrabalarıyla çok sıcak ilişkileri var. Zaho’daki akrabaları Barzani yönetiminde parlamenterlikten tugay komutanlığına, belediye başkanlığına kadar üst düzey görevdeler. Bir yandan Türkiye’de yaşayan Kürtlere, “kimi görsek vuracağız”, diğer yandan Kuzey Irak’taki Kürt yönetimine de, “Bize Zaho üzerinden Kandil’e operasyon için kara yolu açmadınız, biz de sizin akrabalarınızı bu şekilde öldürürüz” demek istediler.
* Katliam sonrası cenazelerin topluca gömülmesi, taziyenin birlikte yapılması da engellenmeye çalışıldı, buradaki amaç ne?
- Hükümetin bu katliamdan sonraki tutumu da baskıcı ve insanlık dışı. Köylülere cenazelerini birlikte topluca gömmeyin baskısı yapıldı, ileri gelenlerle uzun toplantılar yapıldı. Amaç bu tarihi katliamın toplu bir mezarının olmasını engellemek, çünkü biliyorlar ki ileride anıtlar dikilir, katliam hep konuşulur. Yine taziyenin birlikte yapılmasını engellemek için ellerinden geleni yaptılar, ileri gelenleri çağırıp baskı yaptılar. Cenaze töreninde slogan atılmasın, bayrak asılmasın gibi baskılar oldu ailelere. Bütün bunlara rağmen dedikleri olmadı.
KAYMAKAM BİZİM SAYEMİZDE KURTULDU
* Uludere Kaymakamına yönelik bir saldırı oldu, AKP’liler ve yandaş medya sizi kışkırtıcılıkla suçladı, orada tam olarak ne yaşandı?
- Cenazeler defnedildikten bir gün sonra büyük bir taziye çadırı hazırlandı. Akşamdan valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, AKP ilçe başkanları konvoy halinde Uludere’ye taziye bahanesiyle gitmeye başladılar. Ama kısa sürede anlaşıldı ki, bakanlar gelecek, bunların amacı da taziye değil bakanları karşılamak. Taziye yerine gittiğimde binlerce insan vardı. Aileler, mağdurlar kesinlikle hükümet temsilcisini istemediklerini söylediler. Bu konuda konuştuk, “bizi katledenler bizim taziyemize nasıl gelirler” dediler. Doğrusu ben de hak verdim, çünkü, Kürt halkının geleneğinde katleden birinin bir şey olmamış gibi hemen ertesinde taziyeye gitmesi yoktur, böyle pişkinlik, böyle arsızlık asla kabul edilemez. Bu açıdan, gelmemeleri yönünde talep oldu. Bu arada Şenoba’nın JİTEM’le bağlantılı bazı korucubaşları, ki korucuların yüzde 70’i bize oy veriyor, kaymakamı, AKP’li milletvekili adaylarını da yanlarına alarak sabah erkenden taziye çadırına geldiler. Halkımız bunlara bir tepki göstermedi, ben basın açıklaması için dışarı çıktım, o sırada içeride, kaymakamın asılı pankartların indirilmesini istemesi nedeniyle tartışma çıkmış, aileler buna izin vermemiş. Belli ki, kaymakam ve diğerleri orada oturup bakanlar için uygun ortam hazırlamak için gelmişler. Fatiha okuduktan sonra, yarım saat daha oturmaları bunu gösteriyor. Benim olmadığım bir anda, kaymakam dışarı çıkarken öfkeli bir kalabalığın saldırısına uğradı. Ancak parti yöneticilerimiz, il encümenimiz onu alıp ambulansa, helikoptere kadar götürdü. Ben anons yaparak kitleyi dağıttım. Biz kaymakamı korurken, yanında olup da korumayıp kaçanlar bizi hedef gösteren ifadeler, dilekçeler verip kamuoyunu yanıltıyorlar. Bizim siyaseten muhatabımız hükümettir, memurlar değil.
Bu saldırı nedeniyle de üzüldük, engellemeye çalıştık, işin doğrusu budur, ama sayemizde kurutulmuştur. Kaymakamın “köylüler bizi kurtardı” sözleri doğrudur ama o köylü bizim il encümenimizdir. Ondan sonra binlerce insan akın akın taziyeye geldi. Irak Kürdistan’ından parlamenter heyetler, Barzani adına heyetler, Türkiye’den emek örgütleri, insan hakları kuruluşları, çevre illerden onbinlerce insan taziyeye geldi. AKP hükümeti, valileri, Balveren’de, Uludere kavşağında, Habur 2 köprüsünde yolları keserek taziyeye gelenleri engellemeye çalıştı, ki bunların içinde milletvekillerimiz de vardı. Olay gecesi Başbakanı, İçişleri Bakanını aramamıza rağmen bugüne kadar bize resmi yetkililerden bir geri dönüş olmadı, olaydan bir buçuk gün geçmesine rağmen cenazeler alınırken bir tek devlet yetkilisi ortada gözükmedi.
SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİNE GİDECEĞİZ
* Taziyeye gelenler arasında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da vardı, CHP’nin bu konudaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Helikopterle gelecekti ama hükümet bunu son anda iptal edince karayoluyla geldi, hatta yolda kaza oldu, bir yardımcısı yaralandı. Bunların hepsinin tezkereye ortak imza verdiğini biliyoruz ama Kılıçdaroğlu’nun “bu olay bir katliamdır, Meclise taşıyacağız” diye bir açıklaması oldu. Bu nedenle halkımız bir tepki göstermedi. Fatihasını okumuş, açıklamasını yapmış gitmiştir. Bunun gibi onlarca heyet geldi. Halkımızın kimseye düşmanlığı yoktur. Burada sorumlu olanlarla sıkıntısı vardır, bu sıkıntı hala giderilmiş değil.
* Hükümet olayı örtbas etmek istiyor, siz buna karşı hem parlamento zemininde, hem de uluslararası alanda neler yapacaksınız?
- Meclisteki devletin bütün mekanizmalarını kullanacağız. Soru önergesi verdik zaten, gensoru, meclis araştırması, genel görüşme dahil her alanda çalışmalarımız olacak. Çünkü ulusal yasalara göre de bu bir insanlık suçudur, soykırım suçudur. Türkiye’deki yasalara göre bu tür suçlarda zaman aşımı yoktur, ne zaman olursa olsun hükümetten bunun hesabı sorulacaktır. Uluslararası hukuk karşısında ise Birleşmiş Milletlere, Cenevre Savaş Suçları Mahkemesi’ne, Avrupa Konseyine, Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuru çalışmalarımız var. Mecliste sürekli dile getireceğiz, bu işin sorumlularını ortaya çıkarana kadar da peşini bırakmayacağız.
Katliamın hem iç hem uluslararası hukuka göre bir soykırım ve insanlık suçu olduğunu söyleyen Kaplan, AKP’nin örtbas etmesine izin vermeyeceklerini ve sorumluları ortaya çıkana kadar konuyu gündemde tutacaklarını ifade etti. Kaplan, katliamla hem Türkiye içindeki Kürtlere gözdağı, hem de Federe Kürdistan Bölgesi hükümetine mesaj verildiğini belirterek, “Bize 'Zaho üzerinden Kandil’e operasyon için kara yolu açmadınız, biz de sizin akrabalarınızı bu şekilde öldürürüz' demek istediler” diye konuştu.
Olay anından itibaren Uludere’ye giderek gelişmeleri an be an takip eden Kaplan, ANF’nin sorularını yanıtladı:
* Roboski’de, 35 kişinin öldüğü katliama ilişkin hükümet “operasyon kazası” dedi, çeşitli iddialar ortaya atıldı. Gelişmeleri yakından izleyen biri olarak sizin gözlemleriniz neler?
- Olayın olduğu akşam il başkanımız beni arayıp orada bir katliam yaşandığını, belediye ambulanslarıyla olay yerine gittiklerini söylediği andan itibaren sürekli olarak hem köylülerle hem il örgütümüzle telefonlaşarak anı anına bilgilendim. Roj TV muhabirleri de anında olay yerine geldi ve saat 03’ten itibaren canlı yayına geçti. 35 kişinin katliamının son derece planlı yapıldığı açıktır. Her gün gidip gelen köylülerin o gün askerler tarafından önleri kesiliyor, iki ayrı grup bir araya geldikten sonra 3 saat bekletiliyor, sonra dört tane F16 uçağı gelip bombalıyor, bu bombalama sonucu da 35 kişi yaşamını yitiriyor, 3 kişi de 40 metre mesafede oldukları için kurtuluyor, 35 kişinin bir kısmı sığındıkları bir mağarada, diğerleri topluca katlediliyor, 50’nin üstünde de katır telef ediliyor. Olay yerine gidenler bombanın etkisiyle cesetlerin yandığını söylediler. 3 yaralı vardı onlar da donarak yaşamlarını yitirdiler.
KATLİAM ANKARA’DA PLANLANDI
* Katliamın planlı olduğunu söylediniz, hükümetin bilgisi dahilinde mi planlandı sizce?
- Koordinasyondan sorumlu bakan Beşir Atalay’ın daha önce yaptığı “entegre, planlı programlı operasyonlar sürecek ve koordine tamdır” açıklamasından sonra bu olay gerçekleşti. Orada köylülerin 3 saat bekletilmesi, Heronların görüntülerinin Ankara’da kontrol edildikten sonra bombalama emri verilmesi bu işin planlı ve teamüden yapıldığının açık kanıtıdır. Ve orada hiçbir canlı bırakmamayı hedefleyen bir saldırıdır.
* Geriye tanık bırakmamayı mı planlamışlardı?
- Evet, tanık bırakmamak amaçlandı. Bu bir vahşettir, insanlık suçudur, yasalarımızda da cezası ağır müebbet hapistir. BM belgelerinde uluslararası ceza mahkemelerinde ve ulusal yasalarımızın hepsinde insanlık suçu olarak tanımlanıyor. Ancak hükümet bunu canlı tanıkları olduğu için örtbas edemeyince olaya kaza süsü verme, geçiştirme ve tazminatla işi kapatma gibi bir çaba içine girmiştir. Bunu nerden anlıyoruz? Katliamdan, operasyondan sonra 17 saat Türkiye’deki bütün basını susturdular, sonra ellerine genelkurmayın bir metni verildi, başbakan 27 saat sonra açıklama yaptı ve hükümet adına yapılan tüm açıklamalarda da kaza oldu, istihbaratı o verdi, bu verdi tartışmasıyla herkes topu birbirine atmaya başladı. Ama bir gerçek var ki bu olayın direk sorumlusu hükümettir, genelkurmay da, hava kuvvetleri de hükümete bağlıdır, hükümetin emri altındadır.
BARZANİ YÖNETİMİNE GÖZDAĞI VERMEK İSTEDİLER
* Bu katliamla neyi amaçladılar?
- Bence birincisi orda sınır boyunda yaşayan Kürt halkına gözdağıdır. Hükümet bu gözdağıyla hem Türkiye Kürtlerin hem de Irak’taki Kürt yönetimine bir gözdağı vermek istemiştir. Çünkü o köylülerin akrabalarının yarısı Zaho ve Duhok ilçelerinde, binlerce yıldır yaşamlarını sürdürüyorlar ve akrabalarıyla çok sıcak ilişkileri var. Zaho’daki akrabaları Barzani yönetiminde parlamenterlikten tugay komutanlığına, belediye başkanlığına kadar üst düzey görevdeler. Bir yandan Türkiye’de yaşayan Kürtlere, “kimi görsek vuracağız”, diğer yandan Kuzey Irak’taki Kürt yönetimine de, “Bize Zaho üzerinden Kandil’e operasyon için kara yolu açmadınız, biz de sizin akrabalarınızı bu şekilde öldürürüz” demek istediler.
* Katliam sonrası cenazelerin topluca gömülmesi, taziyenin birlikte yapılması da engellenmeye çalışıldı, buradaki amaç ne?
- Hükümetin bu katliamdan sonraki tutumu da baskıcı ve insanlık dışı. Köylülere cenazelerini birlikte topluca gömmeyin baskısı yapıldı, ileri gelenlerle uzun toplantılar yapıldı. Amaç bu tarihi katliamın toplu bir mezarının olmasını engellemek, çünkü biliyorlar ki ileride anıtlar dikilir, katliam hep konuşulur. Yine taziyenin birlikte yapılmasını engellemek için ellerinden geleni yaptılar, ileri gelenleri çağırıp baskı yaptılar. Cenaze töreninde slogan atılmasın, bayrak asılmasın gibi baskılar oldu ailelere. Bütün bunlara rağmen dedikleri olmadı.
KAYMAKAM BİZİM SAYEMİZDE KURTULDU
* Uludere Kaymakamına yönelik bir saldırı oldu, AKP’liler ve yandaş medya sizi kışkırtıcılıkla suçladı, orada tam olarak ne yaşandı?
- Cenazeler defnedildikten bir gün sonra büyük bir taziye çadırı hazırlandı. Akşamdan valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, AKP ilçe başkanları konvoy halinde Uludere’ye taziye bahanesiyle gitmeye başladılar. Ama kısa sürede anlaşıldı ki, bakanlar gelecek, bunların amacı da taziye değil bakanları karşılamak. Taziye yerine gittiğimde binlerce insan vardı. Aileler, mağdurlar kesinlikle hükümet temsilcisini istemediklerini söylediler. Bu konuda konuştuk, “bizi katledenler bizim taziyemize nasıl gelirler” dediler. Doğrusu ben de hak verdim, çünkü, Kürt halkının geleneğinde katleden birinin bir şey olmamış gibi hemen ertesinde taziyeye gitmesi yoktur, böyle pişkinlik, böyle arsızlık asla kabul edilemez. Bu açıdan, gelmemeleri yönünde talep oldu. Bu arada Şenoba’nın JİTEM’le bağlantılı bazı korucubaşları, ki korucuların yüzde 70’i bize oy veriyor, kaymakamı, AKP’li milletvekili adaylarını da yanlarına alarak sabah erkenden taziye çadırına geldiler. Halkımız bunlara bir tepki göstermedi, ben basın açıklaması için dışarı çıktım, o sırada içeride, kaymakamın asılı pankartların indirilmesini istemesi nedeniyle tartışma çıkmış, aileler buna izin vermemiş. Belli ki, kaymakam ve diğerleri orada oturup bakanlar için uygun ortam hazırlamak için gelmişler. Fatiha okuduktan sonra, yarım saat daha oturmaları bunu gösteriyor. Benim olmadığım bir anda, kaymakam dışarı çıkarken öfkeli bir kalabalığın saldırısına uğradı. Ancak parti yöneticilerimiz, il encümenimiz onu alıp ambulansa, helikoptere kadar götürdü. Ben anons yaparak kitleyi dağıttım. Biz kaymakamı korurken, yanında olup da korumayıp kaçanlar bizi hedef gösteren ifadeler, dilekçeler verip kamuoyunu yanıltıyorlar. Bizim siyaseten muhatabımız hükümettir, memurlar değil.
Bu saldırı nedeniyle de üzüldük, engellemeye çalıştık, işin doğrusu budur, ama sayemizde kurutulmuştur. Kaymakamın “köylüler bizi kurtardı” sözleri doğrudur ama o köylü bizim il encümenimizdir. Ondan sonra binlerce insan akın akın taziyeye geldi. Irak Kürdistan’ından parlamenter heyetler, Barzani adına heyetler, Türkiye’den emek örgütleri, insan hakları kuruluşları, çevre illerden onbinlerce insan taziyeye geldi. AKP hükümeti, valileri, Balveren’de, Uludere kavşağında, Habur 2 köprüsünde yolları keserek taziyeye gelenleri engellemeye çalıştı, ki bunların içinde milletvekillerimiz de vardı. Olay gecesi Başbakanı, İçişleri Bakanını aramamıza rağmen bugüne kadar bize resmi yetkililerden bir geri dönüş olmadı, olaydan bir buçuk gün geçmesine rağmen cenazeler alınırken bir tek devlet yetkilisi ortada gözükmedi.
SAVAŞ SUÇLARI MAHKEMESİNE GİDECEĞİZ
* Taziyeye gelenler arasında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da vardı, CHP’nin bu konudaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Helikopterle gelecekti ama hükümet bunu son anda iptal edince karayoluyla geldi, hatta yolda kaza oldu, bir yardımcısı yaralandı. Bunların hepsinin tezkereye ortak imza verdiğini biliyoruz ama Kılıçdaroğlu’nun “bu olay bir katliamdır, Meclise taşıyacağız” diye bir açıklaması oldu. Bu nedenle halkımız bir tepki göstermedi. Fatihasını okumuş, açıklamasını yapmış gitmiştir. Bunun gibi onlarca heyet geldi. Halkımızın kimseye düşmanlığı yoktur. Burada sorumlu olanlarla sıkıntısı vardır, bu sıkıntı hala giderilmiş değil.
* Hükümet olayı örtbas etmek istiyor, siz buna karşı hem parlamento zemininde, hem de uluslararası alanda neler yapacaksınız?
- Meclisteki devletin bütün mekanizmalarını kullanacağız. Soru önergesi verdik zaten, gensoru, meclis araştırması, genel görüşme dahil her alanda çalışmalarımız olacak. Çünkü ulusal yasalara göre de bu bir insanlık suçudur, soykırım suçudur. Türkiye’deki yasalara göre bu tür suçlarda zaman aşımı yoktur, ne zaman olursa olsun hükümetten bunun hesabı sorulacaktır. Uluslararası hukuk karşısında ise Birleşmiş Milletlere, Cenevre Savaş Suçları Mahkemesi’ne, Avrupa Konseyine, Uluslararası Ceza Mahkemesine başvuru çalışmalarımız var. Mecliste sürekli dile getireceğiz, bu işin sorumlularını ortaya çıkarana kadar da peşini bırakmayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder