16 Mayıs 2011 Pazartesi

AKP Hükümeti ve Şiddetin Tırmanışı


Hükümet ve demokratik çevrelerden gelen talep üzerine Kürt tarafı geçen yıldan beri eylemsizlik kararı aldı. Kendisine saldırı olmadıkça eylemde bulunmayacağını açıkladı. Bu konuda zaman zaman gel-gitler, gerginler oldu. Hükümet, Kürtlerin öne sürdüğü hiçbir talebi kabul etmedi. Üstüne üstlük KCK adı altında tutukladığı insanların Kürtçe savunma yapmalarını engelleyerek mahkemeyi bloke etti. Hiç kimsenin tahliye edilmesine izin verilmedi. Yüzde 10 barajı düşürülmediği gibi ısrarla BDP’ye yapılacak hazine yardımlarını da engellemeyi sürdürdü.

AKP Hükümeti güven arttırıcı adımlar atmadı. Buna rağmen başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olmak üzere Kürt tarafı büyük bir sorumlulukla Kürt sorununun çözümünü yasal-demokratik alana çekmek için çabasını sürdürdü. Eylemsizliğin seçim sonrasına kadar sürdürülmesi kararına Kürt tarafı tamamıyla uydu. Bu durumda sert tartışmalar olsa da, hükümetin Kürt sorununu çözmek için seçim beyannamesinde somut bazı sözler vermesi gerekiyordu. Ancak bunların hiçbirisi yapılmadı. Gerginlik ve sert tartışmalar bu tarihsel sorun açısından bir yerde anlaşılırdır. Bir tarafta inkar edilen, yok edilen bir halk, direnişte ödediği ağır bedeller. Diğer taraftan Kürtleri Türkleştirmek isteyen tekçi bir devlet yapısı ve zihniyeti.

Bu ağır çelişki ve devletin Kürtlere herhangi bir statü tanımaya hazır olmaması, sıkıştığı anda tutuklamalar, yasaklar, operasyonlara sarılması açık ki hem gerilimi arttırır hem de çözümden ne kadar uzak olduğunu gösterir. Devletin klasik zihniyet ve hastalıklarının AKP Hükümeti’ne de ne kadar sirayet ettiği son dönemlerde daha iyi görüldü. Sert tartışmalar ve gerilim yerine Türkiye’yi yönetme sorumluluğu omuzlarında olan Hükümet’in huzurlu bir ortamda seçimlerin yapılmasına çalışması gerekiyordu. Çünkü Erdoğan ve AKP için bir dönem daha seçimi kazanmak büyük bir önem kazanıyor. Bütün güçleriyle kendilerini seçime endekslemişler. Bu kadar seçime kilitlenen bir parti ve hükümetin doğal olarak şiddetin tırmanmaması için çalışması gerekiyor. Çatışma ortamına izin vermemek de mümkündü. Çünkü aylardır ne ciddi operasyonlar yapılmış ne de gerilla eyleme geçmişti. En azından bunu seçime kadar sürdürmek için Hükümet’in bir çabası ve kaygısı gerekiyordu. Ancak böyle olmadı. Hatay’da ve Dersim’de iki gerilla grubu imha edildi. Operasyonlar ve askeri hareketlilik arttırıldı. Şehirlerde de baskınlar ve tutuklamalar hız kazandı. Kürt tarafının olup-bitene sessiz kalmayacağı, yaygın kitle direnişinin yanında gerilla güçlerinin misillemede bulunacağı biliniyordu.

İmha operasyonları tehdidi altında olan gerilla güçleri sınırlı bazı misilleme eylemlerinde bulundu. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan ve yandaşı basın-yayın organları PKK’nin ve Kürt tarafının ne kadar demokrasi karşıtı olduğunu, şiddetten medet umduğunu, gizli ve derin devletle ortak çalıştığını işlemeye başladı. Enteresan olan medyada ve bazı aydın çevrelerinde bu kirli psikolojik savaş söyleminin hala kullanılıyor olmasıdır. Sekiz yılı aşkındır bu Hükümet devleti yönetiyor. Bu Hükümet’in bilgisi ve kontrolü dışında hangi devlet var ki, PKK ile gizli ilişkiler kuruyor. Madem devlet içinde bazı odaklar şiddeti tırmandırıyor, askeri operasyonlar yapıyor, gerillaları öldürüyor o zaman Hükümet’in ve basının bu uygulamalara itiraz etmesi gerekirdi. Gerilla öldürülünce hiç kimse itiraz etmiyor. Ama gerilla kendini savunmak için eylem yapınca bazı güçlerin ve Ergenekon’un taşeronu oluyor!

Erdoğan meydanlarda tamamen savaş dilini kullanmaya başladı. O kadar inkarcı ki, Kürtlerin bütün örgütlerini ve hak arayışlarını tamamen meşruiyet dışı ve terörizmle tanımlamaya başladı. Öyle ki, hızını alamadı, üzerinde bulunduğu zemini bile inkar edecek hale geldi. Erdoğan’a göre dünya Türkiye’yi „Kürt terörizmi”ne karşı yalnız bırakmış. Herkes de biliyor ki, başta Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye verilmesini Amerika Birleşik Devletleri sağladı. PKK’yi, ABD ve Avrupa terörist ilan etti. Türkiye büyük bir siyasi destek ve gelişmiş askeri teknolojiyi elinin altında buldu. Kürt sorunu, BM gibi hiçbir platforma taşınmadı. Sanki Erdoğan Kürtlere ve PKK’ye karşı büyük bir savaş yürütmüş de dünya da onu yalnız bırakmış. İnkar ve yalandaki bu sınırsızlığa ABD’nin büyükelçisi Erdoğan için söyledikleri „bir efsanedir, yalandır” demek zorunda kaldı.

Yapılanları ve söylenenleri yanyana getirdiğimizde Hükümet’in gerilimi bilinçli olarak tırmandırdığı ve kanlı çatışmaları da içine alacak şekilde seçime gideceği yönünde. Kürtleri bir biçimde kaybettiğini görüyor. „Elde kalanı tutayım, diğerini baskı altına alayım. Kürt halkının iradesi, siyasete ve seçime tam yansımasın” istenmektedir. Sonuçta „Kürt sorunu yoktur. Kürt vatandaşlarımın sorunu vardır” demesi Kürt sorununun çözümü konusunda herhangi bir projelerinin olmadığını da göstermektedir. Kürt halkı bu oyunları bozdukça, direndikçe Hükümet’in ve yandaşlarının daha da saldırganlaşacağı beklenmelidir.

Hiç yorum yok: