Türkiye, Ortadoğu’daki tüm ilişkilerini Kürtlere karşı yürüttüğü savaşa göre belirliyor. İsrail’le ilişkilerini de bu esasa göre belirliyor. Diğer önemli ilişki etkeni ise her iki devletin de batının Ortadoğu’daki ajanı konumunda olmasıdır. Kapitalist modernitenin Ortadoğu’daki karargahıdırlar. Bugün Batı ajanlığı ılımlı işbirlikçi siyasal İslam çizgisinde yürütülüyor. Çünkü modernizmin taşıyıcısı ve ajanı konumundaki klasik iktidar blokları Ortadoğu’daki çok yönlü direniş karşısında başarısız kalmıştır. Kapitalizmin merkezlerinin Türkiye, Mısır, Tunus gibi ülkelerde yeni güç odakları ortaya çıkarması bunun kanıtıdır.
Kapitalist modernite, işbirlikçi ılımlı siyasal İslam’la hem bir toplumsal tabana dayanıyor, hem de demokratik özgürlükçü ve radikal İslamcı hareketlerin önünü alıyor. Bu gerçeğin altını çizmek lazım. Olaylara bu perspektifle bakılmadan doğru değerlendirme ve yorumlar yapmak ve doğru sonuçlara varmak mümkün değildir.
Ilımlı işbirlikçi İslam’ın batının ajanı olduğunu en iyi biçimde AKP iktidarında tespit edebiliriz. AKP kadar Türkiye’de kapitalist modernist değerleri yerleştiren ve hakim kılan başka bir iktidar görülmemiştir. Gemisini kurtaran kaptandır ve köşe dönme kültürünü Türkiye’ye sokan Özal bile bu konuda Tayyip Erdoğan’ın arkasından nal toplar.
Hiç kimse Tayyip Erdoğan’ın iktidara getirilmesinin ABD’nin Irak’a müdahalesi öncesi olduğunu unutmasın! ABD o gün AKP’yi neden iktidar yaptıysa bugün de Ortadoğu’da onun için kullanıyor. Çünkü anlaşılmıştır ki Ortadoğu ancak işbirlikçi ılımlı İslam’la teslim alınabilir. İsrail en iyi ılımlı işbirlikçi İslam’la bölgede rahat eder ve amaçlarını adım adım uygulayabilir.
AKP’nin arkasında Ortadoğu’yu küresel sermayenin parçası yapmak isteyen evrenselci Yahudi sermayesi olan Karaimler vardır. Bu Yahudi evrensel sermayeciler AKP ille el ele Ortadoğu’yu kapitalist modernitenin hakim olduğu bir coğrafya haline getirmek istiyor. AKP’nin zaman zaman Yahudi karşıtı çıkışları bile bu amaç için kullanılmaktadır.
Kapitalist modernite Ortadoğu’yu şu anda Türkiye ve AKP iktidarıyla teslim almak istiyorsa, Türkiye’de kapitalist modernite ajanlığı ve Yahudi sermayesi desteğiyle Kürtleri teslim almak istiyor. Aralarında böyle bir stratejik ilişki bulunmaktadır.
Türkiye en temel sorunu olan Kürtlere karşı savaşta yüksek teknolojiyi İsrail’den alıyor. Eski genelkurmay başkanının “nimet” olarak tanımladığı insansız hava uçaklarının İsrail’den alındığını biliyoruz. Türkiye’nin gerilla karşısında asker ve polisle savaşarak başarı kazanmadığı bilinmektedir. Bu nedenle savaşını tamamen tekniğin üzerine yığmış bulunmaktadır. Türkiye teknik alıyor, İsrail de bundan milyonlarca dolar kazanıyor. Kim bu ilişkilerin kesileceğini söylüyorsa yalan söylüyor. Belki de son Marmara krizi bile İsrail’le yapılan bu yüksek teknolojili silah alışverişinde ortaya çıkan pürüzün yansımasıdır.
İsrail-Türkiye ilişkilerinde karşılıklı restleşme ve ilişkileri koparma olmaz. Olsa olsa birbirlerine karşı pozisyonlarını güçlendirme çekişmeleri olabilir.
Türkiye-ABD ilişkileri ne zaman koparsa Türkiye-İsrail ilişkileri de o zaman kopar. Türkiye İsrail’le ilişkileri kopardığında ABD’nin bölgedeki stratejisindeki yeri de kalmaz. Çünkü ABD’nin bölgedeki stratejisi aynı zamanda İsrail’in güvenliği stratejisidir. Ya da ABD’nin çıkarlarıyla İsrail’in çıkarlarının kesiştiği bir stratejidir. Kim iddia edebilir ki Türkiye-ABD ile ilişkileri koparacak, ama buna rağmen ABD -NATO stratejilerinin parçası olacak?
Görüldüğü gibi Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinde köklü kopuşlar olmaz. Sadece Türkiye bölgede, özellikle Kürdistan’da pozisyonunu daha fazla güçlendirmek için zaman zaman stratejik önemini kullanabilir. Ama İsrail’le ilişkisini kopardığında bu stratejik önemi de kalmaz. Ya da batıyla ilişkilerinde kullandığı bir değer olmaktan çıkar.
Türkiye’nin rapora itirazı gemide 9 Türk öldüğü için değildir. Mutlaka başka alanlarda yaşadıkları sorunların ve anlaşmazlıkların bu rapor üzerinden yansıtılmasıdır. Zaten Ahmet Davutoğlu, “rapor tümüyle de olumsuz değil” diyerek aslında İsrail’e “başka konularda aramızdaki pürüzler hal edilirse bu rapor sorun olmaz” mesajı vermektedir.
Türkiye’nin İsrail’le yaşadığı sorun kesinlikle Kürt sorunuyla ilgilidir. Türkiye İsrail’den, dolayısıyla ABD’den Kürt Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesi için daha fazla destek istemektedir. En fazla da ABD ve İsrail üzerinden Güney Kürdistanlı siyasi güçleri PKK’nin üzerine sürmeye çalışmaktadır. Marmara krizinden böyle bir sonuç çıkarmak istemektedir. Esas etken bu olmakla birlikte ABD’nin Arap Baharına müdahale edip kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmesi sürecinde ABD’nin uzantısı haline gelmesinin AKP’nin bölgedeki imajını sarsması da AKP’yi İsrail’le gerilim çıkaran bir politikaya yöneltmiştir. AKP İsrail’le siyasi değeri fazla olmayan didişmeler içine girerek oynadığı olumsuz rolün üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Davutoğlu, “savaşta bile siviller ölmez” demiştir. Bunu hem de Kandil-Ranya yolu üzerinde biri bebek dördü çocuk toplam yedi sivilin Türk uçaklarınca öldürüldüğü günlerde söylemiştir. Türk devletinin zihniyeti budur. Sıra Kürtlere geldiğinde Türk devleti ve siyasetçileri için hiçbir değer kalmıyor.
Halbuki Marmara’dakiler İsrail’e meydan okuyarak yola çıkmışlardı. Önceden uyarılmasına rağmen gitmişler. Hatta gemiye çıkan İsrail askerlerine sopalarla saldırmışlardı. Yani sivil olsalar da sert bir çatışmayı da göze alan eylemcilerdi. Ancak Kandil’de arabada vurulanlar hiçbir şeyden haberi olmayan sivillerdi. “PKK’ye karşı çıkmazsanız başınıza bunlar gelir” mesajı vermek için Kandil’deki siviller vurulmuştur. Bu gerçek ortadayken Marmara’da ölen 9 eylemci için “savaşta da olsa siviller vurulmaz” diyen Türk dışişleri 7 sivilin parçalanarak katledilmesi karşısında “bunu ordumuz yapmamıştır” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmıştır.
Marmara için BM komisyonu oluşturup ve rapor hazırlatanların Kandil’deki siviller için de komisyon oluşturup rapor hazırlamasını bekliyoruz. En başta da Güney Kürdistan yönetiminin bu olayın peşini bırakmayarak bir BM heyetinin oluşmasını sağlamasını bekliyoruz.
Marmara olayını bile Kürtlerin aleyhine bir diplomatik faaliyete dönüştüren Türkiye’ye böyle karşılık verilmelidir. Çünkü 6 aylık Solin bebeğin katledilmesi tüm insanlık için utanç vericidir. Bu 7 sivilin katledilişine sessiz kalınan yerde hangi insanlıktan, insan haklarından söz edilebilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder