Devletin derinliklerinde üretilen yalan ve kara propagandalar bir saman alevi gibi uçup gitti. Devleti temsilen giden kaymakamın darp edilmesi de işe yaramadı. Taraf gazetesinde üstlenmiş Fethullah Gülen cemaatinin böceklerinin yaydığı ‘yanlış istihbarat’ hikayesi de havada kaldı.
Yani devlet tüm kurumlarıyla, ordu, hükümet, başbakan, bakanlar ve medya katliamı perdelemeyi başaramadı. Aksine katliam Ankara’da krize yol açtı. Rant ve iktidar kavgasında Erdoğan ve Gülen ekibi arasında ipleri gerdi. Çünkü katliamın sonuçları, Kürtlere karşı soykırımda ittifak yapan bu iki ekip tarafından çok utanmazca, değim yerindeyse hayasızca inisiyatifi ele geçirmek adına yeni hamlelerin için malzeme yapıldı.
Uludere katliamı karşısında tam 27 saat kayıplara karışan Erdoğan’a karşı ilk hamle Gülencilerin böceği olduğu söylenen Mehmet Baransu’dan geldi. Genelkurmayın MİT tarafından yanlış yönlendirildiğini iddia eden böcek, Erdoğan’ı neredeyse PKK ile işbirliği yapmakla, komplo kurmakla itham etti.
Çok geçmeden ortaya atılan bu ‘müthiş teorinin’ aslında katliamı aydınlatmakla alakalı olmadığı, Kürt kanı üzerinden rant kavgası için bir hesaplaşma olduğu anlaşıldı. Ankara’da rant kavgası için siyasit-istihbarat-ordu trafiği hızlandı.
En çokta Türk genelkurmay başkanı ile bir araya gelen Tayyip Erdoğan’ın Salı günü AKP grubunda yapacağı konuşma merak edilmeye başlandı. Nede olsa ülkenin başbakanı olarak Erdoğan’ın 19’u çocuk, toplam 35 kişinin F16 uçaklarıyla bir buçuk saat boyunca bombalanarak katledilmesine ilişkin söyleyecekleri olmalıydı.
Ancak Erdoğan ona yıllardır destek verenleri, başta da liberalleri ciddi hayal kırıklığına uğratacak bir konuşma yaptı. Konuşmadan çok, bağırma, hakaret ve frenleri patlamış bir ırkçının, bir kafatasçının hırıltıları vardı.
Erdoğan’ın yüzü gergindi. Elinde, avucunda olan her şeyi kaybetmek üzere olan bir görmemişin, bir diktatörün hezeyanı vardı. Aslında geçtiğimiz yüz yılın en büyük sinema ustası Charlie Chaplin ‘Büyük diktatör’ filminden fırlamış gibiydi sanki.
Tarihi bir sahneydi. Her söylediği büyük alkışlarla karşılandı. Salonu dolduranlar kürsüdekinin söz ve vücut diliyle kendilerinden geçtiler. Mest oldular. . Irkçı ve kafatasçı hırıltılar içinde göz yaşlarını tutamayanlar dahi vardı. Çünkü ilk kez liderleri, yani ‘Führerleri’ bu kadar açıktan, bütün maskelerini atarak konuşuyordu.
Erdoğan bu konuşmasıyla duruma göre taktığı demokrasi, barış, değişim gibi maskeleri bir bir çıkarıp atmakla kalamadı, kendisinin devlet olduğunu açıktan katliamı yapanlara teşekkür ederek, arka çıkarak ilan etmiş oldu.
Erdoğan’ın bu sınırsız Kürt düşmanı konuşması sadece grup toplantısında olanları transa sokmadı. Transa giren ve zevkten dört köşe olanların başında her dönem Kürdistan özgürlük hareketine karşı devletin haber bülteni gibi yayın yapan Hürriyet gazetesi ve onun baş yazar Ertuğrul Özkök vardı. Özkök girdiği transtan çıktığı zaman il söylediği cümle ‘beklenen duruş budur’ oldu. Maskesini çıkardığı için Erdoğan’i ilk kutlayanlar arasında yer almayı başardı.
Çünkü yeni ‘tak-şak’ dönemi Özkök’süz olmazdı. Eksik kalırdı.
Özkök, Erdoğan’dan demokrasi, barış ve değişim bekleyen ve zaman içinde ‘kraldan çok kralcı hale gelen’ dalkavuklara göre daha ‘akılıydı.’ Çünkü Erdoğan yaptığı konuşmayla Kürtlere karşı sağlanmış kirli ve kutsal ittifakı da ilan ediyordu.
Bu kirli ittifakın bir itirafı da Milliyet ve Haber-Türk gazetelerinde manşetten verildi.
Her iki gazete Uludere katliam emrini veren ve kamuoyunda Kimyasal Nejdet’ olarak tanınan Necdet Özel’in açıklamalarına yer verdi. Kimyasal Nejdet’in açıklamalarını Haber-Türk ‘o söz için özür diledi’, Milliyet ‘terörist demek istemiyoruz’ sözleriyle verdi.
Genelkurmay başkanı tıpkı cunta günlerinde olduğu gibi her konuda konuşmuş. Genelkurmay başkanı da, tıpkı Erdoğan gibi maskesini indirerek konuşmuş. O da ordu-hükümet-medya ve Gülen cemaatinin Kürtlere karşı kutsal ittifakını kendi cephesinden ilan etmiş.
Aslında Kimyasal Nejdet ‘Kürtlere karşı düşmanlık mevzubahisse, aramızdaki sorunlar teferruat’ olduğunu aleni ilan etmiş.
Ve Kimyasal Nejdet birde PKK’yi kast ederek ‘devletimiz mutlaka bölücü terör örgütünün ismini gündemden çıkartacaktır’ gibi boyundan büyük sözler etmiş. Tıpkı geçmişte Tansu Çiller’in adamı kanlı general Doğan Güreş gibi.
O dönem Tansu ‘tak diyordu, Güreş ‘şak’ diye katliam yapıyor, köy yakıyordu. Şimdi sıra Tayyip ve komutanında.
Şimdi Tayyip ‘tak’ diyor, kimyasal Nejdet ‘şak’ diye, tıpkı Kortek’te, Kazan vadisinde, Uludere de olduğu gibi katliam yapıyor, kan akıtıyor, ve akıtacak. Bu kanı temizleme görevi de, yani yeni ‘tak-şak’ döneminin temizlik işlerini de her zaman olduğu gibi Kürt kökenli işbirlikçi tiplere, örneğin Hüseyin Çelik gibi tiplere yaptırıyorlar ve yaptıracaklar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder