FUAT KAV
Daha önce durdukları yere göre belirledikleri duruşlarından asla vazgeçmezler. Bulundukları yere, zamana veya bir başka güce göre düşünce tarzlarını belirlemezler. Bu yönüyle hem son derece tutarlı olurlar, hem de dünya görüşleri ile duruşları arasında oldukça bir bütünsellik yaşarlar.
Bu belirlemeler hiçbir zaman Geothe’nin “hayat ağacı yeşildir, teori ise gridir” deyişini reddetmez. Zira hayatın akıcı ve değişken olduğunu en iyi bilen, ‘ahlaki-politik toplum’u yaratma iddasıyla yola çıkan politikacılardır. Bu nedenle hayatın akışkanlığı farklı, onu kendine göre ele alma ve değerlendirerek belli sonuçlara ulaşma olayı ise çok daha ayrıdır.
Burada biraz daha iyi düşünmek ve yoğunlaşarak gerekli sonuçlara ulaşmak oldukça önem arz etmektedir. Zira bir çok politikacının teorinin gri, hayatın ise yeşil olma halini kendi tutarsız düşünce ve yaşam tarzlarına teorik gerekçe yaptıklarını biliyoruz. Burası oldukça önemlidir. Bu önemli nokta gözden kaçırılırsa, son derece ciddi bir sapma ve gerçeklerin tersyüz edilmesi durumu yaşanmış olur.
İşte eski politikacı ve eski PSK sekreteri Kemal Burkay tam da bu noktadadır. Kemal Burkay, aynı zamanda bir yanılsama atmosferini de yaratma çabası içerisindedir. Bunu geçiyoruz. Zira Kürt halkı bu tür acemi ve çaylak halk avcılarının tuzağına düşmeyecek kadar politik ve yurtseverdir.
’30 yıl sürgünde’ yaşayan bir siyasetçi ‘önce nereye ayak basar’ ve ‘kiminle nerede’ ve ‘nasıl bir mesaj verir’ diye bir soru sorulursa eğer, herhalde verilecek ilk yanıt “elbette ki ayak basacağı ilk yer ülkesi, vereceği mesaj ise halkı’ olacaktır. Cevap doğru, ama Kemal Burkay’ın yaptığı ise son derece yanlış. Zira eski siyasetçi ve eski PSK sekreteri hala ülkesine dönmediği gibi, Kürt halkına da en ufak bir mesaj vermemiştir. Uçaktan indiği andan itibaren vali ve vali yardımcıları ile koruma polislerinin eşliğinde önce boğazı ve İstanbul’un yedi tepesini gezmiş, sonra bakanlarla ‘sohbet’ toplantılarında PKK’nin silah bırakma konusunda mesajlar vermiş, ardından da kanal kanal dolaşarak PKK ve silahlı mücadele tarzını eleştirmiştir.
Eski PSK sekreteri her üç cümlesinde mutlaka “ben eskiden beri şiddete karşıydım, eğer şiddet olmasaydı, şimdi Kürt sorunu başka bir kulvarda olacaktı” belirlemesinde bulunmuştur. Eski siyasetçi “açılımı destekliyoruz” diye diye, artık dilinde tüy kalmamıştır. Moderatörlerin, “Türkiye gelişin AKP ve Tayyip Erdoğan’ın bir konsepti mi?” sorusuna, “hayır efendim, yanlış ve haksız bir ithamdır” diye yanıt veren eski genel sekreter ayıp olmasa, bu iddianın PKK’ye ait olduğunu söyleyecek.
Halbuki eski genel sekreter kafasını kumdan çıkartsa, bir konsept ekseninde Türkiye dönüşünün nedenin sadece kendisi değil, herkesin bildiğini, Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmelerinin kendisinin dışındaki insanların da bildiğini, dönüşün esas nedenin Kürt ‘liboş’lardan alternatif bir platform oluşturmaya, yaratılan ‘Kürt Ulusal İttifakı’nı dağıtmaya ve ‘yeni bir UDG’yi canlandırmaya dönük olduğunu görecektir. Kafasını kumdan çıkartmadığı için bu gerçekleri inkar ediyor ve inkar ettikçe de daha fazla komik duruma düşüyor.
Medyaya, ‘bir kedim bile yok, ama Apo’nun bir ordusu var’ diyen ve bunu gittiği her yerde yüksek sesle ifade eden eski bir politikacı ve genel sekreter ‘halkına ne verir allah aşkına’ demekten kendini alamıyor insan. Kürtlerin büyük bir katliamla karşı karşıya kaldığı bir süreçte eğer bir kedin bile yoksa, o zaman ‘otur oturduğun yerde’ demezler mi.
Eğer bu halkı koruyamayacaksan, Kürt çocuklarına bir gelecek vaad etmiyorsan ve eğer Kürt kadının namusunu, onur ve kişiliğini yabancı askerlerin pençesinden alamayacak kadar gücün, iraden yoksa çok konuşmaya gerek var mı?
Bizce eski ve emekli genel sekreterin Kürt halkına yapacağı en büyük iyilik, İstanbul’da bulunan emekliler kulüplerinden birisine veya bir kaçına üye olması, dergilere nostalji mahyetinde anılarını anlatması ve daha çok da düğün ve konserlerde şiirler okuyarak emeklilik tadını çıkartmasıdır. İstanbul’da emekli bir ‘Euro Kürt’ün olmasında Kürtler açısından hiçbir sakıncası yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder