Günümüz Ortadoğu’sunda yaşanan çatışmalar İran ve Amerika’nın başını çektiği iki karşıt cephenin rekabetinden kaynaklanıyor! Ortada iki cephe, iki temel proje var. İran nüfuzunu yaymak ve kalıcılaştırmak, bölgeyi yeniden dizayn eden Amerika ise İran’ı kuşatmak ve etkisiz kılmak istiyor.
Suriye devleti, Hamas ve Hizbullah örgütleri ile bölgenin Şiileri İran’ın; İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerse Amerika’nın yanında yer alıyor.
Türkiye’ye gelince; Türkiye iki cephe arasında sıkışıp kalmış görünüyor. Amerika’nın ‘model ülkesi’, NATO’nun üyesi ve Avrupa Birliği’ne aday ülke olması itibarıyla Batı ittifakı içinde yer alıyor olsa da, bölgesel saflaşmada arada kalıyor.
Onun iki cephe arasında sıkışıp kalması Kürt ve Kürdistan meselesinden kaynaklanıyor.
Suriye devleti, Hamas ve Hizbullah örgütleri ile bölgenin Şiileri İran’ın; İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerse Amerika’nın yanında yer alıyor.
Türkiye’ye gelince; Türkiye iki cephe arasında sıkışıp kalmış görünüyor. Amerika’nın ‘model ülkesi’, NATO’nun üyesi ve Avrupa Birliği’ne aday ülke olması itibarıyla Batı ittifakı içinde yer alıyor olsa da, bölgesel saflaşmada arada kalıyor.
Onun iki cephe arasında sıkışıp kalması Kürt ve Kürdistan meselesinden kaynaklanıyor.
Hangi cepheden yana kesin tavır alırsa alsın bunun avantajları kadar bir takım dezavantajları olacağını bildiğinden çekiniyor. Türkiye, açıktan Amerika’nın tarafına geçse, İran’ın Kürtleri harekete geçireceğinden ve kendisine bir fatura ödeteceğinden endişe ediyor.
Aynı şekilde açıktan İran’la birlikte hareket etse, bu kez Amerika’nın ‘Büyük Kürdistan’ kuracağından; bölüneceğinden ve stratejik önemini yitireceğinden korkuyor.
Kürt ve Kürdistan korkusu Türk devletini esir almış bulunuyor. Arap Baharı’yla birlikte izlemeye çalıştığı politika bunu net gösteriyor.
Amerika onu daha çok işin içine çekmek, bölgesel hedeflerinde ona daha çok iş yüklemek istiyor ama, İran’ın kendisine Kürt faturası çıkaracağından temkinli davranıyor. Bazı koşullar öne sürüp, Amerika’dan güvenceler istiyor.
İran da aynı şekilde Türkiye’yi işin içine çekmeye çalışıyor. İran bazen tehdit ederek, bazen de havuç göstererek Türkiye’ye çağrı üstüne çağrı yapıyor; ‘birlikte davranalım’ diyor.
Ne ki Türkiye, İran’a da olumlu yanıt veremiyor. Anlayacağınız cami ile kilise arasında sıkışıp kalmış bulunuyor. Bocalıyor, yalpalıyor, bir türlü net bir tutum alamıyor.
Ne yapacağını şaşırmış durumda. Bazen İran’ı, bazen de Amerika’yı idare etmeye çalışıyor ama, süreç ilerlediği ve saflar keskinleştiği için ikisine de yaranamıyor.
Bölgesel kırılmalar da devam ediyor. Amerika-İran çatışmasının şiddetlenmesi ve bölgesel bir savaşa dönüşmesi ihtimali bulunuyor. Aynı şekilde Libya ve Suriye’de kanlı iç savaşlar yaşanacağa da benziyor.
Türkiye için zaman gittikçe daralıyor. Artık bir karar vermesi ve sahaya inmesi gerekiyor ama, yapamıyor zira, bunun için Kürt meselesini çözmesi, kendisini sağlama alması gerekiyor.
Amerika’nın verdiği güvence ve destek de Türkiye’nin derin Kürt endişesini gidermeye yetmiyor. Türkiye, Amerika’nın bugün olmasa da yarın Kürt varlığını kendisine karşı kullanılacağından çekiniyor.
Kürtleri etkisizleştirmeden ya da tam anlamıyla kendi denetimine almadan rahat edecek gibi de görünmüyor. Türkiye’nin Kürtleri zor kullanarak etkisizleştirmesinin veya denetim altına almasınınsa imkanı bulunmuyor.
Kaldı ki denetimi, yönetimi bir kenara bırakıp Kürtlerin kalbini kazanması gerekiyor. Bunun için de samimi bir muhasebe yapması, özür dilemesi ve açtığı yaraları sarma iradesi göstermesi gerekiyor.
Gelelim Kürtlere; Kürtler Ortadoğu’daki düşman kamplardan birini topluca tercih etmiş değiller. İran gibi Amerika’nın da yanında birlik halinde yer almıyorlar.
Barzani öncülüğündeki Güney Kürdistan liderliği Amerika’yla birlikte hareket ediyor. Fakat İran’ın Goran grubu ve İslami hareket içinde etkili olduğu da biliniyor.
Ayrıca Kuzey ve Doğu Kürdistan’da kitle tabanı zayıf birçok parti, kurum ve şahsiyet tercihini Amerika’dan yana yapmış bulunuyor. Suriye’de de 11 partiden oluşan Kürt Birliği Amerika’ya yakın duruyor.
Kürdistan’ın en büyük parçası Kuzey’den başlayarak, bütün parçalarda ve diasporada örgütlü tek güç olan PKK ise iki tarafa da mesafeli duruyor. PKK bağımsız bir politika izliyor. Bazen taktik adımlar atarak Amerika-İran dalaşından yararlanmak istiyor ama son tahlilde kendi gücüne dayanarak politika yapıyor.
Kürtlerin birlik halinde bir cephede yer almasının koşulları da bulunmuyor. PKK’nin bağımsız politikası ise Kürtlere muazzam avantajlar sağlıyor. Kürtlerin birlik halinde PKK’nin ardında durmaları ve Türkiye’yi demokratik çözüme zorlamaları gerekiyor.
Kürt sorununun Türkiye’de demokratik çözümü bölgesel çözümü de güçlendirecektir. Bu mesele gelinen aşamada artık Kuzey odaklı olarak çözülecektir. Arkası ondan sonra gelecektir.
İran ile Amerika arasına sıkışmış Türkiye kilit ülkedir. Kilidin açılması zamanı gelmiştir. Bu Kürtler gibi Türklerin de çıkarınadır. Bunun altını çizmek ve Kandil Savaşları’na bir de bu gözle bakmak gerekmektedir.
Özcesi; ‘son savaş’ çözümü yakına getirmektedir. Dolayısıyla da gözümüzü gelecekten ayırmadan dayanmak ve direnmek gerekmektedir.
gunayaslan@hotmail.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder