Sri Lanka’nın hak arayan Tamilleriyle kendimizi benzeştirdiğimizden Sri Lanka örneği denir denmez aklımıza LTTE’nin akibeti geldi. Son savaşçısı öldürülene kadar ve hiçbir savaş kuralı tanımadan yok edildikleri. Elbette Prabhakaran’ın ve etrafındakilerin teslim olmayıp son savaşçı da düşene kadar savaşmalarını anabiliriz ama Sri Lanka örneğinden bahsin bu olduğunu sanmıyorum. Ezenlerin diğer ezenleri kendilerine örnek aldıklarını diyerek devam edeyim.
Önce ne olmuştu Sri Lanka’da, kuzeyi ve doğusuna denk düşen, Tamillerin İlam diye bildiği topraklarda onu hatırlayalım.
Prabhakaran liderliğindeki LTTE (Tamil İlam Kurtuluş Kaplanları) bir türlü iyi organize olamayan Sinhala etnisitesi yönetimindeki Sri Lanka ordusuna karşı fedai tarzı saldırılara ek olarak gerçek manasıyla terör eylemlerini de kullanarak üstünlük elde ediyordu. Her ne kadar LTTE başarılı oluyorduysa da, diğer bir bakış açısıyla da aslında Sri Lanka ordusu dökülüyordu. Hem sayı hem lojistik üstünlüklerine rağmen iyi organize olamayışları, yolsuzluk içinde olmaları; komuta kademesindekilerin şahsi çıkarlarını başka şeylerin önüne koymaları (yolsuzluk); ordunun bir bütün olarak teknik yönden iyi bir beceri sergileyememesi, vb sebeplerden dolayı LTTE Tamillere ait saydığı coğrafyada hüküm alanını genişletiyordu.
Kısa bir not: Aklınıza Ahmet Altan’ın Türk ordusuna yönelik eleştirileri gelsin. Türk ordusu komuta kademesine yönelik olan eleştirileri düzenli bir biçimde neden başarısız oldukları, çok kayıp verdikleri, asker kayıplarını neden engelleyemedikleri yönlü oldu. Sorgulamaları hep Türk ordusunun iyi bir ordu olamayışına dair oldu. Paşa torunu ya ne de olsa. Notu kapatalım.
Sri Lanka’da LTTE’nin büyük zaferi sonrası seçimle devlet başkanlığı koltuğuna oturan Rajapakse, ordu yönetimine General Fonseka’yı oturtup, bürokratik sebeplerle rütbesi kıdemle yükselen ve ön saflarda yer alan ama herhangi bir başarıları olmayan komutanları kızağa çekip, rütbesi yeterli olmasa bile başarılı olan komutanlarla, onları ön cepheye sürerek savaşın sürdürülmesi politikasını yürüttü. Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nden yeni savaş gereçleri satın aldı. Sonrasında LTTE çok hızlı bir biçimde yenilmeye başladı. Sri Lanka örneği budur. Sri Lanka ordusunun muharip yönünü reorganize etmesi, yenilemesidir. Ama aynı zamanda savaş sonrasında Rajapakse’nin Fonseka’yı ihanet suçlamasıyla demir parmaklıkların arkasına atmasıdır da! Asker ve moral denklemi hakikaten de önemlidir.
PKK’nin LTTE, Kürdistan’ın Tamil İlam olmadığına kısaca değinip geçelim (Tamil Nadu Hindistan’ın Tamil nüfuslu büyük, zengin ve önemli bir federe devletidir). LTTE, belli bir alanı kontrol eden, devletleşmeye çabalayan ama kapasitesinin üstünde iş becermeye kalkıştığından beceremeyen bir örgüttü. Alan kaybederek geriledi, hep alan korumaya çalışarak da yenilgisini garantiledi. Koruyamayacağı kadar geniş bir alanı
savunmaya çalışmak stratejisiyle; gücüne uygun noktalarda rakibi /
düşmanı uzlaşmaya hazırken bunu reddeden yüksek kibirli politikasıyla
mağlubiyetini baştan ilan etmiş gibi bir örgüttü. Fazla detaya girmeyelim. Yeniğin yenilgisine dair ansiklopediler de yazılabilir. Tarihi avcılar yazıyor, unutmayalım.
PKK’nin Kuzey Kürdistan’da alan koruma gibi bir durumu yok,
bunu öncelikle demek gerekir. Qandil bahsi edilirse de, zannımca,
Qandil’den çıkmak PKK’yi zayıflatmak yerine güçlendirir. Bu tabii
üzerinde türlü spekülasyon yapılabilecek bir konu. Böyle bir
tartışmaya girmek işin özünü kaçırmak demek. İş Türklerin Kürdler
üzerindeki politikaları, TC’nin Kürdistan üzerindeki tahakkümüne
dairdir.
Sinhalalar da ırkçıdır ama
Tamiller üzerindeki siyasi / politik yasaklarla Kürdler üzerindeki
ırkçı yasaklar birbiriyle kıyaslanabilecek şeyler değildir. Ayrıca
coğrafi dağılım, komşu halklarla etkileşim, vb ilişkileriyle ele alındığında Kürdler Sri Lanka Tamillerine olsa olsa iki flu fotoğrafın miyop gözle benzetildiği kadar benzer. Eğer Türk Devleti direksiyonunda oturanlar bu hayali görüyorsa vay derim. LTTE’ye daha çok benzeyen kendileri oluyor öyle bir durumda.
Toplayacak olursam, Sri Lanka örneğinin Türklerin silahlı güçlerinin komuta kademesinde (istifalarla da garantilenen) bir yeniden yapılanmanın ilanı olduğunu düşünebiliriz. Tahminimce Fehmi Koru ve Hüseyin Gülerce’nin açıklamaları aynı şeyi anlatan iki yazı; biri burnundan tutmuş anlatmış fili (yeni politikayı) diğeri kuyruğundan. Yazdıkları kısaca şiddeti daha organize kullanacaklarını anlatıyor.
İslam barış demek, bunların dilinde ırkçılığa dönüşüyor. Kürdler 1924’ten beri aynı ırkçılığın belini kırmaya çalışıyorlar, Türklerin veya Türklüğün değil. Anlayamamışlar.
Ne demişti Zerdüşt binlerce yıl önce: doğan güneşin altında yeni olan birşey yok.
M. Husedin
mhusedin@yahoo.com
mhusedin@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder