Türk
medyasını takip edince kendisini "Kürt" olarak niteleyen kişilerin
Türk'e, Türk egemen zihniyetine günah çıkartma çabaları beni çileden
çıkarıyor.
Varlıklarından, özlerinden koparılmış kendi kimliğinin dahi ne anlam
taşıdığını, asimilasyon gibi kültür katliamından habersiz ve en önemlisi
de Türk efendilerinin kendilerini bu ülkenin birer uşağı olarak
görmelerinden zerre kadar rahatsızlık duymayan kendini Kürt olarak
yansıtan kimi bireyler, kritik süreçlerde yağcılıkta ve uşaklıkta sınır
tanımıyorlar.
Bu ülkede Kürt denince Türk efendilerine hizmet eden, uşak bir tip
reva görülüyor sistem efendileri tarafından. "Mersin'de ben de Kürdüm
ama bunlardan değilim diyen küçük kız emniyet müdürünü ağlatmış"mış. Bu
tür duygu sömürüleriyle Kürtleri baskı altına alacaklarını düşünüyorlar.
Vicdanlı Kürde karşı en amansız mücadeleyi yürüten Milli Savunma
Bakanı ve İçişleri Bakanı'nın katıldığı cenaze töreniyle ilgili yine
ilginç bir haber servis edilmiş. Törende ruhunu peşkeş çekmeye meraklı,
kendisini Kürt olarak tanıtan şahsın PKK'nin saldırılarını günah
çıkartırcasına ayıplaması ve bu yüzden Kürtlüğünden utanç duyması da
ayrı bir psikolojik haber olarak servis edilmiş. O haberi okurken o
şahsın söylediklerinden dolayı asıl ben bir Kürt olarak o şahıstan utanç
duydum. Haberin ilginç detayı, Türk İçişleri Bakanı Şahin'in verdiği
cevaptaydı. Konuşmanın son kısmında Şahin; "Bir milli değerimiz var, onu
koruma derdimiz var, buna kasteden akılsız, izansız, inançsız bir yapı
var. Onu biz hepimiz birlikte inşallah bitireceğiz" diyor. 'Milli değer'
derken kastettiği de Türklüğe dair milli değerlerdir. Ama bunu bakanın
yanındaki uşağın idrak etmesi mümkün değil; çünkü o, ruhunu çok
öncesinden efendilerine teslim etmiştir.
Bir diğer bu türden psikolojik harekat da "Benim için öldürme" adlı
kampanya. Yine kendince marjinal eylem meraklısı ve kendini Kürt olarak
tanıtan birkaç lümpen şahsın öncülük ettiği kampanyada PKK'nin kendileri
için mücadele etmesine karşı olduklarını ifade etmeleri medya
tarafından psikolojik harekat malzemesi yapılmakta.
Bunların ailelerine baktığımızda hepsinin zamanında kendileri gibi
Türk efendilerinin uşakları oldukları görülecektir. Zamanında batıya göç
etmiş ve devlet organlarında kimi görevlerde yer almış bu türden
kişiler, yıllarca sisteme bağlılık yemini ettiklerinden dolayı sistemin
"delikanlı, mert Kürtleri" olarak kabul görmüşlerdir. O "mertlik ve
delikanlılık" işbirlikçiliklerine dair bol keseden sırt sıvazlamasıdır.
Çukurca saldırısından önce bir devlet yetkilisi "PKK'yi
marjinalleştirip işlevsiz bırakacağız" demişti. Bütün bu psikolojik
söylem ve haberlerin altında da bu amaçlanmaktadır.
Aynı bağlamda bir Türk haber sunucusunun dağdaki gerilla için; "Çoğu
okuma yazma bilmeyen cahil..." derken acaba o cahil diye nitelendirdiği
kişilerin en cahili kadar kitap okuyor mudur merak ediyorum.
Onurlu tek bir Kürt bile kalsa ve kendi hakkı için mücadele ederse bu
mücadelesi meşrudur. Kimse kalkıp benim için öldürme ya da ben
bunlardan utanıyorum demesin. Herkes kendi onuru ve şerefi için mücadele
yürütür.
AHMET ALTAN TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALAMALI
Daha önceki yazılarında Kürt hareketini terörize eden Altan'ın son
yazılarında Çukurca saldırısı için "savaş" nitelemesini kullanması
kısmen tükürdüklerini ona yalattırıyor ama PKK'yi yine hedeflemekten
geri kalmıyor. Bu durum da Altan'ın aslında diğer Türk meslektaşlarından
geri kalan yanının olmadığını gösteriyor.
İnsan hak ve hukukunu esas alarak şiddetten sadece PKK'yi sorumlu tutmak bu insafsız ithamın amacını gözler önüne seriyor.
Bu ülkede Kürtlere şiddet uygulandığı için Kürtler dağa çıktılar.
Devletin yaklaşık bir asırdır Kürtlere karşı uyguladığı şiddetten kimse
bahsetmiyor. Şiddet, savaş ve ölümlerin yaşanmasını hepimiz istemiyoruz
ama karşınızda size şiddetten başka yol bırakmayan bir güç varsa insani
temelde meşru savunmanızı yaparsınız. Devlet varlığını silahla
sağlamakta. Silahla öldürmekte ve silahı kullanarak tutuklamaktadır.
Eğer bir halkın iradesi silahla bastırılmaya çalışılırsa o zaman bu güce
karşılık silah devreye girer.
Ahmet Altan ve gibilerinin öyle özgürlüklerin arkasına sığınıp insafsızca karalamalarını Kürtler ciddiye almamalı.
Gerçekten de Kürtler silaha ve öldürmeye meraklı değiller. Bütün
olayları nedenleriyle değerlendirmek gerekir. Çukurca saldırısından
sonra ortaya çıkan HPG açıklamasında 3 komuta düzeyi olmak üzere 7
gerillanın hava saldırıları sonucunda yaşamını yitirmesi de Kürtlerin
yüreğini yakmıştır. Aynı medya gerillaların ölümünü alkışlarken kendi
kayıpları için BDP'nin neden gerekli hassasiyeti göstermediğinden
şikâyet etmekte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder