1 Ekim 2011 Cumartesi

Ahlaksızlığın Savaşı ve Savaşın Ahlakı

HÜSNÜ ÇAVUŞ

“Ahlak, toplumun zora dayanmayan
kurallı yaşamıdır.” A.Öcalan


Ahlak tanımı kişinin içinde bulunduğu sosyal gerçekliğe göre değişir. Ama özgürlük damarına bağlı bir ahlak, “toplumun yazılı olmayan, toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen; iyi olanla kötü olanın ilişkilerini belirleyerek insanların hal, hareket, tavır ve davranışlarına bir takım ölçütler getiren ilkeler, değerler ve kurallar bütünüdür. Ahlak kelimesinin kökeni, huy, doğa, uzlaşılar, pratikler ve karekterlerdir. Ahlak anlam olarak, toplumda uyulması gereken kurallar ve ilkelerin bütünüdür...” (A.Öcalan, Sosyal Bilimler Akademisi)

 
Ahlak sınıflı toplumlara geçişle birlikte bozulmuş ve barışında savaşında ahlaksızlaştırılması gündeme gelmiş, tüm güzellikler ve iyilikler bu ahlaksızlık içinde ahlak gibi sunularak topluma empoze edilmiştir. Bu tarihi çarpıtmaya karşı güçlü bir kişilik, duruş ve örgütlenme ancak özgürlük ahlakının temelleri üzerinde varolabilir. Yoksa kendisi de bu ahlaksızlığın devrimci söylemlerle süslenmiş bir karikatürü olmaktan kurtulamaz. Bundan dolayıdır ki, toplumsal dönüşümü hedefleyerek ahlaki ve politik toplumu (kendisi için toplumu) inşaaya çalışanların özgürlük ahlakını geliştirmeleri şart olmaktadır.

 
Bir toplum ve onun yaşadığı sistem içindeki ahlaki değerler yitirilmeye başlanmışsa o sistem ve toplumun sonu yaklaşıyor demektir. Bu durumda kendi devamı için, o toplum ve sistemin yönetici eliti ahlaksızlığı bir ahlak olarak benimsetmeye çalışır. Bunu da “ülkemiz gelişiyor ve büyüyor” diyerek yaparlar. Çünkü onlar için esas olan emekçilerin sömürüsü ve doğal haklarının inkarı üzerinde inşaa ettikleri kanlı sistemleridir. Onlar bu sistem sayesinde bolluk ve gösteriş içinde yaşarlar. Buna karşı gelen herkesi “terörist, vatan haini ve bölücü” olarak ilan ederler ve kendi gibileriyle bu çıkarlar etrafında birleşirler. Bu nedenle savaşları da çok ahlaksızca olur. Oysa savaşında ahlaki kuralları vardır. Sivillere, hastanelere, halkın kullandığı alanlara, çocuklara, hayvanlara ve genel olarak ekolojik çevreye saldırmamak bunun bir gereğidir. Elbetteki “barış” zamanlarında bile halka karşı her türlü ahlaksızlığı yapan vahşi kapitalizmden, ahlaklı bir yaklaşım beklemenin de doğru olmadığının bilinciyle bunları belirtmek, bir ihtiyaç olarak doğuyor. Ama bu zalimleri de ahlaklı bir yaşama zorlamanın yakıcılığı da savaşla içi içe gelişmekte olan bir gerçeklik. Bunun etki gücü ise, insanlığın özgürlüğü için savaşanların güçlü bir ahlaka sahip olmalarıyla bağlantılıdır.

 
Savaşan taraflardan biri olan Özgürlük Hareketi’nin ekolojik yaşama ilişkin almış olduğu tedbirler; avlanma, ağaç kesme, barajlarda çalışma yasakları ve çevreyi koruma karar ve uygulamaları vb girişimleri ile buna özgü komünal yaşam örgütlülüğü de ahlakın bu cephe de ki gelişme ve yerleşme şansının somut verileri olmaktadır.

 
Demek ki, ahlaksızca bir barışı istemektense, ahlaklı bir özgürlük savaşının onurunu inşaa etmek, insanlığa büyük bir hizmet olmaktadır. Onurlu bir savaştan başka bir yol bırakılmamışsa, özgür Kürt halkını bu inşaa çalışmasından hangi şaşkın alıkoyabilir ki! Bu bir insanlık sorunudur ve kürtlerle sınırlandırılmamalıdır. Bugün bunun öncülüğünü kürtlerin yapıyor olması bu gerçeği değiştirmez. Zaten bu hareketin önderi de “Kürdistan devrimi benim için bir araçtır” diye boşuna dememişti.

 
Sözün kısası, tekelci kapitalizm’in sömürü düzeninin güvenliğini sağlamaya ve korumaya çalışan zalimlerin tüm silahlı ve silahsız güçleri topyekün bir ahlaksızlık savaşının zirvesine doğru tırmanmaktadırlar. Acımasız, sinsi, yalancı ve korkaktırlar. Diğer tarafta bunların vahşeti ve yalanlarıyla başetmeye çalışan, felsefik ve ideolojik olduğu kadar, toplumsal, örgütsel, askeri ve ahlaki bir direnme, inşaa ve varolma savaşını veren insanlığın özgürlük mücadelesi var. Zaten An Azadî An Azadî çığlığıda burada ifadesini bulmaktadır. Ne diyelim, düşmanlığı seçenler ürksün ve dost olduklarını söyleyenler de duysun ve kollarını sıvasın diyelim...

Hiç yorum yok: