16 Haziran 2012 Cumartesi

İşbaşaran : Özal, Öcalan ile Görüştüğü İçin Öldürüldü

Devlet Denetleme Kurulu’nun Turgut Özal 'ın ölümüyle ilgili raporunun ardından Takvim gazetesine konuşan Özal'ın en yakın çalışma arkadaşlarından Özel Kalemi Feyzi İşbaşaran, eski cumhurbaşkanının Öcalan ile görüştüğü ve Kürt sorununu çözmek istediği için öldürüldüğünü söyledi. İşbaşaran, Eşref Bitlis Paşa’nın ölümünü de aynı nedene bağladı.

Feyzi İşbaşaran, Özal’a ilk uyarının 1988'deki Kartal Demirağ'ın suikast girişimi olduğunu söyleyerek nedenini şöyle açıkladı: “Özal, gazetelere verilen sübvansiyonu kaldırmak istiyordu. Bunu da açıkça patronlara iletti. Bunun üzerine acil toplantı isteği geldi. Harbiye Orduevi'nin 18. katında patronlarla buluştuk. Medyaya giren Asil Nadir de oradaydı. Diğerleri ondan çekiniyordu. Çünkü rüzgar gibi esiyordu. Basında hızla büyüyordu.”
“1988 ile ölümü arasında geçen 5 yılda başka tehdit oldu mu?” şeklindeki soruya, “Olmaz mı... Nerdeyse hergün tehdit aldık. Sadece bir kez doğru çıktı” diyen İşbaşarak, bunların kim olduğu konusunda şunları söylüyor: “Bir gün Köşk'ü halka açtım. Erzağını kapan geldi. Özal halkla bir olup bahçede piknik yaptı. Bu fotoğraf Genelkurmay'ı ayağa kaldırdı. Doğan Güreş "Siz ne yapıyorsunuz" diyerek sesini yükseltti. "Muhafız Alayı benimdir. Benim iznim olmadan kimse oraya giremez" tehdidinde bulundu. Ona rağmen yaptım.”

Ancak sorunu kaynağının başka olduğunu ifade eden İşbaşaran, “Rahmetli Özal, Eşref Bitlis Paşa ile Malatya'dan çocukluk arkadaşıydı. Birbirlerini çok sever güvenirlerdi. İkisi de Kürt sorununun çözümü ve PKK'nın bitmesi için çırpındı” diyor.

“Ne yaptılar mesela?” diye sorulunca İşbaşaran şu yanıtı veriyor: “Hem Eşref Paşa hem Özal, Kuzey Irak'ta defalarca kez Öcalan'la görüştü. Öcalan ikna olmuştu. Silahlar susacaktı. Ama ömürleri yetmedi.”

İşbaşaran, şunları ekliyor: “Barzani ve Talabani bahane edilerek sınırın öte tarafında bir araya geliniyordu. Özal, Kürt sorunu olduğu sürece Türkiye'nin büyümeyeceğini biliyordu. Risk aldı, aldılar...”

“Suikastlerle bunun bir ilgisi var mı?” İşbaşaran’ın yanıtı şöyle: “Olmaz mı! Öcalan 70 kişilik liste verdi. Hepsini Avrupa'ya 10 yıl inmeme karşılığında İskandinav ülkelerine gönderiyorduk. Öcalan Norveç'i istemişti. Militanlar sessizce inip köylerine dönecekti. Sınırın 10 kilometre ilerisinde silahlar bırakılacaktı. Bütün şartlarda anlaşılmıştı ama olmadı!”

Söyleşide İşbaşaran, sorunun çözümünde Kürt tarafının taleplerinin neler olduğu konusunda herhangi bir ifade kullanmıyor.

Özal’ın Özel Kalemi şöyle devam ediyor: “Danışman olarak Kemal Yamak Paşa'yı almıştık. Çok beyefendi bir insandı. Özal'ı çok severdi. Bir gün Özal haftalık yaptığımız toplantının birinde "Kemal Paşa hepiniz Harp Okulu'ndan mezun oluyorsunuz. Sen Genelkurmay Başkanı olabiliyorsun ama Jandarmanın başındaki Eşref Paşa olamıyor. Bunu bir araştır. Alt yapıyı hazırla. Gerekeni yapalım" dedi. Bu teklif ikisinin de hayatına mal oldu. Önce Eşref Paşa daha sonra kendisi öldürüldü. Kürt sorunu sürüp gitti. 1993'ten bu yana da kan akmaya devam ediyor... “

İşbaşaran’a göre suikastler için “Hem içeriden hem dışarıdan destek alındı. Şeytanın aklına gelmeyecek planlar yapıldı. Başarılı oldular. Çözüm olmadı. "Kan aksın" diyenler kazandı.”

Eşref Bitlisi olayına ilişkin ise şunları söylüyor: “Askerde bir kesim uçağın düşeceğini biliyordu. Kazım Çillioğlu uçağa binecekken vazgeçip binmedi. O da biliyordu planı. Daha sonra onu da öldürdüler. Kurtulamadı!”

Gazetenin, “Özal'ın ölüm sebebi Kürt sorununu çözmek istemesi yani?” sorusuna İşbaşaran, şöyle yanı veriyor: “Elbette. Bakın bizde devlette olmayan belgeler Uğur Mumcu'dan çıkıyordu. Bizim MİT uyuyordu. Zaten Teoman Paşa'ya ne sorsak cevap alamıyorduk. Hiç bilgi vermezlerdi. Hatta bir keresinde ABD Özal'a Birinci Körfez Savaşı'nın başlayacağını haber verdi. Tam saat belli değildi. MİT ile Cumhurbaşkanı arasındaki köprü bendim. Gerektiğinde Beyefendi’yi uyandırma yetkim vardı. O gece Özal bizi Köşk'te tuttu. "İşler karışık" dedi. Bir süre sonra televizyonu açıp haberleri izlemeye başladık. Nabi Şensoy da yanımızdaydı. Geceyarısı olmuş savaş başını almış gitmiş. Bizim MİT'ten haber yoktu. Çok sonra Müsteşar Yardımcısı elinde zarfla geldi. Zarfı bana uzatıp "Beyefendiyi kaldıralım" dedi. Kolundan tutup içeri çektim. Zaten hepimiz ayaktaydık. Savaşı canlı izliyorduk. İstihbaratçı arkadaş yerin dibine girdi. Çünkü zarfta ABD 'nin vuracağı yazıyordu! Utanarak çekilip gitti...”

İşbaşaran, Uğur Mumcu konusunda ise şu bilgileri veriyor:

“Uğur Bey'le komşuyduk. Çok sık, eski ismi Köroğlu olan caddedeki camide buluşurduk. Camide çay içip sohbet ederdik. Özal da bunu bilirdi. Uğur Bey yayınladığı belgelerle bizi zor durumda bırakırdı. CASA uçakları hakkında yaptığı yayınlardan sonra Özal, Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan'ı görevden almıştı. Uğur Bey çok etkiliydi. Belgeleri MİT'e sorduğumuzda da hep "Doğru efendim" cevabı alıyorduk.”

“Nasıl açıklıyorsunuz bunu?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Bilmiyorum hala... Ama Özal ile Mumcu'yu buluşturacaktım. İkisi de razı oldu. Ama Uğur Mumcu 'nun da ömrü yetmedi. Bomba patladığında olay yerine ilk giden ben oldum. Manzara korkunçtu. Hemen Köşk'e gittim. Durumu anlattım. Gözlerinden yaş boşaldı. "Eyvah! Hedef, yine benim. Plan işliyor. Artık bunları kimse durduramaz" dedi.”

İşbaşaran son olarak şunları ekliyor: “Ailenin evladı gibiydim. Milletvekili olmak istediğimde "Gitme, beni bırakma" dedi. "Benim hakkım ama" deyince izin verdi. Benimle birlikte 2 arkadaşım daha yanından ayrıldı. Özal'ın etrafını boşaltmıştık. En büyük hatamız bu oldu. Yoksa Türki Cumhuriyetlere yaptığı gezinin programı bu kadar yorucu olmazdı. İzin vermezdim. Bir de Kemal Yamak Paşa'yı askerden haber alamadığımız için almıştık. Sağlıklı bilgi her zaman gelmiyordu. Belki ondan da gizliyorlardı. Ama en korkuncu Eşref Bitlis Paşa hem MİT hem de Genelkurmay İstihbaratı tarafından sürekli izleniyordu. Attığı her adımı biliyorlardı. O günkü zor şartlar altında çok yol adık. Ama sonuca gidemedik. Kısmet değilmiş. Allah hepsinin mekanını cennet eylesin..."

Hiç yorum yok: