İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER 1
KISALTMALAR 3
TABLOLAR 3
ŞEKİLLER 3
BİRİNCİ BÖLÜM: MAKROEKONOMİK ÇERÇEVE 3
I. MEVCUT DURUM 3
II. İSTİHDAM STRATEJİSİNİN DAYANDIĞI POLİTİKA ÇERÇEVESİ 3
A. Kayıtlı Sektörlerin Güçlendirilmesi 3
B. Kişilerin Kayıtlı Çalışmaya Zorlanması 3
C. Kayıtlı Sisteme Girişlerin Artırılması 3
D. Kayıtlı İstihdam Konusundaki Farkındalığın Artırılması 3
İKİNCİ BÖLÜM: STRATEJİNİN TEMEL HEDEFLERİ 3
VE SENARYO ANALİZLERİ 3
I. ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ SENARYO ANALİZLERİ 3
II. ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİNİN TEMEL HEDEFLERİ 3
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: STRATEJİNİN İLKELERİ 3
I. BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM 3
II. FIRSAT EŞİTLİĞİ 3
III. İŞİ DEĞİL İNSANI KORUMAK 3
IV. İŞVERENLER ÜZERİNE EK YÜK GETİRİLMEMESİ 3
V. SOSYAL DİYALOGUN ESAS ALINMASI 3
VI. ÖZENDİRİCİ YAKLAŞIM 3
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TEMEL POLİTİKA EKSENLERİ 3
I. EĞİTİM-İSTİHDAM İLİŞKİSİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ 3
A. Durum Analizi 3
B. GZFT Analizi 3
C. Temel Amaçlar 3
D. Hedefler 3
E. Politikalar ve Tedbirler 3
II. İŞGÜCÜ PİYASASININ ESNEKLEŞTİRİLMESİ 3
A. Durum Analizi 3
B. GZFT Analizi 3
C. Temel Amaçlar 3
D. Hedefler 3
E. Politikalar ve Tedbirler 3
III. KADINLAR, GENÇLER VE DEZAVANTAJLI GRUPLARIN İSTİHDAMININ ARTIRILMASI 3
A. Durum Analizi 3
B. GZFT Analizi 3
C. Temel Amaçlar 3
D. Hedefler 3
E. Politikalar ve Tedbirler 3
IV. İSTİHDAM-SOSYAL KORUMA İLİŞKİSİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ 3
A. Durum Analizi 3
B. GZFT Analizi 3
C. Temel Amaçlar 3
D. Hedefler 3
E. Politikalar ve Tedbirler 3
KISALTMALAR
TABLOLAR
Tablo 1: İşgücü Piyasasına İlişkin Göstergeler
Tablo 2: Uluslararası Göstergeler ve Türkiye Karşılaştırması
Tablo 3: Senaryolarda Kullanılan Temel Varsayımlar
Tablo 4: Temel İşgücü Piyasası Senaryoları
Tablo 5: AİPP Harcamalarının GSYİH İçindeki Payı
Tablo 6: Hayat Boyu Öğrenmeye Katılım Oranı
Tablo 7: Esnek Çalışma ve Mevzuattaki Yeri
Tablo 8: İşsizlik Ödeneğinde Yararlanma Süresi ve Ortalama Ödeme Oranı
Tablo 9: Sosyal Harcamaların Gelişimi
Tablo 10: Transferlerin Yoksulluk Üzerinde Etkisi
ŞEKİLLER
Şekil 1: Senaryolar Bazında İşsizlik Oranlarının Karşılaştırılması
Şekil 2: Bazı Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de işsizlik ve kısmi süreli çalışma oranları
Şekil 3 : OECD’ye Üye Ülkeler ile Diğer Bazı Ülkelerde İstihdam Koruma Mevzuatı Endeksi
Şekil 4 : Tarım Dışı İşgücüne Katılım Oranları
Şekil 5 : Kadınlarda İstihdamın Sektörel Dağılımı
Şekil 6: Genç işsizlerin toplam işsizlere oranları
Şekil 7 : Özürlü ve Genel İstihdam Oranı
Şekil 8 : Uzun Süreli (12 ay ve üzeri) İşsizlik Oranları
GİRİŞ
Küresel ekonomideki yapısal dönüşüm özellikle gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerin işgücü piyasalarını etkilemektedir. Bu dönüşümün ülkeler
üzerindeki etkisi, işgücü piyasalarının yapısal özelliklerine ve işgücü
piyasasına yapılan kamu müdahalelerinin yerindeliğine göre değişiklik
göstermektedir.
Türkiye ekonomisi 2002-2007 döneminde yüksek oranlı ve sürekli bir
büyüme serisi yakalamıştır. Makroekonomik istikrarın sağlandığı bu
dönemde bir yandan da işgücü piyasasına istihdamı artırmaya yönelik
önemli müdahaleler yapılmıştır. Sağlanan olumlu gelişmelere rağmen
istihdam beklenen ölçüde artmamıştır. Bunun temel sebebi işgücü
piyasasının yapısal sorunlarıdır. Bu sorunlar nedeniyle yüzde on’lar
seviyesinde seyreden toplam işsizlik oranında önemli bir iyileşme
sağlanamamıştır.
Türkiye, işgücü piyasasındaki yapısal sorunlar ile mücadele ederken
Küresel ekonomide II. Dünya Savaşından bu yana yaşanan en büyük daralma
2009 yılında gerçekleşmiştir. Küresel krizin en belirgin etkisi işgücü
piyasasında gözlenmiştir. Hızla düşen küresel talep, istihdamın da
hızla erimesine neden olmuştur. Yaşanan istihdam kayıplarının yanı sıra
işgücüne katılımdaki artış da işsizlik oranlarının hızla yükselmesine
yol açmıştır. Özetle küresel krizin yüzde on’lar civarındaki yapısal
işsizliğin üzerine yaklaşık dört puanlık bir konjönktürel işsizlik
eklediği söylenebilir. Bu durum ekonomik ve sosyal açıdan sürdürülebilir
değildir.
Türkiye ekonomisinin yakın geçmişi ve bugünkü durumu birlikte analiz
edildiğinde makroekonomik istikrarın istihdam yaratma açısından gerekli
fakat yeterli olmadığı görülmektedir. Bu nedenle, işgücü piyasasında
yapısal sorunların çözümüne yönelik reformların gerekliliği her geçen
gün kendisini daha güçlü hissettirmektedir.
İstihdamın artırılması, Dokuzuncu Kalkınma Planında belirlenen
gelişme eksenlerinden biridir. Buna yönelik olarak Plan’da işgücü
piyasasının geliştirilmesi, eğitimin işgücü talebine duyarlılığının
artırılması ve aktif işgücü piyasası politikalarının geliştirilmesi
politika öncelikleri olarak belirlenmiş; Ulusal İstihdam Stratejisinin
hazırlanması öngörülmüş ve tedbir olarak 2010 Yılı Programına dâhil
edilmiştir. Ayrıca Türkiye’nin bir “Ulusal İstihdam Stratejisinin”
olmayışı AB ilerleme raporlarında da sürekli eleştirilmektedir.
Bu strateji belgesi; Politika ve tedbirlerle Türkiye işgücü
piyasasındaki yapısal sorunların çözülmesi, orta ve uzun vadede
büyümenin istihdama katkısının artırılarak işsizlik sorununa kalıcı
çözüm sağlanması hedeflemektedir.
“Ulusal İstihdam Stratejisi” hazırlık çalışmalarına Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığında 2009 yılının Ekim ayında başlanmıştır.
Stratejinin hazırlanmasında istihdamın artırılmasının ancak bütüncül bir
anlayışla genel bir strateji çerçevesinde yürütüldüğünde başarılı
sonuçlar ortaya çıkarabileceği gerçeği temel motivasyon olmuştur.
Ulusal İstihdam Stratejisinin hazırlık çalışmaları Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bünyesinde kurulan “İstihdam Danışma Kurulu”
tarafından yürütülmüştür. İstihdam Danışma Kurulu istihdam alanında
uzman akademisyenler ve kamu görevlilerinden oluşturulmuştur.
Kurul, istihdam stratejisinin amacı, kapsamı ve niteliği ile
yöntemin tespitinde belirleyici olmuştur. Kurul aşağıdaki çalışma
ilkelerini ve temel politika eksenlerini benimsemiştir:
• Çalışmaların beş temel politika ekseninde oluşturulan komiteler aracılığıyla yürütülmesi,
• Stratejinin hazırlanmasında başta sosyal taraflar olmak üzere tüm paydaşların katkılarının alınması,
• Çalışmaların çalıştaylar tertiplenerek yürütülmesi.
Temel politika eksenleri belirlenirken, makroekonomik politikaların
istihdamı teşvik edecek biçimde sürdürülmesi, eğitim ile istihdam
arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi, işgücü piyasalarının katılıktan
arındırılması, kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların işgücüne
katılımının artırılması ve bütün bu reformların sosyal koruma şemsiyesi
genişleterek yapılması benimsenmiş, güvenceli esneklik anlayışı temel
bir bileşen olarak kabul edilmiştir.
Temel politika eksenleri ise:
• Eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi,
• İşgücü piyasasının esnekleştirilmesi,
• Kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların istihdamının artırılması,
• İstihdam-sosyal koruma ilişkisinin güçlendirilmesi
olarak tespit edilmiştir.
Yukarıda belirlenen temel politika eksenlerinin yanında bazı
sektörlerde Stratejinin kapsamına alınmıştır. Sektörel istihdam
politikaları, ülkemizin büyüme ve gelişme eğilimleri dikkate alınarak
potansiyel büyüme veya büyümenin istihdam esnekliğinin halen yüksek olan
ve/veya gelecekte yüksek olacağı öngörülen hizmetler sektöründeki
turizm, inşaat, finans, bilişim ve sağlık sektörleri ile istihdam
kapasitesi yüksek emek yoğun tarım ve tekstil sektörleri alanlarında
oluşturulmuştur. Sektörlerin seçiminde gelişmiş tüm ekonomilerde
hizmetler sektörünün istihdamdaki payının büyümesine koşut olarak tarım
sektörünün payındaki daralma ile emek yoğun tekstil ve tarım sektöründe
kontrollü çözülme gerekliliğinden hareket edilmiştir.
Ulusal İstihdam Stratejisi hazırlıkları sürecinde üçer tam gün süreli iki çalıştay düzenlenmiştir.
İlk çalıştayda mülakat tarzında arama konferansı yöntemi ile
paydaşların görüşleri alınmış, strateji metninin hazırlanmasına katkı
sağlamak üzere, “Strateji ve Eylem Planı Çerçevesi” geliştirilmesi
hedeflenmiştir. Böylelikle her bir alan için genel nitelikte durum
analizinin yapılması ve strateji metnine yönelik bir çerçeve
oluşturulması amaçlanmıştır. Bu çalıştaya konusunda uzman 180 kişi
katılmıştır.
İkinci çalıştayda ise temel amaç ve politikalar ile öncelik ve
tedbirler belirlenmiştir. Bu çalıştay ise 220 kişilik geniş bir
katılımla gerçekleştirilmiştir.
Ulusal İstihdam Stratejisinin katılımcı bir anlayışla hazırlanması
ilkesi çalıştaylarda azami ölçüde gözetilmiş ve toplantılar kamu kurum
ve kuruluşları, meslek örgütleri, işçi ve işveren konfederasyonları,
sivil toplum kuruluşları, bilim dünyası, basın yayın organları ve
siyaset kurumu temsilcilerinin katılımlarıyla gerçekleştirilmiştir.
Takip eden dönemde temel amaçlar ve hedefler ile politika tedbirleri
somutlaştırılmış, her öneri, her tedbir “ekonomiklik, etkinlik ve
uygulanabilirlik” kriterleri esas alınarak belirlenmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM: MAKROEKONOMİK ÇERÇEVE
I. MEVCUT DURUM
Türkiye ekonomisi 1990’lı yıllarda genel olarak istikrarsız bir
büyüme sergilemiştir. Yüksek enflasyonun yanı sıra yüksek kamu açıkları
nedeniyle ekonomi kırılgan bir görünüm arz etmiştir. 2001 yılında
yaşanan krizin ardından 2000’li yıllar büyük oranda makroekonomik
istikrarın sağlandığı ve yüksek büyüme performansının kaydedildiği bir
dönem olmuştur. Bu süreçte enflasyon hızla gerilerken, reel faizler
düşmüş, kamu maliyesinde önemli iyileşmeler kaydedilmiş ve birçok önemli
yapısal reform hayata geçirilmiştir. Bu kapsamda 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetim ve Kontrol Kanunu ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çıkarılmış,
düzenleyici ve denetleyici kurullar oluşturulmuş, Merkez Bankasının
bağımsızlığı, kamu idarelerinde stratejik planlamaya geçiş, genel sağlık
sigortası ve sosyal güvenlik reformları gerçekleştirilmiştir. Bu
dönemde kamu borç stoku sürdürülebilir dinamiklere kavuşmuş, bankacılık
ve finans kesiminde krizlere karşı daha dirençli ve sağlıklı bir yapı
oluşturulmuştur.
Türkiye ekonomisi, 2002-2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,8
oranında büyümüştür. İşgücü piyasasındaki yapısal sorunlar, bu dönemdeki
yüksek büyümenin temel işgücü göstergelerindeki olumlu etkisini
sınırlandırmıştır. Nitekim tarım dışı istihdam artışı yıllık ortalama
yüzde 4,6 olmasına rağmen, tarım istihdamındaki çözülme sonucu toplam
istihdam artışı yıllık ortalama yüzde 1,2 ile sınırlı kalmıştır. Diğer
taraftan, bu dönemde hem krizin hem de hızlanan yapısal reform sürecinin
etkisiyle, toplam faktör verimliliği hızlı bir şekilde artmıştır. Bu
durum, bir yandan büyümeyi yukarı çeken önemli etkenlerden birisi
olurken, diğer yandan istihdam artışını sınırlayan bir faktör olmuştur.
2001 krizinde yüzde 10’a yükselen toplam işsizlik oranında önemli bir
iyileşme sağlanamamış, 2007 sonuna kadar işsizlik oranı bu seviyede
seyretmeye devam etmiştir. 2002–2007 döneminde yaklaşık 3 milyon tarım
dışı istihdam yaratılmasına rağmen, aynı dönemde tarım dışı işgücünün
3,4 milyon kişi artması, tarım dışı işsizlik oranında iyileşme
sağlanamamasına yol açmıştır. Bu dönemde uygulanan yapısal dönüşüm
politikaları sonucu yakalanan büyüme performansı, 2007 yılından itibaren
zayıflamaya başlamış; 2008 yılında ortaya çıkan küresel mali krizden
Türkiye ekonomisi de etkilenmiştir.
Dünya ekonomisi 2004 yılından itibaren kesintisiz olarak yüksek
oranlarda büyürken, 2008 yılından itibaren belirgin bir yavaşlama
sürecine girmiştir. Küresel ekonomide II. Dünya Savaşından bu yana
yaşanan en büyük daralma 2009 yılında gerçekleşmiştir. 2008 yılında
yüzde 3 oranında artan dünya hâsılası, 2009 yılında yüzde 0,6 oranında
azalmıştır. Uluslararası ticaret hacmi 2009 yılında yüzde 11,8 oranında
daralırken, özellikle gelişmiş ülkelerde işsizlik oranları hızla
yükselmiş, dünya genelinde işsiz sayısı Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) tahminlerine göre 27 milyon kişi artarak 212 milyona ulaşmıştır.
Tüm bu gelişmelerin ardından küresel ekonomi 2009 sonu itibarıyla
beklenenden daha hızlı bir toparlanma sürecine girmiştir. Ancak,
toparlanma süreci ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Özellikle,
artan mali sorunları nedeniyle Avrupa Birliği (AB) ve bazı diğer
ülkelerde toparlanmanın daha uzun süreceği öngörülmektedir. Küresel
ekonomide toparlanma başlamış olmakla birlikte yüksek işsizlik temel
sorun alanı olmaya devam etmektedir.
Küresel kriz Türkiye ekonomisini ticaret, finansman ve beklentiler
açısından etkilemiştir. Türkiye’de ihracatın yaklaşık yüzde 50’sinin
gerçekleştirildiği AB’nin küresel krizden ciddi oranda etkilenmesi
ihracat performansına olumsuz yansımıştır. Diğer taraftan, küresel
finans piyasalarında yaşanan çalkantı sonucunda likiditenin azalmasıyla
diğer gelişmekte olan ülkelere benzer şekilde Türkiye’den de sermaye
çıkışı olmuş, uluslararası doğrudan yatırımlar yavaşlamıştır. Son
olarak, küresel kriz tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
belirsizlikleri artırmış, güven ortamını ve beklentileri olumsuz
etkileyerek iktisadi faaliyetlerin ciddi oranda yavaşlamasına neden
olmuştur. İktisadi faaliyetteki düşüşe paralel olarak, istihdam ve
işsizlik oranlarında da olumsuz etkiler ortaya çıkmıştır. Bununla
beraber, küresel krizin olumsuz etkilerini sınırlandırmak amacıyla, 2008
yılı ortalarından itibaren alınan tedbirlerle ekonomi beklenenden hızlı
toparlanmaya başlamıştır. Krize karşı alınan istihdam bağlantılı
tedbirler işveren sosyal güvenlik primlerindeki beş puanlık indirim;
genç, kadın ve özürlü istihdamının teşviki; kısa çalışma ödeneğinin
yüzde 50 arttırılması ve süresinin üç aydan altı aya uzatılması, toplum
yararına çalışma programları ve diğer aktif işgücü piyasası programları
(mesleki eğitim kursları, staj programları, girişimcilik programları)
şeklinde sıralanabilir. İstihdam bağlantılı uygulanan bu programların
2008-2010 dönemi toplam maliyetinin 9,1 milyar TL olarak gerçekleşmesi
beklenmektedir. İstihdam bağlantılı tedbirlerin 2009 yılı maliyetinin
GSYİH’ye oranı yüzde 0,44 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranın 2010 yılında
yüzde 0,47’ye çıkması beklenmektedir. Bu önlemlere ilave olarak krize
karşı alınan diğer tedbirler neticesinde 2009 yılında ekonomi,
beklentilerin altında yüzde 4.7 oranında daralmıştır.
Küresel krizin en belirgin etkisi işgücü piyasasında gözlenmiştir.
Hızla düşen küresel talep, başta sanayi sektöründe olmak üzere üretimin
gerilemesine yol açmış; üretimdeki gerileme ve küresel ekonomiye ilişkin
belirsizliklerin uzun süre devam etmesi, istihdamın hızla erimesine
neden olmuştur. Yaşanan istihdam kayıplarının yanı sıra işgücüne
katılımdaki artış da işsizlik oranlarının hızla yükselmesine yol açmış,
işsizlik oranları 2009 yılının Şubat ayında zirveye ulaşmıştır. 2009
yılı ikinci çeyreğinden itibaren iktisadi faaliyetteki toparlanmayla
beraber istihdam beklenenden hızlı toparlanmaya başlamış ve aynı yıl
işsizlik oranı yüzde 14 seviyesinde gerçekleşmiştir.
İstihdamın sektörel yapısı incelendiğinde, tarım sektörü
istihdamının toplam istihdam içindeki payının düşüş eğilimine koşut
yapısal bir dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Nitekim tarım istihdamının
toplam istihdam içindeki payı, 2002 yılındaki yüzde 30 seviyesinden 2009
yılı sonunda yüzde 25 seviyesine gerilemiştir. Bu sürece paralel olarak
sanayi ve hizmetler sektörü istihdamının payı da artış göstermektedir.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile tarım nüfusunun toplam nüfus içindeki
payı arasında ters yönlü bir ilişki olduğu dikkate alındığında uzun
dönemde tarım nüfusundaki çözülmenin kaçınılmaz olarak devam etmesi
beklenmektedir.
Kayıt dışı istihdam Türkiye işgücü piyasasının en temel yapısal
sorunlarından biridir. Kayıt dışı istihdamın payı 2004–2009 döneminde
yüzde 50 seviyelerinden yüzde 44 seviyelerine gerilemiştir. Bu dönemde
tarım sektöründe kayıt dışı istihdam oranı yüzde 90’dan yüzde 86’ya,
tarım dışı sektörlerde ise yüzde 34’ten yüzde 30’a düşmüştür. Kayıt Dışı
İstihdamla Mücadele Stratejisi çerçevesinde kurumlar arası koordinasyon
ve işbirliğinin güçlenmesi, denetimlerin ve çapraz kontrollerin
artması, vergi ve prim teşvikleri, ekonomik gelişmenin getirdiği
kurumsallaşma gibi faktörler kayıtdışılığın azalmasında etkili olmuştur.
Ancak, halen Türkiye’de kayıt dışı istihdam oranı diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. 2008 yılı verileri
incelendiğinde tarım, inşaat, toptan/perakende ticaret, otel ve
lokantacılık ile ulaştırma sektörlerinde kayıtdışılık yaygındır. Ayrıca,
gençler, yaşlılar ve eğitim seviyesi düşük olanlar arasında kayıt dışı
çalışma oranı artmaktadır. Diğer önemli bir husus da işyeri büyüklüğü
arttıkça kayıtdışılığın azalmasıdır. Yabancı kaçak işçilik de kayıt dışı
istihdam içinde ele alınması gereken önemli sorunlardan bir diğeridir.
Türkiye’de toplam işgücü arzının yaklaşık beşte birini gençler
(15-24 yaş grubu) oluşturmaktadır. OECD verilerine göre 2009 yılı için
65 ve üzeri nüfusun toplam nüfusa oranı Türkiye’de yüzde 6,2 iken OECD
ülkeleri ortalaması yüzde 14,6’dır. Türkiye’de genç işsizlik oranları
genel işsizlik oranlarının oldukça üzerinde seyretmektedir. 2004-2009
döneminde 15-24 yaş grubunda işsizlik oranı, ortalamada genel işsizlik
oranının 9,6 puan üzerinde gerçekleşmiştir. Türkiye gelişmiş ekonomilere
göre avantajlı demografik yapısını önümüzdeki on yıllarda daha verimli
bir şekilde kullanarak ekonomik ve sosyal gelişme ivmesini artırma
imkânına sahiptir.
Türkiye’de işgücüne katılım ve istihdam oranları gelişmiş ülkelerin
gerisindedir. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) 2009 yılı verilerine
göre 15-64 yaş grubunda işgücüne katılım oranı Türkiye’de yüzde 50,8
iken, AB’de yüzde 71,1’dir. Benzer bir şekilde istihdam oranı Türkiye’de
yüzde 44,3 iken, AB’de yüzde 64,6’dır. Bu durum, Türkiye’de kadınların
işgücüne katılım oranı ve istihdam oranının AB ortalamasının oldukça
altında kalmasından kaynaklanmaktadır. Kadınların işgücüne katılım oranı
2009 yılında Türkiye’de yüzde 27,8 iken, AB’de yüzde 64,3 olarak
gerçekleşmiştir. Benzer bir tablo kadınların istihdam oranlarında da
gözlenmektedir. Türkiye’de 2009 yılında yüzde 24,2 olan kadınların
istihdam oranı AB’de yüzde 58,6’dır. Bununla birlikte, yaşanan son
krizde de gözlendiği üzere kriz zamanlarında kadınların işgücüne daha
fazla katıldığı görülmektedir.
Türkiye’de yapısal işsizliğin yüksek olmasının temel nedenlerinden
biri de, işgücünün niteliğinin düşük olmasıdır. 2009 yılı verileri
incelendiğinde Türkiye’de işgücünün yüzde 63,4’ü ve işsizlerin yüzde
61,1’i lise altı eğitim seviyesindekiler ve okur-yazar olmayanlardan
oluşmaktadır. İş arayanların niteliği ile açık işler arasındaki
uyumsuzluk, bu durumun bir diğer göstergesidir.
Ekonomik büyüme sürecinin sağlıklı ve istikrarlı bir yapıya
kavuşmasında iyi yetişmiş ve üretken işgücünden oluşan beşeri sermaye
büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de beşeri sermayenin nitelik açısından
yetersiz olduğu gözlenmektedir. Beşeri sermaye performansının düşük
olması toplam faktör verimliliğinin büyümeye yaptığı katkıyı da
sınırlandırmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki yüksek beşeri sermaye
seviyesi, bu ülkelerin istikrarlı bir yapıda büyümesinde etkili
olmuştur.
Yaş gruplarına göre merkezi hükümet harcamaları incelendiğinde,
Türkiye’de sosyal harcamalardan üretken olmayan yaşlı gruplara daha
fazla kaynak ayrıldığı dikkati çekmektedir. Yaşlı gruplara yönelik
sosyal güvenlik harcamalarını finanse etmek amacıyla merkezi hükümet
tarafından yapılan sosyal güvenlik transferleri bu dağılımın oluşmasında
etkili olmaktadır. Kamu kaynaklarının beşeri sermaye stokunun
niteliğini ve niceliğini artıracak şekilde önceliklendirilmesi
Türkiye’nin uzun dönemli büyüme performansı açısından önem arz
etmektedir.
İşgücü piyasasının katılıkları ve ücret dışı işgücü maliyetinin
yüksekliği, ekonomik büyümenin istihdam yaratması önündeki diğer
engellerdir. Ücret dışı maliyetler 2004 yılından bu yana yapılan çeşitli
düzenlemelerle aşağı çekilmiştir. Prime esas kazanç alt sınırının
asgari ücrete eşitlenmesi, asgari geçim indirimi uygulaması, beş puanlık
sosyal güvenlik primi indirimi ile birlikte istihdamın artırılmasına
yönelik diğer teşvikler, ücret dışı maliyetleri aşağı çekmiştir. Bunun
sonucunda, ücret dışı maliyetlerin ücrete oranı açısından Türkiye bekâr
çalışanlarda OECD ortalamalarına yakınken, evli ve 2 çocuklu
çalışanlarda OECD ortalamasının oldukça üzerindedir. Evli ve 2 çocuklu
çalışan için yapılan hesaplamalarda 2009 yılı itibarıyla ücret dışı
maliyetlerin ücrete oranı Türkiye’de yüzde 36,2 iken OECD ülkeleri
ortalaması yüzde 26’dır. Bekâr çalışanlar için ise bu oran Türkiye’de
yüzde 37,5 iken, OECD’de yüzde 36,4 seviyesindedir.
Türkiye’de iller ve bölgeler arasında işsizlik oranlarındaki
farklılıklar önemli bir sorun alanıdır. Bazı illerde işsizlik oranı
Türkiye ortalamasının iki katına yaklaşmaktadır. Düzey II İstatistikî
Bölge Birimleri bazında bakıldığında, 2009 yılı itibarıyla tarım dışı
işsizlik oranı en yüksek bölge yüzde 27,3 ile TR62 (Adana-Mersin) iken
en düşük bölge yüzde 12,1 ile TR90
(Trabzon-Ordu-Giresun-Rize-Artvin-Gümüşhane) bölgesidir. Hızlı ve
sağlıksız kentleşme, istihdam olanakları ile işgücü arzı arasında, en
azından kısa vadede, dengesizliklere neden olmakta, bu durum işsizlik
oranlarının artmasına yol açmaktadır.
Türkiye ekonomisinde istihdamın artırılması için, büyümenin
sürdürülebilirliğinin yanı sıra, istihdamın büyüme esnekliğinin
yükseltilmesi de önemli bir faktördür. Önümüzdeki dönemde işsizlik
oranlarında kalıcı bir iyileşme sağlanabilmesi, işgücüne yeni katılımın
oldukça üzerinde iş yaratılmasını gerektirmektedir. Bu durum “istihdam
dostu büyüme” kavramıyla özetlenmektedir.
Türkiye’de tarım dışı istihdamın büyüme esnekliği 2002-2007
döneminde 0,5 civarında gerçekleşmiştir. Bu esneklik, tarım dışı
sektörde yüzde 5’lik büyüme ile yaklaşık 400 bin kişilik bir tarım dışı
istihdam yaratılabileceğini ifade etmektedir. Ancak, Türkiye’de tarım
dışı işgücü piyasasına her yıl ortalama 600 bin yeni işgücü
katılmaktadır. Emek arzı ve talebi arasındaki bu farktan kaynaklanan
işsizlik sorununu önümüzdeki dönemde çözebilmek için işgücü piyasasında,
bu stratejide ortaya konulan tarım dışı istihdam esnekliğinin yukarı
çekilmesine yönelik politika ve tedbirlerin gerçekleştirilmesi önem
taşımaktadır.
Türkiye’de iller ve bölgeler arasında işsizlik oranlarındaki
farklılıklar önemli bir sorun alanıdır. Bazı illerde işsizlik oranı
Türkiye ortalamasının iki katına yaklaşmaktadır. Düzey II İstatistikî
Bölge Birimleri bazında bakıldığında, 2009 yılı itibarıyla tarım dışı
işsizlik oranı en yüksek bölge yüzde 27,3 ile TR62 (Adana-Mersin) iken
en düşük bölge yüzde 12,1 ile TR90
(Trabzon-Ordu-Giresun-Rize-Artvin-Gümüşhane) bölgesidir. Hızlı ve
sağlıksız kentleşme, istihdam olanakları ile işgücü arzı arasında, en
azından kısa vadede, dengesizliklere neden olmakta, bu durum işsizlik
oranlarının artmasına yol açmaktadır.
Tablo 1: İşgücü Piyasasına İlişkin Göstergeler
Kaynak: TÜİK
Tablo 2: Uluslararası Göstergeler ve Türkiye Karşılaştırması
Kaynak: TÜİK, Dünya Bankası, Dünya Kalkınma Göstergeleri
II. İSTİHDAM STRATEJİSİNİN DAYANDIĞI POLİTİKA ÇERÇEVESİ
İstihdamın artırılması, Dokuzuncu Kalkınma Planında belirlenen
gelişme eksenlerinden biridir. Buna yönelik olarak Plan’da işgücü
piyasasının geliştirilmesi, eğitimin işgücü talebine duyarlılığının
artırılması ve aktif işgücü piyasası politikalarının geliştirilmesi
politika öncelikleri olarak belirlenmiş; Ulusal İstihdam Stratejisinin
hazırlanması öngörülmüş ve tedbir olarak 2010 Yılı Programına dâhil
edilmiştir.
Dokuzuncu Kalkınma Planının hayata geçirilmesi açısından önemli bir
adım olan bu Stratejinin başarılı olabilmesi için üç temel konu ön plana
çıkmaktadır:
1. İstikrarlı ve yüksek büyümenin sağlanması
2. Büyümenin istihdam etkisinin artırılması
3. Kayıtdışılıkla mücadele
İstikrarlı ve yüksek büyüme yeterli düzeyde iş yaratılmasının ön
koşuludur. Dokuzuncu Kalkınma Planı yüksek ve istikrarlı büyüme
ortamının sağlanması için gerekli politika ve öncelikleri ortaya
koymuştur. Buna göre, Türkiye’de ekonomik gelişmenin hızlandırılması
için:
• Makroekonomik istikrarın sürdürülmesi,
• İş ortamının iyileştirilmesi,
• Finansal sistemin aracılık hizmetlerini etkinleştirecek şekilde iyileştirilmesi,
• Ar-Ge ve yenilikçiliğin geliştirilmesi,
• Beşeri sermayenin güçlendirilmesi,
• Altyapı yatırımlarının geliştirilmesi,
• Yapısal reformların sürdürülmesi
amaçlarına yönelik olarak politika ve öncelikler belirlenmiştir.
Avrupa Birliği adaylık sürecinde yerine getirilmesi gerekli adımlardan biri de Avrupa İstihdam Stratejisine uyum sağlamaktır.
Gerek Avrupa İstihdam Stratejisine uyum, gerekse Orta Vadeli
Program, Yıllık Program ve bütçe süreçleriyle uygulamaya konulan bu
politika çerçevesinin kararlılıkla uygulanacağı Strateji’de temel
varsayım olarak kabul edilmiştir.
Kamu kurumları tarafından hedef gruplara verilen ve doğrudan veya
dolaylı istihdama katkı sağlayan hizmetler için önemli ölçüde kaynak
aktarılmaktadır. Bununla birlikte hizmetlerden yararlanacak olan
kişilerin bu hizmetlerden ihtiyaç duyduklarının tamamına bütüncül
biçimde erişebilmeleri çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu durum da çoğu
zaman hizmetlerin amacına ulaşamaması ve kişilerde memnuniyetsizlik
sonucunu doğurmaktadır. Ulusal İstihdam Stratejisi çerçevesinde hedef
gruplara yönelik ilgili kurumlar tarafından verilmekte olan hizmetler
arasında, hizmetlerin tamamlayıcı ve daha etkin bir şekilde
yürütülebilmesi için işbirlikleri, ortak veri tabanları ve izleme
sistemleri geliştirilecektir. Böyle bir düzenleme, hedef grupların
belirlenmesi ile hizmetlerin sıraya konması ve önceliklendirilmesine de
katkı sağlayacaktır.
Ayrıca kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülecek
uygulamalarda ve projelerde istihdam ilişkisi göz önünde bulundurulmalı,
istihdam odaklı etki analizleri yapılmalı, bu analizler ve sonuçları
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) ve İŞKUR başta olmak üzere
istihdam piyasasındaki aktörlerle paylaşılmalıdır. Söz konusu uygulama
ve projelerden doğabilecek istihdam talepleri İŞKUR’a kayıtlı işsizler
tarafından karşılanmalı, işlerin niteliği itibariyle gerekli eğitimler
Aktif İşgücü Piyasası Programları kapsamında sağlanmalıdır.
İstihdam Stratejisi’nin hedeflerine ulaşabilmesi için Türkiye işgücü
piyasasının en temel yapısal sorunlarından biri olan yüksek
kayıtdışılığın azaltılması gerekmektedir. Çok farklı nedenlerle oluşan
kayıt dışı istihdamı azaltmak için güçlü bir toplumsal ve siyasi irade
ile toplumun tüm kesimlerinin katıldığı kapsamlı bir mücadele stratejisi
oluşturulmalıdır. Bu noktada dört farklı alt eksenin eşgüdüm içinde
uygulanması gerekmektedir.
A. Kayıtlı Sektörlerin Güçlendirilmesi
Türkiye’de kayıtlı sektörlerin daha güçlü hale gelmesi kayıt dışı
istihdam talebinin düşmesini sağlayacaktır. Bu kapsamda işletmeler
üzerinde idari, mali ve yasal yükümlülüklerin bütçe imkânları
doğrultusunda azaltılarak, işletmeleri kayıt dışı faaliyetlere ve kayıt
dışı istihdama yönelten bürokratik formalitelerin kaldırılması ve aşırı
düzenlemelerden kaçınılması gerekmektedir. Türkiye’de önemli ölçüde
istihdam sağlayan ve kayıt dışı istihdam oranının yüksek olduğu
KOBİ’lerin finansman sorunlarının çözülmesi hem istihdam artışına hem de
kayıtdışılığın azalmasına etki edecektir. Ayrıca, İstihdam
Stratejisi’nde önerilen politika ve tedbirlerin hayata geçirilmesi de
kayıtlı sektörlerin gelişimine katkıda bulunacaktır.
B. Kişilerin Kayıtlı Çalışmaya Zorlanması
Kayıt dışı istihdamla mücadelede merkezi ve yerel düzeyde kamu
kurumları arasındaki koordinasyonu ve çapraz kontrolleri artırmak, kayıt
dışı istihdama yönelik yaptırım ve etkin denetimlere hız vermek, vergi
ve prim affı uygulamalarına son vermek kişilerin kayıt dışı çalışmasını
zorlaştıracaktır. Ayrıca, yeşil karta ya da ebeveynine ait ölüm aylığı
gelirine sahip olanların bu imkânlarını kaybetmemek için kayıt dışı
çalışma ihtimalleri arttığı dikkate alındığında bu alanlarla ilgili
denetimler sıklaştırılmalıdır.
C. Kayıtlı Sisteme Girişlerin Artırılması
İstihdam Stratejisi’nin içerdiği aktif işgücü piyasası politikaları
ile genel ve mesleki eğitim seviyesini artıracak tedbirler, özellikle
kayıt dışı istihdamın yaygın olduğu gençler ve kadınlar olmak üzere, tüm
çalışanların kayıtlı hale gelmesini olumlu etkileyecektir. Bunun yanı
sıra, ilk işe başlamada verilecek teşvikler ile danışmanlık hizmetleri
de kayıtlı sisteme girişleri artıracaktır. Ayrıca işgücü piyasasının
esnekleştirilmesi başlığı altında ele alınan ve kayıt dışı çalışma
potansiyeli yüksek olan esnek çalışanların sosyal güvenlik haklarının
temini bu alandaki kayıtdışılığı azaltacaktır.
D. Kayıtlı İstihdam Konusundaki Farkındalığın Artırılması
Kişilerin kayıtlı çalışmaya yönelik olumsuz tutum ve davranışlarının
değiştirilmesi, işletmelerin ve çalışanların kayıtlı istihdam konusunda
bilinçlendirilmesi uzun vadede kayıt dışı istihdamla mücadeleyi olumlu
etkileyecektir. Kamu hizmetlerine olan memnuniyetsizliğin azaltılması da
kişilerin kayıtlı sistemde yer almasını teşvik edecektir.
Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan kayıt dışı istihdamın
bir unsuru da yabancı kaçak işçiliktir. Yabancı kaçak işçiliğin ülkemiz
işgücü piyasası üzerindeki etkisinin büyük olduğu bilinmektedir. Yabancı
kaçak işçilik bir yandan işgücü piyasalarında işsizliği artırırken,
diğer yandan kayıt dışı çalışmayı beslemektedir. Yabancı kaçak işçiler
bulundukları hemen her ülkede küçük işyerlerinde ve marjinal olarak
nitelenebilecek işlerde formel piyasa dışında ve denetim imkanının
göreli az olduğu niteliksiz iş kollarında çalışmaktadır.
AB ve diğer OECD ülkelerinde yabancı kaçak işçiliği önlemek için
sınır kontrolleri ve denetimler arttırılmakta, kaçak işçilere ve bunları
çalıştıran işverenlere verilen cezalar ağırlaştırılmaktadır. Birçok
ülkede yabancı kaçak işçi çalıştıran işverenler ile yabancı kaçak
işçilerin ülkeye girmesini sağlayan ve bunlara yardımcı olanlara oldukça
ağır cezalar uygulanmaktadır.. Fransa, Almanya, Finlandiya, Norveç,
İsviçre, Yunanistan, Belçika ve Japonya’da yabancı kaçak işçi çalıştıran
işveren veya yabancı kaçak işçi çalıştırmaya aracılık edenlere 1-3 yıl
arasında değişen hapis cezaları ve ağır para cezaları verilmektedir.
Türkiye’de yabancı kaçak işçilikle mücadelede; hapis cezalarını da
kapsayan ağır cezaların verilmesi, tekrarı halinde kamu hakları ve
ihalelerden men cezası uygulanması, işverenin yasadışı çalıştırdığı
işçiye hak ettiği tüm kanuni hak ve ücretlerini ödeme zorunluluğu
getirilmesi, alt işverenin çalıştırdığı kaçak işçiden asıl işverenin de
sorumlu tutulması, denetimlerin arttırılması ve kamu kurumları arasında
sıkı bir işbirliği ve koordinasyon sağlanması Yabancı kaçak işciliği
önemli ölçüde azaltacaktır.
İKİNCİ BÖLÜM: STRATEJİNİN TEMEL HEDEFLERİ
VE SENARYO ANALİZLERİ
VE SENARYO ANALİZLERİ
I. ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ SENARYO ANALİZLERİ
Strateji çerçevesinde belirlenen politikaların işgücü piyasasındaki
olası etkilerini öngörebilmek amacıyla alternatif senaryo analizleri
yapılmıştır. Yapılan bu analizler ışığında İstihdam Stratejisi’nin temel
hedefleri oluşturulmuştur. Senaryo analizleri için kullanılan
varsayımlar Tablo 3’te verilmiştir. Tarım sektörü istihdamı ile sektör
büyümesi arasında anlamlı bir ilişki olmaması nedeniyle analizlerde
tarım istihdamı trend analizi kullanılarak tahmin edilmiştir. Tarım dışı
sektörde ise analizler tarım dışı istihdamın tarım dışı hâsılaya olan
esnekliği dikkate alınarak yapılmıştır.
Tablo 3: Senaryolarda Kullanılan Temel Varsayımlar
Yapılan senaryo analizlerinin sonuçları aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
• Senaryo 1
o İşsizlik oranı işgücüne katılma oranlarındaki artışın düşük olmasının da etkisiyle 2023 yılında yüzde 8,9’a gerilemektedir.
o Dönem boyunca istihdam artışı ortalama yüzde 2,15 olmakta ve istihdam oranı 2023 yılında yüzde 45,9’a çıkmaktadır.
• Senaryo 2
o Yüksek büyüme varsayımıyla işsizlik oranı 2023 yılında yüzde 4,7’ye gerilemektedir.
o Dönem boyunca istihdam artışı ortalama yüzde 2,46 olmakta ve istihdam oranı 2023 yılında yüzde 48’e çıkmaktadır.
• Senaryo 3
o İşgücüne katılma oranının yüksek gerçekleşeceği varsayımı
nedeniyle işsizlik oranı 2015 yılında yüzde 12,5’e, 2023 yılında ise
yüzde 13,6’ya ulaşmaktadır.
o Yıllık ortalama yüzde 2,15 istihdam artışıyla 2023 yılında istihdam oranı 45,9 seviyesine çıkmaktadır.
• Senaryo 4
o Artan işgücüne katılma oranı işsizlik oranındaki düşüşü
sınırlandırmakta ve işsizlik oranı 2023 yılı itibarıyla yüzde 9,7
seviyesine gelmektedir.
o Yüksek büyüme varsayımı ile yıllık ortalama istihdam artışı yüzde
2,46 olmakta; 2023 yılında istihdam oranı yüzde 48’e yükselmektedir.
• Senaryo 5
o İşsizlik oranı 2023 yılı itibarıyla yüzde 9,3 seviyesine gerilemektedir.
o Stratejide öngörülen politikaların istihdamın büyüme esnekliğini
artırmasıyla 2010-2023 döneminde istihdam yıllık ortalama yüzde 2,49’a
çıkmakta ve istihdam oranı 2023 yılı itibarıyla yüzde 48,2’ye
yükselmektedir.
• Senaryo 6
o İşsizlik oranı 2023 yılı itibarıyla yüzde 4,1’e gerilemektedir.
o Artan esneklik ile birlikte yüksek büyümenin de varsayıldığı
senaryoda yıllık ortalama istihdam artışı yüzde 2,90’a çıkmakta;
istihdam oranı 2012 yılında yüzde 50,9’a yükselmektedir.
Şekil 1: Senaryolar Bazında İşsizlik Oranlarının Karşılaştırılması
II. ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİNİN TEMEL HEDEFLERİ
Ortaya konulan politika ve tedbirler ile stratejinin dayandığı
politika çerçevesi kapsamında Ulusal İstihdam Stratejisinin temel
hedefleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
1. İşsizlik oranının 2023 yılı itibarıyla yüzde 5 düzeylerine indirilmesi hedeflenmektedir.
2. İstihdam oranının 2023 itibariyle yüzde 50’ye yükselmesi hedeflenmektedir.
3. Tarım dışı istihdamın büyüme esnekliği, 2010–2023 döneminde 10 puan artışla 0,52 seviyesinden 0,62’ye yükseltilecektir.
4. Tarım dışı sektörde 2009 yılı sonunda yüzde 30 olan kayıt dışı istihdam oranı, 2023 yılında yüzde 15’e indirilecektir.
Tablo 4: Temel İşgücü Piyasası Senaryoları (%)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: STRATEJİNİN İLKELERİ
I. BÜTÜNCÜL YAKLAŞIM
İstihdam Stratejisi’nin dört temel politika ekseninde önerilecek
politika ve tedbirlerin birbirleriyle uyumlu ve tutarlı bir şekilde
etkileşimini de dikkate alarak bütüncül bir yaklaşımla geliştirilmesi ve
uygulanması esastır.
II. FIRSAT EŞİTLİĞİ
Tüm grupların istihdamda eşit fırsatlara sahip olmaları için bazı
kişilerin ve demografik grupların özel durumlarını dikkate alan
politikaların geliştirilmesi esastır. İşgücü piyasasına daha zor erişen
kadınlar, özürlüler, yoksullar gibi kesimlere eğitimden başlayarak
sağlanacak destekler ve ayrımcılığı önleyici uygulamalar fırsat eşitliği
ilkesi çerçevesinde geliştirilmelidir.
III. İŞİ DEĞİL İNSANI KORUMAK
İşin değil, kişilerin istihdam edilebilirliklerinin garanti altına
alındığı bir işgücü piyasasında, kişilerin işsizlik ve işsizliğin neden
olduğu risklere karşı korunmalarının sağlandığı bir yapı
oluşturulmalıdır.
IV. İŞVERENLER ÜZERİNE EK YÜK GETİRİLMEMESİ
Uygulanacak yeni teşvik politikalarının maliyetleri firmalarca değil
genel bütçe ve işsizlik sigortası fon kaynaklarıyla karşılanmalı,
böylelikle işletmelerin rekabet gücü gözetilmelidir.
V. SOSYAL DİYALOGUN ESAS ALINMASI
Stratejinin oluşturulması için geçen bütün aşamalarda olduğu gibi,
uygulama aşamasında da, başarılı olunması için istihdam ile ilgili bütün
aktörlerin karar alma süreçlerine etkin katılımı esastır.
VI. ÖZENDİRİCİ YAKLAŞIM
Uygulanacak politikaların işgücü piyasasında yer alan tüm aktörler
tarafından benimsenmesi ve sahiplenilmesi için emredici değil özendirici
bir yaklaşım sergilenmelidir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TEMEL POLİTİKA EKSENLERİ
I. EĞİTİM-İSTİHDAM İLİŞKİSİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ
A. Durum Analizi
A. Durum Analizi
1. Küreselleşmenin özellikle ekonomi ve kalkınmaya etkileri, bilim
ve teknolojide giderek hızlanan gelişmeler, kurumların bu değişimlere
ayak uydurabilmek için organizasyonlarını yenilemeleri gibi birbirini
etkileyen ve kuvvetlendiren farklı faktörler, 1990’lardan başlayarak
bilginin dolayısıyla da insan kaynaklarının önemini artırmıştır.
Özellikle günümüzde yaşanmakta olan küresel ekonomik kriz ve artan
işsizlik oranları, tüm ülkelerde eğitim ve beceri düzeyi düşük kitleleri
ve yaşlı bireyleri daha olumsuz etkilemekte ve ülkeler için ciddi
riskler oluşturmaktadır. Bu bireylere ve ailelerine yönelik koruyucu
sosyal politikalara ek olarak kısa sürede tekrar işgücüne katılmalarını
destekleyecek aktif işgücü piyasası politikaları oluşturulmakta ve
uygulanmaktadır. Bu süreçte, özellikle işgücü piyasasının ihtiyaçlarına
yönelik bilgi ve beceri düzeyini artırmayı amaçlayan eğitimler önemli
rol oynamaktadır.
2. Eğitim-işgücü uyumsuzluğunun temel göstergelerinden biri
işgücünün temel bilgi ve becerilerdeki yeterlilik düzeyidir. Türkiye
temel bilgi ve becerilerde zayıf durumdadır. OECD tarafından her üç
yılda bir gerçekleştirilen Uluslararası Öğrenci Başarılarını Ölçme
Programı (PISA) kapsamında 2006 yılında yapılan testlerde Türkiye’den
katılan öğrenciler, ortalama 424 puan almıştır, OECD ortalaması ise
500’dür. Bu sonuçla Türkiye, 30 OECD ülkesi arasında ancak 29’uncu
olabilmiştir.
3. Eğitime yapılan kamu yatırımları olması gerekenin altındadır.
Kamunun eğitime ayırdığı kaynakların GSYİH’ye oranı OECD ülkelerinde
ortalama yüzde 5,8 düzeyindedir. UNESCO da gelişmekte olan ülkelere,
sürdürülebilir bir kalkınma için GSYİH’nin yüzde 6’sını eğitim
hizmetlerine ayırmalarını önermektedir. Türkiye’de ise merkezi yönetimin
eğitim hizmetleri için yaptığı harcamalar, genellikle GSYİH’nin yüzde
3,1–3,2’si düzeyindedir.
4. Okullaşma oranları başta okul öncesi eğitim ve ortaöğretim olmak
üzere, eğitim kademeleri itibarıyla AB ve OECD ortalamalarının
gerisindedir. Okul öncesi eğitimde okullaşma oranı Türkiye’de yüzde 39
iken, bu oran AB’de yüzde 86, OECD’de ise yüzde 78,9’dur. Orta öğretimde
okullaşma oranı ise Türkiye’de yüzde 64 iken, AB’de yüzde 84,4 ve
OECD’de yüzde 81,5’tir. Verilerden de anlaşılacağı üzere ilköğretimden
ortaöğretime geçişte okullaşma oranları azalmaktadır.
5. Türkiye’de yabancı dil eğitiminin önemli ölçüde sorunlu olduğu
bilinmektedir. 1997–1998 eğitim-öğretim yılından bu yana ilköğretimin
dördüncü sınıfından itibaren yabancı dil eğitimi verilmesine karşın,
yabancı dil eğitiminde halen istenen düzeye ulaşılamamıştır. Bu durum
bilgiye ulaşmada ve teknolojiyi kullanmada kısıtlar oluşturmakta ve
Türkiye’ye yeterince doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekilmesine engel
teşkil etmektedir.
6. Türkiye’de son yıllarda eğitim alanında yapılan çalışmalara bağlı
olarak bina ve derslik sayısı bakımından önemli gelişmeler
sağlanmıştır. Örneğin, 2010 yılı itibarıyla derslik başına düşen öğrenci
sayısı okul öncesinde 21,4; ilköğretimde 33,8 ve genel ortaöğretimde
37’dir. Aynı şekilde, öğretmen başına öğrenci sayısı ilköğretim, genel
ve mesleki ortaöğretimde ortalama 21’dir. Ancak, derslik başına düşen
öğrenci sayısı bakımından mesleki ortaöğretimin Türkiye ortalamasının
üzerinde (yüzde 40,4) olduğu gözlenmektedir. Bu durum, söz konusu
kurumlara daha fazla fiziki yatırım yapılmasını gerektirmektedir.
7. Türkiye’de işgücünün eğitim düzeyi düşüktür. İşgücünün eğitim
düzeyleri itibarıyla mevcut yapısı, işgücü verimliliği ve buna bağlı
olarak ekonomik büyüme imkânları açısından olumsuz bir tablo
sergilemektedir. Türkiye’de işgücünün yüzde 63’ü lise altı eğitimlidir.
8. Türkiye’de mesleki eğitime katılım düzeyi AB ve OECD ülke
ortalamalarının gerisindedir. 2009 itibariyle Türkiye’de yüzde 36,7 olan
bu oran OECD ülkelerinde yüzde 47,8’dir.
9. Türk eğitim sisteminin zayıf yönlerinden birisi de mesleki
rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin etkin sunulamamasıdır. Gençlerin
mesleki eğitime zamanında, doğru ve etkin bir biçimde
yönlendirilmemeleri ülke açısından önemli bir kaynak israfına neden
olmaktadır.
10. Bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim ve bu teknolojilerin
kullanımında sorunlar bulunmaktadır. Günümüz ekonomileri daha hizmete
yönelik, daha bilişim teknolojilerine dayalıdır ve bu nedenle daha çok
bilgisayar becerisine sahip olmayı gerektirmektedir. Bilgi ve iletişim
teknolojilerine erişim ve bu teknolojilerin kullanımında -son yıllarda
ciddi bir artış yaşanmakla birlikte- halen önemli eksikliklerimiz
bulunmaktadır.
11. Türkiye’de eğitim sisteminin en önemli eksikliği ekonominin
ihtiyacına uygun insan gücü sunamamasıdır. Eğitim sisteminin öğrenci ve
öğretmen kalitesinden makine ve teçhizat eksikliğine kadar uzanan birçok
sorunu mevcuttur. Bu kapsamda özellikle -öğrencilerin iş dünyası ile
temasının başlıca aracı olan- stajların etkin bir şekilde uygulanamaması
önemli bir eksikliktir.
12. Örgün ve yaygın mesleki ve teknik eğitim programlarının iş
dünyasının ihtiyaçlarına duyarlı olmaması, vasıflı meslek sahiplerinin
yetiştirilmesine engel teşkil etmektedir. Bu programları tamamlayanlara
verilen diploma veya belgeler, kişilerin sahip oldukları bilgi ve
becerileri kanıtlamada yetersiz kalmaktadır. Eğitimle istihdam arasında
doğru ilişkinin kurulması, mesleki ve teknik eğitim programlarının
işgücü piyasasının ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesinin sağlanması ve
de bireylerin sahip oldukları yetkinliklerin uluslararası açıdan
kıyaslanabilir düzeyde tanınmasını sağlayacak Ulusal Yeterlilik
Sisteminin oluşturulmasına ilişkin önemli çalışmalar yapılmıştır. Bu
bağlamda, Ulusal Yeterlilik Sistemini kurmak ve işletmek üzere Mesleki
Yeterlilik Kurumu (MYK) kurulmuştur. MYK kuruluş aşamasını tamamlayarak
asli faaliyetlerini başlatmış olmakla birlikte, mevcut tablodaki
olumsuzlukları giderebilecek düzeye ulaşamamıştır.
13. Aktif işgücü piyasası programları; işgücü piyasasının ihtiyaç
duyduğu nitelikte işgücünü kısa sürede yetiştirmek, işsizlere mesleki
deneyim ve iş disiplini kazandırmak, kendi işini kuracakları desteklemek
ve işgücü piyasasındaki mevcut ve potansiyel açık işlerin kısa sürede
doldurulmasını sağlamak amacıyla uygulanan etkin bir araçtır. Batılı
gelişmiş ülkelerde kökeni 1930’lu yıllara kadar uzanan bu programlar,
özellikle 1990’lı yıllardan itibaren yaygın bir şekilde
kullanılmaktadır.
Tablo 5: AİPP Harcamalarının GSYİH İçindeki Payı, %
Kaynak: Eurostat
14. Yukarıdaki tablodan görüleceği üzere özellikle gelişmiş
ülkelerin AİPP’lere tahsis ettikleri kaynak önemli büyüklüklere
ulaşmıştır. Türkiye’de yakın zamana kadar AİPP’lere yeterli kaynak
tahsis edilemediği için bu programlar sadece projeler kapsamında ve
sınırlı sayıda gerçekleştirilebilmiştir. Ancak, 2008 yılından itibaren
çıkarılan ve İstihdam Paketleri olarak bilinen düzenlemelerle İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan İŞKUR’a gerekli kaynak tahsis edilerek bu konuda
yapısal bir dönüşüm başlatılmıştır. Bunun sonucunda, AİPP çerçevesinde
harcanan tutarın GSYİH’ye oranı 2009 yılında on kat artarak yüzde
0,032’ye yükselmiştir.
15. İŞKUR tarafından 2009 yılında yürütülen faaliyetlerdeki önemli
artışa rağmen, mevcut işsiz sayısı dikkate alındığında bu faaliyetlerin
yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu durumun hem yerel hem de
ulusal düzeyde İŞKUR’un kurumsal kapasitesinin -bugüne kadar olması
gerektiği ölçüde- geliştiril(e)memesinden kaynaklandığı açıktır.
Nüfusları itibarıyla Türkiye ile benzerlik gösteren AB ülkeleri ile
kıyaslandığında, İŞKUR’un personel sayısının çok yetersiz olduğu
anlaşılmaktadır. Örneğin, bu sayı 2009 yılında yaklaşık olarak
Almanya’da 110 bin, Fransa’da 46 bin, Polonya’da 16 bin, İtalya, İspanya
ve İsveç’te 10 bin iken, Türkiye’de ancak 2,8 bin civarındadır.
Ülkelerdeki toplam işsizler temel alındığında personel başına düşen
işsiz sayısı -yaklaşık olarak- Almanya ve İngiltere’de 30, İsveç’te 39,
Fransa’da 59, Polonya’da 90, Macaristan’da 93, Portekiz’de 129,
Hırvatistan’da 135, Romanya’da 182, İtalya’da 200, İspanya’da 488 iken,
Türkiye’de bu sayı 1.102’dir. Bu verilere ilave olarak, 2009 yılında
aktif ve pasif politika uygulamalarında yaşanan önemli artış da İŞKUR’un
iş yükünü geçmişle kıyaslanmayacak şekilde artırmıştır.
16. Yerel düzeyde uygulanan aktif işgücü piyasası politikalarını
belirleme sorumluluğu olan İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarında
(İİMEK) henüz bu konuda istenen düzeyde farkındalığın oluşmadığı
görülmektedir. Bu kurulların toplantılarına ilişkin veriler de durumu
teyit etmektedir. Buna göre; Ekim 2008 – Ekim 2009 döneminde Türkiye
genelinde yapılan toplam 471 toplantıya asaleten 3.659 kez, vekâleten
1.390 kez katılım sağlanırken, 1.119 kez ise herhangi bir katılım
olmamıştır.
17. Piyasanın ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün hızlı bir şekilde
yetiştirilmesini sağlamak amacıyla düzenlenen programlara ilişkin önemli
bir eksiklik de etki analizlerinin yapılmaması, etkin bir izleme ve
değerlendirme sisteminin kurulamamış olmasıdır.
Tablo 6: Hayat Boyu Öğrenmeye Katılım Oranı (%)
Kaynak: Statistical Portrait of the European Union- 2007, European Commission
18. İşgücünün teknolojik yenilikler karşısında kendini
geliştirebilmesi ve istihdamda kalabilmesi, sadece okullarda verilen
eğitimle sağlanamayacağından, bireyler okul dışında da eğitime ihtiyaç
duymaktadırlar. Ancak, Türkiye’de hayat boyu öğrenmeye katılım düzeyi AB
ülkelerine kıyasla yetersizdir. Türkiye’deki kayıtlara yansıyan Hayat
Boyu Öğrenme (HBÖ) programlarına katılım oranları yalnızca MEB
bünyesinde gerçekleştirilen yaygın eğitim faaliyetlerini içermektedir,
dolayısıyla da gerçek oranları yansıtmaktan uzaktır. Başta İŞKUR olmak
üzere diğer kamu kurumları, yerel yönetimler, üniversiteler ve STK’lar
tarafından HBÖ kapsamında yürütülmekte olan faaliyetlerin eklenmesiyle
bu oran daha gerçekçi bir seviyeye yükselecektir.
B. GZFT Analizi
• Güçlü Yönler
Yaygın eğitim verilebilecek kurumsal yapıların varlığı
Ulusal Yeterlilik Sisteminin oluşturulmaya başlanmış olması
Yerel düzeydeki eğitim-istihdam politikalarını belirleyecek kurumsal yapının oluşturulması
Aktif işgücü piyasası programlarının giderek önem kazanması
• Zayıf Yönler
Eğitimin sunumuna ve finansmanına paydaşların katılımının düşük olması
Genel ve mesleki eğitim kalitesinin düşük olması
o Eğitime ayrılan kamu kaynaklarının yetersiz olması
o Okul öncesi eğitimde okullaşma oranının düşük olması
o Okuryazarlık oranında tam başarının elde edilememesi
o İlköğretimden ortaöğretime geçişin istenilen seviyede olmaması
o Eğitime ulaşmada cinsiyet eşitsizliğinin olması
o Yabancı dil eğitiminde önemli eksikliklerin bulunması
o Ortaöğretimde mesleki eğitim payının yetersizliği
o Mesleki rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin etkin olmaması
o Staj programlarının etkin şekilde uygulan(a)maması
Okul-iş dünyası ilişkisinin yetersizliği
İşgücünün eğitim düzeyinin düşük olması
Hayat boyu öğrenme yaklaşımının örgün eğitim, yaygın eğitim ve çalışma hayatıyla yeterince ilişkilendirilememesi
Aktif işgücü piyasası programlarının etkin şekilde uygulanamaması
o İŞKUR’un artan iş yüküne uygun kapasiteye kavuşturulmaması
o İş ve meslek danışmanlığı hizmetlerinin yetersizliği
o İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarının (İİMEK) yeterince etkin çalışamaması
• Fırsatlar
Avrupa Birliği’ne uyum süreci
Genç nüfusun fazlalığı
Bilgi teknolojilerinin gelişimi
Eğitim-işgücü piyasası uyumu konusunda artan bilinç ve anlayış birliği
Nitelikli işgücüne talebin artması
• Tehditler
İşgücü piyasasındaki ihtiyaçların hızlı değişimi
C. Temel Amaçlar
1. Erişilebilir bir eğitim sistemi içerisinde herkese okul öncesinden başlayarak temel beceri ve yetkinlikler kazandırılacaktır.
1. Erişilebilir bir eğitim sistemi içerisinde herkese okul öncesinden başlayarak temel beceri ve yetkinlikler kazandırılacaktır.
Büyümenin önemli girdilerinden olan beşeri sermayenin niteliğinin
artırılması için ülke genelinde eğitime erişim imkânları artırılıp
bireylere temel beceri ve yetkinlikler kazandırılacaktır. Bu çerçevede,
okul öncesi eğitim yaygınlaştırılacak, çeşitli nedenlerle eğitime erişim
sorunu yaşayan dezavantajlı grupların bu hizmetlerden yararlanma
oranları artırılacaktır.
2. Genel ve mesleki eğitimin kalitesi ve etkinliği artırılacaktır.
Türkiye’de genel ve mesleki eğitimde kalite ve etkinliğinin
artırılması, konunun farklı boyutları içermesi açısından bütüncül bir
yaklaşımla ele alınacaktır. Bu maksatla, meslek okullarının fiziksel
imkânları ve donanım alt yapısı güçlendirilecek; Mesleki Bilgi,
Rehberlik ve Danışmanlık (MBRD) hizmetleri ile staj sistemi
etkinleştirilecektir. Ayrıca, mesleki eğitim mezunlarının istihdamı
teşvik edilecek, öğretmenlerin hizmet içi programlarla bilgi ve
becerilerinin güncellenmesi ve geliştirilmesi sağlanacaktır.
3. Hayat boyu öğrenme perspektifinde yeni ortamlar oluşturulacak ve bu ortamlara talep özendirilecektir.
Bireylerin niteliklerini geliştirici okul dışı öğrenim imkânlarından
daha fazla yararlanmasına yönelik olarak programlar arası yatay-dikey
geçişlere imkân tanıyan yapılar oluşturulacak, HBÖ’nün daha kolay
uygulanmasını sağlayacak uzaktan öğrenim yaygınlaştırılacaktır.
4. Eğitim-işgücü piyasası arasında uyum sağlanacaktır.
Eğitim-işgücü piyasası arasında uyum sağlanması amacıyla Ulusal
Meslek Standartları (UMS) hazırlanacak, mesleki eğitim programları bu
standartlara göre revize edilecek, eğitim çıktılarının kalite
güvencesini sağlayan sınav ve belgelendirme sistemi kurulacaktır.
İş piyasasında ihtiyaç duyulan sayılarda eleman temini için de il
bazında işgücü piyasası ihtiyaç analizleri yapılacak, eğitim
kurumlarının kapasite ve programları analiz sonuçlarına göre
şekillendirilecektir.
5. Aktif işgücü piyasası politikaları yaygınlaştırılarak etkinliği artırılacaktır.
İşgücü piyasasının kısa vadede ihtiyaç duyduğu nitelikte bireyler
yetiştirerek işgücü arz ve talep dengesinin sağlanması amacıyla mevcut
AİPP programlarının uygulaması etkinleştirilecek, bu alana tahsis edilen
kaynak artırılarak daha çok işsizin bu programlardan yararlanması
sağlanacaktır. Ayrıca, sadece işsizleri değil, çalışan işgücünü de
kapsayan programlar uygulamaya konulacaktır. Bu doğrultuda, İl İstihdam
ve Mesleki Eğitim Kurullarının etkinliği artırılacaktır.
6. Eğitim sistemi ve aktif işgücü piyasası politikaları ile proje
merkezli inovasyon ve girişimcilik özendirilecek ve desteklenecektir.
Toplumda girişimcilik kültürünün benimsenmesi amacıyla eğitim
müfredatlarında değişiklikler yapılması, girişimcilik eğitimlerinin tek
bir kurumun koordinasyonunda sürdürülmesi ve proje temelli inovasyon ve
girişimciliğin geliştirilmesi sağlanacaktır.
D. Hedefler
1. Avrupa Yeterlilik Çerçevesi ile uyumlu Ulusal Yeterlilik Çerçevesi 2012 yılı sonuna kadar oluşturulacaktır.
2. İşgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu ulusal meslek standartlarının tamamı 2012 yılı sonuna kadar hazırlanacaktır.
3. İŞKUR hizmetlerinde çalışan sayısı, sözleşmeli ve hizmet alımı
yoluyla istihdam edilenler dâhil 2011 yılında 5.000’e, 2013 yılında
7.500’e, 2015 yılında 10.000’e çıkarılacaktır.
4. İl bazında işgücü piyasası ihtiyaç analizleri 2011 yılı sonuna kadar tamamlanacaktır.
5. AİPP kapsamında 2013 yılından itibaren her yıl 400 bin kişiye işgücü yetiştirme kursu sağlanacaktır.
6. İşgücü yetiştirme kursunu başarı ile bitirenlerin işe yerleştirilme oranı 2015 yılına kadar yüzde 40’a çıkarılacaktır.
7. Hayat boyu öğrenmeye katılım oranı, 2023 yılında yüzde 8’e çıkarılacaktır.
E. Politikalar ve Tedbirler
1. Erişilebilir bir eğitim sistemi içerisinde herkese okul öncesinden başlayarak temel beceri ve yetkinlikler kazandırılacaktır.
1. Erişilebilir bir eğitim sistemi içerisinde herkese okul öncesinden başlayarak temel beceri ve yetkinlikler kazandırılacaktır.
1.1. Eğitime erişimde dezavantajlı gruplara (kız çocukları, engelli
çocuklar, coğrafi konum veya sosyo-ekonomik açıdan olumsuz koşullarda
yaşayan çocuklar) odaklanılarak, bu grupların eğitime erişim ve
devamının önündeki engeller kaldırılacaktır.
1.2. Okul öncesi eğitim yaygınlaştırılacaktır.
1.3. Ortaöğretimde tüm okullarda ortak olarak uygulanan ve temel
yeterliliklere odaklanılan genel eğitim süresi iki yıla çıkarılacaktır.
1.4. Orta ve yüksek öğretimdeki okullaşma oranı yükseltilecektir.
2. Genel ve mesleki eğitimin kalitesi ve etkinliği artırılacaktır.
2.1. Kamu kesimi, mesleki eğitimden kademeli olarak çekilerek bu
konudaki inisiyatifi yerel aktörlere ve/veya özel sektöre bırakacaktır.
2.2. Ülke genelinde mevcut olan atölye, laboratuar, makine, donanım
ve teçhizatın ortak ve daha etkin kullanımını sağlayacak “Hayat Boyu
Öğrenme Merkezleri” oluşturulacaktır.
2.3. Eğitime daha fazla kaynak ayrılacak ve mevcut kaynaklar daha etkin kullanılacaktır.
2.3.1. İl Özel İdareleri bütçelerinin yüzde beşinin mesleki eğitime tahsisi sağlanacaktır.
2.3.2. Teknik ve endüstri meslek lisesinin atölyeleri modernize
edilerek, örgün ve yaygın öğretim ile işgücü eğitimlerinde
kullanılacaktır.
2.4. Mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamı desteklenecektir.
2.4.1. Meslek yüksek okulu öğrencileri 3308 sayılı Mesleki Eğitim
Kanunu kapsamına alınacak; hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı
sigortası primi kamu kaynaklarından karşılanacaktır.
2.4.2. Mesleki Eğitim Kanununda değişiklik yapılarak, yirmiden fazla
işçi çalıştıran işyerlerinde yapılabilen staj uygulamasının kapsamı
genişletilerek beşten fazla işçi çalıştıran işyerleri sisteme dahil
edilecektir. Ayrıca, stajyerlere halen brüt asgari ücretin yüzde 30’u
olarak ödenen staj ücreti net asgari ücretin yüzde 30’u olarak
düzenlenecektir.
2.4.3. Mesleki ve teknik eğitim mezunları ile işgücü yetiştirme
kurslarını bitirenlerin eğitim aldıkları alanda istihdam edilmeleri
halinde, ilk yıl boyunca sosyal güvenlik primi işveren payı devlet
tarafından karşılanacaktır.
2.4.4. Mesleki yeterlilik belgesi sahiplerinin, eğitim aldıkları
alanda istihdam edilmeleri halinde, ilk yıl boyunca sosyal güvenlik
primi işçi ve işveren payları devlet tarafından karşılanacaktır.
2.5. Meslek yüksek okulları yapı ve işleyiş olarak etkinleştirilmek üzere yeniden yapılandırılacaktır.
3. Hayat boyu öğrenme (HBÖ) perspektifinde açık öğrenme ortamları oluşturulacak ve HBÖ özendirilecektir.
3.1. Bireylere eğitimde yatay ve dikey hareketlilik fırsatları sağlanacaktır.
3.2. Zorunlu eğitim sonrasında öğrenme fırsatları çeşitlendirilecektir.
3.3. Bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanılarak uzaktan öğrenim uygulamaları yaygınlaştırılacaktır.
3.4. Hayat boyu öğrenme portalı kurulacak, bu çerçevede kamu ve özel
kesim ile sosyal taraflar ve STK’lar tarafından gerçekleştirilen tüm
eğitimlere ilişkin bilgiler bu portalda toplanacaktır.
4. Eğitim-işgücü piyasası arasında uyum sağlanacaktır.
4.1. Ulusal Yeterlilik Çerçevesi (UYÇ) oluşturulacaktır.
4.1.1. Resmi Gazete’de yayımlanan ulusal meslek standartları
ortaöğretim düzeyinde MEB, yükseköğretim düzeyinde YÖK tarafından bir
yıl içinde eğitim programlarına yansıtılacak ve takip eden eğitim
yılında uygulamaya konulacaktır.
4.1.2. Mesleki eğitim ve öğretim kurum ve kuruluşlarının ulusal
yeterliliklere göre değerlendirilip onaylanacağı (akreditasyon)
süreçlerle ilgili gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
4.2. Mesleki Bilgi, Rehberlik ve Danışmanlık (MBRD) hizmetleri etkin ve yaygın şekilde sunulacaktır.
4.2.1 MBRD Hizmetleri çerçevesinde İŞKUR ve MEB hizmetleri artırılıp
yaygınlaştırılacaktır. Bu çerçevede İŞKUR söz konusu hizmetleri kısa
vadede hizmet alımı yoluyla sağlayacaktır.
4.3. Staj sistemi iyileştirilip etkinleştirilecektir. İŞKUR
tarafından yürütülen staj programlarının kapsamı on ve yukarı işçi
çalıştıran işyerlerinden, beş ve yukarı işçi çalıştıran işyerlerini
kapsayacak şekilde genişletilecektir.
5. Aktif işgücü piyasası politikaları yaygınlaştırılarak etkinliği artırılacaktır.
5.1. AİPP’lerin işgücü piyasası ve hedef grupların ihtiyaçları doğrultusunda uygulanması sağlanarak etkinliği artırılacaktır.
5.1.1. İşgücü piyasası ihtiyaç analizlerinin sağlıklı şekilde yapılması sağlanacaktır.
5.1.2. Tüm AİPP’lere ilişkin bir analiz yapılıp, veri bankası oluşturulacaktır.
5.1.3. Programların hedef gruplara göre özelleştirilmesi sağlanacaktır.
5.1.4. Aktif işgücü piyasası programları için izleme ve
değerlendirme sistemi geliştirilerek programlar daha etkin hale
getirilecektir.
5.1.5. Özel İstihdam Büroları ile AİPP hizmet sağlayıcılarının
bünyelerinde iş ve meslek danışmanı bulundurmaları veya bu hizmeti
sunmaları sağlanacaktır.
5.2. İŞKUR’un kurumsal kapasitesi yerel ve ulusal düzeyde güçlendirilecek ve yeniden yapılandırılacaktır.
5.2.1. İŞKUR’un -aktif ve pasif politikalar kapsamında artan
sorumluluk ve görevlerine paralel olarak- ihtiyaç duyduğu nitelikli
personel ihtiyacı giderilecektir.
5.2.1.1. Uygulanacak plan ve programların belirlenmesi,
izleme-değerlendirme ve koordinasyonunun etkin şekilde sağlanması
amacıyla merkezi düzeyde nitelikli, uzman personelden oluşan bir yapıya
geçilecektir.
5.2.1.2. Yerel düzeyde uygulanacak plan ve programların hedef
grupların özelliklerine uygun, etkin şekilde sunulması amacıyla, çalışan
başına düşen işsiz/işveren oranı kademeli olarak AB ortalamalarına
çekilecektir. Bu amaçla, hedef grupların sayı, talep ve niteliklerindeki
konjonktürel değişikliklere uygun, esneklik imkânı veren “hizmet alım
usulü” kullanılacaktır.
5.2.2. İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarının işlevselliği ve etkinliği artırılacaktır.
6. Eğitim sistemi ve aktif işgücü piyasası politikaları ile proje
merkezli inovasyon ve girişimcilik özendirilecek ve desteklenecektir.
Toplumda girişimcilik kültürünün benimsenmesi amacıyla eğitim
müfredatlarında değişiklikler yapılması, girişimcilik eğitimlerinin tek
bir kurumun koordinasyonunda sürdürülmesi ve proje temelli inovasyon ve
girişimciliğin geliştirilmesi sağlanacaktır.
6.1 Orta ve yüksek öğretim müfredatlarında inovasyon ve girişimcilik bölümlerine yer verilecektir.
6.2 Yükseköğretimdeki tüm bölümlere girişimcilik seçmeli ders olarak konulacaktır.
6.3 Girişimcilik eğitimleri İŞKUR tarafından koordine edilecek ve
bütçe içinde pay ayrılarak bu eğitimlerin AİPP’ler içindeki payı
artırılacaktır.
6.4 Girişimcilik eğitimlerinde KOSGEB-İŞKUR işbirliği geliştirilecektir.
6.4.1 KOSGEB’e yapılan girişimcilik eğitimi başvuruları aynı zamanda İŞKUR portalında yer alacaktır.
6.4.2 Girişimcilik eğitim talepleri, talebin belli bir minimum sayıya ulaşması halinde anında karşılanacaktır.
6.4.3 Girişimcilik eğitimlerine katılacakların belirlenmesi ve
eğitimlerin her aşamasında İŞKUR-KOSGEB temsilcileri birlikte
çalışacaktır.
6.5 İnovasyon ve girişimcilik Teknoloji Geliştirme Merkezleri
(TEKMER) ve İş Geliştirme Merkezleri (İŞGEM) temelinde desteklenecektir.
6.5.1 2011 yılında 25 adet yeni TEKMER kurulacaktır.
6.5.2 2011 yılında 15 adet İŞGEM kurulacaktır.
6.6 Girişimcilik eğitimi alan girişimciler tarafından yeni kurulacak
işletmelerin vergi ve sosyal güvenlik primleri azaltılacaktır.
6.7 Girişimci KOBİ’lerin birleşerek büyümesine ilişkin bir sistem tasarlanacaktır.
II. İŞGÜCÜ PİYASASININ ESNEKLEŞTİRİLMESİ
A. Durum Analizi
A. Durum Analizi
1. Günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gündeminde olan
işgücü piyasalarının esnekleştirilmesine yönelik politikaların temelinde
küresel ekonomideki yapısal dönüşüm yatmaktadır. 1970’li yıllara kadar
standart malların kitlesel üretimini içeren, üretimin talebi
yönlendirdiği, büyük ölçekli işletmelerin ağırlıkta olduğu, istikrarlı
istihdam ilişkilerinin yer aldığı, homojen işgücünün teknik ve
hiyerarşik kontrolünün sağlanabildiği, toplu pazarlığın esas olduğu,
işçilerin basit ve monoton işler yaptığı Fordist Üretim Modeli, yerini
Post-Fordist Üretim Modeline bırakmıştır. Fordist üretim tarzının daha
fazla verimlilik artışı sağlayamaması, tüketici zevklerinin değişmesi
ile beraber standart mallara olan talebin azalması, küresel rekabetin
artması, güçlü sendikalar ve işçi sınıfının hem maliyetleri artırması
hem de işletme yönetimini sınırlandırması ve bilgi teknolojilerinin
gelişmesi bu üretim tarzının büyük ölçüde son bulmasında etkili
olmuştur. Çeşitli malların küçük ölçekli üretildiği, talebin üretimi
yönlendirdiği, işletme ve fabrika ölçeğinin küçüldüğü, istihdamın daha
esnek ve güvencesiz hale geldiği, çalışma ilişkilerinin çeşitlendiği,
yerel ya da bireysel ücret pazarlığının ağırlık kazandığı, farklı işler
yapan vasıflı ve heterojen işgücünün bulunduğu Post-Fordist üretim tarzı
günümüzde ağırlığını artırmaktadır.
2. Bu kapsamda, küresel rekabetin artması, bilgi teknolojilerinin
değişimi gibi her geçen gün değişen ekonomik şartlara ve çalışma
koşullarına uyum sağlama amacının yanı sıra işletmelerin iç ve dış
rekabet gücünü artırmak ve kronik hale gelmeye başlayan işsizlik
sorunlarını çözmek amacıyla dünyanın birçok ülkesinde işgücü
piyasalarının esnekleştirilmesi öncelikli politika haline gelmiştir.
3. İşgücü piyasalarının esnekleştirilmesi çalışanlar açısından
güvencesizlik sorununu da beraberinde getirdiğinden, özellikle AB
ülkeleri başta olmak üzere esneklik tartışmaları yerini “güvenceli
esneklik” kavramına bırakmıştır. Güvenceli esneklik kavramı, işgücü
piyasasında esneklik ve güvencenin bir arada sağlanabileceğini
öngörmektedir. Bir yandan, işgücü piyasasının esnekleştirilmesi ile
işletmelerin rekabet ortamına ve değişen koşullara uyum gücünün
artırılması hedeflenirken, bir yandan da işgücü piyasasında yer alan
kişilerin istihdam ve gelir güvencesinin sağlanması hedeflenmektedir.
İşin korunmasını ve aynı işte kalabilme güvencesini ifade eden “iş
güvencesi” yerine, istihdamın korunmasını ve tek bir işverene bağlı
olmadan çalışmanın sürdürülmesi güvencesini ifade eden ve aktif işgücü
piyasası politikaları ile desteklenen “istihdam güvencesi” önem
kazanmaya başlamıştır. Gelir güvencesi ise sosyal güvenlik sigorta
kolları ile işsiz kalan kişilerin gelir düzeyinin korunmasını
amaçlamaktadır. Bu kapsamda başarılı ülke uygulamaları incelendiğinde,
Danimarka ve Hollanda örnekleri dikkat çekicidir. Güvenceli esnekliğin
en başarılı örneklerinden olan Danimarka, literatürde “Altın Üçgen”
olarak ifade edilen bileşimi (gelir güvencesi sağlayan işsizlik
ödenekleri, esnek işgücü piyasası ve etkin aktif işgücü piyasası
politikaları) bir araya getirmeyi ve buna işlerlik kazandırmayı
başarmıştır. Hollanda’da ise, 1 Ocak 1999’da yürürlüğe giren “Esneklik
ve Güvence Kanunu” ile işgücü piyasası esnekleştirilmiş ve esnek
çalışanlara yönelik istihdam ve gelir güvencesi ile bir denge
oluşturulmuştur. Bu gelişmelerin Hollanda’da istihdam artışına katkıda
bulunduğu tespit edilmiştir. Söz konusu uygulamalar ile 1995 yılında
yüzde 6,6 olan işsizlik oranı 2009 yılında yüzde 3,4’e düşürülmüştür.
4. Güvenceli esneklik, başarılı Danimarka ve Hollanda
uygulamalarının sonrasında, 2000 yılında AB’nin öncelikli politikası
haline gelmiştir. Bu çerçevede, işgücü piyasalarında esnekliğin
artmasının güvencenin azalması demek olduğu hipotezine karşı, uygun
politikalarla hem güvencenin hem de esnekliğin gerek çalışanın gerekse
işverenin lehine dengeli olarak artırılabileceği öne sürülmektedir.
Avrupa Birliği’nin güvenceli esneklik stratejisine göre, güvenceli
esnekliğin başarılı şekilde uygulanabilmesi için esnek çalışma
düzenlemeleri, aktif işgücü piyasası politikaları, hayat boyu öğrenme ve
sosyal güvenlik sistemlerini içeren dört temel politika aracı
uygulanmalıdır.
5. Güvenceli esnekliğin tam anlamıyla sağlanabilmesi için sosyal
diyalog mekanizmalarının iyi işletilmesi önem taşımaktadır. Her ülkenin
işgücü piyasası ve refah devleti düzenlemeleri ve uygulamaları farklılık
gösterdiği için, Avrupa Birliği tek bir modelin uygulanması yerine, her
ülkenin kendi özelliklerini dikkate alarak bir güvenceli esneklik
modeli oluşturabileceğini ve önceliklerini tespit edebileceğini
belirtmiştir.
6. Türkiye, esneklik ve güvence göstergeleri açısından, diğer AB
ülkeleri ile kıyaslandığında esnek çalışma biçimlerinin yaygın olarak
uygulanmadığı, kayıt dışı istihdamın fazla, işsizlik ödeneklerinden
yararlanan kişi sayısının sınırlı, aktif işgücü politikalarının yetersiz
ve işsizliğin fazla olduğu bir ülkedir. Bu nedenle, güvenceli olan
ancak esnek olmayan kayıtlı çalışanlar ile esnek olan ancak güvencesi
olmayan kayıt dışı çalışanlar arasındaki farklılıklardan dolayı bölünmüş
bir işgücü piyasası mevcuttur. Bu çerçevede, Türkiye’de
esneklik-güvence dengesinin henüz sağlanamamış olduğunu söylemek
mümkündür.
7. Güvenceli esnekliğin en önemli bileşenlerinden biri esnek çalışma
biçimleridir. Esnek çalışma biçimleri incelendiğinde, özellikle
gelişmiş ülkelerde farklı esnek çalışma biçimlerinin yaygın olarak
uygulandığı görülmektedir. En yaygın esnek çalışma biçimleri arasında
kısmi süreli çalışma, belirli süreli çalışma, geçici istihdam büroları
aracılığıyla geçici süreli çalışma, uzaktan çalışma, çağrı üzerine
çalışma, iş paylaşımı ve esnek zaman modeli ile çalışma bulunmaktadır.
8. Kısmi süreli çalışma, en eski ve yaygın olarak uygulanan esnek
çalışma biçimidir. Kısmi süreli çalışma, normal çalışma süresinden daha
az sürede yapılan çalışmadır. Kısmi süre kapsamına giren çalışma
süreleri, farklı ülkelerde farklı şekillerde belirlenmiştir. Örneğin,
ABD’de kısmi zamanlı çalışma haftalık 35 saatten az, Kanada ve
İngiltere’de haftalık 30 saatten az, Almanya’da ise haftalık 36 saatten
az olan çalışma olarak tanımlanmaktadır. Kısmi süreli çalışma,
1970’lerden sonra gelişmiş ülkelerde tüm sektörlerde hızla yayılmıştır.
Eurostat verilerine göre, 2009 yılında kısmi süreli çalışan oranı
AB-27’de yüzde 18,8’dir. Kısmi süreli çalışmanın en yaygın olduğu
ülkeler arasında Hollanda (yüzde 48,3), İsveç (yüzde 27), Almanya (yüzde
26,1), İngiltere (yüzde 26,1), Danimarka (yüzde 26) ve Avusturya (yüzde
24,6) bulunmaktadır. Türkiye’de ise kısmi süreli çalışan oranı yüzde
11,3 olmakla birlikte, ücretsiz aile işçileri hariç tutulduğunda bu oran
yüzde 3,6’ya inmektedir. AB üyesi ülkelerde aile işçilerinin toplam
istihdam içindeki oranı yüzde 1,4 civarında iken Türkiye’de bu oran
yüzde 13,5’dir. İşgücü piyasasının diğer özellikleri ve makroekonomik
konjonktür de dikkate alındığında, söz konusu ülkelerin işsizlik
oranlarının AB-27 ortalamasının altında olması; kısmi süreli çalışma
oranının düşük olduğu ülkelerde ise işsizlik oranının yüksek olması
dikkat çekicidir (Şekil 2).
Şekil 2: Bazı Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de işsizlik ve kısmi süreli çalışma oranları
Kaynak: Eurostat
9. AB ülkelerinde kısmi zamanlı çalışanların büyük bir çoğunluğunun
kadınlardan oluştuğu görülmektedir. 2009 yılında AB-27’de kadın
çalışanlar arasında kısmi süreli çalışan oranı yüzde 31,5 iken, erkek
çalışanlar arasında kısmi süreli çalışan oranı yüzde 8,3’tür. Kısmi
süreli çalışmanın işsizlik oranının azalmasında ve iş-aile yaşamının
uyumlaştırılmasında etkili olduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur.
Kısmi süreli çalışanların ayrımcılığa uğramasını engellemek amacıyla
1997/81/EC sayılı AB Direktifi kabul edilmiştir. Özellikle son
dönemlerde, yüksek ücret ve prestijli işler için de kısmi zamanlı
çalışan talebinin artmaya başlaması dikkat çekmektedir.
10. 4857 sayılı İş Kanununun 13.üncü maddesi kısmi süreli çalışmayı,
“.. işçinin normal çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle
çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi.” şeklinde
tanımlanmıştır. “Önemli ölçüde az” ibaresi, ‘İş Kanununa İlişkin Çalışma
Süreleri Yönetmeliği ile netlik kazanmıştır. Yönetmelik “İşyerinde tam
süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına
kadar yapılan çalışmayı” kısmi süreli çalışma olarak tanımlamıştır..
Kanunda ve Yönetmelik’te kısmi çalışmanın ölçütü olarak işyerindeki tam
süreli emsal işçi esas alınmıştır. Buna göre işyerindeki emsal işçi
haftada 45 saat çalışıyor ise en fazla 30 saate kadar yapılan çalışmalar
kısmi çalışma olarak değerlendirilmektedir.
11. Belirli süreli çalışma, belirli bir işin tamamlanması, belirli
süreli işlerde veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi durumlarda
uygulanan esnek bir çalışma biçimidir. 2009 yılı Eurostat verilerine
göre, belirli süreli çalışan oranı AB27 ülkelerinde yüzde 13,5’tir.
Belirli süreli çalışmanın en yaygın olduğu ülkeler arasında Polonya
(yüzde 26,5), İspanya (yüzde 25,4), Portekiz (yüzde 22) ve Hollanda
(yüzde 18,2) bulunmaktadır. Türkiye’de ise, belirli süreli çalışma oranı
yüzde 10,7’dir. Avrupa’da belirli süreli çalışmanın özellikle gençler
ve düşük eğitim seviyesine sahip kişiler arasında yaygın olduğu
bilinmektedir. Belirli süreli çalışma iş güvencesi kapsamı dışında
olduğu için, işletmelerin işten çıkarma maliyeti olmadan ihtiyaçlarına
göre istihdam düzeylerini ayarlamalarına fırsat vermektedir. Bu sebeple,
belirli süreli çalışma, özellikle katı iş güvencelerinin olduğu
ülkelerde önemli bir istihdam yaratma fırsatı olarak görülmektedir.
Ayrıca, işsizlerin işgücü piyasasına girişini ve tecrübe kazanmalarını
kolaylaştırabilmektedir. Mevcut istatistiklerde, belirli süreli
çalışanların üçte birinin bir yıl sonra belirsiz süreli işler bulduğu
belirtilmektedir. Ancak, bu konuda istismar olaylarıyla karşılaşılması
nedeniyle pek çok ülke bu tip sözleşmelerin yalnızca belirli şartlarda
imzalanmasına izin vermektedir. Belirli süreli çalışmanın tekrar etmesi
ile ilgili farklı ülkelerde farklı düzenlemeler mevcuttur. Örneğin,
Belçika’da azami iki yıl içerisinde dört, Almanya’da iki yıl içerisinde
en fazla üç belirli süreli sözleşme zincirleme olarak yapılabilmektedir.
Belirli süreli iş sözleşmelerinin zincirleme yapılarak istismar
edilmesini önlemek ve belirli süreli çalışanların ayrımcılığa maruz
kalmalarını engellemek amacıyla 1999/70/EC sayılı AB Direktifi kabul
edilmiştir. Bu çerçevede, Türkiye’de belirli süreli çalışmanın
yaygınlaştırılması, çalışanın hak kayıplarının önlenmesi için yapılan
düzenlemelerde, söz konusu AB Direktifi’nin dikkate alınması önem arz
etmektedir.
12. Çalışma Mevzuatında öteden beri var olan iş sözleşmesi
türlerinden biri olan belirli süreli iş sözleşmeleri, işin niteliğine
göre ve bazı objektif koşulların var olması koşuluyla taraflar arasında
yazılı olarak yapılabilmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca bir iş
sözleşmesinin belirli süreli olabilmesi için; sözleşmenin konusu olan
işin belirli süreli olması veya sözleşmenin konusunun belli bir işin
tamamlanmasından ibaret olması, ya da belirli bir olgunun ortaya çıkması
gibi objektif koşulların varlığı gerekmektedir. İş Kanunu uyarınca
belirli süreli iş sözleşmesinin, esaslı bir neden olmadıkça birden fazla
üst üste (zincirleme) yapılması mümkün değildir. Belirli süreli çalışan
işçinin korunması amacıyla; ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça,
salt iş sözleşmesinin süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş
sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tâbi
tutulması İş Kanunu ile yasaklanmıştır.
13. Bir diğer önemli esnek çalışma biçimi, geçici istihdam büroları
aracılığıyla yapılan geçici çalışmadır. Geçici istihdam büroları, iş
sözleşmesi imzaladığı çalışanlarını diğer (kullanıcı) işletmelere geçici
olarak çalışmak üzere devreden tüzel kişilerdir. Geçici istihdam
bürosu, işveren sıfatına sahip olmasına rağmen, fiili olarak bu kişiyi
çalıştırmamaktadır. ILO; işçi, işçiyi istihdam eden ve resmi işveren
olan geçici istihdam bürosu ile işçiyi çalıştıran ve iş emirlerini veren
üçüncü işletme arasındaki istihdam ilişkisini “üç köşeli” iş ilişkisi
olarak tanımlamaktadır. Son 20 yılda, özellikle Avrupa’da bu kapsamda
çalışan kişi sayısında artış görülmüştür. Eurociett (Özel İstihdam
Büroları Avrupa Konfederasyonu) verilerine göre, 2006 yılında geçici
istihdam büroları 3,3 milyon kişiye iş sağlamıştır. Bürolar aracılığıyla
yapılan işe alımlar ortalama olarak Avrupa’daki toplam işe alımın yüzde
1,8’ini oluşturmaktadır. 1997-2007 yılları arasında geçici istihdam
büroları çalışanlarının sayısının iki katına çıktığı görülmüştür. ABD,
Japonya ve İngiltere en fazla büro çalışanının olduğu ülkeler olup,
toplam büro çalışanlarının yüzde 56’sı bu ülkelerde çalışmaktadır. AB
üye ülkelerinde, büro çalışanlarının sayısı ve özelliklerine
bakıldığında, 2009 yılında Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını
Geliştirme Vakfı’nın yayınlamış olduğu rapora göre; özellikle Belçika,
Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, İspanya ve Birleşik Krallık gibi
ülkelerde geçici istihdam bürosu çalışması yaygındır. Geçici istihdam
bürolarında çalışanların özelliklerine bakıldığı zaman, büro çalışanları
arasında 30 yaşın altındaki çalışanlar çoğunluğu teşkil etmektedir.
Geçici istihdam bürolarında çalışanların eğitim düzeyi incelendiğinde,
ülkeden ülkeye farklılık göstermekle beraber, çalışanların çoğunluğunun
düşük ve orta düzeyde eğitime sahip olduğu görülmektedir. Sektörel
dağılım açısından, geçici istihdam bürosu çalışanlarının hizmet
sektörüne doğru kaydığını söylemek mümkündür. Almanya, Belçika, Polonya,
Macaristan gibi ülkelerde büro çalışanlarının imalat sektöründe; Çek
Cumhuriyeti’nde ise kamu sektöründe çalıştırılması yaygındır. İskandinav
ülkelerinde ise, büro çalışanlarının sayısı kamu ve sağlık sektöründe
fazladır. Büro çalışanlarının kullanıcı işletmedeki “çalışma süreleri”
incelendiği zaman, Avrupa’da kiralanma süresinin çoğunlukla üç ay olduğu
görülmektedir.
14. Birçok AB ülkesinde, geçici istihdam büroları ve geçici
çalışmaya ilişkin tanımlar ve hükümler, toplu sözleşmelere bırakılmamış
ve mevzuatta düzenlenmiştir. Mevzuat düzenlemelerinin bir kısmı geçici
istihdam bürolarının kuruluşu ve yetkilendirilmesine ilişkin iken; diğer
bir kısmı geçici istihdam bürolarında çalışanların haklarına
ilişkindir. 1960’lı yıllardan itibaren bu alanda düzenlemeler yapan
birçok AB ülkesinde, geçici çalışmanın düzenlenmesi ile ilgili sosyal
tarafların uzlaşısını sağlamak amacıyla genel olarak iki yol
izlenmiştir. Birinci yol, özellikle “eşit muamele ilkesi” ile ilgili
düzenlemelerin açık ve net şekilde yapılmasıdır. İkinci yol ise, büro
çalışanlarının istismarını önlemek amacıyla geçici çalışmaya ve
sektörlere yönelik birtakım kısıtlamalar getirilmesidir.
15. Geçici istihdam bürosu çalışanlarının haklarını güvence altına
almak amacıyla hazırlanan 2008/104/EC sayılı AB Direktifinin temel
ilkesi, güvenceli esnekliğin bir gereği olarak, çalışanlara eşit muamele
edilmesidir. “Eşit muamele ilkesi”ne göre, büro çalışanlarının
haklarının; ücret, çalışma süreleri, fazla çalışma, ara dinlenmeleri,
gece çalışması ve tatilleri de dâhil olmak üzere, çalışma koşullarının
“emsal çalışan” dikkate alınarak düzenlenmesi önemlidir. Direktifte
istihdam, toplu hizmetler ve mesleki eğitimden faydalanma hakları gibi
hususlar da düzenlenmektedir.
16. Geçici istihdam büroları aracılığıyla geçici çalışmanın olası
faydaları analiz edildiğinde, işletmede ortaya çıkan yeni işgücü
ihtiyacı veya geçici olarak artan iş yoğunluğu için geçici istihdam
bürolarının önemli bir alternatif olduğunu söylemek mümkündür. Eurociett
verilerine göre, geçici istihdam büroları, işletmeler açısından üretim
taleplerindeki dalgalanmaları karşılayabilmeleri için önemli bir
fırsattır. 2003 ve 2006 yılları arasında bu sektör Avrupa’da 669.000 iş
ortaya çıkarmıştır. Bu sayı toplamda yaratılan istihdamın yüzde 7,5’ine
denk gelmektedir. Eurociett tarafından yapılan bir araştırmaya göre,
kullanıcı işletmelerin geçici istihdam bürolarını tercih etmelerinin en
önemli sebebi, talep dalgalanmalarını karşılamak ve hastalık, doğum gibi
sebeplerle boşalan bir pozisyon için geçici olarak çalışan bulmaktır.
Çalışan açısından ise, özellikle iş tecrübesi eksik gençlerin,
kadınların ve özürlüler gibi dezavantajlı grupların işgücü piyasalarına
dâhil olabilmeleri için geçici istihdam büroları önemli bir araç olarak
görülmektedir. İşgücü piyasasındaki geçişlerin sağlanmasında, ilk
basamak olarak geçici istihdam bürolarına kaydolmanın özellikle gençler
için tecrübe kazanmak; uzun dönemli işsizler için geçici de olsa
işsizlikten kurtulmak ve işgücü piyasasının dışında kalmış olanlar için
ise motivasyonlarını artırmak açısından faydalı olabileceği
belirtilmektedir. Örneğin, Fransa’da bu kapsamda çalışanların yüzde
87’si daha önce herhangi bir işte çalışmamıştır. Hollanda’da ise,
özürlülerin yüzde 28’inin, yaşlıların yüzde 26’sının dönemsel iş yoluyla
kalıcı iş bulmaları sağlanmıştır.
17. Geçici istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi İş
Kanununda düzenlenmemiştir. Bununla birlikte İş Kanunu “Geçici İş
İlişkisi” başlıklı 7.inci maddesinde kendine has bir geçici iş ilişkisi
modeline imkan tanımıştır. Bu düzenleme uyarınca aynı holding veya
şirketler topluluğu içerisinde yer alan bir işverenin, işçisini iş
görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak başka bir işverene
devretmesi geçici iş ilişkisi olarak tanımlanmıştır. Bu haliyle, geçici
iş ilişkisinin tanımı, Avrupa ülkelerindeki uygulamalarına kıyasla daha
dardır.
18. Uzaktan çalışma, bilgi iletişim teknolojilerini kullanarak
işyerinin dışında uygulanan esnek bir çalışma biçimidir. Uzaktan
çalışma, bilgi iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle özellikle gelişmiş
ülkelerde 1980’den bu yana hızla yayılmaktadır. Uzaktan çalışmanın
yaygınlaşması üzerine AB’de sosyal taraflar arasında “Uzaktan Çalışma
Çerçeve Anlaşması” imzalanarak uzaktan çalışanların çalışma koşulları,
iş sağlığı ve güvenliği ile eğitim hakları gibi konularda düzenlemeler
getirilmiştir. 2005 yılı itibarıyla AB-27’de uzaktan çalışma oranı yüzde
7’dir. Uzaktan çalışmanın en yaygın olduğu ülkeler Danimarka ve Çek
Cumhuriyeti’dir. Bilgi iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte
önemli bir esnek çalışma biçimi olan ve özellikle iş-aile yaşamının
uyumlaştırılmasında önem taşıyan uzaktan çalışmanın yaygınlaşması
beklenmektedir.
19. Uzaktan çalışmaya ilişkin İş Kanununda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
20. Çağrı üzerine çalışma, yapılan iş sözleşmesi gereğince işçinin
iş görme yükümlülüğünü önceden belirlenmiş çalışma saatleri ve süresi
yerine, ihtiyaç duyulması durumunda iş görme edimini yerine getirmesi
şeklinde tanımlanan bir esnek çalışma biçimidir. Bu tip çalışmanın,
talebin arttığı dönemlerde özellikle hastane, otel, lokanta ve
gazetecilik işletmelerinde yaygın olduğu gözlenmektedir. İşletmeler,
genellikle talepteki dalgalanmalarla başa çıkmak, daimi işçi temin etmek
için aday havuzu oluşturmak, planlama esnekliğini artırmak, işgücü
maliyetlerinden tasarruf etmek ve yasal sınırlamaları aşmak için bu tip
sözleşmelere başvurma eğilimindedirler. Çağrı üzerine çalışanların büyük
bir kısmı yarı vasıflı veya vasıfsız işçilerden oluşmaktadır. Gelişmiş
ülkelerde işgücünün ne kadarının çağrı üzerine çalıştığını tespit etmek
oldukça zordur. Bu konuda az sayıda ülkeyle ilgili veri mevcuttur.
1999’da ABD’de toplam 2 milyon çağrı üzerine çalışan bulunduğu tespit
edilmiştir. AB verileri ise, AB-15’te işgücünün yüzde 1,4’ünün çağrı
üzerine çalıştığını göstermektedir. Bu tür çalışmada, işçiyi korumak
amacıyla belirli bir asgari çalışma ve önceden çağrı süresi
öngörülmektedir.
21. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde, yazılı sözleşme ile
işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç
duyulması halinde, iş görme ediminin yerine getirileceğinin
kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi
süreli bir iş sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Düzenleme uyarınca,
hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle
çalışacağını taraflar belirlemedikleri takdirde, haftalık çalışma
süresi yirmi saat kararlaştırılmış sayılmaktadır. Çağrı üzerine
çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya
çalıştırılmasın ücrete hak kazanmaktadır.
22. İş paylaşımı, işten çıkarmaları azaltmak için özellikle kriz
zamanlarında çalışma sürelerinin kısaltılarak işin paylaşılması ile
üretimin sürdürülmesini amaçlayan bir çalışma süresi esnekliği türüdür.
Bir başka deyişle, "tam gün" niteliğinde bir işin yapılması birkaç işçi
tarafından günün belirli saatlerinde sırayla işe gelinerek
gerçekleştirilmekte ve bu iş için öngörülen ücret ve diğer sosyal
haklar, işi paylaşan işçiler arasında paylaştırılmaktadır. Bu konuda en
ileri olan ülkeler Almanya ve İngiltere’dir. 1990’lı yılların ilk
yarısından itibaren AB’de yüksek işsizliğe çare olarak iş paylaşım
politikaları teşvik edilmiş olup küresel krizden sonra iş paylaşımı tüm
Avrupa’da artmıştır.
23. İş paylaşımına ilişkin İş Kanununda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
24. Esnek zaman modeli, işçilerin işe başlama ve bitirme saatlerinin
işletme yönetiminin belirlediği bir limit çerçevesinde değişmesi olarak
tanımlanabilecek çalışma sürelerine yönelik bir esnekliktir. Bu
düzenleme, işçilere çalışma gününün başlangıç ve bitiş saatleri
hususunda tercih imkânı vermektedir. Esnek zaman programları ilk kez
1970’li yıllarda Almanya, Fransa, İsviçre ve İskandinav ülkelerinde
uygulanmıştır. AB ülkelerinde giderek yaygınlaşan esnek zaman modeli,
özellikle iş-aile yaşamının uyumlaştırılması açısından önemli bir
esneklik türüdür. Ayrıca, normal çalışma sürelerinin belirli bir dönemde
farklı şekillerde dağıtılabilmesine imkân veren denkleştirme süresi,
telafi çalışması ve kısa çalışma gibi uygulamalar da mevcuttur.
25. Esnek zaman modeline ilişkin İş Kanununda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
26. Bahsi geçen esnek çalışma biçimleri açısından Türkiye’de 4857
sayılı İş Kanunu ile 2003 yılında birtakım düzenlemeler yapılmıştır.
Ancak, söz konusu esnek çalışma biçimlerinin uygulamada yaygın olmadığı
bilinmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’de özellikle istihdam artışına
katkıda bulunabilecek esnek çalışma biçimlerinden mevcut olan ve
olmayanları şu şekilde özetlemek mümkündür:
Tablo 7: Esnek Çalışma ve Mevzuattaki Yeri
27. Türkiye’de mevzuatta düzenlenmiş bazı esnek çalışma biçimlerinin
kayıtlı sektörde yeterince uygulanmadığı ve bu sebeple beklenilen
istihdam artışını yaratmadığı bilinmektedir. Bu çerçevede, esnek
çalışmanın yaygınlaşmamasına sebep olan başlıca sorun alanları
şunlardır:
a. Kayıt dışı istihdamın yaygın olması ve uygulamada yasal sürenin
üzerinde fazla çalışma yapılması, esnek çalışma biçimlerinin uygulama
alanını daraltmaktadır. TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre,
2009 yılında kayıt dışı istihdam oranı tarım sektöründe yüzde 86 iken
tarım dışı sektörlerde yüzde 30 oranındadır. Tarım dışı sektörlerde
ücretli/yevmiyeli çalışanlarda kayıt dışı istihdam oranı yüzde 24 olup
yaklaşık 3 milyon ücretli/yevmiyeli kayıt dışı çalışmaktadır. Eurostat
verilerine göre, 2009 yılında, Türkiye’de tam zamanlı çalışanlar
açısından fiili haftalık çalışma süresi 53,2 saattir. Bu oranla Türkiye,
haftalık çalışma süresi 41,6 olan AB-27 ortalamasının oldukça
üzerindedir.
b. Esnek çalışmanın, özellikle kısmi süreli ve belirli süreli iş
sözleşmeleri kapsamındaki çalışmaların sosyal güvenlik açısından genel
kurallara tabi tutulması ve teşvik edici düzenlemelerin bulunmaması, söz
konusu sözleşmelerin gerek işveren gerekse işçi tarafından tercih
edilmemesine sebep olmaktadır.
c. Esnek çalışmanın önemli ayaklarından biri olan belirli süreli iş
sözleşmelerinin, esaslı bir neden olmadıkça üst üste yapılamaması, bu
uygulamanın yaygınlaşmasını engellemektedir.
d. Geçici istihdam büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisinin
mevzuatta düzenlenmemiş olması, işletmelerde ortaya çıkan yeni işgücü
ihtiyacı veya geçici olarak artan iş yoğunluğunun karşılanması, işgücü
piyasasına entegrasyon ve işsizliğin azaltılması açısından önemli bir
eksikliktir.
e. Esnek çalışanlara ilişkin veri eksikliği, esnek çalışmaya ilişkin
doğru politikaların oluşturulması ve yaygınlaştırılmasının önündeki
önemli engellerden biridir.
28. Gerek Tablo 3’te görüldüğü üzere bazı esnek çalışma biçimlerinin
mevzuatta yer almaması, gerekse de mevzuatta yer alan esnek çalışma
biçimlerinin yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı istenilen düzeyde
yaygın bir uygulama alanı bulamaması nedeniyle, Türkiye’de kayıtlı
işgücü piyasası oldukça katı bir yapıya sahiptir. Dünyada işgücü
piyasalarının esnekliğine ışık tutan ve OECD tarafından yayınlanan
İstihdam Koruma Mevzuatı Endeksi (Şekil 3) de bu tespiti teyit eder
niteliktedir. 2008 yılı verilerinin yer aldığı söz konusu endekse göre,
Türkiye, istihdam koruma mevzuatı açısından 30’u OECD ülkesi olmak üzere
toplam 40 ülke içinde en katı mevzuata sahip ülke konumundadır.
Şekil 3 : OECD’ye Üye Ülkeler ile Diğer Bazı Ülkelerde İstihdam Koruma Mevzuatı Endeksi
Kaynak: OECD
29. Sürekli çalışanların bireysel işten çıkarılması, toplu işten
çıkarmalar için özel koşullar ve geçici istihdam biçimlerine ilişkin
düzenlemeleri dikkate alarak oluşturulan endekste, Türkiye geçici
istihdam biçimlerine ilişkin düzenlemelerde en katı mevzuata sahip ülke
olarak görülmektedir. Geçici istihdam bürolarına ilişkin düzenlemelerin
bulunmaması, belirli süreli iş sözleşmelerine ilişkin koşullar, süre ve
miktar kısıtlamaları bu alanda katılık yaratan temel nedenler olarak öne
çıkmaktadır.
30. Toplu işten çıkarmanın tanımı, ilave ihbar koşulları, ihbar
süresi başlangıcından önceki ilave ertelemeler ile işverenlerin
katlandığı diğer maliyetleri içeren toplu işten çıkarmalar için özel
gereklilikler alt endeksinde ise Türkiye, OECD ülkelerinden daha esnek
düzenlemelere sahiptir.
31. İhbar prosedürü, ihbar ve kıdem tazminatı, haklı/haksız nedenle
işten çıkarmanın tanımı, deneme süresi, haksız nedenle işten çıkarmada
tazminat ve azami itiraz süresini dikkate alan sürekli çalışanların
bireysel işten çıkarılması alt endeksinde ise Türkiye, 40 ülke
içerisinde en katı mevzuata sahip 14’üncü ülke konumunda bulunmaktadır.
Bu alanda özellikle kıdem tazminatı miktarının yüksekliği işgücü
piyasasının katılık düzeyini artırmaktadır.
32. Ayrıca, Dünya Bankası tarafından yayınlanan 2010 yılı İş Yapma
Kolaylığı Raporu’nda Türkiye, işçi istihdam etme kriterleri açısından
183 ülke arasında 145’inci sıradadır. Bu endekste de özellikle belirli
süreli sözleşmelere ilişkin kısıtlamalar ile kıdem tazminatının
yüksekliği işgücü piyasasında katılık yaratan unsurlar olarak ortaya
çıkmaktadır.
33. Yukarıda bahsedilen İstihdam Koruma Mevzuatı Endeksi’nin
oluşturulmasında kullanılan kıdem tazminatı verilerine göre Türkiye,
OECD ülkeleri arasında Portekiz ile beraber en yüksek düzeyde kıdem
tazminatı ödemesini zorunlu tutan ülke konumundadır. Buna ek olarak,
yine yukarıda bahsi geçen İş Yapma Kolaylığı Raporu’na göre Türkiye, en
yüksek kıdem tazminatı düzeyine sahip ilk 20 ülke arasındadır. Kıdem
tazminatı Türkiye’den daha yüksek olan ülkeler arasında Zimbabwe, Sierra
Leone, Zambiya, Mozambik ve Guatemala yer almaktadır.
34. Kıdem tazminatının yüksekliği, işletmeler açısından önemli bir
maliyet kaleminin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İşletmeler bu
yükten kurtulmak için kayıt dışı istihdama yönelebilmekte ya da
çalışanların kıdem tazminatına hak kazanmasını önlemek için işçilere
girdi-çıktı yaptırmakta, istifaya zorlamakta, istifa dilekçesi alarak
işe başlatmakta veyahut özellikle vasıfsız işçilerin kıdemi fazla
artmadan işlerine son verebilmektedir. Bunun sonucunda, işletmelerde
önemli oranda verimlilik kayıpları yaşanmaktadır.
Ölçek, 0-6 arasındadır. İlgili alanlardaki mevzuat açısından 0 en esnek durumu, 6 en katı durumu ifade etmektedir.
35. İşçiler açısından bakıldığında, özel sektörde çalışan ve
özellikle sendikalı olmayan birçok işçi, İş Kanunu’nda öngörülen kıdem
tazminatını fiilen alamamaktadır. Ayrıca, iş değiştirirken kıdem
tazminatı alacağının yeni işyerine transfer edilememesi, işgücünün
hareketliliğini de sınırlandırmaktadır. Bu kapsamda işini değiştirmek
isteyen çalışanlar, birikmiş olan kıdem tazminatı hakkını kaybetmemek
için işlerine devam etmek zorunda kalmakta ya da iş sözleşmesini
feshederek birikmiş kıdem tazminatı hakkını kaybetmektedirler.
B. GZFT Analizi
• Güçlü Yönler
Esnek çalışma biçimlerinin önemli bir kısmının İş Kanunu’nda yer alması
• Zayıf Yönler
Sosyal güvenlik mevzuatının esnek çalışma biçimlerini teşvik edecek unsurları içermemesi
Kayıt dışı istihdamın yaygın olması
Fiili çalışma saatlerinin uzun olması
Kıdem tazminatı gibi uygulamaların işgücü piyasalarının katılığını artırması
Esnek çalışma biçimlerinden bir kısmının mevzuatta düzenlenmemiş olması
Mevzuatta var olan esnek çalışma biçimlerine ilişkin bazı sınırlamaların bulunması
• Fırsatlar
Güvenceli esnekliğin uluslararası alanda yaygınlaşan bir kavram olması
Esnek çalışmaya uygun işlerin artması
Bilgi iletişim teknolojilerinin çalışma hayatında yoğun şekilde kullanılmaya başlanması
Esnek çalışmayı daha fazla talep edebilecek genç ve kadın işgücü potansiyeli
• Tehditler
Esnek çalışma ve güvenceli esnekliğe ilişkin işçi ve işveren kesimleri arasında bir uzlaşma bulunmaması
Esnek çalışma biçimlerine ve kavramın kendisine ilişkin toplumdaki algının olumsuz olması
C. Temel Amaçlar
1. İşgücü piyasasının esnekliği artırılacaktır.
İş Kanunu’nda düzenlenen ancak yaygın olarak uygulanmayan esnek
çalışma biçimlerinin uygulanabilir kılınması, yasal altyapısı bulunmayan
esnek çalışma biçimlerinin ise mevzuatta düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
2. Güvenceli esneklik yaygınlaştırılacaktır.
İşgücü piyasasının esnekliği artırılırken buna paralel olarak
güvencenin de artırılması hedeflenmekte ve esnek çalışanların da
standart çalışanlar gibi emeklilik, işsizlik ödeneği gibi sosyal
güvenlik haklarından yararlanabilmeleri amaçlanmaktadır.
3. İşgücü piyasasının rekabet edebilirliği artırılacaktır.
Kıdem tazminatı reformu yapılarak ve bölgesel asgari ücret
uygulamasına imkân tanınarak istihdam üzerindeki mali yüklerin
öngörülebilir ve rekabet edebilir bir düzeye çekilmesi amaçlanmaktadır.
D. Hedefler
1. İstihdam Mevzuatı Koruma Endeksi’nde, Türkiye’nin 3,46 olan
endeks değeri, 2011 yılında 2,23 olan OECD ortalaması düzeyine
getirilecektir.
2. İş Yapma Kolaylığı Endeksi içinde yer alan ve Türkiye için 0,64
olan İşçi İstihdam Etme Endeksi değeri, 2011 yılında 0,41 olan OECD
ortalaması düzeyine getirilecektir.
3. Belirli süreli istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki
oranı 2023 yılında AB ülkelerinin ortalama seviyesine getirilecektir.
4. Kısmi süreli istihdam edilenlerin toplam istihdam içindeki oranı
2023 yılında AB ülkelerinin ortalama seviyesine getirilecektir.
E. Politikalar ve Tedbirler
1. İşgücü piyasasının esnekliği artırılacaktır.
1.1. Yasal düzenlemesi bulunan ancak yeterli uygulama alanı olmayan
esnek çalışma biçimlerinin uygulanabilirliği artırılacaktır.
1.1.1. Belirli süreli iş sözleşmelerinin esaslı bir neden olmadıkça
zincirleme yapılamaması koşulu kaldırılacak, bu kapsamda belirli bir
süre içerisinde tekrarlanma imkânı sağlanacaktır.
1.1.2. Belirli süreli iş sözleşmeleri, 25 yaş altı gruplar için daha esnek biçimde yapılandırılacaktır.
1.1.3. Özel istihdam bürolarının geçici istihdam büroları olarak da
faaliyette bulunmalarına yönelik düzenlemeler yapılacak; bu kapsamda,
geçici olarak çalışanlara yönelik haklar, “Eşit Muamele İlkesine” göre
yasayla güvence altına alınacaktır.
1.2. İş paylaşımı, esnek zaman modeli, uzaktan çalışma gibi esnek
çalışma biçimleri için gerekli yasal düzenlemeler hayata geçirilecektir.
1.3. Deneme süresinin 25 yaş altı genç işgücü için dört ay olarak uygulanmasına imkân tanınacaktır.
1.4. Yasal haftalık çalışma sürelerinin üzerindeki aşırı çalışmalar sınırlandırılacaktır.
2. Güvenceli esneklik yaygınlaştırılacaktır.
2.1. Yasal düzenlemesi bulunan ancak yeterli uygulama alanı olmayan
esnek çalışma biçimleri, emeklilik hakları ve işsizlik ödeneği gibi
sosyal güvenlik hakları ile bütünleştirilecek ve aktif işgücü
programları ile desteklenerek uygulanabilir kılınacaktır.
2.1.1. Esnek çalışmada geçen ve primleri ödenmeyen süreler için,
normal çalışma biçimine geçildikten sonra borçlanma hakkı tanınacaktır.
2.1.2. Esnek çalışmada geçen ve primleri ödenmeyen süreler için, isteğe bağlı işsizlik sigortası hakkı tanınacaktır.
2.1.3. Çalışma süreleri açısından esnek bir şekilde çalışanlara,
çalışmadıkları sürelerde eğitimler verilecek ve bu kapsamda İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan AİPP için İŞKUR’a kaynak aktarılacaktır.
3. İşgücü piyasasının rekabet edebilirliği artırılacaktır.
3.1. İstihdam üzerindeki mali yükleri azaltacak, işletmelerdeki
finansal öngörülebilirliği artıracak ve işgücü hareketliliğini
hızlandıracak kıdem tazminatı reformu yapılacaktır.
3.1.1. Tüm işçilerin erişebileceği, bireysel hesaba dayalı, mali açıdan sürdürülebilir bir Kıdem Tazminatı Fonu kurulacaktır.
3.1.2. Kıdem tazminatı uygulaması kazanılmış hak kaybına neden olmayacaktır.
3.1.3. Kıdem Tazminatı Fonu gelirleri işveren tarafından yatırılacak olan primlerden oluşacaktır.
3.1.4. Prim oranları belirlenirken işverenin mevcut kıdem tazminatı yükü artırılmayacaktır.
3.1.5. Kıdem Tazminatı Fonu’na işverenin ödeyeceği prime geçici olarak İşsizlik Sigorta Fonu’ndan katkı yapılacaktır.
3.1.6. En az 10 yıl kıdemi olan işçilere, işsiz kaldıkları dönemde
kıdem tazminatı hesabından kısmen para çekme hakkı verilecek, hesapta
kalan bakiye ise emeklilikte ödenecektir.
3.1.7. Bir yıllık çalışma karşılığında verilen kıdem tazminatı miktarı, uzun vadede OECD ortalamasına çekilecektir.
3.2. Bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilecektir.
3.2.1. Düzey 2 İstatistiki Bölge Birimleri düzeyinde bölgesel asgari ücret uygulanacaktır.
3.2.2. Bölgesel asgari ücret uygulaması gönüllü olacaktır.
3.2.3. Bölgesel asgari ücret uygulaması yerel aktörlere bırakılacaktır.
3.2.4. Bölgesel asgari ücrete alt ve üst sınır belirlenecektir.
3.3. Asgari ücretin belirlenmesinde 16 yaşın doldurulmuş olup
olmadığına göre mevcut durumda uygulanmakta olan yaş farklılaşması 18
yaş üzerinden yapılacaktır.
III. KADINLAR, GENÇLER VE DEZAVANTAJLI GRUPLARIN İSTİHDAMININ ARTIRILMASI
A. Durum Analizi
A. Durum Analizi
1. Türkiye’de kadınlar, gençler, uzun süreli işsizler ve özürlüler,
yasalar önünde diğer gruplarla eşit olmalarına rağmen; işgücü piyasasına
sınırlı olarak katılmakta, “düzgün iş kapsamı dışındaki işler” olarak
adlandırılan kayıt dışı ve düşük ücretli işlerde istihdam edilmekte ve
daha yüksek işsizlik riskine maruz kalmaktadır.
2. İşgücü piyasasına katılamamak ya da olumsuz koşullarda istihdam
edilmek, bu gruplara mensup kişilerin yoksulluk riskini artırmakta;
ekonomik ve toplumsal hayatın sınırında ya da dışında yaşamalarına neden
olmaktadır. Dolayısıyla, bu gruplara yönelik özel istihdam
stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
3. Kadın, genç, özürlü (ya da bunların bir kesişimi) olmak,
istihdamdan uzun süre uzak kalmak ve kısmen bu nedenle iş bulma ümidini
yitirmiş olmak, istihdama erişimde birer dezavantaj olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu durum, hemen tüm ülkelerde kendini göstermekte, bu
nedenle toplumun bu kesimleri istihdama erişene kadar çeşitli
politikalarla desteklenmektedirler.
4. Kadınların Türkiye’de 2008 yılı itibarıyla işgücüne katılım
oranı, tarım sektöründeki yüksek orana (yüzde 46) rağmen ülke geneli
itibariyle oldukça düşüktür (yüzde 24,5). Tarım sektörü dışarıda
bırakıldığında, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 17’ye
kadar düşmekte ve İspanya, Portekiz, Güney Kore gibi ülkelerin üçte
biri düzeyine inmektedir. Buna karşılık, Türkiye; Mısır, Fas ve
Suriye’ye kıyasla daha iyi konumdadır.
Şekil 4: Tarım Dışı İşgücüne Katılım Oranları (%, 15-64 yaş aralığı, 2006/2007/2008 )
Kaynak: Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM)
5. Türkiye gibi işgücüne katılım oranının çok düşük olduğu
ülkelerde, kadınların en yoğun istihdam edildiği sektör tarımdır.
İşgücüne katılım oranı arttıkça kadın istihdamı, istihdamın sektörel
dağılımına paralel olarak, tarımdan hizmet sektörüne kaymaktadır. Sanayi
sektöründe istihdam edilen kadınların toplam kadın istihdamına oranı
neredeyse hiçbir ülkede yüzde 20’nin üstünde değildir.
6. İşteki duruma bakıldığında da benzer bir tablo görülmektedir.
Türkiye’de tarım büyük oranda küçük aile işletmeleri çevresinde
toplandığı için tarım sektöründe istihdam edilen kadınların hemen hepsi
ücretsiz aile işçisi statüsündedir. Şekil 4’te yer alan ülkelerde, tarım
sektörünün kadın istihdamındaki payının azalmasıyla, ücretsiz aile
işçiliğinin yerini ücretli ve maaşlı çalışma almaktadır.
Şekil 5: Kadınlarda İstihdamın Sektörel Dağılımı (%, çalışabilir nüfus, 2003, 2006, 2007, 2008 )
Kaynak: Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)
7. Kadınların işgücü piyasasına katılım oranlarının düşük olmasının
yanı sıra işsizlik oranlarının yüksekliği nedeniyle Türkiye uluslararası
karşılaştırmalarda sorunlu bir konumda bulunmaktadır. Ortaokul ve üstü
eğitime sahip nüfustaki kadın işsizlik oranları diğer ülkelere göre daha
yüksektir. İlkokul ve altı eğitime sahip kadınların işsizliğin çok
düşük olduğu tarım sektöründeki yoğun istihdamının, aradaki uçurumu
kapatıcı bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Kırdan kente göçle
birlikte, kadınların eğitim seviyelerinin düşük olması ve işgücü
piyasası için becerilerinin yetersiz olması, çalışma hayatının dışına
itilmelerine neden olmaktadır.
8. Kadınların işgücüne katılımının ve istihdamının önündeki önemli
engellerden birisi de sosyo-kültürel altyapıya bağlı nedenlerdir.
Yapılan araştırmalar, çalışma sorumluluğunu erkeğe; ev işlerinin
sorumluluğunu kadına ait gören toplumsal anlayış, eş ve ailenin kadının
çalışmasını istememesi, çalışan kadınların çocuklarına iyi
bakamayacağına ilişkin toplumsal ya da bireysel kanaatler gibi
etkenlerin kadın istihdamını sınırladığını göstermektedir.
9. Özellikle kentlerde, evli kadınların işgücüne katılımlarını
etkileyen önemli faktörlerden biri çocuk sayısı ve çocuk bakımıdır.
Çocuk bakımı yardımları, çocuk bakımı maliyetlerini düşürerek,
çalışmanın görece getirisini ve böylece kadınların işgücüne katılımını
artırmaktadır.
10. Gençlerde (15-24 yaş grubu) 2008 yılı itibarıyla işgücüne
katılım oranı yüzde 38,1’dir. Türkiye’de, genç erkeklerde işgücüne
katılım oranı, yüzde 53,2 ile karşılaştırma yapılan ülkelerin
ortalamasına çok yakınken; genç kadınlarda işgücüne katılım oranları
yüzde 24,4 ile Orta Doğu dışındaki ülkelere göre oldukça düşük bir
seviyede bulunmaktadır.
11. İşgücüne katılım oranı 2004’ten 2008’e kadar geçen sürede genç
erkeklerde yüzde 50 civarında ve neredeyse sabitken, genç kadınlarda
yüzde 24’ten yüzde 27’ye istikrarlı bir biçimde artmıştır. Bu artış
büyük ölçüde genç kadınlarda ortalama eğitim düzeyinin yükselmesiyle
ilgilidir. Bu artışta evlilik yaşının yükselmesinin de etkisi vardır.
12. İşgücü piyasasına uyum sürecinde olan gençlerin ilk işlerini
bulmakta zorlanmaları ve iş değiştirmelerin ileriki yıllara göre daha
sık olması, gençler arasındaki işsizliğin ortalama işsizlikten yüksek
olmasının temel nedenlerini oluşturmaktadır.
13. TÜİK HİA 2008 verilerine göre genç işsizler toplam işsizlerin
yaklaşık yüzde 30’unu oluşturmasına rağmen ilk kez iş arayanlara
baktığımızda genç işsizler ilk kez iş arayan işsizlerin toplamının yüzde
63’üdür. Ayrıca ilk kez iş arayan gençler toplam işsizlerin yüzde
9,4’üdür. Dolayısıyla, ilk kez işe yerleştireceklere yönelik bir
uygulama gençlerin istihdam ilişkisini önemli oranda artırabilecektir.
Şekil 6 Genç işsizlerin toplam işsizlere oranı (yüzde, 2006, 2007 )
14. TÜİK ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından 2002 yılında
yapılan Türkiye Özürlüler Araştırması sonuçlarına göre, özürlülerin
işgücüne katılım oranı yüzde 22’dir. Özürlü erkeklerde bu oran yüzde
30’un üzerindeyken, özürlü kadınlarda yüzde 7’ye kadar düşmektedir. Bu
durum, kadının işgücü piyasasındaki dezavantajlı durumunun özürlü
kadınlar söz konusu olduğunda daha ciddi boyutlara ulaştığını
göstermektedir. Benzer şekilde, özürlü erkeklerde işsizlik oranı yüzde
15 iken, kadınlarda yüzde 22’dir.
Şekil 7: Özürlü ve Genel İstihdam Oranı
Kaynak: OECD Hastalık, Özürlülük ve Çalışma: Engelleri Aşmak Raporu
15. “Bir yıl ve daha uzun süredir işsiz olanlar” şeklinde tanımlanan
uzun süreli işsizlerin durumu işsizliğin yapısıyla ilgili önemli
ipuçları vermektedir. İşsizlik süresi arttıkça işsizlerin istihdam
edilebilirliği azaldığından, işsizliği düşürmek zorlaşmaktadır. İşgücü
arzı yönünden incelendiğinde, işsizlik süresi arttıkça işçinin sahip
olduğu vasıfları yitirme ihtimali güçlenmekte ve benzeri vasıflar
gerektiren bir işi tekrar bulma şansı da azalmaktadır. İşgücü talebi
yönünden bakıldığında ise, işverenler uzun süreli işsizlik dönemi
sebebiyle vasıflarını kaybetme ihtimali yüksek olan bireyleri işe almada
tereddüt etmektedirler. Bu nedenlerle işsizlik kronikleşmekte ve
işsizlik oranını azaltmak güçleşmektedir. Dolayısıyla, bu gruba yönelik
aktif işgücü piyasası politikalarının etkinliği de azalmaktadır.
16. Türkiye 2009 yılında yüzde 25,3 ile OECD ortalamasına çok yakın
bir uzun süreli işsizlik oranına sahiptir. Ayrıca, yüksek işsizlik
oranının beraberinde yüksek uzun süreli işsizlik oranını getireceği
tezinin Türkiye için geçerli olmadığı görülmektedir. Uzun süreli
işsizlerin toplam işsizlere oranı Türkiye’de, karşılaştırmada yer alan
İtalya, Portekiz, Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti’ne kıyasla belirgin
ölçüde düşüktür. Bu durum, söz konusu ülkelerde işsizlik tazminatlarının
yüksekliği ve uzun süreli olması ile açıklanabilir.
17. Türkiye’de daha önce herhangi bir işte çalışmamış olanların uzun
süreli işsiz kalma olasılığı yüzde 55’tir. Aynı oran daha önce çalışmış
olanlarda ise sadece yüzde 32’dir. Türkiye’de kadın işsizlerde daha
önce herhangi bir işte çalışmamış olanların oranının yüzde 36 ile
oldukça yüksek olduğu göz önünde bulundurulursa, kadınlarda uzun süreli
işsizliğin yaygın olması, daha önce herhangi bir işte çalışmamış
olmalarıyla açıklanabilir. Sonuç olarak, işsiz her on kadından üçünün
daha önce hiç çalışmamış olması, kadınların işgücü piyasasına uyumunu
güçleştirmekte ve işsiz kalma sürelerini uzatmaktadır.
18. Türkiye uzun süreli işsizlik oranlarında bazı AB ülkelerine
kıyasla daha iyi bir durumda bulunmakla birlikte, uzun süreli işsizlik
en çok kadınları etkileyen bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de kadın işgücüne katılım oranının gelecekte yükseleceği göz
önünde bulundurulursa, uzun süreli işsizlik probleminin de gelecekte
ağırlaşma ihtimali yüksektir.
Şekil 8: Uzun Süreli (12 ay ve üzeri) İşsizlik Oranları (%, çalışabilir nüfus, 2008)
Kaynak: OECD
19. Kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların eğitim durumlarının
ve beceri düzeylerinin görece düşüklüğü, işgücü piyasasında yeterince
yer alamamalarının arkasındaki temel neden olarak görülmektedir. Bunun
yanı sıra, her gruba has bazı ilave zorluklar da mevcuttur. Kadınlarda
toplumsal cinsiyet rolleri, kadın ve genç erkeklerde ilk işe girmede
yaşanan zorluklar, özürlülerde ise fiziki engeller ve toplumsal
önyargılar, bu zorlukların ilk akla gelenleridir. Son olarak, esnek
çalışma biçimlerinin henüz mevzuata ve çalışma hayatına yeterince
yansıtılamamış olması, esnek çalışma biçimlerinden yararlanma olasılığı
en yüksek kesim olan bu grupları daha derinden etkilemektedir.
B. GZFT Analizi
• Güçlü Yönler
• Güçlü Yönler
Özürlülere ilişkin çağdaş bir mevzuatın varlığı
Kurumsal yapıların mevcudiyeti
Özürlülere ilişkin kota uygulamaları
Kadın ve gençlere yönelik teşvikler (prim indirimleri)
Son yıllarda AB’ye uyum kapsamında yasal düzenlemelerin yapılması ve politika dokümanlarının hazırlanması
• Zayıf Yönler
İş-aile yaşamını uyumlaştırıcı düzenleme ve uygulamaların yetersiz olması
Gençlere yönelik staj olanaklarının sınırlılığı
Kurumlar arası işbirliği eksikliği
Sosyal yardım harcamalarının istihdamı azaltıcı etkisi
Çalışan kadınların ev işleri yükümlülüğü ile birlikte ağır bir yük altında bulunması
Okuldan işe geçiş sürecinin uzun sürmesi
Fiziki çevre düzenlemelerinin özürlülerin istihdamını zorlaştırması
• Fırsatlar
Eğitim düzeyinin yükselmesi
Evlilik yaşının yükselmesi, doğurganlık oranının azalması
Esnek çalışma düzenlemelerinin uluslararası alanda giderek yaygınlaşması
Kadının çalışmasına yönelik toplumsal algıdaki olumlu değişim
Kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların istihdama katılımına ilişkin bilinç düzeyinin artması
• Tehditler
Kadınlar, gençler ve dezavantajlı grupların istihdamına yönelik önyargılar
Sosyo-kültürel unsurlar
Taciz ve bezdirme
C. Temel Amaçlar
1. Kadınların işgücüne katılımı ve istihdamı artırılacaktır.
1. Kadınların işgücüne katılımı ve istihdamı artırılacaktır.
Kadınların işgücüne katılımının önündeki ekonomik ve sosyal
engeller, çocuk bakımı yardımları, sosyal güçlendirme programları gibi
uygulamalarla azaltılacak, verilecek eğitimler yoluyla istihdam
edilebilirlikleri artırılacaktır.
2. Genç işsizliği azaltılacaktır.
Genç işsizliğinin azaltılması için gençlere öncelikle daha iyi ve
etkin bir staj imkânı, kariyer planlaması, iş arama yardımları,
eşleştirme ve danışmanlık hizmeti sunulacaktır.
3. Özürlülerin işgücüne katılımı ve istihdamı artırılacaktır.
Özürlü istihdamı için ilave istihdamı ve girişimciliği teşvik edecek
uygulamalar geliştirilecek, bu grubun işe uyumuna yönelik düzenlemeler
yapılacaktır.
4. Uzun süreli işsizlerin işe dönüşü hızlandırılacaktır.
Uzun süreli işsizlerin işgücü piyasasında yeterince yer alması için
bu gruplara özel danışmanlık hizmetleri ve işgücü yetiştirme kursları
verilecek, istihdam garantili kurslar ve toplum yararına çalışma
programlarında öncelik tanınacaktır.
D. Hedefler
1. Kadınların işgücüne katılım oranı, 2009 yılındaki yüzde 26 oranından 2023 yılında yüzde 35’e çıkarılacaktır.
2. Genç işsizlik oranı, genel işsizlik oranına yaklaştırılacaktır.
3. Kamu sektöründeki 34.618 memur, kamu ve özel sektörde 20.420 işçi
olmak üzere toplam 55.038 olan özürlü kontenjanının tamamının iki yıl
içinde doldurulması sağlanacaktır.
4. Uzun süreli işsizlerin oranı, 2009 yılındaki yüzde 25,3 oranından, 2023 yılına kadar yüzde 20’ye indirilecektir.
E. Politikalar ve Tedbirler
1. Kadınların işgücüne katılımı ve istihdamı artırılacaktır.
1. Kadınların işgücüne katılımı ve istihdamı artırılacaktır.
1.1. Çocuk bakım hizmeti sağlayan işyerlerine teşvik verilecek ve
çocuğu olan ailelere bakım yardımı verilmesi uygulamalarına
geçilecektir. Ailelere gelir durumları ve çocuk sayısına göre çocuk
bakım kuponu verilmesi de alternatif olarak değerlendirilecektir.
1.2. İşverenlerin çocuk bakım hizmetlerine ilişkin harcamalarına vergi muafiyeti getirilecektir.
1.3. Ev hizmetlerinde çalışan kadınların kayıtlı çalışmaya geçmeleri
ve sosyal güvenlik sistemine dâhil olmaları özendirilecektir.
1.4. İŞKUR bünyesinde kadınlar için özel birimler oluşturulacaktır.
1.5. Mevzuatta işgücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitliğini
gözeten ve işyerinde cinsel tacizi önlemeye yönelik düzenlemeler AB
normları ile uyumlaştırılacak, bu alandaki yaptırımlar etkinleştirilecek
ve bilinçlendirme konusunda faaliyetler yürütülecektir.
1.6. Kadınların işgücüne katılımının ve istihdamının önündeki
kültürel engellerin azaltılması amacıyla, toplumun ilgili kesimlerine
yönelik bilinçlendirme çalışmaları yapılacaktır.
1.7. Kırdan kente göçle birlikte yaşanan işgücünden çekilmelerin
azaltılması için uyum programları ve sosyal güçlendirme eğitimleri
geliştirilecektir.
1.8. İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarına kadınların istihdamı
ve eğitimi konusunda faaliyet gösteren STK temsilcilerinin katılımı
sağlanacak, iller bazında yapılacak işgücü piyasası analizlerinden
hareketle kadın istihdamı için ön plana çıkan sektörlere yönelik işgücü
yetiştirme kurslarına öncelik verilecektir.
1.9. Kadın konukevlerindeki şiddet mağduru kadınlar, hükümlülük
süresi bir yıldan az olan cezaevindeki kadınlar ile kocası ölmüş veya
boşanmış kadınların ekonomik ve sosyal yaşama katılımlarının sağlanması
amacıyla gerçekleştirilecek projelere öncelik tanınacaktır.
1.10. Mevzuatta kadının çalışmamasını ödüllendiren (evlendikten
sonra bir yıl içinde işten ayrılması durumunda kıdem tazminatı alınması,
emeklilik yaşı, ebeveynden bağlanan emekli maaşı ve çeyiz parası vb.)
düzenlemeler gözden geçirilecektir.
1.11. Kadın işgücünü göreceli olarak daha maliyetli kılan
düzenlemeler gözden geçirilecektir (Analık izinlerinin firmalar
açısından kadın çalışanları görece daha maliyetli kılması sebebiyle,
benzer izinler babalara da tanınacaktır).
1.12. Kadınların istihdamını teşvik etmeye yönelik SGK işveren prim indirimleri, yeniden düzenlenecektir.
2. Özürlülerin işgücüne katılımı ve istihdamı artırılacaktır.
2.1. Kamu ve özel sektörde zorunlu özürlü kontenjanlarının
doldurulması takip edilecek, memur kontenjanını kullanmayan kamu
idarelerine de yaptırım getirilecektir.
2.2 Özürlülerin istihdam edilebilirliğini artırmak için eğitim, rehberlik, rehabilitasyon ve işe uyum hizmetleri verilecektir.
2.3. İşyerlerinin fiziksel ortamı özürlü bireylere göre
düzenlenecek, araç gereçlerin ergonomik tasarımı konusunda işverenler,
teknik ve mali yönden desteklenecektir.
2.4. Özürlü çalıştırma zorunluluğu bulunmakla birlikte, işin
niteliği veya özürlü işgücü teminindeki güçlükler nedeniyle özürlü
çalıştırma konusunda güçlük yaşayan işletmelerin, ortak işletmeler
oluşturmak veya özürlü çalıştırmak amacıyla kurulan işletmelerde
ücretlerini karşılamak suretiyle, ilk defa işe alınması şartıyla,
istihdam edecekleri özürlülerin sayısının bu işletmelerin zorunlu
kontenjanından indirilmesine imkân sağlayacak düzenleme yapılacaktır.
2.5. İlk defa istihdam edilecek özürlüler için işletmeler başka bir işletmede istihdam yoluna gidebilecektir.
2.6. Korumalı işyerlerinin teknik ve mali yönden teşvik edilmesine yönelik düzenlemeler yapılacaktır.
2.7. Özürlülerin bireysel becerilerini, mevcut potansiyellerini,
fonksiyonel kapasitelerini tanımlayıcı kod ve kayıt sistemi
geliştirilecektir.
2.8. Kontenjan fazlası özürlü çalıştıran işyerlerine, ürettikleri
ürünlere bu durumu simgeleyen bir işaret koyma hakkı verilecektir.
2.9. Özürlülerin kendi işyerlerini kurmaları desteklenecek, yerel
yönetimlerce seyyar satış ve pazar yerlerinde özürlülere kota verilmesi
sağlanacaktır.
3. Genç işsizliği azaltılacaktır.
3.1. Gençlere yönelik kariyer planlaması, iş arama yardımları,
eşleştirme ve danışmanlık hizmetlerine öncelik verilecek, kişiye özel
bir yaklaşım geliştirilecektir.
3.2. Genç girişimciliği desteklenecektir.
3.3. İŞKUR bünyesinde gençler için özel birimler oluşturulacaktır.
3.4. Gençlerin istihdamını teşvik etmeye yönelik SGK işveren prim indirimleri, yeniden düzenlenecektir.
4. Uzun süreli işsizlerin işe dönüşü hızlandırılacaktır.
4.1. İstihdam garantili kurslar ve toplum yararına çalışma programlarında uzun süreli işsizlere öncelik verilecektir.
4.2. İŞKUR tarafından işe yerleştirmelerde, istenen nitelikleri sağlaması şartıyla, uzun süreli işsizlere öncelik verilecektir.
4.3. İŞKUR tarafından düzenlenecek kurslarda sadece iş becerileri
eğitimi değil, psikolojik danışmanlık hizmetleri de sunulacaktır.
4.4. Uzun süreli işsizler, “24 ay içinde İŞKUR hizmetlerinden ikinci kez faydalanılamaz” hükmünden istisna edilecektir.
IV. İSTİHDAM-SOSYAL KORUMA İLİŞKİSİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ
A. Durum Analizi
1. Türkiye’de işgücüne katılım ve istihdam oranlarının düşük olması
nedeniyle çalışma çağındaki nüfusun çoğunluğu istihdam dışında
kalmaktadır. Bu durum ise, işgücüne ve istihdama katılamayan kesimlerin
sosyal sigorta sistemi dışında kalmasına yol açmakta, dolayısıyla sosyal
yardımlara olan ihtiyacı artırmaktadır.
2. İşgücü piyasasında yer alan ancak yüksek ve uzun dönemli işsizlik
riski ile karşı karşıya kalanlar, sosyal korumaya ihtiyaç duyan kişi
sayısının artmasına neden olmaktadır.
3. Türkiye’de tarımın GSYİH ve istihdam içindeki payı zaman içinde
azalmakla birlikte halen yüksektir. Ancak, tarımdan kopan nüfusun çok
büyük bir kesiminin (özellikle kadınların) istihdam edilebilirliğinin
düşük olması nedeniyle işgücü dışına çıktığı görülmektedir. Göç, çarpık
kentleşme ve tarımsal yapıdaki dönüşüm, bu kesimin sosyal koruma
ihtiyacını artırmaktadır.
4. TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketi verilerine göre, iki milyonu bulan
ve daha çok iş imkânlarının kısıtlılığı sebebiyle çalışma arzusunda olup
iş aramayanlar, sosyal koruma imkânlarından yeterince
yararlanamamaktadırlar.
5. TÜİK 2008 Yoksulluk Çalışması sonuçlarına göre, nüfusun yüzde 17,11’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
6. Sosyal güvenlik kapsamında olup yoksulluktan etkilenen kesimler,
yani çalışan yoksullar ve kayıt dışı çalışanlar sosyal korumaya ihtiyaç
duymaktadır.
7. İşgücüne yönelik olarak yürütülen en önemli pasif istihdam
politikası olan işsizlik sigortası, işsizlere yeterli koruma
sağlayamamaktadır. 2007, 2008 ve 2009 yıllarında, sırasıyla 2.376.000
işsizden 221.554’ü (yüzde 9,3), 2.611.000 işsizden 332.411’i (yüzde
12,7) ve 3.471.000 işsizden 471.229’unun (yüzde 13,6) işsizlik
ödeneğinden faydalandığı görülmektedir.
8. İşsizlik ödeneğine hak kazanma koşulları ağırdır. Sigortalının
son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak günlük ortalama
brüt kazancının yüzde 40’ı şeklinde hesaplanan ve aylık olarak brüt
asgari ücretin yüzde 80’ini geçemeyen işsizlik ödeneğinin miktarı
düşüktür. Prim ödeme süresine bağlı olarak altı ila on ay arasında
değişen yararlanma süresi, 16,5 ay olan OECD ortalamasının altındadır.
Tablo 8: İşsizlik Ödeneğinde Yararlanma Süresi ve Ortalama Ödeme Oranı
Kaynak: Dünyada Sosyal Güvenlik Programları: Avrupa 2008
9. Esnek çalışanların işsizlik ödeneğinden yararlanma koşullarını
yerine getirmesinin normal çalışanlara göre zorluğu ve kayıt dışı
çalışanların bu olanaklarının hiç olmaması, işsizlik durumunda bu
kimselerin sosyal koruma imkânlarının sınırlı kalmasına yol açmaktadır.
10. Özellikle dezavantajlı durumdaki işsizlere yardım etmek amacıyla
bazı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanan ve işsizlik
ödeneğinden faydalanma süresi bitmiş veya yetersiz prim ödemesinden
dolayı bu hakkı hiç kazanamamış işsizlere genel vergilerden ödenen
işsizlik yardımlarının, Türkiye’de olmaması da işsizlere yönelik sosyal
korumanın yetersiz kalmasına neden olmaktadır.
11. İşgücüne dâhil olmayanlara yönelik sosyal koruma politikaları
sosyal yardım ve sosyal hizmetlerden oluşmaktadır. Türkiye’de sosyal
yardım ve sosyal hizmet uygulamalarında istihdam odaklı hizmet sunumu
gözetilmemektedir.
12. Sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin kime ve ne şekilde
verileceği ile bu hizmetlerden yararlanma şartları ülkeden ülkeye
farklılık göstermektedir. Türkiye’de sosyal yardım ve hizmetlerle ilgili
programlarda ortak kriterlerin ve gerçek ihtiyaç sahiplerinin
belirlenmesi ile ilgili eksiklikler bulunmaktadır. Sosyal yardıma muhtaç
kişiler, hizmetlere erişimde güçlük yaşamaları nedeniyle sosyal
yardımlardan etkin bir şekilde faydalanamamaktadırlar.
13. Türkiye’de sosyal harcamaların GSYİH’ye oranı AB ve OECD
ortalamalarına göre düşüktür. Bu oran 2009 yılında yüzde 17,1 olarak
gerçekleşmiştir. Hesaplama yöntemlerinde farklılık olmakla birlikte,
sosyal harcamaların GSYİH’ye oranı AB’de yüzde 30,8, OECD’de ise yüzde
20,6’dır.
Tablo 9: Sosyal Harcamaların Gelişimi (GSYİH’ye Oranlar, %)
(1) Tahmin. (2) 2010 Yılı Programı. (3) Konsolide ve katma
bütçeli kuruluşlar (2006 yılından itibaren merkezi yönetim kapsamındaki
kuruluşlar), bütçe dışı fonlar, KİT’ler, sosyal güvenlik kuruluşları,
döner sermayeler ve yerel idarelerin harcamalarını içermektedir. Ayrıca,
sosyal yardım mahiyetinde olan yeşil kart harcamaları sağlık
harcamaları kapsamında değerlendirilmiştir. (4) Sosyal güvenlik
kuruluşlarınca ödenen emekli aylıklarının yanı sıra bu kuruluşların
diğer giderlerini ve işsizlik sigortası fonunun faiz giderleri dışındaki
giderlerini içermektedir. (5) Konsolide ve katma bütçeli kuruluşlar
(2006 yılından itibaren merkezi yönetim kapsamındaki kuruluşlar), Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’nun sağlık ve eğitim dışı
harcamaları ile SGK tarafından primsiz ödemeler kapsamındaki harcamaları
içermektedir.
Kaynak: 2010 Yılı Programı
Kaynak: 2010 Yılı Programı
15. Kamu sosyal yardım harcamalarının GSYİH’ye oranı 2008 yılında 0,94 olarak gerçekleşmiştir.
16. Sosyal transferlerin risk altındaki nüfus üzerindeki etkisi
konusunda Türkiye için yapılan hesaplamalar, yoksulluğun zaman içinde
azaldığına; ancak transferlerin yoksulluğu azaltıcı etkisinin 3-5 puan
aralığında sabit kaldığına işaret etmektedir.
Tablo 10: Transferlerin Yoksulluk Üzerinde Etkisi
*2010 Yılı Programı verilerine göre 2005 yılında transfer öncesi
yoksulluk oranı yüzde 28, transfer sonrası yoksulluk oranı da yüzde 25
olarak ifade edilmektedir.
Kaynak: Eurostat
Kaynak: Eurostat
17. Türkiye’de sosyal yardım hizmeti sunan birçok kurum
bulunmaktadır. Ancak, bu alandaki kurumsal dağınıklık, sosyal
yardımların eşgüdümünü zorlaştırmakta ve kaynakların etkin ve verimli
kullanmasını engellemektedir. Bu sorunların giderilmesi için, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü tarafından Sosyal Yardım Bilgi
Sistemi (SOYBİS) hayata geçirilmiş ve ortak bir veritabanı
oluşturulmuştur. Ayrıca, sosyal yardımlardan yararlanmada nesnel
kriterler belirlenmesi için “Sosyal Yardım Yararlanıcılarının
Belirlenmesine Yönelik Puanlama Formülünün Geliştirilmesi Projesi”
yürütülmektedir.
B. GZFT Analizi
• Güçlü Yanlar
• Güçlü Yanlar
Kurumsallaşmış yapıların varlığı
Son yıllarda yapılan reformlar ve yeni düzenlemeler
Sosyal koruma harcamaları için yeterli kaynağın mevcudiyeti
Sosyal güvenlik kapsamının geniş olması
Toplumda sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürünün güçlü olması
• Zayıf Yanlar
Kurum sayısının fazla olması ve kurumlar arası eşgüdüm sorunları
Kaynakların etkin ve verimli kullanılamaması
Sosyal yardım sisteminin kurgusu ve kamu kurumlarının kurumsal kapasite sorunları
Sosyal yardım programlarında ortak kriterlerin olmaması
Yerel yönetimlerce ve sivil toplum kuruluşlarınca yapılan sosyal yardımlardaki belirsizlik
• Fırsatlar
Son dönemde bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygın olarak kullanılması
Sosyal koruma alanında kurumlar arasında işbirliğine yönelik çalışmaların ve anlayış birliğinin olması
AB sosyal politikasında sosyal korumanın ön plana çıkması
• Tehditler
Çalışmak yerine sosyal yardımlarla yaşama alışkanlığının yaygınlaşması
Sosyal koruma sisteminde yapılacak değişikliklere karşı oluşabilecek tepkiler ve toplumsal direnç
C. Temel Amaçlar
1. Toplumun tüm kesimini kapsayan, bütüncül ve etkin bir sosyal koruma sistemi oluşturulacaktır.
1. Toplumun tüm kesimini kapsayan, bütüncül ve etkin bir sosyal koruma sistemi oluşturulacaktır.
İstihdama dönüşü engellemeyecek özelliklere sahip, kapsamlı,
ekonomik, sosyal ve mali politikalarla uyumlu bir sosyal koruma sistemi
oluşturulması temel amaçtır. Sosyal koruma ağı, bireyleri sosyal
yardımlara bağımlı kılmayacak, istihdamdan caydırmayacak ve beşeri
sermayeyi güçlendirecek şekilde yapılandırılacaktır.
2. İstihdama dönüşü teşvik edecek biçimde işsizlik sigortası
kapsamı genişletilecek, hak kazanma kriterleri yumuşatılacak ve ödenek
miktarı artırılacaktır.
İşsizlik ödeneğinin kapsamının genişletilmesi ve ödenek miktarının
artırılmasıyla sosyal korumanın kapsamı ve etkisi genişletilecektir. Tüm
bu düzenlemelerin istihdamı teşvik edici özellikte olmasına özen
gösterilecektir.
3. İstihdamı koruyan ve işgücüne katılımı destekleyen bir sosyal koruma sistemi oluşturulacaktır.
Sosyal koruma politikaları; işgücüne katılanlara ve işgücüne dâhil
olmayanlara yönelik olmak üzere iki ayrı başlık altında
değerlendirilecektir.
İşgücüne katılanlar açısından; çalışan yoksulların, işsiz kalma
riski olanların ve işsizlerin de kapsandığı bir sosyal koruma sistemi
oluşturulacaktır.
İşgücüne dâhil olmayanlardan çalışmaya hazır olmayanların bir kısmı,
uygun politikalarla “çalışabilir” hale getirilecektir. Yoksulluk riski
altında olanların “çalışabilir” kesimine yönelik sosyal koruma sistemi,
çalışmanın getirisini yükseltecek ve böylece insanları çalışmaya teşvik
edecek şekilde kurgulanacaktır.
D. Hedefler
1. İşsizlik ödeneği alanların toplam işsizlere oranı, 2009 yılındaki
yüzde 13,6 seviyesinden 2023 yılında yüzde 25’e yükseltilecektir.
2. İşsizlik ödeneğini alan işsizlerin işe dönüş süresinin
ortalaması; 2009 yılındaki 6,2 aydan 2015 yılında 5 aya, 2023 yılında
ise 4,5 aya düşürülecektir.
E. Politikalar ve Tedbirler
1. Toplumun tüm kesimini kapsayan, bütüncül ve etkin bir sosyal koruma sistemi oluşturulacaktır.
1. Toplumun tüm kesimini kapsayan, bütüncül ve etkin bir sosyal koruma sistemi oluşturulacaktır.
1.1. Sosyal yardım programlarından mükerrer yararlanmayı önleyen ve
sosyal güvenlik veri tabanıyla entegre bir sosyal koruma veri tabanı
oluşturulacaktır.
1.2. Sosyal yardımlar hak temelli ve ortak kriterlere dayalı olarak sunulacaktır.
1.3. Sosyal koruma hizmeti, kişilerin ihtiyaçlarına göre tanımlanacak ve sınıflandırılacaktır.
1.4. İşsizlik ödeneğine hak kazanamayanlar ile işsizlik ödeneği sona
erenlerden işsizliği devam edenler için istihdam odaklı ilave işsizlik
yardım programları oluşturulacaktır.
2. İstihdama dönüşü teşvik edecek biçimde işsizlik sigortası
kapsamı genişletilecek, hak kazanma kriterleri yumuşatılacak ve ödenek
miktarı artırılacaktır.
2.1. İşsizlik ödeneğinden yararlanmak için gereken, son 120 günü
sürekli olmak üzere işsiz kalmadan önceki son üç yıl içinde 600 gün prim
ödeme şartı, diğer ülkelerdeki uygulamalara benzer şekilde, son iki yıl
için 360 gün olarak kısaltılacaktır.
2.2. İşsizlik ödeneğinin miktarı, kişinin son 12 aydaki prime esas
kazancı üzerinden, işsizliğin ilk üç ayı için prime esas kazancın yüzde
50’si, ikinci üç ayı için yüzde 40’ı ve kalan süre için ise yüzde 25
olarak uygulanacaktır. İşsizlik ödeneğinde üst sınır brüt asgari ücretin
bir buçuk katı olarak belirlenecektir.
2.3. İşsizlik sigortasına hak kazanma koşullarını sağlayamayan 25
yaşın altındaki çalışanlara prim ödeme ve yararlanma süresi yüzde 50
oranında indirilerek uygulanacaktır.
2.4. Genel ekonomik kriz dönemlerinde veya işsizlikte ani
yükselişlerin yaşandığı durumlarda, işsizlik sigortasından yararlanma
süresi ve ödenek miktarının Bakanlar Kurulu tarafından yüzde 50’ye kadar
artırılmasına imkân veren bir düzenleme yapılacaktır.
2.5. İşsizlik oranı kriz öncesi seviyesi olan yüzde 10’lara inene
kadar istihdamı artırmaya yönelik politika ve tedbirlerin uygulanması
için gerekli olan finansman İşsizlik Sigortası Fonu’ndan
karşılanacaktır. İşsizlik oranı yüzde 10 seviyesine indikten sonra, bir
yıl önceki fon prim gelirlerinin yüzde 90’ı; istihdamı korumak, yeni
istihdam yaratılmasını teşvik etmek ve çalışanların vasıflarını
yükselterek işsizlik riskini azaltmak ve teknolojik gelişmeler nedeniyle
işsiz kalması beklenenlerin başka alanlara yönlendirilmesini sağlamak
amacıyla kullanılacaktır.
3. İstihdamı koruyan ve işgücüne katılımı destekleyen bir sosyal koruma sistemi oluşturulacaktır.
3.1. Çalışan yoksullara yönelik yeni politikalar geliştirilecek ve kayıt dışılıkla mücadele edilecektir.
Çalışan yoksullar arasında kayıtlı çalışanı olan yoksul hanelerin,
hanehalkının özellikleri dikkate alınarak, sosyal yardımlardan
faydalanması olanaklı kılınacaktır. Yoksul veya yoksulluk riski altında
olup, kayıtlı çalışanların da (özellikle çocuk sahibi olanlar) sosyal
yardımlardan yararlanmaları için gerekli mevzuat düzenlemeleri
yapılacaktır.
3.2. Kısa çalışma ödeneği uygulaması sadece genel ekonomik kriz
dönemlerinde değil, beklenmeyen sektörel veya bölgesel kriz dönemlerinde
de uygulanabilir hale getirilecektir.
3.3. Kamu tarafından toplum yararına geçici süreli işler yaratılması
suretiyle, yoksulluk riskiyle karşı karşıya olanlara bir taraftan gelir
desteği sağlanacak, diğer taraftan da bu kişilerin istihdam
edilebilirlikleri artırılacaktır.
3.4. Sosyal yardım alan hanelerde, çalışabilir durumdaki kişilerin İŞKUR kayıtları 2011 yılı sonuna kadar yapılacaktır.
3.5. Yeşil kart sistemi, gerçek hedef grubuna hizmet edecek biçimde
yeniden yapılandırılacaktır. Mevzuatta gerekli değişiklikler yapılarak,
toplum yararına çalışma programlarında çalıştırılan ve yeşil kart sahibi
olan kişilerin, bu programlar sayesinde elde ettikleri gelirler
nedeniyle yeşil kart hak sahipliklerinin iptali engellenecektir.
Dipnotlar
Ölçek, 0-6 arasındadır. İlgili alanlardaki mevzuat açısından 0 en esnek durumu, 6 en katı durumu ifade etmektedir.
Her ülke için 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait verilerden
mevcut olan en son veri kullanılarak hesaplanmıştır. Buna göre, Arjantin
ve Meksika için 2006; Mısır, Yunanistan ve Güney Kore için 2007; geri
kalan ülkeler içinse 2008 verileri kullanılmıştır.
Her ülke için 2003, 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait verilerden
mevcut olan en son veri kullanılarak hesaplanmıştır. Buna göre, Suriye
için 2003; Fas, Mısır ve Brezilya için 2006; Şili, Güney Kore, Meksika
ve Malezya için 2007; Türkiye, İspanya ve İtalya için de 2008 verileri
kullanılmıştır.
Seçilmiş Akdeniz, Latin Amerika, Asya ve Ortadoğu ülkeleri:
İspanya, İtalya, Güney Kore, Malezya, Portekiz, Şili, Arjantin, Meksika,
Brezilya, Fas, Suriye, Mısır.
Her ülke için 2006 ve 2007 yıllarına ait verilerden mevcut olan en son veri kullanılarak hesaplanmıştır. Buna göre Mısır için 2006, diğer ülkeler için de 2007 verileri kullanılmıştır.
Her ülke için 2006 ve 2007 yıllarına ait verilerden mevcut olan en son veri kullanılarak hesaplanmıştır. Buna göre Mısır için 2006, diğer ülkeler için de 2007 verileri kullanılmıştır.
Ülke isimlerinin yanında belirtilen rakamlar o ülke için hangi
yıla ait verinin kullanıldığını göstermektedir. Her ülke için en güncel
veri seti kullanılmıştır. Türkiye’de özürlü istatistikleri için en
güncel veri 2002 yılına aittir. Bu nedenle, Türkiye verilerinde özürlü
istihdamı için 2002 Türkiye Özürlüler Araştırması sonuçları, toplam
işgücü verileri için ise 2008 yılı Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçları
kullanılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder