- Ana Sayfa
- Öcalan Anlatıyor: Uluslararası Komplo Gerçeği
- SAİD-İ KURDÎ(Nursi) VE KÜRT SORUNU
- Batı Kürdistan(Rojava) Devrimi
- Soykırımdan Özerkliğe Batı Kürdistan
- AKP ve Faşizm Üzerine
- Anti Emperyalist-Kapitalist Mücadele ve KÜRT BAHARI
- Karadeniz: Toprak, Su, Hava ve Emek
- Bir İşkence Yöntemi Olarak Tecrit
- Politik Sinema
- Belgeseller
- E-Kitaplar
- İnternet Sansürünü Del !
Site İçi Arama
19 Temmuz 2011 Salı
AKP Israrı
Nihayet korkulan oldu. Silvan olayları ile birlikte yeni ve tehlikeli bir çatışma sürecinin içine girildiği anlaşılıyor. Peki bundan kim sorumlu? Neden sürecin böyle gelişmesi önlenemedi? Kürt sorunu başta olmak üzere ülkemizin temel sorunları neden demokratik siyaset içinde çözülemiyor? Şimdi herkesin kafasında yeniden bu sorular var. Toplum kaygıyla bu sorulara cevap bulmaya çalışıyor.
Bir kere hem resmi açıklamalar, hem de görgü tanıkları şu gerçeği tespit ediyor: Olay operasyon içinde olmuştur. 11 Temmuz’dan itibaren başlatılan kapsamlı askeri operasyon sürerken 14 Temmuz öğleden sonra çatışma yaşanıyor. Demek ki sonucu felaket olan bu çatışmanın nedeni imha amacıyla yürütülen askeri operasyonlardır. AKP’nin asker ve polis operasyonlarını sürdürmedeki ısrarıdır. Birinci tespit bu.
Bu gerçeği birincil dereceden sorumlu olan Başbakan Tayyip Erdoğan da gizlemiyor ve inkar etmiyor. “Dağda silahlı insanlar var olursa ordu da operasyon yapar” diyor. Dağda silahlı insanların olduğunu ise, sadece ülkemizde yaşayanlar değil, dünyadaki herkes biliyor. O halde ne olacak? Başbakan’ın mantığına ve politikasına göre askeri operasyonlar olacak! Demek ki bu çatışmaları Başbakan Tayyip Erdoğan’ın mantığı ve izlediği politikalar yaratıyor. İkinci tespit de budur.
Halbuki zaten dağda silahlı insanlar var ve sorun da bu insanların dağdan nasıl indirileceğidir. Bu soruya Başbakan Tayyip Erdoğan, “Askeri operasyonlarla olacak” cevabını veriyor. Bu cevap ise, çok açık bir biçimde “Savaş olacak” anlamına geliyor. Açık ki AKP hükümeti savaş siyaseti izliyor. Fakat pratikte bunu yaparken, propaganda da ise bunu “PKK’nin yaptığını” söylüyor. Durum bu kadar açıktır.
Kaldı ki AKP hükümeti sadece askeri operasyonları da sürdürmüyor, onunla birlikte siyasi operasyonları da yürütüyor. Her gün Kürt il ve ilçelerinde evler basılıp siyaset yaptığı için insanlar tutuklanıyor. “KCK Davaları” adıyla tutuklananların sayısı neredeyse üç bini bulmuş durumda. Bunların içinde seçilmiş belediye başkanları, il meclisi üyeleri, BDP’nin il ve ilçe yöneticileri, DTK başkanı ve üyeleri var. Hepsi de demokratik siyaset yapan insanlar. Şimdiye kadar hiçbirinde bir bıçak bile yakalanmış değil.
Peki buna ne diyeceğiz? Bu siyasi operasyonlar niye sürüyor? Başbakan Tayyip Erdoğan’ın mantığı ve siyasetinden bakarsak şöyle dememiz gerekiyor: Demokratik siyaset varoldukça siyasi polis operasyonları da var olur! Zaten AKP yönetimi altında olan da budur. Peki dağdaki silahlı insana “terorist” dedin, şehirdeki silahsız insanın suçu ne? AKP’nin buna da cevabı hazır: “Terörü destekleyenler!” Son zamanlarda Başbakan “eşkıya şehre indi” de diyor.
Peki bütün bunlardan ne sonuç çıkıyor?
Demek ki AKP istediğine istediği yakıştırmada bulunuyor. Siyasi rakiplerine yönelik canının istediği suçlamalar yapabiliyor. Demek ki AKP devletin zor güçlerini tüm rakiplerine karşı kullanmaktan çekinmiyor. Herkese yönelik canının istediği her türlü yakıştırmayı yapabildiği için, bu temelde herkese karşı her yöntemle saldırıp operasyonlar da yapabiliyor. Bu opereayon dağda olur, şehirde olur, asker yapar, polis yapar, silahlı olanı hedefler, silahsız siyasetçiyi hedefler, bütün bunlar fazla fark etmiyor. Kısaca AKP operasyonel saldırı siyasetinde ısrar ediyor.
Oysa 12 Haziran’da genel seçim olmuş ve yeni bir meclis seçilmişti. Seçim sonuçları ve yeni Meclis herkesi umutlandırmıştı. Sorunlara Meclis’te ve demokratik siyaset yöntemi ile çözüm bulunacağı umutları yeşermişti. Meclis’in yapacağı yeni demokratik anayasa bunun teminatı olacaktı. İmralı’da görüşmeler yapılıyordu ve PKK Lideri Abdullah Öcalan, “devlete çözüm protokolleri sunduğunu” açıklamıştı. BDP seçime sokulmasa da, oluşturduğu Demokrasi Blok’u ile 36 milletvekili seçtirmeyi başarmış ve siyasi çözüm zeminini güçlendirmişti. Dolayısıyla herkes Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünün gerçekleşeceği beklentisi içerisine girmişti.
Peki sonuç ne oldu? En başta her türlü hakaret ve idam tartışmasıyla AKP seçim sürecini gerginleştirdi. Seçimde hesap ettiği sonuçları alamayınca bu gerginlik siyasetini daha da artırıp devam ettirdi. Seçilmiş dokuz milletvekili hukuk komplosu ile cezaevlerinde tutulmaya devam etti. Diyarbakır’da en çok oyla seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürüldü.
Bunların sonucunda Meclis toplu yemin bile edemedi. CHP iki hafta yemini boykot etti. BDP hâlâ Meclisi boykot ediyor ve Diyarbakır’da toplanıyor. AKP, “Ben yaparım olur” misali Meclisi kendi başına işletmeye çalışıyor. Bütçe tartışmasında görüldüğü gibi, Başbakan Tayyip Erdoğan MHP ile idam tartışmasını Meclis’te sürdürüyor. Seçimden sonra iki hafta avukatları PKK Lideri ile görüştürülmedi. İmralı’da yürütülen tartışmalardan pratiğe yansıyan somut bir şey çıkmadı. Vs. vs.
Peki bütün bunlardan kim sorumlu? Elbette AKP hükümeti sorumlu. Bunların hepsi AKP yönetimi altında yaşanıyor. Açığa çıkıyor ki, olaylar sadece Silvan’daki çatışma ve dağdaki savaş değil. Şehirlerde de benzer çatışmalı durum var. Ankara’da çok ciddi bir siyasi kriz yaşanıyor. Belli ki AKP artık ülkeyi yönetemiyor. Yüzde elli oy almış bile olsa, mevcut mantık ve siyaseti ile ülke sorunlarına çözüm bulamıyor.
Bunun sonucu olacak ki, Başbakan Tayyip Erdoğan artık toplumun yüzüne bakamıyor. Kameralar karşısında Silvan olaylarını değerlendirişi ilginçti. Ancak ayakkabılarının ucuna bakarak konuşabiliyordu. Yüzü kırış kırış olmuştu. Kendine göre birilerini tehdit etmeye çalışıyordu, fakat sözleri karanlıkta ıslık çalmanın ötesine geçmiyordu. Koskoca Tayyip Erdoğan kendini bu duruma nasıl düşürdü!
Başbakan’a bir-iki hususu burada hatırlatmak, tekrar da olsa herhalde yararlı olacak. Genelde halkı ve özelde de Kürtleri tehdit etmek ve operasyonlara sarılmak sonuç verseydi, herhalde Kenan Evren’den bu yana ki yöneticiler sonuç alırlardı. Oysa ki hepsinin akıbeti ortadadır. Çok iyi bilinmeli ki tehdit ve operasyon siyaseti izleyen AKP’nin onlardan hiçbir farkı yoktur. AKP’de hile ve demagojiden başka bir yenilik görülmüyor. Bunlar da Kürt direnişi karşısında eriyip gidiyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, “PKK de, BDP de bizden iyi niyet beklemesin” diyor. Sorunun niyetten öteye olması bir yana, AKP ne zaman iyi niyetli oldu ki! Herhalde iyi niyet dedikleri şu: Bir Diyarbakır milletvekili “öncekiler öldürüyorlardı, biz ise tutukluyoruz, daha ne istiyorsunuz” diyordu. Başbakan da “Demirel-Çiller ekibi faili meçhul yapıyordu, biz ise hapse koyuyoruz” demek istiyor. Tayyip Erdoğan’ın iyi niyeti, “öldürmek yerine hapse koymak” oluyor! Tabii buna halkın cevabı hazır: Böyle iyi niyet kendinin olsun!
Sonuç olarak, bütün olup bitenlerin tek sorumlusu AKP hükümetidir, onun mantığı ve siyasetleridir. Bunların da ülkemizi felakete götürdüğü ortadadır. Bu siyasetin AKP’ye de fazla faydası olmayacaktır. Israr ederse felaket kendi başına da gelebilir. O nedenle, AKP’nin aklını başına toplaması en doğrusudur!..
Etiketler:
AKP,
BDP,
Demokratik Özerklik,
Esir Askerler,
Faşizm,
Gülen Cemaati,
KCK,
Kürdistan,
Kürt Sorunu,
MÜSİAD,
Öcalan,
Recep Tayyip Erdoğan,
Sömürgecilik,
Takkiyecilik,
Türk-İslam Sentezi,
Yeşil Sermaye
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder