9 Eylül 2011 Cuma

Taraf'ın Amok Koşusu

Taraf Gazetesi’nin yazarları “gerçek peşinde” koşturuyorlar.

Önce soruyorlar: Yedi sivili kim öldürdü?


Soru, sanki “Amok koşusunun” startı gibi. Soru “patlayınca bizim Tarafçılar yerlerinde duramıyorlar, yalınayak, başıkabak, bir o yana, bir yana koşturuyorlar.


“Araştırmacı” gazetecilerimiz, gerçeğin peşinde helak oluyorlar. Onların maceralarını kendi gazetelerinin manşetinden izliyoruz: Ta manşetlere tırmanıp, tık nefes olmuş soruyor da soruyorlar...


“Gerçeğin peşine düşen” gazeteciye, buyurun “peşine düşülmesi gereken bir gerçek” de bizden. Haberi okuyalım:


“Oramar köyünün İştazın (Yeşiltaş) mezrasında 3 Eylül gecesi Seyhan Çoruh ve Resul Çoruh adlı korucular öldürüldü.” Hakkari valisi saldırıyı PKK’nin yaptığına işaret etti.


Vali böyle dedi ama, PKK de bunu yalanladı, korucuların ordu tarafından vurulduğuna işaret etti.


Alın size “peşine düşülecek bir gerçek”...


Kime inanmalıyız?


Elbette PKK’ye inanacak değiliz. Başında Başkomutan Abdullah Gül’ün bulunduğu Genelkurmay’a inanacağız.


Olayı sür manşetten, “Savaş değil, cinayet” diyerek vereceğiz.


Sonra?


Gazetemizin başyazarına “Seyhan ve Resul Çoruh’u kim öldürdü?” diye bir başyazı yazdıracağız, ardından da “Hakkari Valisi’ne cevap ver PKK, korucuları sen mi öldürdün?” sorusunu sormamızla birlikte, tabana kuvvet gerçeğin peşine düşeceğiz.


Bir PKK’ye seğirtip, “cevap ver” deyip, cevap mevap beklemedin ardımızı döndüğümüz gibi dilimiz bir karış dışarıda Hakkari Valisi’ne, oradan da fır dolanıp, doğru Genelkurmay merdivenlerine kendimizi atacağız. Her vardığımız yerde “o öyle dedi sen ne dedin?” diye nefes nefese sora sora, düşe kalka, “gerçeğin peşinde” Amok koşusunun sonuna geleceğiz.


Nerede?


Gerçeğin olduğu yerde!


Taraf’ın koşusu, gerçeğin olduğu yerde biter...


İşte verdiğimiz haberin devamı:


“12 Haziran seçimlerinde Oramar köyündeki tüm oyların Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adayına verildiğini kaydeden köylüler, korucuların 5 yıldır operasyonlara katılmadığı ve çatışmalara girmediğini, bu nedenle askerlerle korucular arasında sık sık sözlü tartışmaların yaşandığını hatırlattı. Köylüler, ‘taburun 20-30 metre uzağında her tarafta özel birliklerin konumlandığı alanda HPG’liler nasıl da oluyor gelip adamlarımızı vuruyor ve askerin arasından geçiyor. Korucularımız taranırken, askerin tepki göstermemesi, ateş dahi açmamasının anlamı nedir? Askerler, korucularımızı vuranlara karşılık verseydi, vuran kişi yarım metre dahi uzaklaşamazdı’ dedi.”


Söyle bakalım Taraf gazetesi korucuları kim vurdu?

 


Bırak orduyu, PKK’yi Kendine bir foto muhabiri bul!

Anlaşılıyor ki, Taraf başyazarının gazetecilik filan umrunda değil. Bir ona, bir buna sorarak gerçeğin peşinde koştuğunu sanıyor.


Hatırlatalım: Taraf “Kandil’de dördü çocuk yedi sivilin TSK’nın hava bombardımanında can verdiği” haberiyle aslında öyle uzun uzadıya ilgilenmemişti. Ne oldu da ilgisi büyüdü?


Belli ki, Genelkurmay’ın “resimlerinden” haberdar edilince, ilgisi büyüdü. Başyazar hemen bir yazı kaleme aldı? Yazısında “yedi sivil”le ilgili “gerçeğin peşine” düştü.


Ve Genelkurmay’ın resmini manşetten yayınladı, PKK cevap versin dedi.


Ardından Roj
TV bombardımanla ilgili açıklama yaptı ve bir de görüntü iletti.

Bunun üzerine Taraf bu resmi yayınladı ve Genelkurmay’ı yanıt vermeye çağırdı.


Biz Medya Diyalog’da, Taraf’ın bu matrak gazetecilik oyununu eleştirdik. Dedik ki, madem gerçeğin peşindesin, yerine git araştır, gerçeği ortaya çıkar, biz de seninle birlikte o gerçeğin gereğini yerine getirelim. Çatışan taraflardan gerçeği açıklamasını beklemenin, kötü ve ucuz bir yöntem olduğu o kadar belliydi ki, biz Taraf’a sorduk, Genelkurmay bin, PKK de onbin resim yayınlarsa, siz bin ve on bin kere benzer manşetleri atmaya devam edecek misiniz? Ve dedik ki, yarın Genelkurmay yeni bir resim gönderirse, Taraf aynı soruyu yeniden PKK’ye soracak öngörüsünde bulunduk.


Öyle de oldu.


Yanıt gecikmedi. Güya “yeni Genelkurmay” sırf Taraf’ın gül hatrı için, olay yerine yeni uçak göndermiş, yeni yeni resimler çekmiş. (Her bombardımanın milimetrik kareler halinde görüntülerinin çekildiğini okur bilmediği için, Taraf’ta yayınlanan görüntülerin Taraf yayınından sonra oraya gönderilen uçaklar tarafından yeni çekilen görüntüler olduğu palavrası kimine inandırıcı gelmiş olabilir. Bu tuhaf “yeni çekilen görüntü” notu, muhtemelen, ordu görüntülerinin çok daha önceden Taraf’ın çekirdek kadrosunun cebinde olduğunu gizleme amaçlı bir işgüzarlık da olabilir. Bunu da Taraf açıklasın.)


Ordumuz artık eski ordu olmadığı için bu hizmeti yapmış, Taraf’a resimleri göndermiş. Gelsin sana “yeni manşet”. “PKK bu resimlere yanıt versin...”


Bu işe herkes şaştı kaldı. Tarafçılar laftan anlamıyordu. Devamlı soruyorlardı.


Günay Aslan Özgür Politika’da, Türk devletinin Kandil’de bombırdamanda can veren yedi sivil için Irak devletiyle görüşerek, tazminat ödemeyi önerdiğini açıkladı.


Taraf’ın yine umru olmadı. Ve Başyazar 6 Eylül günlü yazısında bilmem kaçıncı defa olmak üzere şöyle yazdı: “Şimdi parçalanmış yedi kişinin resimlerini yayınlayan PKK’nın buna bir cevap vermesi gerekiyor. Arabanın vurulduğu yerin resmini çekip göndecekler. Hep birlikte bomba çukuru var mı yok mu göreceiz, varsa yeniden genelkurmaya soracağız.”


Pes... Ahmet Altan Genelkurmay’ı ve PKK’yi gazetesinin foto muhabiri sanıyor.


Ne uslanmaz, arlanmaz bir gazetecilik anlayışı bu böyle?

 


Aferim Ahmet sen bu yolda devam et

Taraf Başyazarı kendisine Genelkurmay’ın dezenformasyon amaçlı görüntüleri verilince, şöyle yazdı:


“Aralarında küçücük çocukların da bulunduğu yedi kişiyi kimin öldürdüğünü bilmiyorum, ama genelkurmayın ciddiyetle, saygıdeğer ve güvenilir olmanın önemini kavrayarak çaba gösterdiğini ilk kez görüyorum. (...) Bu olay, Türkiye’nin ‘askeri vesayet’ konusunda ciddi bir kavşağı döndüğünü gösteriyor ve sadece bu olaydaki tavrı bile Genelkurmay’a, çeşitli skandallarla kaybettiği prestijini önemli ölçüde tamir etme fırsatı veriyor.”


Nasıl oluyor bu iş? Henüz Altan “çocukları kimin öldürdüğünü bilmiyor”. Ya resimler yalansa, ya çocuklar bombardımanda öldürülmüşse. Genelkurmay’ın bu olaydaki tavrı kamuoyunu aldatmaksa... O zaman ne olacak? Bu yalan “kaybedilen prestiji tamir mi etmiş olacak?”


Ahmet Altan, yeni Genelkurmay’ın “aklayıcısı” olmaya adaydır.


Star’da bir ‘diken’


Ahmet “hava resmiyle genelkurmaya hayran olurken”, Mehmet Altan öyle kolayından, İsrail’e dönük bir afra tafrayla kül yutacağa benzemiyor. Şöyle yazıyor:


“Mavi Marmara Davası’nda dokuz vatandaşımızı katleden belli: İsrail.


Ama bir de o insanlarımızın ‘öldürülmesine yol açan ortamı yaratanlar’ var, onlar kim acaba?


Türkiye kamuoyu, o süreçte insanlarımızın bu kadar rahatça öldürülmesini olanaklı kılan ortamı kimlerin neden ve nasıl yarattığını henüz bilmiyor, bilirse İsrail’in peşine düştüğü gibi onların da peşine muhakkak düşecektir.”


Gerçeğin peşine düşme konusunda bundan haklı bir öneri olabilir mi? Ve Mehmet Altan, “bir hava resmiyle” “kandırılan” Ahmet Altan’dan farklı olarak şöyle yazıyor:


“Başta söyledim, konu dış politika olunca, devlet ve siyaset tarafından acımasızca kandırılmaya çalışılan tecrübeli bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hep endişelenirim...


Bilirim ki dışarıda zorluk artıkça içerde salçalı hamaset rekor kırar...”


Bakalım Star’da Karaalioğlu tayfası Mehmet Altan’a daha ne kadar “hoşgörü” gösterecekler demeyelim de, daha ne kadar “tahammül” edecek?

 


Ahlakın iflası ve müflisin ‘ahlakı’

Ahmet Altan, şöyle yazmış:

“Güneydoğu’da onca gösteri var ama ‘PKK yönetimini’ isteyen ve milyonların katıldığı ‘sivil’ bir hareket yok.


Çünkü PKK’lıların ve BDP’lilerin söylenmesinden deli oldukları gerçek, Kürtlerin önemli bir bölümünün böyle bir yönetimi istememesi, PKK’nın bunca yıl boyunca Kürtleri ‘iyi bir yönetim sağlayacağına’ ikna edememesi.”


 Siyasi ahlak bozukluğunun böylesi görülmemiştir. Bu beledeyiler ne? Seçimlerde alınan oylar ne? Hapiste yatan insanlar ne? Ölüm kusan bir devletin karşısında bu yüzbinlerin durmak bilmeyen gösterileri ne? Bu barış anneleri ne? Bu kadın uyanışının muazzam kitleleri ne?

“Kürtlerin önemli bölümü” “PKK yönetimi” istemiyormuş.


Ne istiyormuş? AKP yönetimini mi?


Hadi ordan!


Muhittin CEMİL - Ender KARADENİZ

Hiç yorum yok: