Hile, oyun ve kurnazlık denildi mi
Kürtlerde ilk akla gelen Osmanlılar olmuştur. Halada yaşlı dede ve
babalarımız böylesi bir durumla karşı kaşıya geldiklerinde Osmanlılarda
oyun bitmez derler. Bu durum geçmişten gelen güçlü tarihsel belleğin
kendilerine kazandırmış olduğu bir hissiyattır. Bu hissiyat dede ve
babalarımıza Osmanlının atmış olduğu her adımına kuşku ile yaklaşmasını
emretmiştir. Osmanlı ve aynı geleneğin devamcısı olan Türk devletinin
hile ve oyunlarıyla baş edilmek isteniyorsa atalarımızın bize miras
olarak bırakmış olduğu çok kanlı ve ağır bedellerden elde edilmiş olan
bu mücadele yöntemini yani bu hissiyatı dikkate almak zorundayız. Bu
durumun ciddiyetini kavramak için çok uzaklara gitmeye gerek yok Kuzey
Kürdistan’ın en son isyanı olarak bilinen 1938 Dersim İsyanın
liderliğini yapan Seyit Rıza’nın idam edilmeden önce söylemiş olduğu son
sözlerine başvurmak yeterli olacaktır. Seyit Rıza idam edilmeden önce
kendi cellâtlarına dönerek “ ben sizin oyun ve hilelerinizle baş
edemediğime, sizlerde bize boyun eğdiremediğinize yanacaksınız” der.
Bu güçlü tarihsel bellek Kürt halkı ve mücadelesinin AKP hükümetinin eliyle “demokratik açılım” adı
altında yeni Osmanlı oyunlarıyla yüz yüze olduğunu söylüyor. Bu oyun,
içinde uluslar arası, bölgesel ve yerel (Kürtler) güçlerin rol aldığı
bir konsept olduğunu düşünüyorum. Konsepttin esas amacının bölgede
ılımlı İslam kılıfı altında büyük İsrail ve ABD’nin çıkarlarını güvence
altına alma olabileceğini düşünüyorum. Biliniyor bölgede İsrail için en
önemli sorun güvenlik sorunudur. Küçücük bir ülke olmasına rağmen tüm
Arap âlemi yanında İran ve tüm Müslüman âleminin de birinci derece
düşmanı ilan edilmiş bir ülkedir. Bölgede giderek yükselen radikal
İslam’ın ise birinci dereceden hedefi konumundadır. İsrail’e karşı olan
bu tepki ve düşmanlık olduğu müddetçe İsrail bölgede gücünün yüzde
seksenini güvenliğe harcamak zorundadır. Dolaysıyla bölge kaynaklarından
yeterince yararlanamadığı gibi dostane ilişkiler geliştirerek güvenle
bakacağı bir gelecekte inşa edememektedir. Tüm bu tepkileri şiddetle
bastırmakta mümkün olmadığı gibi şiddettin ancak tepkileri bir sarmal
topu gibi büyüterek kendisine yönelttiğini fark etmiş olmalı. Bu
tepkilerin çoğu ideolojiktir ve kaynağını yakın tarihte olduğu kadar
eski tarihten de almaktadır.
İsrail’in
bölgede ki güvenlik politikasının esas özü radikal İslami topluluklar
ve güçlerin tepkilerini emecek, mücadele ruhundan uzaklaştırarak teslim
alacak ideolojik bir silaha ihtiyaç vardır. Bununda Ilımlı İslam projesi
olduğunu düşünüyorum. Bölgede ki halklar ancak ılımlı İslam projesiyle,
bölgeyi tümden işgal edip kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek
isteyen ve “bu bir haçlı seferidir” diyen ABD ile yıllardır bölgeye kan
kusturan Yahudi siyonizmini içine sindirerek kabul edebilirler.
Piyon Aktörler Gülen Ve AKP Hükümeti
Bu
projenin görünürdeki aktörleri mevcut konumda AKP hükümeti ve Fetullah
Gülen hareketi gibi görünüyor. Bu projenin yeni olmadığını yıllara
dayanan bir hazırlık aşaması olduğu AKP’nin de bu projenin bir sonucu
olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Proje Fetullah Gülen ile
başlatılmış. Projenin asıl sahibi ve sermayesi İsrail’e, uluslar arası
arenadaki diplomatik ve siyasi desteği ise ABD’ye aittir.
AKP hükümeti başta Türkiye’de olmak üzere bölgede bu projenin hayat bulması için harekete geçmiştir.
Arkasına almış olduğu ABD desteği ile bölgede siyasi ve diplomatik alanda rolünü oynamaya çalışıyor. Fetullah
Gülen hareketi ise başta bölgedeki tarikat örgütleriyle kurmuş olduğu
ilişki ve toplumsal alanda kurmuş olduğu yardım dernekleri, eğitim,
sağlık ve ekonomik alanlarıyla toplumu bir ağ gibi sararak kurulacak
siyasal rejimler için zemin ve kadro hazırlamaktadır.
Davos, Projenin İlk Tanıtım Raundu İdi
Erdoğan’ın
Davos zirvesinde İsrail devlet Başkanı’na göstermiş olduğu tepki ile bu
yeni süreç Türkiye’sinin dış dünyada modern ve İslami kimliğinin dışa
vurumu olarak ılımlı İslam projenin ilk tanıtım raundu olarak start
aldı. Bu projenin Müslüman ve Arap camiasında yer alabilmesinin en iyi
yolu İsrail karşıtlığının yapılmasıdır.
Nitekim Davos zirvesindeki “on
minute” vakasından sonra Türkiye Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
Davos zirvesinin sonuçlarını toplamak için Arap ülkelerine yoğun
diplomatik seferler düzenledi. Daha sonra tüm Müslüman ve Arap âleminde
Türkiye bayrakları ve Erdoğan resimleri halk tarafından sokaklara
taşındı. Bu durum olumlu sonuçlar doğurmuş olacak ki Erdoğan’ın İsrail
karşıtı tavrında sertlik dozu giderek artı. Erdoğan
İsrail’in, Filistin’in Gazze şehrinde fosforlu bombalar kullanarak
katliam yaptığını söyledi. Bu konuda Hamas ve Filistin direnişine sahip
çıkan değerlendirmeler yaptı. Bu durum Gazze’de katliamı ve İsrail’in
bir bütün olarak Filistin’de ki uygulamalarını konu alan dizi filmlerin
çevrilmesine kadar gitti. Karşılıklı açıklamalarla Türkiye
ile İsrail ipleri gerdiler. En son ise İsrail, Türkiye’nin Suriye ile
kendisi arasında ki aracı rolü kabul etmeyeceğini söyledi v.b. tüm
bunların karşılıklı danışıklı dövüş olup ılımlı İslam stratejisi
çerçevesinde paylaşılmış roller olarak planlandığını düşünüyorum.
Şimdi yazımızın başına dönüp Kürtlerle alakalı olan duruma bakalım,
Projenin Güney Kürdistan Ayağını Neçirvan Barzani Üstlenmiş
AKP
hükümetinin kendisine verilen bu rolü sağlıklı oynayabilmesi için her
şeyden önce Kürt sorunundan bir biçimiyle kurtulması gerekiyor. Bunu
yapabilmesinin iki yolu var. Birincisi sorunu gerçek muhataplarıyla
samimice çözmeye çalışma, ikincisi ise sorunun gerçek muhataplarını saf
dışı bırakarak Kürtleri tekrardan kandırma yoludur. Görünen odur ki AKP
hükümeti ikinci yolu tercih etmiştir. Bu planın ilk adımı olarak DTP’ye
karşı operasyonlar başlatarak DTP’yi ya bölme ya da teslim almaya
çalışmıştır. Daha sonra sözüm ona başlatmış olduğu “demokratik açılım” hikâyesiyle Kürt toplumu ve dış kamuoyundan destek almaya çalıştı. Görünen
odur ki Kuzey Kürdistan’da ortaya çıkan tablo AKP hükümetinin bu
planlarını destekler nitelikte değildir. Bundan kaynaklı AKP hükümetinin
“demokratik açılım” umudu tümden Güney Kürdistan’a kayarak, Güney
Kürdistanlı güçlerin denetiminde olan Maxmur mülteci kampı ve PKK’den
kaçanlar olmuştur.
Şimdiden Güney
Kürdistan’ın kimi kaynaklarından aldığımız bilgiye göre kampın
boşaltılması için birkaç gün önce Irak, ABD, Türkiye ve Güneyli Kürtler
bir toplantı yapmış. Bu toplantıda 15 Aralığa kadar kampın boşaltılması
hedeflenecek eğer bu mümkün olmazsa yani Kürt halkı tarafından tepki ile
karşılanırsa bu durum Irak seçimlerinden sonraya bırakılacak.
Buna göre ilk etapta yapılması gerekenler; güvenlik amaçlı kampın yerini değiştirilerek bu değişim esnasında kampın esas örgütlü gücünün dağıtılarak denetim altına alma, üçlü
koordinasyonun çalışmalarına açık hale getirilmesi için gerekli
desteğin güneyli güçler tarafından sağlanması, kamp içinde para
karşılığı adam satın alınarak dönüşün propagandasını gizli veya açık
olarak yürütülmesi, güneyli güçler tarafından adım adım ambargonun
geliştirilmesi, güneyde maxmurlulara iş imkânlarının kapatılması v.b
bunun yanı sıra bölgede Neçirvan Barzani ve Yekgırtu İslami hareketine
bağlı basın yayın organları özel olarak AKP’nin başlatmış olduğu bu
“demokratik açılım” projesine destek sunacak. Güney Kürdistan halkını bu
projenin dürüst ve samimi olduğuna inandıracak. Böylelikle buradan
gelebilecek olası tepkilerin önüne geçilecek.
Diğer
taraftan aynı kesimler PKK’den kaçıp güneye yerleşen kesimlerinde bu
proje çerçevesinde dönmesi için üzerine düşen görevi yerine getirecek.
Bu kesimlere yakın basın ve medya’ya bakıldığında hemen hemen her gün
manşetlerinde açılımın propagandası yapılmaktadır. AKP’nin Kürt sorununu
çözmek istediğini fakat PKK’nin buna pekte olumlu yaklaşmadığı
söyleniyor. Yine Neçirvan Barzani her gün yeni bir açıklama ile bu
projeye olan desteğini yenilemektedir. Ayrıca Neçirvan Barzani
Maxmurluların dönüşü Hewler’den sağlanacak diyerek bu işi üçlü
koordinasyon merkezine havale ettiğini itiraf etti.
Hem
Davutoğlu’nun Güney Kürdistan’a gelişine ev sahipliği yapması, hem
Güney Kürdistan hükümetinden geniş bir heyetle Türkiye’ye gitmesi hemde
son dönemdeki açıklarıyla bu sürecin Güney Kürdistan’daki rolünü
Neçirvan Barzani’nin aldığı kesin görünüyor. Neçirvan Barzani AKP
hükümetinden koparmış olduğu ekonomik taviz ve anlaşmalar karşılığında
böylesi bir rolü üstlenmiş gibi görünüyor.
AKP Seçim İçin Start Verdi
AKP,
Maxmur, diğer mülteci kamp ve PKK’den kaçanları götürerek bir taşla iki
kuşu vurmaya çalışmaktadır. Birincisi startını vermiş olduğu seçim için
önemli bir propaganda aracı olarak kullanacak. Türkiye tarafına PKK’yi
nasıl tasfiye ettiğinin mesajı verilmeye çalışılırken, Kürdistan halkını
da o çokça güvenmiş olduğunuz PKK ve Maxmur kampının nasıl teslim
alındığının propagandası yapılarak Kürdistan halkının umut ve inancını
kırmaya çalışacaktır.
Bunun
yanı sıra Güney Kürdistan güçleri ve kamuoyunun desteği ile son dönemde
Kürdistan’da yükselen moral kırılarak seçimlerde Kürtlerin bu güne kadar
kazanmış olduğu tüm mevziler ellerinden alınmak istenmektedir. Böyle
bir havada yapılacak olan bir seçimle tekrardan tek başına hükümet
kurarak Türkiye’de ki tüm güçleri tasfiye etmeye çalışmaktadır.
Böylelikle devlet yapısının tüm kademelerini eline geçirmiş olacaktır.
Böylece başarısız projenin ilk ayağı başarıyla tamamlanmak
istenmektedir.
Maxmur Kampı PKK’siz Havayı Bile Solumaz
AKP
hükümetinin hesaplamadığı önemli bir şey vardır. Oda PKK’nin Kürt halkı
içindeki gücü ve etkisidir. PKK onaylamadan AKP hükümetinin
Kürdistan’da hiçbir planının başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu
durumu Maxmur kampı üzerinde ki hesaplaşma ile daha net göreceğiz.
Maxmur kampı PKK’siz tek bir adım atmayacağı gibi PKK’nin içinde
olmadığı tek bir planı onaylamaz. Hele bu plan kendileri üzerinden
PKK’yi tasfiye etmekse canı pahasına da olsa ona onay vermeyecektir.
Kürt
hükümeti Maxmurların dönmesi için zorlayabilir, yerlerinden yurtlarında
edebilir beklide evlerini başlarına yıkabilir. Ama onları asla PKK’siz
bir çözüme razı edemez. Çok zorlasalar çoluk çocuk dağa çıkarlar. Bunu
yapacaklarına inanıyorum. Buna ne Neçirvan Barzani’nin, ne Irak
hükümetinin, ne ABD’nin nede AKP hükümetinin gücü yeterli olmayacaktır.
Yusuf Ziyad
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder