28 Kasım 2011 Pazartesi

Duran Kalkan'dan Önemli Açıklamalar: ‘Sıra Türkiye’ye de Gelecek’

Aziz Köylüoğlu -ANF

Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, AKP’nin tek parti iktidarına, diktatörlüğe doğru gittiğini belirterek Tayip Erdoğan’ın ‘üçüncü milli şef’ olmak istediğini söyledi.

‘’Amerika terazinin bir kefesine Suriye ve İran’ı koyunca, Türkiye’de diğer kefesine Kürtler ve PKK’yi koyuyor’’ diyen Kalkan, Suriye ve İran’dan sonra sıranın Türkiye’ye geleceğini söyledi.

Kalkan, ‘’Ortadoğu nasıl olacak? Demokrasisi ne kadar olacak? Devlet demokrasi ilişkileri nasıl şekillenecek? Dış güçlerle ilişkileri nasıl olacak? Büyük oranda bütün bunların nasıl olacağı Suriye’deki mücadelenin sonuçlarına göre belirleneceğe benziyor’’ diyen Kalkan, yeni bir Ortadoğu’nun şekillenmekte olduğunu vurguladı.

Kalkan ile kendileri açısından nasıl bir yıllı geride bıraktıklarını? Kürt Sorunun ulaştığı düzeyi? PKK’nin bu süreçteki rolü? Arap Baharıyla ortaya çıkan durumu, Türkiye’nin durumu ve Ortadoğu’daki gelişmeleri konuştuk.

* Siz PKK’nin kuruluşunda Haki Karer ve Kemal Pirler’le birlikte yer almış bir Türkiyeli devrimci olarak PKK’nin kuruluşu ile Türkiye gerçeğini nasıl ilişkilendiriyorsunuz? Bu bağlamda PKK’nin Türkiyelileşme perspektifini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Öncelikle PKK’nin 33. Kuruluş yıldönümünün Önder Apo’ya, halkımıza ve insanlığa kutlu olmasını diliyorum. Haki Karerlerle başlayıp en son Rüstem, Alişer ve Çiçek arkadaşlara ulaşan, sayıları on binleri bulan ve gerçek PKK’yi temsil eden kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. 34. PKK yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese başarılar diliyorum.

Böyle bir dönemde Kürt sorunu nasıl çözülecek? Kürtler bu yeni dünya ve bölgede nasıl yer alacaklar? Kürdistan’ın statüsü ne olacak? Şimdi PKK’nin gündeminde bu var! Bunu özgürlük ve demokrasi çizgisinde Kürt kimliğinin özgürce kabul edildiği, Kürdistan’ın da diğer toprak parçaları gibi yaşanılır olduğu, Kürt toplumunun da diğer halklar gibi özgür ve demokratik olarak yaşadığı bir statüye kavuşması, bölge ve dünya sisteminin böyle oluşması için PKK mücadele ediyor. Uzun bir süredir -yaklaşık 20 yıla yakın, genelde 18 yıldan bu yana özel olarak son on yıl içerisinde- böyle bir mücadeleyi nasıl başarıya götürürüm arayışı içerisinde önemli bir değişim ve yeniden yapılanma yaşadı, PKK. Kendisini tam da böyle bir yeniden yapılanma sürecinde Kürt özgürlüğünü ve demokrasisini yaratma gücü haline getirmeye çalıştı. Felsefi-ideolojik değişimini, siyasi yapılanmasını, programını, örgüt sistemini, taktiğini, stratejisini buna göre yeniden değiştirdi. Şimdi bu temelde bir mücadele yürütüyor.

PKK’nin böyle olması bölgesel ve uluslararası bu kadar boyutlu yaklaşması Kürt sorunu ile ilgili değil sadece. Kuşkusuz Kürdistan’daki durum, Kürt sorunu PKK’yi böyle davranmaya yöneltiyor. Buna göre bir hareket, örgüt olmasını istiyor. Ama bir de PKK’nin zihniyet olarak, çizgi olarak, felsefi ve ideolojik bakış açısı olarak buna uygun olma, böyle olma karakteri var. Bu da Önder Apo’nun zihniyetinden, yapısından ileri geliyor. Aslında 2000’li yıllar öncesinden de, 20. yüzyılda da -her ne kadar o yüzyılın zihniyetinden, politikalarından, ideolojik politik çizgisinden etkilenmiş olsa da, reel sosyalizmin, ulusal kurtuluşçuluğun etkilerini taşısa da- PKK’nin kendine göre özgünlüğü vardı. Sosyalizme ve ulusal kurtuluşçuluğa yaklaşımı onlardan belli bir farklılık arz ediyordu. Bu farklılık bugün onu bir bölge ve dünya hareketi haline getirdi. Neydi bu farklılık? Dar milliyetçi değildi. Reel sosyalizmin ulus devletçiliği gibi yine ulusal kurtuluş hareketlerinin devletçiliği gibi devlete mutlak bağlı değildi. Özellikle çözümü devlette görüyor olsa bile bu devleti ayrı bir devlet olarak öngörmüyordu. Devletçi paradigma içerisinde de dar milliyetçi yaklaşım yerine, komşu halkların da yararına olacak bir birliktelik, bir demokratik birlik nasıl olurun arayışı içindeydi. Bu da Önderlik düşüncesini, Önder Apo’nun ideolojik-politik yaklaşımını, zihniyetini ifade ediyordu.

PKK Kürt milliyetçiliğinden ayrıldı. Dar, reformist milliyetçilikten ayrı bir hareket oldu. Kürt özgürlüğünü savunurken bunu devletçi paradigmayla, reel sosyalizmin anlayışına yakın anlayışlarla yapmak isterken bile Türkiye ile ortak stratejik birlik içinde, Ortadoğu halkları ile stratejik birlik içinde nasıl yapacağını düşündü, öngördü. Değişimi, sorunların çözümünü birleşik bir strateji ile ele aldı. Kürdistan devrimini Türkiye devriminin kopmaz stratejik bir parçası olarak öngördü. Kürdistan ve Türkiye devrimlerini, Ortadoğu devriminin, demokratikleşmesinin kopmaz parçası olarak ele aldı. Bu Önder Apo’nun birlik, dayanışma, bir arada yaşama arzusunun, felsefesinin, anlayışının bir sonucudur. Bunun sonucudur ki dar yaklaşımlar içinde olmadı. Kürt özgürlüğünü, demokrasisini, yurtseverliğini, başka toplumlara, halklara karşı düşmanlık temelinde oluşturmadı. Tam tersine özgürlük ve birlik temelinde oluşturdu. Özgür olmayı öngördü, esas aldı. Bağımsızlık ruhunu öngördü fakat bu özgürlüğü sadece kendisi için öngörmedi. Herkes için öngördü ve özgür olursak bir arada var olabiliriz, özgür birliği yaşayabiliriz dedi.

* PKK’nin “özgür birlikteliği” hedeflediğini söylüyorsunuz. AKP iktidarının birliği biz İslam ile sağlıyoruz iddialarına ne diyeceksiniz?

- Bugün bu kadar çatışmaya, savaşa rağmen toplumlar arası bir çatışma olmuyor. Hala bu kadar kayba, silahlı mücadeleye, şiddete rağmen toplumlar hala birbirini boğazlamıyor. Hala bir arada kalma, birlik olma umutları var. Birlikte demokratik ve özgürce yaşama ihtimali, umudu hala kendisini koruyor. Bu neyin sayesindedir? İşte PKK ideolojisinin sayesindedir. Önder Apo’nun düşüncesi sayesindedir. Bazıları bu gerçeği görmüyorlar, buradan kendilerine paye çıkarmaya çalışıyorlar. “Bak” diyorlar “ görüyor musunuz PKK ne yapsa da bölemiyor, ayıramıyor” Hâlbuki PKK zaten bölmüyor, birliği, kardeşliği özgürlük ve demokrasi temelinde PKK yaratıyor, perçinliyor. Basit, dar Kürt milliyetçilerinin ve Türk faşizminin, şovenizminin karşılıklı toplumları bölüp çatıştırmasına karşı PKK durdu, kırk yıldır. Hem ideolojik, örgütsel mücadelesi ile hem de içyapısı ile durdu.
Kardeşliği Haki Karerler, Kemal Pirler ördü. Boşuna demiyorlar, “kardeşliğin yıkılmaz köprüsüdür” gerçekten de Kürt Türk kardeşliğinin -eğer varsa- yıkılmaz köprüleri Haki Karerlerdir, Kemal Pirlerdir. Yoksa öyle ne o sosyal şovenizmden bir türlü kurtulamayan Türk solculuğu ne dar milliyetçiliği aşamayan Burkaycılık, reformist, milliyetçi akımlar ne de Tayyip Erdoğan’ın sahte Müslümanlığı… Şimdi bir de Tayyip Erdoğan çıktı, Müslümanlar çıktı, “İslami kardeşlikle birarada tutuyoruz” diyorlar. Ne alakası var? Bu ne biçim kardeşlikti ki onlarca yıl, hatta yüzlerce yıl Kürt toplumu bu kadar inkar edildi, katledildi? Amed’te, Bingöl’de katliamlar olurken, Şeyh Saitler asılırken neredeydi bu Müslümanlık? Neredeydi bu din kardeşliği? Seyit Rızalar idam edilirken neredeydi din kardeşliği? Qazi Muhammed idam edilirken neredeydi Müslüman kardeşliği? Abdülselam Barzani idam edilirken neredeydi? Bunların hiçbirisi yoktu!

Şimdiyse Kürtlerde büyük bir birlik eğilimi var, kardeşlik ruhu var, herkes bunu sahipleniyor. Bu bir hırsızlıktır her şeyden önce. Tersi olanlar; şovenizmi, milliyetçiliği, kopuşu, parçalanmayı dayatanlar, yaşayanlar bütün çabalarına rağmen bunun gerçekleşmediğini görünce şimdiki durumu bir kuvvet olarak ele alıp bundan paye elde etmeye, sahiplenmeye, ele geçirmeye çalışıyorlar. Hırsızlıktır. Evet şimdi böyle bir durum var ama bu kardeşliğin yaratıcısı var elbette, kendiliğinden olmadı. Bu kadar bölüp parçalama eğilimine karşı, bu kadar katliama, soykırıma, aşağılamaya, imhaya asimilasyona rağmen özgürlük birlik içerisinde gelişen kardeşlik var. İşte bunu PKK geliştirdi. Bu gerçekliği PKK yarattı. Kürt toplumunu bu kadar baskıya, hakarete rağmen Türklere, Araplara, Farslara düşman olmaktan PKK çıkardı, Önder Apo çıkardı.

* Bazı liberal aydınların öne sürdüğü “devlet değişti, PKK değişmedi” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Aslında bu anlamda değişmeyen devletin kendisidir. AKP de değişim adına yolla çıktı, aslında eski Ergenekoncu, değişmeyen şoven bir çizgiye girdi. Tayip Erdoğan açık söylüyor, “tek devlet, tek millet, tek vatan” söylemiyle, Kenan Evren’in zihniyeti arasında ne fark var? Şimdi hapse konan Hurşit Tolon’un zihniyeti arasında ne fark var? Hiç fark yok. 12 Eylül mahkemelerinde Alpaslan Türkeş demişti “zihniyetimiz iktidarda, biz hapisteyiz”. Şimdi Ergenekoncular diyorlar “zihniyetimiz iktidarda, biz hapisteyiz”. Değişim olmamıştır.

Buna karşılık PKK değişti. PKK gerçekten demokratik çözüm istiyor. PKK şöyle değişti. PKK eskiden de Kürt- Türk kardeşliği temelinde Kürt sorunun çözümünü istiyordu. Ama devletçi paradigmaya sahipti. PKK paradigmasal olarak değişti. Demokratik toplum paradigmasını öngördü. Devleti inkâr etmiyor ama devletin sınırlandırılarak, demokratik toplumun gelişmesini, Kürt sorunun da Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokratik topluma dayalı olarak gelişmesini öngörüyor. Bu anlamda PKK büyük bir değişim yaşadı. Gerçekten de özgürlükçü, toplumsal bir hareket haline geldi. Devletçi, iktidarcı paradigmayı kesinlikle aştı. Milliyetçilikle, şovenizm ile hiçbir bağı yoktur. Aynı zaman da demokratik toplumu öngörmesi, çoğulcuğu geliştirdi. Reel sosyalizmin tek parti iktidarı ve devlet çizgisinden tümden uzaklaştı. Bunla uzaktan yakından bir ilişkisi kalmadı. Ama AKP tek parti iktidarına, diktatörlüğe gidiyor. “tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak” bir teki de ben ekleyeyim tek parti sistemidir AKP’dir. İsmet İnönü’n şeflik dönemiyle ne farkı var? Hiçbir farkı yok. Üçüncü şef de Tayip Erdoğan olmak istiyor. Zaten bazıları da üçüncü şef diyor. Bu bakımdan o tür sözlerin hiçbir anlamı yok. Özünde değişmeyen devlet ve AKP’dir. Onun de turnusol kâğıdı, Kürt soykırımının devam ettirilmesidir. Bunu sürdürülüyor olmaları, değişmediklerini gösteriyor. Değişimi toplum anlıyor, toplum PKK’ye sahip çıkıyor. PKK’de bir toplumsal güç olarak bu saldırılar karşısında direniyor. İspatı bu direncidir. Kırılamayan, yenilmeyen bu direncidir.

* 2000’li yıllar Türkiye’sinde PKK’nin mücadelesi devam ediyor. Kuruluşunun 34. yıldönümünde PKK karşısında nasıl bir Türkiye sistemi ve nasıl bir uluslar arası sistem var?

- Şimdi öteki soruda buna biraz değindik. Aslında kuruluş döneminin birçok özelliği bir uzun süreden beri değişti. Yeniden değişti. Fakat bu 33. yıldönümü yaşanırken yeni 34. yıla girerken çok hızlı bir bölgesel değişimde yaşanıyor. Bunu görmek, anlamak önemlidir. Bunu biz belli ölçüde de değerlendirmeye, tanımlamaya çalıştık. Yani 20.yy dünyası köklü bir değişimi yaşadı. Aslında o iki bloklu dünya ortadan kalktı. ‘’ABD imparatorluk kuruyor’’ dendi. Yenidünya düzeni temelinde ABD büyük bir mücadele verdi. Bir dünya savaşı yaşandı. Yani Sovyetler birliğinin çözülüşü ardından 3. Dünya savaşı. İşte böyle bir dünya savaşının sonuna doğru geliniyor. Sonuçları ortaya çıkıyor aslında. Yeni bir bölge ve dünya yapılanmasının böyle bir savaşın çeşitli alanlarda yürütülüşü ardından gerçekleşmesi yaşanıyor. Bunu görmek lazımdır. Dikkat edelim 1. Dünya savaşıyla oluşan, 2. Dünya savaşı ardından da daha yaygın bir milliyetçilikle sistem kazanan ulus devlet diktatörlükleri yıkılıyor, dağılıyor. Siyasi yapılar çözülüyor. Daha gerici veya ilerici olduğu ayrı bir konudur. Fakat 20. yüzyıl. yarattığı Ortadoğu yapılanmasında bir değişim yaşanıyor. Zaten 20. Yy. başında da Ortadoğu’da köklü bir değişim yaşandı. Yeni bir siyasi yapılanma oluştu. 1. Dünya Savaşı Kürdistan’ı, Arabistan’ı böldü, parçaladı. İmparatorlukları yıkarak ulus devlet sistemi temelinde yeni bir Ortadoğu statükosu yarattı.

2. Dünya savaşı sonrasında da ulus devletler katı milliyetçi iktidarlara kavuştu. Bu sistemin Kürtler açısından temel özelliği neydi? Kürtlerin yok sayılıp, yok edilmek istenmesi. İnkârcı ve imhacı bir sistemdi. Kürdistan’ı bölüp parçalamıştı. Kürtleri yok sayıyordu. Yok edilmesi içinde dünya sisteminden alınan güçlerle yada onların verdiği görevi başarmak üzere Kürdistan egemenlik altında tutan ulus devletler faşist, şoven bir soykırım saldırısı yürütüyorlardı. İşte Saddam’ın saldırısı öyleydi. İran’ın baskıları saldırıları, katliamları öyleydi. Türkiye’nin 1925’ten itibaren başlayan soykırımı ifade eden katliamcı ve asimilasyoncu saldırıları öyleydi. Günümüzde de devam ediyor. Suriye’de de Kürtleri vatandaş bile saymamak bu anlamı ifade ediyordu. Bundan ileri geliyordu. Onlar açıktan zaten bir toplum, bir vatandaş olarak bile görmüyorlardı. Bugüne kadar o çizgide kaldılar. Şimdi “Aman, aman sizi de tanıyacağız. Vatandaş kabul edeceğiz’’ diyorlar.

Şimdi bu sistem çözülüyor, dağılıyor. Yerine neler kurulacak belli değil. Fakat şu netleşmiştir ki bu iktidarlar yıkılacak. Bunu herkes bilmeli. Ne küresel sistem bu iktidarlarla bir olabiliyor. Ne de artık Ortadoğu halkları bu iktidarları taşıyabiliyor, kaldırabiliyor. Kürtler kaldıramıyorlar. Bunun için her alanda ölümüne bir mücadele direniş içindeler. Arap toplumu kaldıramıyor. Bak her yerde Arap Baharı denen isyan yaşanıyor. İran toplumu kaldıramıyor. İran’daki Kürtler, Farslar, Azeriler, Belluciler kaldıramıyorlar. Büyük bir iç çatışma var. Türk toplumu kaldıramıyor tabi. Yani Türkiye’deki demokrasi mücadelesi hem de çok köklü yürütülen bir mücadele bu. Dolayısıyla içte toplumlar kabul etmiyorlar. Artık onun için bu sistem yıkılıyor, aşılıyor, yıkılacak. Bu zorunludur yani. Kimse ayakta tutamaz onu. Bu gerçeği görelim. Fakat bu sistem yıkılırken yenisi ne olacak. İşte o belli değil.
* Neden Barış çabalarınız hep sonuçsuz kaldı?

- Aslında 93’ten itibaren Kürt toplumunun bilinçlenmesinde örgütlenmesinde önemli bir düzey ortaya çıkmıştı. Dünyadaki gelişmelere dayanarak önder APO barışçıl siyasi çözüm yöntemiyle artık çözüme gitmek istedi. Fakat inkar ve imha sistemi faşist şoven Türkçülüğü topyekun savaş konsepti temelinde çözüme karşı önder APO ve partimizin geliştirdiği ateşkesler bu temeldeki barışçıl çözüme karşı imha ve saldırıyı dayattı. Topyekun ezme hareketini geliştirdi. Onun için çeşitli komplolar geliştirdi. Bilmem işte 33 askerin öldürülmesi, Bingöl olayı gibi hepsi komploydu. Aslında genelkurmayca yönetilen Doğan Güreş tarafından yönetilen topyekun imha konseptinin başarısı için yaratılan gereçlerdi. Bu temeldeki saldırılara karşı da 93-98 arasında büyük bir direniş yaşandı. İmha saldırılarını boşa çıkartmak için sonuçta yine çözüm aradı önder APO 1 eylül 1998’de 3. Tek yanlı ateşkesle Kürt sorununun barışçıl siyasi çözümünün önünü açmak istedi. Buna da imha ve inkar sistemi uluslararası komployla 15 şubatı ortaya çıkardı. PKK’nin barışçıl, siyasi çözüm yaklaşımını bir zayıflık etkeni olarak görüp burdan saldırarak, ezip imha ederim umut ve hesabına girdi. Biz boşlukta bulunduk. Komployu iyi göremedik. Gerekli tedbirleri geliştiremedik. Sonuçta önder APO’nun imhası önlendiyse de İmralı süreci önlenemedi. 15 şubat komplosu gerçekleşti. Bu komploya karşı 93’ten başlayan değişim sürecini derinleştirerek, felsefi, ideolojik, siyasi, stratejik, taktik boyutlara taşıyarak PKK’yi kendini yeniden yapılandırıp uluslararası komploya karşı direniş geliştirdi. Böyle bir direnme temelinde Kürt sorununu barışçıl siyasi çözümünü gerçekleştirmek istedi. Bu süreçte zaman zaman çatışmalar oldu. Zaman zaman görüşmeler oldu. Dikkat edilirse serhıldanlar sürdü. İdeolojik mücadele oldu. Kürt toplumunun demokratik örgütlülüğü oldu. Siyasi mücadele oldu. Seçimlere girildi. Zaman zaman da çatışmalar oldu. 1 Haziran 2004’ten itibaren de çeşitli çatışmalar devreye girdi. Çözüm arandı yani. Fakat AKP bu konuda tutarlı davranmadı. Çözümleyici davranmadı. Umut yaratıp çözeceğim dedi. PKK buna fırsat verdi. Fakat bu fırsatları kullanmadı. Sonuçta oyalama taktiğiyle aslında bölgedeki gelişmelerden ABD’nin bölgeye yöneliminden de güç alarak yeni bir imha ve tasfiye konseptini topyekun bir savaş kapsamına yeniden hareketimize dayattı. Aslında 2007’den bu yana gelişen süreç böyledir.

* Türkiye’de genel seçimler öncesinde barış umutları yükselmişti? Neden oldu da tekrar süreç bu çatışmalı noktaya geldi?

- 1 Ekim 2006’da ilan ettiğimiz ateşkese karşılık genelkurmay AKP uzlaşmasıyla ve ABD’den destek alınarak büyük bir savaş konsepti ile karşılaştık. Siyasi savaş, ideolojik savaş, İmralı’da önder APO üzerinden baskı arttırıldı. BDP’nin tasfiyesi için 14 Nisan 2009’dan bu yana siyasi soykırım operasyonları geliştirdi. Gerillaya karşı da savaş Zap operasyonuna kadar güney Kürdistan’a medya savunma alanlarına yönelmeye kadar vardı. Bunları boşa çıkardık. İmralı’da önder APO direndi ve bunları boşa çıkardı. Demokratik siyaset direndi, boşa çıkardık. Zap operasyonu sonunda boşa çıkarıldı, AKP yenildi aslında, fakat bölge konjonktürü, bölgede yaşanan çatışmalar, dünya savaşı, ABD’nin Avrupa’nın bölgeye yaklaşımları eski politikaları sürdürmesi için biraz fırsat sunuyor. AKP Türkiye kaynaklarını pazarlayarak bunu sürdürmeye çalışıyor. Esas olan budur. Aslında İmralı’daki görüşmeler devlet PKK görüşmeleri önemli bir düzey kazanmıştı. 12 Haziran seçimleri tam bir noktaya geldi ve seçimlerle birlikte herkes barışçıl siyasi çözümün gerçekleşeceğini umut ediyordu. Fakat daha seçimin ön gününde mayısta Libya savaşı üzerinde ABD, Fransa ve Türkiye arasında görüşmeler oldu. Libya NATO müdahalesi gündeme geldi ve Libya’ya müdahale Kürt sorunun barışçıl siyasi çözümüne de bir müdahale olarak ortaya çıktı. ABD-AKP anlaşması temelinde bir yandan Libya’ya müdahale edilirken diğer yandan AKP, PKK’yi imha ve tasfiye etme anlayışına ve hesabına girdi. Bu temelde seçimlerden de aldığı güçle yine ABD ve dış güçlerden aldığı güçle imha ve tasfiye saldırılarını sürdürüyor.

* ABD, AKP iktidarına nasıl bir rol biçiyor?

- ABD Arap Baharı temelinde Arap alemindeki gelişmeleri kontrol edebilmek Ortadoğu’da süren dünya savaşlarını kendi çıkarları temelinde şekillendirebilmek için dayanaklara ihtiyaç duyuyor. Bu anlamda da Ilımlı İslam-AKP’ye rol biçiyor. 150 yıldır hazırladıkları Türkiye modernitesine umut bağlıyorlar. Fırsat veriyorlar, güç destek veriyorlar. Bu modernitenin günümüzdeki iktidarı olan AKP de bu fırsatı kullanarak Kürt soykırımına sonuca götürmek başarıya götürmek istiyor. Özgürlük ve demokrasi hareketimizi ezmek istiyor. Yeni bir imha ve tasfiye konseptini topyekun savaş konsepti temelinde dayatmak istiyor. 12 haziran seçimlerinden sonra da yaşanan budur. Biz de buna karşı direniş içerisindeyiz. Şimdi yaşadığımız süreç böyle kritik bir süreçtir aslında saldırarak bizi yok etmek istediler. Fetullahçılar bunu açıkça söylediler. Sri Lanka nasıl saldırdıysa Tamilleri ezdiyse biz de PKK’yi ezeceğiz dediler. Onu hesap ettiler saldırdılar, saldırıyorlar. Ezemediler ama. Ne Türkiye Srilanka’dır ne Kürdistan Tamildir. Ne de PKK Tamil Kaplanlarıdır. PKK halkın gücüne dayanan gerçek bir demokrasi hareketidir. Kendini geliştirdi, yeniledi. Kürt birliğini yaratmaya, Türkiye demokrasi güçlerini birleştirme gücüne sahip bir harekettir. Bunlara dayanarak direniyor. PKK direnemez sanıyorlardı. Nerden alıyor gücünü buradan alıyor. AKP ise hala ABD’den aldığı güçle yok edeceğini sanıyor. Bu noktada şimdi Suriye odak nokta haline geldi.

* Kürtler açısında Ortadoğu’da ne gibi gelişmeler olabilir? Dengeler yeniden şekillenirken Kürtler statü kazanabilirler mi?

- Özellikle ABD’nin Suriye ve İran’a karşı mücadelesini saldırılarını bu saldırılarda Türkiye’ye duyduğu ihtiyacı tersinden Kürtler ve PKK’ye karşı imha saldırıları olarak kullanmak istiyor. Amerika terazinin bir kefesine Suriye ve İran’ı koyunca, Türkiye’de diğer kefesine Kürtler ve PKK’yi koyuyor. Böyle bir menfaatçi politika izliyor. ABD’yi Kürtlere saldırtmak Kürtlerle çatıştırmak bu temelde yeni bir Kürt soykırımı politikasını ABD’ye kabul ettirmek istiyor. İşin esası budur. AKP’nin dayattığı budur. Bunu başarır mı başaramaz mı tabi ABD siyasetinin Türkiye’ye ihtiyacı olduğu kadar başkalarına da ihtiyacı var. Kürtlere de ihtiyacı var. Kürtler sadece Kuzey’de yaşamıyor. Güney de Doğu’da da yaşıyor. ABD’nin bunlara da ihtiyacı var. Ciddi bir konjonktürel güce sahipler. ABD politikası bu konuda nedir? Birçok gücü kullanarak aslında eski yapıyı değiştirmek istiyor. Şimdi Türkiye’yi kullanarak Arap liderlerini yıktı. Suriye’yi yıkmak istiyor. İran’ı da yıkarsa önder Apo o zaman söyledi, sıra Türkiye’ye gelecek. Kesinlikle Türkiye’yi de değiştirecek. Bugünkü iktidar sahiplerini yerinden edecek. Ama bu Türkiye’nin de Kürtlerin de büyük zararına olacak. Tümüyle dış güçlerin ihtiyacı ve çıkarına göre olacak. Biz istedik ki parti olarak, halk olarak, önderlik olarak böyle olmasın. Sorunlarımızı kendi içimizde çözelim. Demokratik yöntemlerle birlik, özgürlük ve kardeşlik esaslarına dayalı olarak çözelim. Türk ve Kürt halklarının, Ortadoğu halklarının çıkarına göre bir çözüm olsun. Dış güçlerin çıkarları temelinde değil. Onların çıkarlarına hizmet edecek temelde değil. Fakat AKP, Türkiye yönetimi bunu anlamak istemiyor. Fırsatçıdır. Fırsat doğdu, ABD-Avrupa siyasi kredi veriyor. Silah veriyor. Bunları Kürtleri yok etmekte kullanırım diyerek kimyasal silah dahil hepsini kullanıp bir savaş yürütüyor.

* Bu gün açısından nasıl bir mücadeleyi öngörüyorsunuz?

- Biz de buna karşı direniyoruz. Yeni bir direniş sürecindeyiz. Buna devrimci halk savaşı diyelim. Ne dersek diyelim ama var olma ve özgürlüğümüzü kazanmak için yürüyen bir direniş olduğu tartışmasızdır. Bunun siyasi boyutu var, gerilla boyutu var. Serhıldan boyutu var, halk direniyor. Buna uygun bir siyaset izliyoruz. Yani bu direniş Kuzey’de olduğu gibi Güney’de oluyor, Doğu’da oluyor, Batı’da oluyor. Kürdistan’ın hepsinde var topyekun bir direniştir. Bu direnişe göre de siyaset yürütüyoruz. Biz de Kürt birliğini yaratıyoruz. Kürtler olarak birleşip kendi çözümümüzü ortaya koyarak AKP’nin dış güçlerden aldığı destekle bizi ezmesini boşa çıkarmak istiyoruz. Yine Türkiye’den demokratik güçleri birleştirerek demokratik Türkiye’yi direnişle yaratmak istiyoruz. İşte Halkların Demokratik Kongresi böyle yeni bir demokratik Türkiye’yi temsil ediyor. Bir yandan AKP’nin yeni anayasa arayışları var. Sahte bir biçimde daha rayına oturmadı. Diğer yandan ise halkların demokratik kongresini ifade ettiği temsil ettiği yeni bir demokratik Türkiye’nin temellerini atması var. Zayıfta olsa ama gelişiyor.

* Neden AKP iktidarı sizi hep çatışma isteyen taraf olarak yansıtıyor?

- AKP provokasyon yapmak istiyor. Kürtlerle Avrupa’yı, ABD’yi çatıştırmaya çalışıyor. Bu oyuna karşı biz uyanığız. Kürtleri birbiriyle çatıştırmak istiyorlar. Aslında dış güçlerle çatıştırmak aynı zamanda kendi içinde çatıştırmayı da ifade ediyor. İkisinin de devri geçmiştir. Buna karşı bütün Kürtler de PKK’de uyanıktır. İç çatışma yerine iç birlik, provokasyonlara gelme yerine dış güçleri doğru bir siyasete çekme, özgür demokratik Kürt iradesini onlara kabul ettirmek Kürt ulusal demokratik birliğini yaratmak, Türk demokratik hareketini geliştirmek ve bütün bunlara dayalı olarak AKP’nin özel savaş kapsamındaki bütün saldırılarına karşı direnmek, psikolojik savaşa karşı ideolojik mücadeleye propaganda ile direnmek, siyasal saldırılara karşı demokratik serhıldanı geliştirerek direnmek, diplomatik kuşatmaya karşı demokratik ilişki ve ittifakları geliştirerek direnmek, ordunun ezici saldırılarına karşı da gerilla savaşını öz savunmayı geliştirerek direnmek AKP’nin bu imha ve inkar saldırılarını boşa çıkartarak hem...

* 34. yılına nasıl bir giriş yapıyorsunuz?

- PKK’nin 34. Yılına girişi böyle çok yoğun bir değişim sürecinde oluyor. 20. yüzyıl. 1. ve 2. Dünya Savaş’ları ardından ortaya çıkardığı Ortadoğu’daki siyasi yapılar, iktidarlar, devlet sistemleri yıkılıyor, parçalanıyor. Ama devletler varlıklarını sürdürüyorlar. Yeniden yapılanmak üzeredir. Nasıl yapılanacak. İşte orası belli değil. 34. yılda dedik ya büyük olasılıkla geriye kalanlar da yıkılacaklar, aşılacaklar. Artık sonu geldi. Yaşamaları mümkün değil. Belki biraz daha çatışmalı, direnişli olacaklar ama 20. yüzyıl sistemini, zihniyetini sürdürmeleri mümkün değil. Aşılacak bu görülüyor. Bu anlamda bir bölgesel çatışma var. Sadece Kürdistan’da yaşayan bir mücadele değil. Kürdistan’da da bir savaş durumu var. PKK’nin yaşadığı savaş aslında bunu ifade ediyor ama bu 3. dünya savaşı dediğimiz Ortadoğu’nun genelinde yaşanan savaştan bağımsız değil, onun bir parçasıdır. Bu bakımdan yeni bir Ortadoğu şekillenecek, eski aşılacak.

İşte bu yeni Ortadoğu nasıl olacak? Demokrasisi ne kadar olacak? Devlet demokrasi ilişkileri nasıl şekillenecek? Dış güçlerle ilişkileri nasıl olacak? Büyük oranda bütün bunların nasıl olacağı Suriye’deki mücadelenin sonuçlarına göre belirleneceğe benziyor. Biz bu bakımdan Suriye’de mücadelesini görmeliyiz ve önemsemeliyiz. Aynı şey Kürdistan’daki durum açısından da geçerlidir. Kürdistan’a 20. yüzyılda dayatılan inkar ve imha politikası ne kadar aşılacak. Kürt toplumu ne kadar özgür, demokratik ve birlik içinde olacak. Komşu halklarla ne kadar birlik içinde yaşayıp, yaşayamayacak. İnkâr ve imha’dan ne kadar kurtulacak, özgür ve demokratik gelişimi ne kadar kazanacak. Bu da bu mücadelenin sonucunda belirlenecek. İşte böyle bir kritik noktaya geldik. PKK, 40 yıldır sürdürdüğü mücadelesinde kilit noktaya geldi. Bu anlamda da Kürt inkârının ve imhasının aşılabilmesi, yeni Ortadoğu’da Kürtlerin özgür, iradeli, kendi kimlikleriyle yaşayabilir hale gelebilmeleri için Kürt siyasi hareketlerinin, aydınlarının birleşip özgürlükçü bir Kürt demokrasisini halklara model olacak şekilde örme kabilinden geliştirmeleri lazım. Bunun için Ulusal Konferans ve Kongre önemli.

Önder Apo, 5 ilke 3 prensip temelinde ulusal kongre veya konferansın yapılarak demokratik ortak demokratik Kürt stratejisinin oluşturulmasını istedi. Demokratik Kürt kurumlaşmasının birliğinin ortaya çıkarılmasını öngördü. Bunlar önemliydi. Kürtler bunu yarattıkları ölçüde hem bu kritik değişim sürecinde yeni bir inkar ve imha sisteminin şekillenmesini kendilerine yeni bir soykırım sürecinin dayatılmasını engelleyebilirler. Hem de bölgedeki değişime yön verebilirler.
PKK olarak, Kürt sorunun çözüm zeminini yaratmak, önünü açmak hem de Ortadoğu’daki değişimin Kürt sorunun demokratik çözümüne dayalı demokratik Ortadoğu birliğinin Ortadoğu’nun demokratikleşmesini sağlanması temelinde gerçekleştirilmesini hedefliyoruz. Kim başarılı olur bunu mücadele belirleyecek. Peşinen bir şey yok. AKP’nin kendine göre argümanları var. Ama PKK’nin de Kürtlerin de büyük bir gücü var. Kürdistan eski Kürdistan değil. Kürt toplumu eski Kürt toplumu değil. PKK’de eski PKK değil. Kürtler siyasi olarak bütün parçalarda birler artık. Ortak bir demokrasi kuruyorlar. Tek parti sistemi Kürtlerde yok AKP’nin hayal ettiği parti Kürdistan da yok artık. Dolayısıyla Kürt halkı da bilinçlendi. Özgürlüğü tanıdı. Özgür yaşamda karar kıldı. Kürdistan böyle bir mücadeleye sahne oluyor. Biz buna inanıyoruz. Bu 34. yılında PKK, AKP’nin oyunlarını bozacak. Bu dış saldırılar imha ve inkarı ön gören zihniyet ve siyasi yaklaşımlar kırılacak. Ve onun yerine özgürlük ve kardeşlik temelinde Kürt sorunu çözüm süreci gelişecek. Bu da Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasına özgür Kürdistan temelinde demokratik Ortadoğu’nun şekillenmesi, yapılanması temelinde, biçiminde olacak. İnancımız ve mücadelemiz bu temeldedir. Başarmak için tüm gücümüzle çalışacağız. Bu temelde 34. PKK yılında özgür Kürdistan özgür ve Demokratik Ortadoğu, özgür insanlık için demokratik insanlık için mücadele eden herkese başarı diliyorum.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: