13. yy belki de Anadolu topraklarının en hareketli, en karmaşık olduğu, çok ciddi alt-üst oluşların yaşandığı bir dönemdi. Dini, sosyal yaşamı düzenleyen duygu ve düşünce üretimi ile topluluğun kültürel şekillenmesini sağlayan dervişler, yani bir başka tanımlamayla Rum Abdalları, Osmanlı boylarıyla birlikte Bizans topraklarına akınlar düzenlediler. Bu dervişlerin görevi, “akın” düzenledikleri ve ele geçirdikleri bu topraklarda Müslümanlığı yaymaktı. Bunun karşılığında Osmanlı beyleri bu Akıncılara toprak verir, vergiden muaf tutar ve yaşadıkları bölgelerde tekke ve zaviye kurmalarına izin verilirdi.
Dönemin Sosyo-Politik Yapısı
Devlet ilk kuruluş yıllarından sonra adım adım merkezileşip bir yapıya büründürülürken; merkezi devlet ile, geçmişte Anadolu’nun içlerinden gelip Osmanlılarla birlikte Gazi Akınları yapan Rum Abdalları arasında çelişkiler ortaya çıktı. Önceden fethettikleri topraklara yerleşip orada nüfus kuran Rum Abdallarının bu nüfusu zaman içinde devlet tarafından kırılmaya çalışılır. Göçebe Türkmenler ise, değişen bu atmosfere uygun konumlanmalar yaratıp fırsat buldukça Osmanlı devletine karşı kimi ayaklanmalar çıkartmıştır.
Doğuda Moğol baskısı, Batıda Bizans sınırları ve zaman geçtikçe bu baskıdan sıyrılmak için Osmanlı’nın Trakya-Balkanlar bölgesine geçişi... Bu basınç batı Ege kıyıları, Trakya ve Rumeli civarında Osmanlı hakimiyetini beraberinde getirdi. 1402’de Yıldırım’ın, Timur’a yenilmesi iç karışıklıkları da tetikledi. Devlet fiili olarak ikiye bölündü. Beyazıt’ın küçük oğlu Musa Çelebi’nin de sonradan dahil olmasıyla var olan kriz ortamı giderek derinleşti ve üçüncü bir cephe açılmış oldu. Musa Çelebi’ye destek verenler ağırlıklı olarak yoksul, ezilen Hıristiyan-Müslüman kitleler, topraklarını kaybeden orta kademe yönetici ve komutanlardı.
Şeyh Bedreddin’in Hayatı
Şeyh Bedreddin’nin doğum tarihi net olarak bilinmese de bazı kaynaklar 1358, bazı kaynaklar ise 1359 tarihini verir. Gerçek adı Bedreddin Mahmut olan Şeyh Bedreddin, Edirne’nin Simavna bucağında doğmuştur. Dedesi Abdulaziz’in kökeni Selçuklu Hanedanlığı’na dayandığı kaynaklarda geçer.
Bedreddin’in dedesi Abdulaziz, son Selçuklu Sultanı Alleaddin Keykubat’ın yeğeni ve aynı zamanda veziridir. Menakıbname’de Abdulaziz’in Şeyhüislamlık yaptığı ve 1258’de tahttan indirilen son hanifenin hocası olduğu belirtilmektedir. Kimi araştırmacılar Abdulaziz’in tam bir Ortadoks Sünni Müslüman davranışı izlediğini Mevlana’ya, Hüssam Çelebi’ye hizmet ettiğini ve sağlam bir tasavvuf anlayışına sahip olduğunu vurgular. Yine Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın ‘Osmanlı Tarihinin Maddesi’ kitabında Abdulaziz’in Osmanlı’ya katıldığında yaşının yaklaşık yüz olduğunu belirtir. Abdulaziz; Bedreddin Mahmut’un babası İsrail ve yakın akrabaları Rumeli Beyliği’ni Osmanlı’ya kazandıran ‘Yedi Gaziler’dir. Bu akınlardan sonra Edirne Osmanlı’ya başkent olur. Bu akınların birinde Bedreddin Mahmut’un babası İsrail, ‘Simavna kuşatması’ sırasında bütün kaleyi esir alır ve kale komutanının kızı ile evlenir. Hıristiyan olan Bedreddin Mahmut’un annesi Müslümanlığa geçer ve ‘Melek’ adını alır. Daha sonra babası İsrail’in Simavna Kadılığı’na atanması, annesinin eğitimli ve kültürlü bir kadın olması Bedreddin’in yaşamının şekillenmesinde etkili olacaktır.
Bedreddin’in Sünni görüşe uygun bir eğitim aldığı bilinmektedir. Bursa, Konya’da eğitimini sürdüren Bedreddin, tahsilini ilerletmek ve fıkıh konusunda derinleşmek amacı ile önce Suriye’ye, sonra da 1383 Kahire’ye gitmiştir. Kahire sultanı Berkuk’un oğlunun eğitimi için saraya davet edilir. Ve burada Ahlat’lı bir Kürt olan Ahlati ile karşılaşır. Bedreddin, Ahlati’nin müridi olur. Sufiliğe geçiş yapar ve o güne kadar yazmış olduğu el yazmalarını Nil Nehri’ne atar. Fakih’liğine devam eden Bedreddin en önemli eserlerini bu dönemden sonra yazmaya başlar. Burada ‘Şeyh’ ünvanı alır.
Şeyh Bedreddin’in Mücadelesi
Şeyh Bedreddin Ahlati tarafından ‘dai’ (propagandacı) olarak Tebriz’e gönderilir. O dönemde Tebriz Timur’un hakimiyeti altındadır. Timur ile karşılaşır ve yaptıkları konuşmalarda Timur’un, devletin niteliklerini belirlemek konusundaki yardım teklifini reddeder.
1404-1405 yıllarında Ahlati’nin ölümünden sonra yerine Şeyh Bedreddin’in geçmesi vasiyet edilmiştir. Fakat tarikatın eski müridleri geleneklerine aykırı olduğu gerekçesiyle bu durumu kabullenmezler. Bu konuda çok direnmeyen Bedreddin, Anadolu’ya dönmeye karar verir. Dönüşünün ardından Şeyh Bedreddin, pratik-politik devrimciliğe adım atmıştır.
Cenevizlere bağlı Sakız adasında Hiristiyan din adamları kendisine sempati ile yaklaşır. Burada kaldığı kısa süre içinde iki rahip ve çok sayıda adamı müslümanlığa geçer.
Menderes vadisi yakınlarında en yakın yoldaşı olacak olan Börklüce Mustafa ile tanışır. 1406’da Edirne’ye ulaşır. Bu bölgelerde yarı göçebe yaşayan Türkmenler ile irtibata geçer. Uludağ eteklerinde ‘Sürme’ köyünde Torlak topluluğunca misafir edilir. Burada Torlak Kemal ile tanışır.
1407-1411 arası dönemde, Musa Çelebi’nin kendisine Kazaskerlik görevini teklif edene kadar inzivada kaldığı söylenmektedir. Şeyh Bedreddin, Kazaskerlik görevini kabul eder ve Börklüce Mustafa’yı Kethudalığa atar. Bu dönemde geliştirdiği ilişkilerle Trakya bölgesindeki etkisi genişler. Bu kısa dönem, 1413’e kadar yani Musa Çelebi’nin Mehmet Çelebi tarafından öldürülüp, Şeyh Bedreddin’in İznik’e sürülmesine kadar devam eder. Şeyh Bedreddin’in politik-pratiğindeki ikinci dönemi olacak bu dönemin devamı sürgünde bulunduğu İznik’te de devam eder. Bedreddin buradaki ilk dönemlerini Börklüce Mustafa ile geçirir. Daha sonra Börklüce, Şeyh Bedreddin’nin yanından ayrılarak Ege’ye geçer ve ayaklanma hazırlıklarına başlar.
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal
Börklüce Mustafa (Dede Sultan) ve Torlak Kemal bulundukları toplum itibari ile devlet ve iktidar uygulamalarından rahatsız olan Sünni yoksul kesimden ya da tarih boyunca mevcut iktidarla sorunları olmuş Kalenderi dervişlerinden (Torlaklardan) oluşuyordu. Anadolu topraklarında dilden dile aktarılıp destansı bir biçime dönüşmüş Baba İshak ayaklanmasının etkisini sürdürdüğü, anıların canlı tutulduğu ve buna yoğun bir devlet baskısının eklendiği düşünüldüğünde ortada ayaklanmaya hazır bir kitle vardı.
Ege’ye dönen Börklüce, bir yandan örgütlenip askeri anlamda güçlenmeye çalışırken diğer yandan da bu hareketi benimseyen halk ile birlikte ‘komünler’ kurmaya girişir. Komünler sayesinde toprak üzerindeki özel mülkiyet ortadan kaldırıldı, kasabalarda yaşayan ‘ahi’lerin katkısıyla yeni ve daha modern üretim araçları elde edildi. Komün esasına dayalı bir üretim ve yaşam örgütlendirildi. Bölgenin toprak beylerine karşı tavırları net oldu. Önceden kendilerinden alınan vergileri ödemeyi reddettiler. Bunun bir sonucu olarak toprak beyleri ve onların memurlarıyla çeşitli çatışmalar yaşandı. Diğer yandan yakın noktalardan geçen ve beylere ait olduğunu bildikleri kervanlara baskın eylemleri düzenlendi. Yoksul halk kitlesi, eli silah tutanlar giderek bu düşük yoğunluklu çatışmalarda savaş geleneği kazandılar.
Bu ayaklanmaların sonucunda Şeyh Bedreddin’in kurmayı planladığı toplumsal düzen; kulun kula kulluk etmediği, paranın, mülkiyetin ve iktidarın ortadan kaldırıldığı, geçim sorunlarının ortaklaşa bir biçimde halledileceği toplumsal bir düzendi. Bu düzen O’na göre yer yüzünde cenneti kurmak, Allah’ın sevgisini egemen kılmaktı. Çünkü Şeyh Bedreddin’e göre insanların Allah’tan uzaklaşmalarının en büyük nedeni para ve iktidarın varlığıydı. Şeyh, ideolojisi İslamiyete, işleyişi ortakçılığa dayanan bu toplumsal düzen sayesinde Anadolu’da ve Trakya’da yaşamakta olan ezilen ve yoksul Hıristiyan, Müslüman ve Yahudileri de Müslümanlığa katacağına inanıyordu. Öncelikle Şeyh Bedreddin’in kaleme aldığı ünlü ‘Varidat’ kitabında ve Börklüce ayaklanmasını anlatan kimi araştırmalarda bu toplumsal hedef net olarak açığa çıkmıştır.
Mehmet Çelebi’nin iktidara gelmesinden sonra İzmir Sancakbeyliği’ne Bulgar Sisma atanır. Börklüce’nin kurduğu istihbarat ağı ve askeri niteliğin artmış olmasından kaynaklı olarak İzmir Sancakbeyliği’nin askeri güçleri her defasında İzmir çıkışında imha edilir. Son seferinde ise yine Bulgar Sisma’nın hazırladığı altmışbin kişilik ordu yolun yarısında yirmibin kişiye düşünce ve harekat yine yenilgiye uğrayınca İzmir Sancakbeyi çareyi gemiye binip kaçmakta buldu.
Torlak Kemal’in Manisa-Saruhan bölgesindeki faliyetleri ve Börklüce gücünün etkileri Osmanlı devletini yeni tedbirler alma yoluna götürdü. Mehmet Çelebi ve Başvezir Beyazit Paşa, Divanı toplayarak yaklaşık yüzellibin kişilik bir ordu hazırlarlar. Ordunun komutanı Beyazit Paşadır.
Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa güçlerini savaş düzenine geçirir. Gerilla taktikleri ile düşmana karşılık verilmesi tasarlanır. Mevzi savaşına girilmeyecektir. Yol güzergahı üzerinde önce Torlak Kemal’in bölgesinden manevra yaparak İzmir’e doğru yönelir. İzmir’e gelmeden Ayastuğ bölgesindeki bir ucu Manisa-Saruhan, diğer ucu Aydın Ortaklar’a uzanan ve çok büyük bir alanı kapsayan ormanlık bölge Osmanlı ordusu tarafından ateşe verilir. Pusuya yatmış Börklüce yandaşlarının bir bölümü yaşamlarını yitirir. Köyleri, kasabaları, hayvanları, tarlaları bu büyük yangın adeta yutar.
Torlak Kemal, manevra yapan Osmanlı ordusunun peşindedir, artçı birliklere saldırmak için takip yapar. Arka cepheden Torlak Kemal ve ön cepheden Börklüce’nin güçleri saldırıya geçerler. Torlak Kemal’in güçleri Osmanlılar tarafından yenilgiye uğratılır. Börklüce kendi güçlerini Karaburun civarına çeker. Osmanlı ordusu da yıpranmış ve güç kaybetmişdir. Yine de sayı fazlalığını elinde bulundurur. Ve Beyazit Paşa’nın hırsı sayesinde ayakta kalır. Savaşın başlangıcında yirmibin kişilik Börklüce güçleri ilerleyen zamanlarda onbine en son çarpışmadan sonra da ikibine kadar düşmüştür. Diğer bir koldan ise Torlaklar yenilgiye uğratılır. Ayaklanmaya katılıp sağ yakalanlar şehir meydanında katledilirken, son çarpışmada yaralı olarak esir düşen Börklüce, halkın karşısına çıkartılıp kendisinden ‘aman’ dilemesi beklenir. Bunu reddeden Börklüce (Dede Sultan) işkenceden geçirilerek çarmıha gerilir.
Şeyh Bedreddin Ayaklanması
Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in ayaklanmayı başlatmasından sonra İznik’ten ayrılır. En fazla taraftarlarının olduğu Balkanlara gider. Kazaskerlik döneminden tanıdığı güvenilir ilişkiler aracılığıyla Deli Orman Bölgesinde ‘karargah’ kurar. Dai’ler aracılığılya halkla irtibatlanır. Bu propaganda döneminde kullandığı en önemli tema Börklüce ve Torlak Kemal’in ayaklanmaları olur. Bölgede örgütlenmesini üst aşamalara taşıyan Şeyh Bedreddin yerel bir beyin ihbarı sonucu yakalanır. Osmanlı, Şeyh için göstermelik bir yargılama yapmaya kalkar. İdamın yolunu açacak bir suç ile ithamı gerekiyordu ki, onu asabilsinler. Fakat Şeyh’in karşısına çıkıp onu suçlayabilecek, onunla tartışabilecek bir kişi bulmak zordu. İran’dan getirilen Molla Haydar Hervi ile iki gün boyunca yaptıkları tartışmalarda Haydar, Şeyh Bedreddin’in suçsuz olduğunu ilan eder. Bunun üzerine yeniden, bu sefer Molla Fahreddin-i Acemi tarafından sorguya alınır. Aslında yapılan sorgu da değil, küfür ve hakarettir. Bunlara karşı yanıt vermeyen Şeyh Bedreddin, sonuçta ‘şeriat’a karşı gelmekten değil, devlete karşı isyan etmekten ‘örfen ve siyaseten’ 30 Aralık 1415 de Serez çarşısında idam edilir.
Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa (Dede Sultan) ve Torlak Kemal’in örgütledikleri bu destansı ayaklanmanın etkileri balkanlarda ortadoğunun merkezlerine kadar etkisini hissettirmiştir. Burada Şeyh Bedreddin’in bir çok merkezde bulunmasının, propaganda faliyeti yürütmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Özgür Dinçer /Tekirdağ F Tipi Cezaevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder