12 Temmuz 2011 Salı

AKP Değişime Direniyor


Türkiye kritik bir tarihi eşikten geçiyor. Türkiye’yi yönetenler ne kadar bunun farkında diye sorulabilir. Geniş bir kesimin bunun farkında olmadığı açıktır. Özellikle iktidar olan ve iktidarın nimetlerini ve gücün cazibesini paylaşanlar durumdan son derece memnun. AKP’ye yakın ve ona destek veren basın kesimi ise, hala muhalefeti hedef almakta ve AKP önünde engel gördükleri her kesimi bertaraf etmekle meşguller.

Kürt sorunu onlar için can yakıcı ve tarihsel olarak çözülmesi gereken bir sorun olmaktan çok, AKP’yi rahatsız etmemesi gereken bir sorun. AKP’nin çizdiği sınırlar dışına çıkan BDP ve diğer Kürtler kötü Kürtlerdir ve tutuklanmaları, ezilmeleri olağandır. İktidar ve güç birikimi arttıkça kendilerine güvenleri artmakta ve değişimi, demokratikleşmeyi bir fazlalık olarak görmektedirler. AKP yandaşı basın üçüncü defadır iktidar olan ve yüzde elli oy almış bir iktidarı eleştirerek, demokratik talepleri yükselterek ülkenin önünü açma yerine hala AKP’nin önünü açmakla uğraşmaktadırlar.

Tüm Türkiye AKP’nin kontrolüne girsin. Tüm devlet kadroları AKP’li olsun. Tüm ihaleler ve hazine imkanları AKP’lilere sunulsun. Bu Türkiye’de bir değişimi ve demokratikleşmeyi ifade eder mi? Açık ki, bu tarzda iktidar olma ve devleti ele geçirme Türkiye’yi demokratikleştirmez. Bu açıdan Türkiye’yi yönetenlerin ve basının geniş bir kesimi tarihsel fırsatların pek de farkında değiller. Günlük çıkarlar ve iktidar nimetleri ufuklarını karartmaktadır.

Kürt tarafı barış ve demokratikleşme için oldukça istekli ve elinden geleni yapmaktadır. Güçlü bir kitle desteğine sahiptir ve kitlesi üzerinde etkilidir. Böyle dinamik bir kitle ve hareketin barış ve demokratikleşme yönünde gücünü kullanması büyük bir avantajdır. Bu gücü değişimin motoru olarak görme yerine etkisizleştirilmesi gereken bir güç olarak ele alınmaktadır.

Önemli bir psikolojik savaş malzemesi olarak da kitle gösterilerine alınan tavır ve geliştirilen söylemdir. “BDP, mahkemeleri ve parlementoyu sokak hareketleri ve eylemlerle tehdit ediyor“ denilerek bu hareketlerden vazgeçilmesi isteniyor. Kitle gösterileri ve sokaklar neden hedefleniyor? Sokaksız ve kitlesiz bir demokrasi nasıl varolabiliyor? Kitle gösterileri neden demokrasi dışı görülüyor? Arap baharı ve oralardaki gösteriler coşkuyla verilmekte ama iş Kürtlere geldi mi mahkum ediliyor ve üstüne devlet güçleri salınıyor.

KCK adı altında binlerce insan tutuklandı. İnsan avı sürmekte ve sürekli evler basılıp insanlar tutuklanmaktadır. Bu insanların hiçbiri herhangi bir şiddet eylemine karışmış değildir. Devletin mevcut politikalarını benimsemediği ve Kürt kimliğine sahip çıktıkları için hedef alınmaktadırlar. AKP ve yandaşı basın bu tutuklama ve baskıları kamuoyuna kabul ettirmek için yoğun bir propaganda yürütmekdirler. Basın, bu baskın ve tutuklamaları sorgulamak ve eleştirmek yerine, polisin verdiği tek yanlı bilgi ve teşhiri esas almaktadır.

Bu nasıl bir demokratikleşmedir ki ezilen bir halkın politikacıları hak isteminde bulunduğu için suçlanmakta ve hapislere atılmaktadır. Üstelik hiçbir demokratik ülkede olmayan yüzde onluk bir baraj engeline rağmen BDP’nin aktif çalışanlarını tutuklamak nasıl bir demokratik anlayışa hizmet ediyor?

Bütün bu engellere rağmen seçilmiş milletvekillerini hapiste tutmak ve bunu olağanlaştırmak nasıl bir zihniyete sahip olunduğunu gösteriyor. İlginçtir yine hükümet yandaşı basın organları bu garabeti ortadan kaldırmak için hükümetin harekete geçmesini istemek yerine BDP’yi suçlamayı tercih ediyorlar. YSK’nin seçimlere girmesine izin verdiği ve halkın seçtiği temsilciler salıverilmiyor ve bunu kabul edin deniliyor. Boykot ve protesto gibi gayet meşru ve demokratik tepkiler de suçlanıyor ve nasıl itiraz edersiniz diye yaygara yapılıyor. Meclisi ve devleti tehdit ederek siyaset yapamazsınız deniyor. Meclise gelin, orada çözüm arayın deniyor.

Mecliste nasıl bir çözüm aranacak? Meclis ve çoğunluk ortada. Doğal olarak AKP’nin sorumluluk alıp harekete geçmesi gerek. Ama böyle bir niyeti yok. Üstelik bu salıvermeme hükümetin bilgi ve onayı dışında da değil. Muhalefeti istediği gibi sıkıştırma ve gündemi istediği gibi yönlendirme keyfiyeti ortada. Burada ne bir iyi niyet ne de demokratik bir tutum görülmekdir. Güç ve çoğunluk bende istediğimi yaparım anlayışı belirgindir.

Görüldüğü gibi hükümet ve yandaş medyası yaşanan tarihselliği ve çıkan fırsatları iyi okumamaktadır. Kürtlerin ve Türkiye’nin bu değişim isteğini arkasına alıp hızla yeni bir anayasa üzerine yoğunlaşması ve anti demokratik yasaları ayıklaması gerekirken muhaliflerini nasıl sıkıştıracağını hesaplamaktadırlar. AKP ya tarihsel bir değişime ve çözüme damgasını vuracak ya da sorunları sürümcemede bırakıp zamanla aşılacaktır. 

Muzaffer Ayata

Hiç yorum yok: