19 Mart 2010 Cuma

Tehcir gibi


Dünya huzurunda neyle suçlanıyor Türkiye? 90 küsur yıl önce suçlu-suçsuz ayırmadan, çoluk çocuk demeden Ermenileri yerinden yurdundan koparıp tehcire tabi tutmakla...
Sürgün yolunda da onlara (Ankara’ya göre “karşılıklı kıyım”, Erivan’a göre) soykırım uygulamakla...
Ve Ankara kendini savunmaya çalışıyor:
“Mecburduk. Onlar da bize saldırdı. Her yerde tehcir uygulanmadı. Soykırım söz konusu değil. Kaldı ki biz kardeşiz; bize el kaldırmayana zulmetmeyiz.”
Sonra Başbakan çıkıp ne diyor:
“Türkiye’de 100 bin kaçak Ermeni işçi var. Şimdilik idare ediyoruz. Yarın gerekirse bunlara ‘Hadi memleketinize’ deyip sınır dışı edeceğim.”
Yani?
“Onları elimizde rehin tutuyoruz. Diaspora, Avrupa parlamentolarına baskıdan vazgeçmezse acısını onlardan çıkarırız.”
Türkiye’nin savunageldiği tezleri, “yüce gönüllülük, misafirperverlik, merhametlilik” efsanelerini, evrensel hukuk ilkelerini yerle bir eden bir yaklaşım bu...
Adeta yeni bir tehcir kararlılığı...
* * *
Ermenistan depreminin sillesini yiyip Türkiye’ye sığınmış ve Dink cinayetinden sonra hepten korkmuş insanlardan söz ediyoruz.
Hemen hepsi kadın..
Burada ev temizleyip çocuk bakıyorlar.
Ayda 100 ila 600 dolar kazanıyorlar.
Araştırmalara göre, öyle Başbakan’ın dediği gibi 100 bin filan değil, 10 bin kişi civarındalar.
Kimseye bir zararları yok. Tersine, iki komşu ülke arasında ince bir bağ da kuruyorlar.
Ve Erdoğan, bu çaresiz insanları pazarlık masasına koz olarak sürüyor.
Kendi ülkesinin ekmeğini yiyen bir avuç insanı rehinesiymiş gibi kullanıyor.
Alenen onlar üzerinden şantaj yapıyor.
* * *
Üstelik ne zaman yapıyor bunu?..
Tam da Dışişleri’nin basına brifing verip “Ermenistan’la ilişkilerde masadan çekilme yanlısı değiliz, süreci sonuna kadar zorlayacağız” dediği gün...
Ondan birkaç saat sonra...
Peki nerede söylüyor bunu?
BBC televizyonunda...
Yani bütün dünyanın duyacağı bir mecrada...
“Ayaküstü bir açıklama” mı?
Değil.
“Dil sürçmesi” mi?
Yoo!
Daha önce de birkaç kez söylemişti.
Bu sefer adeta Çankaya’nın ve Dışişleri’nin ılımlı yaklaşımını tekzip edercesine kararlı ve “geleneksel Türk konukseverliği” efsanesini yerle bir edercesine hasmane bir tonlamayla, elini sallayarak, “Hadi memleketinize” diyebildi.
Asıl acıklı olan, danışmanlarının Başbakan’ı dizginleyemeyip bu sözlerin medyada yer almaması için sarf ettiği nafile çabaydı.
Tabii sonuçsuz kaldı.
* * *
Günahsız 10 bin Ermeni işçinin rehineymiş gibi pazarlık kozu yapılması, Türkiye’ye yöneltilen asırlık suçlamalara yeni bir örnek ekleyecek kadar önemli...
Diplomatlar, Türkiye’nin Ermenilerle insancıl ve iyi ilişkiler geliştirdiğine dünyayı inandırmak istiyorlarsa, işe Başbakan’ı frenleyerek başlamalılar.

Hiç yorum yok: