1 Ekim 2011 Cumartesi

Kadın-Erkek İlişkileri Hep Sorunlu Olmuştur

Kürdistan’da kördüğüm haline gelen ilişkiler yumağı toplumsal gerçeğimizi kaos durumuna sokmaktadır. Bu nedenlerle Kürdün ilişkileri her zaman sorunlu olmuş, severken sevgi katledilmiştir. Kadına sadece feodal gelenekler çerçevesinde yaklaşım ve kadını namus anlayışıyla ele alış erkek egemenlikli uygarlığa en fazla hizmet eden sonuçlara yol açmaktadır.
Kadın erkek arasındaki ilişkiler bugün oldukça çarpıtılarak ahlaki ve politik toplum ilkelerini tehdit eden zemin konumuna getirilmiştir. Kadın erkek ilişkisi mülkiyetin, her türlü yabancılaşmanın ve düşkünlüğün yaşandığı ilişkiler olarak gelişmektedir. Kadın ve erkek cinsi arasındaki ilişkiler geleneksel köleci zihniyetin etkisinden kurtulamadığı sürece insanlığı tehdit eden konumundan kurtulamayacaktır. Bu konu ataerkil-devletçi sistem tarafından o kadar saptırılmış ve sistemin devamlılığını sağlamak için o kadar kullanılmıştır ki bu sorunu çözmek zannedildiği kadar kolay değildir. Sorun oldukça kapsamlı olduğundan kapsamlı yöntemlerle mücadele edilmesini gerekli kılmaktadır.

Kadın erkek ilişkilerinde yaşanan sorunlar ne geleneksel yöntemlerle, ne inkar etmekle ne de yoz ilişkidir deyip geçmekle çözümlenebilir. Her şeyden önce kadın ve erkeğin yapması gereken iki cins arasına açılan uçurumu aşarak birbirine insan olarak bakabilmeyi başarabilmektir. Erkek egemenlikli sisteme geçişle birlikte kadın ve erkek arasındaki ilişki en çok kirletilen ve kendi özsel gerçekliğinden uzaklaştırılıp iktidar ilişkisine dönüştürülen ilişki biçimi olmuştur. Bu egemenlikli sistem aşılmak isteniyorsa bu ilişkinin çözümlenmesine ve aşılmasına ihtiyaç vardır. Çokça söylendiği gibi kadın ve erkek ateşle barut değil insandırlar.

Cinsler arası ilişkiye nasıl özgürlükçü bir yaklaşım geliştirilmelidir üzerinde yoğunlaşılmalı bu doğrultuda özgürleştirici yaklaşım belirlenmelidir. Yoksa içine girilen yaklaşımlar annem babama nasıl yaklaşmışsa ya da televizyonlarda nasıl görmüşsem, romanlarda nasıl okumuşsam öyle yaklaşırım tarzını aşamaz. Bu yaklaşımlarında hiçbir tarihi, özgürleştirici değeri yoktur. Bu etkileri örgüt içerisine taşırmak çok daha tehlikeli sonuçlara yol açmıştır.

Cinslerarası ilişkiler güdülere indirgenmiştir

Kadın erkek ilişkileri bırakalım bizim gibi özgürlükçü bir hareketi sistemin kendisini dahi bir çıkmaza sokmuştur. Çünkü bu ilişkiler gün geçtikçe doğallığından uzaklaşarak çığrından çıkmakta ve salt güdülere dayanan bir düzeye -düzeysizliğe- indirgenmektedir. İçinde bulunduğumuz çağın en büyük çıkmazlarından biri kadın erkek ilişkilerine çözüm olmaktır. Bu nedenle her şeyden önce yapılması gereken cinslerarası ilişki tarzının sorgulanarak çözümlenmeye tabi tutulması ve yeniden yapılandırılmasıdır. Cinslerarası ilişki tam bir egemenlik ve iktidar ilişkisidir. Erkek kadınla olan ilişkisine cinsellik çerçevesinde yaklaşmakta ve ulusal, toplumsal değerler anlamında yenilmiş olan erkek kadın üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmaktadır. En temel hâkimiyet aracı olarak da cinsel ilişkiyi görmektedir. Bugün cinsel yaşamında başarısız olan bir erkeğe iktidarsız denilmesi bu ilişkinin iktidar ilişkisi olduğunun somut ifadesidir. Erkeğin dünyası adeta bu ilişki çerçevesinde kurulmuştur.
Mülkiyet ve metalaşmanın en yoğun yaşandığı ilişkiler cinslerarası ilişkiler olmaktadır. Yaşanılan ilişki tarzları mülkleşmeyi doğurmaktadır. “Benim karım, benim kocam, benim sevgilim, çocuğum” yaklaşımları aidiyet ve bağımlılık içermektedir. Erkeğin çok çocuk sahibi olunca kendini güçlü hissetmesinin nedeni çocuklarını mal varlığı olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Ortadoğu’da yaşanan aşk ilişkileri de mülkiyet kavramlarıyla ifade edilmektedir. Özellikle arabesk- pop şarkıları gözden geçirdiğimizde yine dizi filmlerin, sinemaların işledikleri temalara baktığımızda ‘ya benim olursun ya da toprağın’ anlayışından belli bir sıyrılmanın olduğu ama bu sıyrılışın özgürlüğe doğru değil, köleleştiren mülkiyet anlayışının derinliklerin doğru olduğu görülür. Bu zihniyet ‘hem benim olursun, hem de işim bittiğinde de seni toprağa ben gönderirim’ anlayışında somutluk kazanmaktadır. 

Mülkiyetçi ilişkiler ve tüketim zihniyeti

Bir erkek bir kadınla kurduğu küçük bir ilişkide dahi kadının mutlaka kendisine ait olmasını istemektedir. Kadını kendi malı olarak gördüğünden diğer bir erkeğin kadına normal bir bakışı, konuşması dahi erkeği rahatsız eder. Bu erkek geleneğinin ve köklü bir mülkiyet ilişkisinin yol açtığı sonuç olarak ele alınabilir. Bir ilişki kurulmuştur ve erkek burada kadını mal olarak görmekte kendini de egemen olarak ele almaktadır. Kadını mal gibi görmesinde erkeksi geleneklerin etkisi olduğu kadar cinselliğin mülkiyet ilişkisi olmasının da etkisi vardır.

Para edinmekle güç olacağına inanan kişi zenginliğini ilişkide olduğu kadınların sayısını fazlalaştırmakla tamamlamaktadır. Erkek kadın üzerinde egemenlik kurdukça kendini daha güçlü hissetmektedir. Cinsel ilişkilerin bu kadar mülkiyet konusu olması, bundan yola çıkarak kadın cinselliğinin bu kadar pazar aracı kılınması kölelik zihniyetinin sonucudur ve bu zihniyeti yüceltmektedir. Bugünkü kapitalist modernite zihniyetinin en belirgin yanının insanlarda tüketim anlayışını bir virüs gibi yaymasıdır. Sistem içinde bu anlayış hastalık düzeyine ulaşmıştır. Öyle ki mülkiyetçi ilişkilerin aşıldığı noktalarda tüketim zihniyeti devreye girmekte, ilişkileri de tüketilip atılacak bitirilecek bir nesne olarak görmektedir.

İlişkilerdeki mülkiyetçi zihniyet parçalanmadan ataerkil- devletçi sistem yıkılamaz. Çünkü sistemin esas güç kaynağı bu ilişkilerdir. İnsanın en anlamlı duygu yoğunluğunun katletmeye ve egemenlik ilişkisine dönüşmesinden sorumlu olan odak ataerkil devletçi sistemin kendisidir. Ataerkil sistem ağlarını öyle bir örmüştür ki hangi ilişkiye bakarsak bakalım mülkiyet sahiplik, egemenlik-kölelik ikilemleriyle karşılaşırız. Hiçbir canlı diğer bir canlıya tüm varlığıyla sahip olamaz. Belki zorla kendine ait kılmaya çalışabilir ama bir başka canlıyı tümüyle kendine mülkiyet konusu durumuna getirme doğanın kurallarına da aykırı bir durumdur.

Kürdistan’da ilişkiler her zaman sorunlu olmuştur

Kürdistan toplumsal gerçekliğindeki kadın erkek ilişkileri göz önüne getirildiğinde geliştirilen ilişkilerin son derece çarpık olan gerçekliğiyle karşılaşırız. Kördüğüm haline gelen ilişkiler yumağı toplumsal gerçeğimizi kaos durumuna sokmaktadır. Bu nedenlerle Kürdün ilişkileri her zaman sorunlu olmuş, severken sevgi katledilmiştir. Kadına sadece feodal gelenekler çerçevesinde yaklaşım ve kadını namus anlayışıyla ele alış erkek egemenlikli uygarlığa en fazla hizmet eden sonuçlara yol açmaktadır.
Erkek egemenlikli sistemde bilinçli olarak kadın erkek ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. 

Hareketimizin tarihine baktığımızda tasfiyecilerin örgüt içerisinde el attıkları en temel yönün ilişkilere yaklaşım olduğunu görürüz. Çünkü en azılı düşmanın veremeyeceği zararı hareket içerisinde geliştirilen kadın erkek ilişkileri vermektedir.

Çin Seddi misali aşılması gereken bir sorun

Özgür bir toplumsallığa yol açmak istiyorsak özgürlük karşıtı tüm ilişki tarzları aşılmak durumundadır. Bu ilişki tarzlarının başında özgürleşme için en büyük tehdidi oluşturan kadın erkek ilişkileri gelmektedir. Kadın ve erkek toplumsal cinsiyetçiliğin etkisiyle birbirlerini insan olarak görmekten ziyade cinsel meta olarak görmeye başladığından itibaren insani ilişkiler yara almaya başlamıştır. Bir de buna Kürt olmak eklenince Kürt kişiliğindeki kadınlık ve erkeklik özünden en fazla saptırılmış gerçeklikler olduğundan ilişkiler özgürlük önünde Çin Seddi gibi aşılması gereken bir sorun olarak durmaktadır. Sistem karşıtı hareketlerin ilişki ve yaşam anlayışlarında özgürlük düzeyi yaşamsallaştırılmadan hareketlerin tahakkümcü sistem karşısında başarıya ulaşması beklenemez.
Kişinin özgür yaşamı tercih etmesi bir ilk adımken bu özgürlük adımlarının devamlılığını sağlamak daha önemlidir. Kişinin kendi tercihine göre yaşayamaması, edinilen bilinci yaşamla bütünleştirememesi, zamanla kendine olan özsaygısını yitirmesine bu da içten içe kırılmaya ve dejenere olmaya neden olmaktadır. Tercihin nasıllığı ise kişinin özgürlük düzeyini, ahlaki ve politik düzeyini gösterir. İnsanların ne söyledikleri, sözlerle ne kadar iyi siyaset yaptıkları ve ne kadar amaçlarıyla buluştukları, onların tercihlerinin ne olduğunu bizlere gösteren yaşamlarıyla ölçülebilir. Özgürlük inancı ve sosyalizm bilinci derinlikli olan kişilikler bu tür ilişkileri ne yaşarlar ne de yaşanmasına izin verirler. Burada açığa çıkan bir diğer anlayış ise örgüt ve özgürlük dışı anlayışları tavır ve davranışları normalleştirmedir.

İlgi çeken aynı zamanda korkulan yandır

Bizler ahlaki ve politik toplumun ilkelerini esas alan özgür bir yaşam oluşturma amacıyla mücadele eden bir halkın çocuklarıyız. Çocuğu yaşlısı, kadını erkeği, her bireyiyle mücadele eden ve soykırım çemberinden kurtulma mücadelesi veren bir halkın bireyleriyiz. Yaşamı, davranışları ve birbirine karşı olan yaklaşımları bu gerçeğin yarattığı doğrultunun dışına çıkan bireyler, kendi toplumlarıyla bir arada bulunmanın şartlarını ihlal etmiş, o yaşamsal gerekçeleri yok etmiş olurlar.

Kürt Özgürlük hareketinin en ilgi çeken yanı ve yine diğer devrimci ulusal kurtuluşçu hareketlerden farkı kadın erkek ilişkilerinin düzenlenmesine yönelik projesidir. İlgi çeken aynı zamanda korkulan yandır bu yan. Ezilenlerin, özgür yaşamı ekmek ve su kadar arayanların en çok bağlandığı yandır bu yan. Egemenlerin de en çok korktuğu yan, bu yandır. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar nasıl olup da bu kadar genç kadın ve erkeğin bir arada yaşadığına şaşırmakta, bu konudaki sorularını özgürlük ilkelerinde görmektedirler. Bu ilkelerin yarattığı yaşamın her anı mücadeleyle dolu geçen gerçeği insanlar için her zaman bir çekim merkezi oluşturmuştur.

Kürdün kördüğüm haline getirdiği sorunlar


Bir özgürlük arayışçısı için bunu başarmak onur kaynağı iken diğer yandan emperyalistlerin yaptıkları araştırmalar sonucunda en zayıf yanımızın cinsellik ve ilişkiler olduğunu ortaya koyması, yine bu yönlü izledikleri politikaların yaşam bulması, sonuç alması oldukça gurur kırıcı ve düşündürücüdür. Cinsellik ve kadın erkek ilişkileri Kürdün kördüğüm haline getirdiği sorunlardır. Özgürlüğü olmayanın geliştireceği aşk ilişkisi aşk değil onursuzluk olur ancak. Zira ancak özgür yürekli ve özgür düşünceli kişilerin geliştirdiği ilişkiler özgür yaşamı yaratabilir. Köle kişiliklerin geliştirdiği ilişkilerde açığa çıkacak olan köleliğin derinleşmiş biçimleri olacaktır. Kişi kendisi karşısındakine kendisiyle nasıl ilişkileneceğini öğretir. Bu yüzden özgürlüğe tutku düzeyinde bağlıysak özgürlükten uzaklaştıran her tür ilişkiden kaçınmalı uzak durmalıyız. Birbirini yüceltmeyen, düşüren, maddiyata dayalı ve temel değerlerden koparan, tüketen ilişkiler en fazla karşısında durmamız, reddetmemiz ve alternatifini geliştirmemiz gereken ilişki biçimleridir.

Yücelen özgürlük değerlerimiz karşısında cüceleşen kişilikler olarak yaşamak istemiyorsak ilişkilerimizin özgürlük ilkeleri karşısında ne anlamlar içerdiğini sorgulamalıyız. İnsan ilişkileriyle insandır. İlişkileriyle de insanlıktan uzaklaşır. İnsanca yaşamak için insanca ilişkilenmek gerekir. İnsan tanımımızı özgür insanı ölçü alarak oluşturduğumuz aşikardır. Bu temelde yüce amaçlar doğrultusunda ilişkilenebiliyorsak ve ilişkilerimizde özgür yaşamlara dair yeni anlam-değerler yaratabiliyorsak, özgürlüğe bir adım daha yakınlaşabiliriz.

ŞERDA MAZLUM

Hiç yorum yok: