Türkiye‘nin liberal eliti Kürt özgürlük mücadelesiyle hiçbir zaman bugün olduğu kadar karşıtlık ve çatışma içinde olmadı.
Daha
birkaç yıl öncesine kadar Kürt hareketiyle ortak cephede militarist
sisteme karşı mücadele eden liberal kesim, sistemin çökmeye başladığı
ve Türkiye’nin kendine yeni bir paradigma aradığı günümüzde ise İslami
kesimle kol kola girmiş Kürtlerin üzerine yürüyor!
Yürürken de özgür düşünce ve demokratik zihniyet gibi liberalizmin bütün değerlerini ayaklar altına alıyor.
Siyasal
ortam değişince; Kemalizm geri çekilince ve onun yerine devlete AKP
yerleşince liberal kesimin safı ve hedefi de değişti.
Türkiye’nin
entelektüel düzeyi düşük Siyasal İslamı (AKP), ‘kalite’ açığını
liberalleri transfer ederek kapatma yoluna gitti ve kısa sürede bunları
kendine göbekten bağımlı hale getirdi.
Şimdi bunun meyvelerini topluyor.
Liberal
kesim şimdi sadece AKP’de cisimleşmiş Ilımlı İslami düşünceyi
savunuyor. Yalnızca ona özgürlük tanıyor. Onun dışındaki her dinamiğe ve
görüşe ise var gücüyle karşı çıkıyor.
Geçmişte Kemalizmin ona yaptığını, o da şimdi yeni sistemin de muhalifi olan Kürtlere yapıyor!
İktidarın
(rantın) el değiştirmesiyle birlikte güçlenen ve medya alanında önemli
mevzileri ele geçiren liberal kesimin sayesinde Türkiye’de bugün çok
sesliliğin yerini tek seslilik almış bulunuyor.
Liberal
destekli AKP despotizmi önüne çıkanı ezip geçiyor. Buna bir tek Kürtler
direnebiliyor. Bu da sistemin yeni efendilerinde korku ve tedirginlik
yaratıyor.
Sistemin yeni patronu AKP’nin
angaje ettiği liberal elit Kürtlere bu yüzden saldırıyor. Kürtleri
susturmak, demokrasinin bu güçlü kalesini düşürmek ve AKP için dikensiz
gül bahçesi yaratmak istiyor.
Siyasi İslama
göbekten bağlanan ve işi gücü bırakıp, AKP despotizmini körüklemeye
çalışan liberal kesim, göbekten bağlı olduğu iktidara Kürtleri de
kuyruktan bağlamaya çalışıyor.
Taraf Gazetesi’nin başını çektiği liberal cephe birkaç yıldır bunun çabasını veriyor.
Liberal
cephenin Kürt özgürlük mücadelesiyle karşıtlığı ve çatışması iktidarın
(rantın) el değiştirmesinden ve yeni otoritenin (AKP), bu kesimi kendine
bağımlı hale getirmesinden kaynaklanıyor.
Psikolojik
savaşın en önemli ‘propaganda araçlarından’ biri olan liberal elit,
Danişmend’in, ‘bozulmuş toplumlarda bozulmamış olanlar suçlanır’ sözünü
haklı çıkarırcasına, AKP karşısında kişilikli bir duruş sergileyen
Kürtlere akla ziyan suçlamalar yapıyor.
Kendi
kişiliksizliğinin üzerini de Kürt siyasetini PKK ve Öcalan karşısında
‘kişilikli duruş’ sergilemediği eleştirisiyle örtmeye çalışıyor. Kürt
dinamiğini kendisi gibi AKP’ye boyun eğmeye zorluyor. Bütün enerjisini
Kürtleri - AKP adına- teslim almak için tüketiyor.
Tabii, başaramayınca da sinir krizlerine giriyor. Bağırıp çağırıyor; hakaretler edip, tehditler savuruyor...
Türkiye‘nin
önemli liberal yazarlarından Etyen Mahçupyan da bu kervana katılmış ve
‘vurun abalıya‘ misali, Kürtleri ‘şamar oğlanına‘ çevirmiş bulunuyor.
Mahçupyan da diğerleri gibi lejyoner bir asker gibi davranıyor. Vuruyor da vuruyor.
AKP
merkezli yeni sistem diğerleri gibi ona da ‘intihar saldırısı‘
yaptırıyor. Cemaatin medyasında üstlendiği görev Mahçupyan‘ın da
kişiliğine kirli bir kemend gibi dolanıyor.
İnsan onun içine düştüğü duruma üzülüyor ama, elden bir şey gelmiyor.
27 Temmuz günü, ‘Mağduriyet ikilemi‘ başlıklı yazısında şunları yazıyor:
‘Kürt
siyaseti, tam da haklı taleplerinin vicdanen teslim edildiği noktada,
hak arayışı mücadelesini kaybetme noktasına sürükleniyor. Pusu kurarak,
şantaj yaparak, özerklik ilan ederek yürütülen siyasetin sonucu, Kürt
siyasetinin henüz konuşmayı beceremeyecek bir noktada olduğu kanısının
tüm dünyada tescilidir…‘
‘Elinize siyaset,
yani konuşma imkânı geçmişse ve taleplerinizi bu yolla elde etme
şansınız varsa, artık şiddeti ve onu manen besleyen mağduriyet algısını
aşmanız gerekir. Aksi halde mağduriyet siyaseti sizi gelecekte de mağdur
durumda bırakacak yeni durumları tetikler ve üstelik kimse de dönüp
gözünüzdeki yaşa bakmaz.‘
‘Temsil ve sorumluluk‘ başlıklı 21 Ağustos tarihli yazısında ise şöyle diyor:
‘ Kendi eliyle bu potansiyeli mahveden bir harekete kimsenin acımayacağını idrak etmek lazım.‘
‘Kürtler
çözüm istiyor mu?‘ başlığıyla kaleme aldğında yazısında ise Ermeni ve
Kürt sorunu arasındaki ‚benzerlikten‘ yola çıkarak şunu söylüyor:
‘O
dönem Ermeniler çözüm istediler ama ne konjonktür ne de muhatap
açısından uygun koşullar yoktu. Böylece İttihatçılar devletin orantısız
gücünü kullanarak işi soykırıma kadar götürdü… Bugünün 'Kürt sorunu'
ile, geçmişin 'Ermeni sorunu' arasında açık bir paralellik bulunmakta.
‘…Hiçbir
dönemde bu kadar uygun koşul bir arada olmadı. Hedeflerine ulaşmak
isteyen bir Kürt siyaseti sizce nasıl davranırdı? Örneğin silah
bırakmadan sınır dışına çıksa ve sürekli ateşkes ilan ederek devleti
siyasetle, kamuoyuyla ve dünyanın vicdanıyla karşı karşıya bıraksaydı ne
olurdu?
Acaba PKK niye bunu yapmıyor?
BDP'nin kişiliksizleşmesi, siyasetten uzaklaşması ve şiddetin uzantısı
konumuna yerleşmesi, acaba Kürt siyasetini niçin rahatsız
etmiyor?..Kısacası acaba gerçekte 'Kürtler' çözüm istemiyor mu? Yoksa
bütün bunlar bir başka tarihsel ahmaklık örneğinden mi ibaret?.‘
Ve son olarak; 24 Ağustos günü ‘Kürt siyasetinin intiharı‘ başlıklı yazısı:
…Görünen
o ki, başını PKK'nın çektiği Kürt siyaseti aslında barışa hazır
değilmiş... Toplumdaki değişimin AKP hükümetini daha önce hayal bile
edilemeyen önerileri tartışma noktasına getirebileceğini
öngörememişler…Toplumsal aktörlerin intiharı genellikle bir
yabancılaşmadır zaten! ‘
Mahçupyan ezcümle;
‘Elinize geçen fırsatın kıymetini bilin, AKP’nin verdiğiyle yetinin,
gelin siz de bizim gibi biat edin, siz zaten siyaset bilmezsiniz,
adamlar sizi ezer geçer ve kimse de gözünüzün yaşına bakmaz‘ diyor.
Soykırımı
kurbanı olan Ermenileri ‘aptallıkla‘ suçlayacak ve Kürt halkını da
bundan ‘ders almaya‘ çağıracak kadar da kendinden geçiyor.
Yazdıkları
onun izan ve vicdan sahibi olmadığını gösteriyor. Bu yüzden de bunları
ele alıp tartışmak, şöyle değil, böyleydi demek, abesle iştigal anlamına
geliyor.
Ona sadece, kişilik intiharı
yaptıran ‘yabancılaşmanın‘ ne menem bir şey olduğunu sormak ve bunun da
yanıtını tarihe bırakmak gerekiyor.
Mahçupyan için bundan başka bir söze gerek kalmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder