Dr.Işık İşcanlı
Bir önceki yazım 'Entegre strateji' ve sembolleri idi. Paris'te Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesinin 'Entegre strateji' gereği mi? Yoksa 'Entegre strateji'ye rağmen mi? Sorusu ile bitmişti.
Bu arada bir hafta zaman geçti ve katil zanlısı olarak tutuklanan Ömer Güney hakkında basına birçok bilgi yansıdı. Tabi ki bu basın Kürt basınıydı. Türk basını her zaman olduğu gibi devletinin hizmetinde ve Ömer Güney ile ilgili bildiklerini topluma aktarmama konusunda bayağı ketum. Bu ketumlukları da 'Entegre strateji' gereği gibi bir izlenim veriyor.
Bu arada ilginç olan bir noktaya değinmek gerekir. Ömer Güney tutuklandığında Paris savcısının basına yaptığı açıklamada, Ömer Güney hakkında "Kürtler arasında çok tanınmadığı için fazlaca bir bilgiye sahip olmadıklarını" açıklaması. Oysa Kürt basının Ömer Güney hakkında bulup çıkardıklarının daha fazlasının Fransa'da polis ve savcının elinde olması gerekirdi. Fransa polisinin bu bilgileri bilmiyor olması düşünülmez. Ancak açıklama gereği duymamasının nedenleri birden fazla olabilir. Bu sorunun cevabını dava başladığında mahkeme sürecinde daha net görebiliriz. Ancak Güney ve MİT bağlantısı bu sessizliğin başlıca nedeni gibi gözüküyor.
Tekrar soruya dönersek, Nokta operasyonu olan Paris katliami 'Entegre strateji' gereği mi? Kürt basınında önemli bazı isimlerin yaptığı açıklamalar da "Oslo sürecini basına yansıtanlar Paris katliamını da yapanlardır" dedi. AKP'nin cemaat ile olan sürtüşmeleri ve artık açıkça yürütülmesi de bu düşünceyi haklı çıkarabilir. Erdoğan'ın yargıyı açıkça eleştiren son tavırları da buna eklenirse mantıklı gibi de gözüküyor.
Ayrıca, Erdoğan ve ekibi inanılmaz bir hız ve değişim ile Apo ile bir süreç başlatıklarını açıkça ilan etmişken, Paris'te ki katliamın, bu süreci olumsuz etkileyeceği de gözönüne alınırsa ki etkilediğini de düşünüyorum, Erdoğan ve H.Fidan ekibinin bu katliamdan fazlaca bir çıkarları ''yok gibi'' gözüküyor.
Ancak tekrar başa dönersek, iktidarın kulağı, eli kolu olan bazı köşe yazarları yıllar önce "Kürt açılımı"nı yazarken bu tür katliamların sinyalini vermişlerdi. Fehmi Koru, ''Tamiller'e yapılan katliam''ın örneğini veriyordu. Ethem Mahçupyan, ''Taşnak partisinin kaderini'' Kürtlere hatırlatıyordu. Taraf gazetesinden polis köşeci daha da ileri giderek, duyduklarını ve bildiklerini sıralarken ''bu tür nokta operasyonlarının dağda ve ovada olacağını ve olması gerektiğini'' savunuyordu. Çözümde(!) ''bütünlüklü bir strateji çerçevesinde nokta operasyonları ve PKK yöneticilerinin likide edilmesi gerektiği'' yazıldı. Bugün yapılan kitlesel ve bireysel-nokta operasyonlarını çok önceleri AKP'nin eli kolu olan bu yazarlar yazdılar. Bu yazılanlar birer analiz değildi. Bunlar duyduklarını ve bildiklerini yazıyorlardı.
MİT'in başına getirilen Hakan Fidan'ın MİT'te yaptığı değişiklikleri ve çalışmalarını Google'dan araştırıldığında, MİT'in yurtdışı çalışmalarına getirdiği yenilikler ve reorganizasyon, bu tür eylemlerin sinyalini veriyor, böyle yorumlamak mümkün.
Erdoğan'ın "Dağ ile mücadele siyaset ile müzakere" söyleminde hala çok ısrarlı olması ve bunun üstüne basa basa söylemesine de bir anlam vermek gerekiyor. Bu söylem dağdaki operasyonlarda farklı bir yöntem izlenmesi ile birlikte düşünüldüğünde Paris katliamı, hem bu söyleme ve hem de bu eyleme uygunluk arz ediyor. Bir önceki yazımda son bir yıldır dağda yürütülen operasyonların da, nokta operasyonu niteliğinde olduğunu söylemiştim. Buna da öldürülen gerillaların basına yansıyan örgütsel statülerini veri olarak göstermiştim.
Bunu en iyi PKK bilir. Eğer son bir yılda dağda yapılan operasyonların, Nokta operasyonu olduğunu düşünüyorlar ise, o zaman Paris katliamı, 'Entegre strateji' gereğidir, diye düşünmek için yeterince kanıt olur.
http://www.rojevakurdistan.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder