Operasyonlar ülkesi Türkiye’de hemen her gün bir olay patlıyor. Sistemin ne kadar çürüdüğünü ve yozlaştırıldığını bu operasyonlarda görmek mümkündür. Ancak bütün bunların, yapıldığı dönemlere dikkat edildiğinde, ‘temiz eller’ operasyonu değil, tam bir manipülasyon ve psikolojik savaş aracı haline getirildiği görülüyor.
Seçimlerden sonra ‘yemin’ krizi devreye girdi. Türkiye’nin iç politik krizine dönüşen bu sürecin aşılamamasının toplumsal güvensizliklere yol açacağı vurgusu yapıldı. Sistemin yapısal politik krizini derinleştiren ‘yemin’ meselesi gündemin en önemli konusudur. Hemen herkes olası olumsuz gelişmelerin ne gibi politik sonuçlar doğuracağının farkındadır.
Bunu gölgelemek için sanki Türkiye’nin en büyük ve tek sorunuymuş gibi Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a yönelik ‘şike’ operasyonu yapıldı. Parlamentodaki ‘yemin’ krizi unutuldu. Tek gündem Aziz Yıldırım oldu. Tam bu sırada uzun süredir beklenen ‘Deniz Feneri’ operasyonu yapıldı. Zamanlaması çok ilginç oldu. Bütün dikkatler ‘Aziz Yıldırım’ üzerindeyken Deniz Feneri’ne yönelik yapılan operasyonda, Zahit Akman, Zekeriya Karaman gözaltına alındı ama basının gündemine girmedi. Gizlilik yasağı bulunan dava, küçük haberlerle geçiştiriliyor. Bu bilinçli bir yöntemdir ve sessizce geçiştirmenin bir ön hazırlığıdır. Bana gelen bilgilere göre Ankara Savcılığı, Deniz Feneri Dosyasını Kasım ayına doğru açacaktı. Süreci hızlandırılması bir tesadüf olabileceği gibi, dikkatlerin bir başka operasyonda olması dikkate alınarak da yapılmış olabilir. Soruşturmanın sonuçları bu soruya çok net yanıt verecektir.
Karaman’ın liderliğinde kurulan ve Akman’ın da aktif üyesi olduğu soygun şirketinde resmi rakamlara göre 110 milyon Euro, gayri resmi dahası gizli muhasebe kayıtlarına göre 140 milyon Euro toplanmış. Yine resmi kayıtlara göre bunun 41 milyonu özel hesaplara aktarılmış. Gizli muhasebe kayıtlarına bunlar yıllık istatistiki verilerle ortaya konulmuş.
Söz konusu davanın iki önemli ismi hakkında Sendika.Org’da önemli bilgiler içeren yazılar yayımlandı. Tamamen somut verilere dayanan değerlendirmeleri hafızalarda yeniden canlandırmaya ihtiyaç var.
1- DENİZ FENERİ VE RTÜK ESKİ BAŞKANI ZAHİD AKMAN
Deniz Feneri soygun şirketi ile ismi gündeme gelen Zahid Akman bir süre eski Radyo Televizyon Üst Kurumu (RTÜK) Başkanlığını yaptı. ‘Kirli İşler İmparatorluğu’nun kuruluşunda yer alan önemli birkaç kişiden biridir. Bunun en somut örneklerinden biri de Deniz Feneri üzerine gerçekleştirdiler. Ellerindeki medyayı da çok yoğun olarak kullanarak ‘yoksullara yardım’ propagandası adı altında milyonlarca Euro’yu toplayıp zimmetine geçirdiler. Bu işte öne çıkan ilk birkaç kişiden biri de RTÜK’ün eski başkanı yeni yönetim kurulu üyesi Aykut Zahid Akman’dır.
Akman’ın rolü
Türkiye’deki Deniz Feneri’nin kardeşi olan Almanya Deniz Feneri adına toplanan paraları, bin bir hileyle zimmetlerine geçirmede başrol oynayanlardan biri Akman’dır. Ankara Savcılığı tarafından incelenmeye alınan dosyanın nasıl sonuçlanacağını bilemeyiz, ama biz elimizdeki orijinal belgelerden Akman’ın bu ‘kirli işler’ içerisinde nasıl rol aldığını açıklamaya devam edelim.
Frankfurt Mahkemesi’nde bulunan dava dosyasında, Akman çok önemli bir yer işgal ediyor. Deniz Feneri soruşturmasına kadar Almanya’ya çok sık gelen Akman, Türkiyeli göçmenleri dolandırmak için kurulan şirketlerin müdürlüklerini de yapmış. Dava dosyasının 201-250, 501-550, 651-700, 801-950, 1351-1400, 1701-1750, 2101-2150, 2551-2600 arası sayfalarda Akman’a ilişkin çok önemli veriler ve iddialar söz konusudur. Akman, Zekeriya Karaman’dan sonra esas olarak davanın 2 no’lu sanığı olarak yargılanması gereken biri. Ancak, soruşturmanın başlamasıyla Almanya ile ilişkisini kesen Akman, kurulan paravan şirketler üzerine milyonlarca doları hesabına geçirenlerden biridir.
Almanya’da Deniz Feneri parası ile kurulan ve Akman’ın ortak olduğu şirketler şunlardır:
1- ‘’Weiss Handels- und İnvestment GmbH’’ isimli şirket, 02.06.2003 tarihinde 500.000,00 € ile kurulur. Zahid Akman, 16.04.2003 tarihinde 84.350 € ile ortak olur. 02.06.2003 tarihinde yani yaklaşık olarak 2 ay sonra şirket sermaye artırımına gider ve Zahid Akman adına 100.000 Euro yatırılır. Akman, aynı gün Frankfurt’a gelerek noterlik huzurunda şirkete resmi olarak ortak olur. Yaklaşık bir yıl sonra şirketin hissesi bir milyon Euro’ya çıkartılır. 29.12.2004 tarihinde Zahid Akman 200.000 Euro ile şirketin yüzde 25’ine sahiptir. Aykut Zahid Akman 16.04.2003 – 30.09.2005 tarihleri arasında şirketin genel müdürü olarak görev almış. Ayrıca Almancada “Weiss” kelimesinin Beyaz (Ak) anlamında gelmesi de tesadüf olmasa gerek.
2- Euro 7 Fernseh & Marketing GmbH Limited şirketi 23.05.2001 tarihinde 50.000,00 Euro sermaye ile kurulur. Bu şirket daha önce ‘Media 7 fernseh GmbH’ ismi ile faaliyet gösterirken “Marketing” eklenerek yeniden kurulmuştur. Yani bir bakıma iflası verilen şirketin bir devamı niteliğinde olup, eski şirketin yerini ve sabit varlıklarını devralarak aynı adreste faaliyetlerine devam etmiş. Zahid Akman 11.06.2002 tarihinde şirkete 9.500 Euro ile ortak olur. 20.05.2003-07.12.2005 arasında şirketin ortaklığından ayrılmış gibi görünür ve hisselerini kime sattığı belli değildir. Ancak 08.12.2005 tarihinde şirketin hissesi 500.000 € çıkartılır. Aykut Zahid Akman, bu kez 100.000 Euro ile şirketin hisselerine ortak olur. Zahid Akman 13.11.2003 - 30.09.2005 tarihleri arasında şirketin genel müdürü olarak görev alır.
3- 29.12.2004 tarihinde “Atlas Marketing GmbH” adıyla kurulan şirket 17.02.2005 tarihinde isim değişikliğine giderek “Atlas Media Marketing GmbH” adını alır. Zahid Akman 10.000 Euro ile şirketin ortağı olur. Dr. Aykut Zahid Akman 09.05.2005 tarihinde Mehmet Gürhan ile birlikte Noter Dr. Henning Eismann’ın bürosuna gelerek resmi işlemleri yapar. Şirketin hisse payı arttırılır ve Aykut Zahid Akman’ın hissesi 80.000 Euro olur.
4- Aykut Zahid Akman’ın ortak olduğu “European Consulting & Marketing GmbH” adıyla kurulan şirketin ismi, 10.09.2003 tarihinde “Yeni Şafak Europa GmbH” olarak değiştirilir. Ancak ne “European Consulting & Marketing GmbH” isimli şirketin sicil kaydı silinmiş, ne de “Yeni Şafak Europa GmbH” adlı şirketin sicil kaydı yapılmış, ancak faturalar “Yeni Şafak Europa GmbH” adına kesilmeye devam edilmiştir. Aykut Zahid Akman 80.000 Euro’ya ortak olduğu şirkette hissesini 1.000 Euro’ya düşürür ve Weiss Handels- und Investment GmbH şirketi 99.000 Euro’ya “Yeni Şafak Europa GmbH” şirketine ortak olur. Daha sonra Başbakan Erdoğan’ın eniştesi Albayraklar ailesi “Yeni Şafak Europa GmbH” şirketine ortak olurlar. Muzaffer Albayrak 16.700 Euro, Mesut Muhammed Albayrak 16.650,00 Euro, Ahmet Albayrak 16.000,00 Euro değerindeki hisse ile Deniz Feneri paralarını kendi hesaplarına aktarmaya başlarlar.
5- Akman aynı zamanda, Almanya’da kurulan “Weiss Handels- und İnvestment GmbH” yani “AK Holding”in Türkiye’deki uzantısı olan Beyaz Holding’in ortaklarından biridir. Beyaz Holding, Deniz Feneri’nin Türkiye’deki bütün organizasyonlarının gizli merkezi olarak işlev görüyor. Ne de olsa, AK Parti’den esinlenen Ak Holding’dir.
Açıklanamayanlar
Akman, iki yıl içinde bu şirketlere ortak olmak için yatırdığı paraların kaynağını hiçbir zaman açıklayamadı. RTÜK Başkanı olarak, ticari kuralların nasıl işlediğini az çok bilen biridir. Şirketlere resmi olarak para aktarmış değildir. Böyle olması için banka kanallarını kullanması gerekir. Ancak yapılan araştırmalarda böylesi bir durum söz konusu değil. Tersine Vakıfbank şubesindeki hesabına para giriş çıkışı olmaktadır. Bir bürokrat olarak aylık ücreti bilinen birinin hesabında sürekli bir para hareketliliğinin olması hiç şüphesiz ki dikkati çeken bir durumdur.
Örneğin, Frankfurt Vakıf Bank Şubesinden, Akman’ın hesabına birincisinde 300.000 Euro, ikincisinde 200.000 Euro olmak üzere toplam 500.000 Euro nakit olarak aktarıldı. Söz konusu paravan şirketlerdeki hisse payı ise yine yaklaşık olarak 1.000.000 Euro olarak belirlenmiş. Her he kadar bu paraları ‘anneciğimden aldım’ demişse de, dosyadaki veriler bunun tersini gösteriyor.
Hem başkan hem müdür, hem Almanya’da hem Türkiye’de
RTÜK Türkiye’nin en önemli kurumlarından biridir. Bu kurumun başkanı, görevi gereği kamuoyunca tanınmaktadır. Gizli kapaklı işlerin içinde olamaması gerekir. Ancak RTÜK eski başkanı ve yeni yönetim Kurulu üyesi ve aynı zamanda Deniz Feneri Soygun Şirketi davasında sanıklarından Aykut Zahid Akman ise tersine bütün kirli işlerin içinde bulunuyor.
Dikkat çeken bir başka nokta, RTÜK eski başkanı Akman’ın Almanya’da ikametinin olmasıdır. Davanın ön hazırlık soruşturma dosyasının 676. sayfasında Türkiye’de RTÜK Başkanı’nın Almanya’da KETTLER STR:20, 65499 FLÖRSHEİM adresinde ikamet ettiği belirtilmektedir. Polis tutanaklarına geçen ve ikameti bildirilen yer burasıdır. Bir kişinin aynı anda iki yerde ikamet etmesi sanırım söz konusu olamaz. Hem de Türkiye’nin önemli bir bürokratı için bu çok daha dikkat çekicidir. Akman’ın aynı zaman dilimi içerisinde hem RTÜK Başkanı, hem de söz konusu paravan şirketlerin müdürlüklerini yapmış olması da, sanırım dikkat çeken noktalardan biridir.
2- DENİZ FENERİ VE KANAL 7
Soygun merkezi Kanal 7 TV'dir. Yurtdışında toplanan paraların, Kanal 7 üzerinden Türkiye'ye aktarıldığı banka hesaplarıyla tespit edildi. Alman Federal Savcılığı'nın İslamcı TV kanalı hakkında suç duyurusunda bulunmasının hemen ardından, Kanal 7 şirketindeki paraların büyük bir kısmı çekildi. 3 yıl önce yapılması gereken bir operasyonun bugün yapılmış olması davanın fiilen boşa çıkartılmasıdır. Savcılık bir başka konuda süper hızlı kararlar verirken, Deniz Feneri Soygunun Şirketi’nin merkez üssü olan Kanal 7 ve birinci derecede yöneticisi olan Z. Karaman’a yönelik operasyonu üç yıl sonra yapmış olması dikkat çekicidir
Almanya mahkemesini izleyenler veya dosya hakkında bilgi sahibi olanlar bilirler ki, bu davanın merkezinde olan ve birinci derecede sorumlu olan kişi Z. Karaman’dır. Deniz Feneri’nin hesaplarının tek merkezde ve özellikle Karaman’ın denetiminde özel bir programla hazırlanmış muhasebe kayıtlarının Kanal 7 merkezinde olduğu ortaya çıktı. İlginçtir, Frankfurt’ta bulunan Deniz Feneri’nin muhasebe kayıtlarının Karaman tarafından kontrol edilmesinin nasıl bir gerekçesi ve mantığı olabilir? Ne kadar para toplandığı, kimlere verildiği, hangi şirketlere aktarıldığı gibi hesapların, çok özel olarak hazırlanmış ve çözülmesinin de çok zor olduğu bir bilgisayar programıyla Kanal 7 merkezinde denetlenmesi, soygun şebekesinin ne kadar planlı ve güvenlikli çalıştığını gösteriyor. Bu muhasebe programında Deniz Feneri’nden ne kadar para çekildiğini ortaya çıkartacak çok özel bilgiler bulunuyor.
Savcılık, Kanal 7’ye tam 3 yıl sonra operasyon yaptı. Tezgâhı kuranlar, merkezdeki bilgisayarların tamamını hemen değiştirdikleri için bu bilgilere ulaşılması artık mümkün değil. Hani hukukta sıkça kullanılan ‘delilerin karartılması’ ilkesi bu davada hiç hesaba katılmamış, ‘ne varsa gizleyin temizleyin sonra bir operasyon yapacağız’ denilmiştir.
Ancak Almanya’daki dosyada buna ilişkin somut veriler elde etmek mümkün.
Deniz Feneri Soygun Düzeni Dosyasında yargılanan ve paraların teslim edildiği belki de tek kişi Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’dır. Bir bakıma merkez görevini görüyor. Ayrıca para transferinde görev alan Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik ve Mali İşler Müdürü İsmail Karahan aynı zamanda Kanal 7 şirketinin yönetim kurulu üyeleridir. Halktan toplanan paralardan yaklaşık olarak 15 milyon YTL'nin Kanal 7 hesaplarına aktarıldığının tepsi edilmesinden sonra, şirket hesabında toplanan paralar hızla çekilmeye başlandı. Tuhaf bir şekilde 14.600.000 YTL olan şirket sermayesini 14.196.793,52 YTL azaltarak 403.206,48 YTL'ye indirdi. Şirket sermayesinin 14,2 milyonu, yani neredeyse tamamı buharlaştı.
Peki, bu yasadışı işleme neden gerek görüldü. Çünkü Kanal 7 şirketi, Deniz Feneri Soygun Düzeninin merkezi durumunda olup, bütün paralar buraya akmakta ve ayrıca ortak olan Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan, Deniz Feneri adına toplanan paralarla sürekli şirketler kurmakta ve şirketlerdeki paylarını yıldan yıla arttırmaktadırlar.
Kanal 7'deki bu tezgâhın nedenini daha anlayabilmek için Deniz Feneri Soygun Şirketi ile olan ilişkisini açığa çıkartmak gerekir. 20.02.2007 tarihinde Frankfurt am Main Savcılığı tarafından hazırlanan raporda “Derneğin her yıl elde ettiği 10-15 Milyon Euro yardım paralarından gerçekten de bir kısmının yardım için dağıtıldığı” belirtiliyor. Ancak “paranın önemli bir kısmı Mehmet Gürhan ve adamları tarafından nakit çekilerek Türkiye'ye götürüldüğü ve Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik ve İsmail Karahan'a teslim edildiği” vurgulanıyor. Bu son üç ismin Kanal 7'nin Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri olması da sanırım tesadüfî bir durum değildir.
17.01.2003 tarihinde, “European Food & Marketing GmbH” olarak ve 500.000 Euro sermaye ile kurulan şirket, 6 ay sonra yani 02.06,2003 tarihinde “Weiss Handels- und İnvestment GmbH” adını alır. Mehmet Balıkçı 50.000 Euro, Mehmet Gürhan 112.500 Euro, Zekeriya Karaman 84.450 Euro, Mustafa Çelik 84.350 Euro, İsmail Karahan 84.350 Euro, Zahid Akman 84.350 Euro ile şirkete ortak oluyorlar. Örneğin, 16.03.2003 tarihinde Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan şirketteki paylarını 100 bin Euro'ya, 29.12. 2004 tarihinde ise her biri paylarını 200 bin Euro'ya, 08.12.2005 tarihinde yeniden sermaye artırımına giderek kişi başına 250 bin Euro'ya, 09.03.2006 tarihinde Weiss Handels- und Investment GmbH şirketinin sermayesi 500.000 Euro arttırılarak, 1.500.000 Euro‘ya çıkartmışlar. Böylece hisse payları eşit düzeyde yeniden belirlenerek 375.000 Euro çıkartılıyor.
Yine aynı ekip tarafından, 23.05.2001 tarihinde ve “Euro 7 Fernseh & Marketing GmbH” adı altında ve 50.000,00 Euro sermayeli bir şirket kuruldu. Zekeriya Karaman 12.000, Mehmet Gürhan 9.500, Mustafa Çelik 9.50, İsmail Karahan 9.500 ve Zahid Akman 9.500,00 Euro yatırıyor. 19.06.02 tarihinde bu şirket sermayesini 500.000 Euro'ya çıkartıyor. Hisseler ortaklar arasında Zekeriya Karaman'ın payı 400.000, Mehmet Gürhan'ın 34.000, Mustafa Çelik'in 33.000 ve İsmail Karahan'ın 33.000 Euro olarak belirlenmiş. 09.03.2006 tarihinde şirketin sermayesi yeniden 500.000 Euro arttırılarak, 1 Milyon Euro'ya çıkartılır ve hisseler ortaklar arasında eşit olarak dağıtılır; Zekeriya Karaman’ın payı 250.000, Mehmet Gürhan’ın 250.000, Mustafa Çelik’in 250.000 ve İsmail Karahan’ın 250.000 Euro olarak belirlenir.
Tüm bu tezgâhın nasıl işlediğine dair iddianamede şunlar belirtiliyor: “2003 yılında Weiss Handels und Investment GmbH şirketinin sermayesi 500.000,00 Euro olarak arttırılmış ve 250.000,00 Euro (ödenmiş) ödeyen şahıslar olarak da, haklarında ayrıca soruşturma yapılan Karaman, Karahan, Akman, Çelik ve sanık GÜRHAN gösterilmişlerdi. Deniz Feneri'nin gayri resmi muhasebesine de, Weiss şirketine karşı 250.000,00 Euro ‘sermaye olarak ödendi' ibaresi altında geçirilmiştir.”
GÜRHAN'ın kasasında 29.01.2007 günü Yapı Kredi bankasına yapılmış olan keş ödemelerle ilgili bulunan evraklardan, 250.000,00 Euro'nun Zekeriya KARAMAN'a ve 500.000 Euro'nun da Reklam Media’ya (Yeni Dünya ile aynı adres) gittiği, aynı tarih olan 29.01.2007 günü de, Yapı Kredi bankasından 250.000,00 Euro'nun 7 GmbH'nın hesabına havale edilmiş olduğu ve havale edenin de, hakkında ayrıca soruşturma yapılan KARAMAN'ın olduğu ortaya çıkmaktadır. Resmi muhasebeye göre bu para, sanık Gürhan'ın ve haklarında ayrıca soruşturma yapılan Çeklik, Karaman ve Karahan'ın 62.500,00 Euro'dan ortaklık hisseleri için yatırılmış sermaye olarak görünmekte.
“Sanık ERMİŞ ifadelerinde, GÜRHAN'ın 200.000 Euro kadar parayı, daha sonra feribot geminin satın alınmasında kullanılan, özel olarak önce finanse etmiş, daha sonra da, Hollanda'da paranın keş çekilmesinden sonra da parayı aldığını, 200.000 Euro kadarını da kendisinin bizzat Türkiye'ye götürdüğünü ve parayı orada hakkında ayrıca soruşturma yapılan KARAMAN'a teslim ettiğini” açıklamıştır.
Söz konusu şirketlerin sermaye artırımı için Türkiye'den para getirtiliyor mu ya da şirketlerin kar oranında kaynaklanan bir artış söz konusu mu? Hayır. Peki, bu paralar nereden geliyor. Deniz Feneri banka hesaplarından aktarılıyor. Deniz Feneri kasasına para girdikçe, şirketlerin sermayesinde bir artışa gidilmektedir.
Yapılan araştırmalarda Zekeriya KARAMAN tarafından yapılan bütün yatırımların, Deniz Feneri kasasına giren paralarla yapıldığı çok açık olarak ortaya çıkmış durumda. Gerek kurulan şirketler aracılığıyla, gerekse elden teslim edilen paralar aracılığıyla tam bir soygun şirketi kurulmuş. İddianameye yansıyan bazı örnekler, soygun şebekesinin mevcut durumu hakkında bize somut bir fikir vermektedir. Örneğin e-mail'ler üzerinde yapılan araştırmada “26.01.06 tarihli ve 0103 numaralı ve 0119 numaralı mesajlardan anlaşıldığı üzere, Kanal 7 TV'nin Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya KARAMAN'ın bilgisi ve onayı ile Deniz Feneri tarafından toplanan paralarla Çeşme Dalyan'da 3,3 milyon Euro'ya Kuşadası'nda ise Apart-Hotel için 2,5 milyon Euro'ya yani toplam 6 milyon Euro'ya otel satın alma kararı aldıkları” ortaya çıktı.
Ayrıca “Sanık TAŞKAN ifadelerinde, 2004 yılı Kasım ayında Türkiye'ye gittiğinde Zekeriya KARAMAN'a takriben 200.000,00 Euro götürdüğünü, kendisine bu parayı, İstanbul'da, bürosunun bulunduğu Kanal 7'nin de aynı yerde olduğu, 3. katta verdiğini” açıklamıştı. Yine iddianamede “2004 yılında sermaye artırımı (250.000,00 Euro) ödemesi yurtdışından, Karaman, Karahan, Akman ve Çelik tarafından havale ile yapılmış. Weiss şirketinin gayri resmi muhasebesinde (Gelir gider tablosu=Summen und Salden Listen) Deniz Feneri’ne bir borcun olduğu görünmektedir ki, bu gerçek, gene yardım paralarından bu sermaye artırımının yapılmış olduğu” anlaşılmaktadır.
Bu verilerin tamamı, Kanal 7 şirketi ile Deniz Feneri arasında çok kapsamlı bir ilişkinin olduğunu ortaya koymaktadır. Kurulan bu soygun şirketinin organizatörleri Kanal 7 olarak bilinen TV'nin yönetim kurulu Başkanı Zekeriya KARAMAN ile Yönetim Kurulu üyeleri Mustafa ÇELİK, İsmail KARAHAN olduğu hiçbir yoruma yer bırakmayacak kadar açıktır. Daha önce vurgulandığı gibi, oluşturulan düzen aynı zamanda AKP hükümeti tarafından denetlenmektedir. Bu bakımdan Alman Federal Savcılığının bütün ısrarlarına rağmen, dava dosyasında isimleri bulunan ve soygun şebekesinin baş aktörleri olarak bilinen Zekeriya KARAMAN, Mustafa ÇELİK, İsmail KARAHAN, Zahid AKMAN gibi birçok kişinin sorgulanmasına uzun süre izin verilmedi. Dava dosyası, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş olmakla birlikte, bu kadar süre boyunca ciddi bir girişimde bulunulmamasının nedeni AKP hükümetidir. Çünkü soygun düzeninde toplanan paraların bir kısmının Erdoğan ailesine gittiği yönündeki kuvvetli şüphelerimiz boşuna değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder