Daha önce dünyada yaşanan krizler bile bizi etkilemez denirken, şimdi “aslında biz iyiyiz ama yine de dış piyasalardan etkileniriz” değerlendirmesi yapıyorlar. Yazımızın asıl konusu ekonomik krizin boyut ve niteliği olmadığı için daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.
Ekonomik krizden daha kötüsü, genellikle onu örtmek için ya da çıkış yöntemi olarak savaşın tercih edilmesidir.
Küresel krize karşı bölgesel çatışma ve savaş ortamları nasıl bir işlev görüyorsa, Türkiye ekonomisi için Kürt sorunundan kaynaklı çatışmaların yoğunlaşması da benzer bir rol oynasın istenmektedir.
İnsan, ekonominin amacı olmadığında aracı konumuna itilmektedir. Tüketen, emeği sömürülen insan, bir adım ötesinde, ölen, öldüren, aç yaşasa da silah satın almaya mecbur bırakılan bir nesne haline getirilmektedir.
Devletlerin vatandaşlarına hatta tüm insanlığa layık gördüğü pozisyon bundan ibarettir. Bu işlevi içselleştirmiş bir devletin daha liberal ya da muhafazakar olması çok şey değiştirmiyor ne yazık ki. Dahası yöneticilerin kimlik ya da inanç dünyaları bu realiteye yönelik bir tehdit içermedikçe küresel egemenler açısından hiçbir risk taşımamaktadır.
Krizlerin aşılmasında savaş ekonomisine umut bağlanması, hayali bir senaryo olmadığı gibi yeni bir durum da değildir. Hem dünya hem de Türkiye ekonomisinde buna dair somut örnekler ele alınabilir.
Egemenliği her şeyden daha öncelikli gören iktidar algısı açısından, siyasal gerilimler ekonomik krizlere nazaran çok daha kolay kontrol edilebilir niteliktedir. Kaynakların paylaşımı ile hukuk düzeninin yapılandırılmasını karşılaştırdığınızda hukuk alanında iyileştirmeler her zaman daha kolaydır.
Devletler açısından, kullanılamayan hak ve özgürlüklerin kağıt üzerinde taahhüt edilmesi göze alınabilir taviz niteliğindedir. Mecbur kalmadıkça bunu bile yapmak istemeyen ama her yasal iyileştirmeyi lütuf gibi sunmaya çalışan yönetim geleneğinde ekonomi yumuşak karın niteliğindedir. Hem devletin toplumu kontrol altında tutması, hem de diğer devletlerle ilişkiler açısından ekonomi çok somut göstergelerle ele alınabilecek dinamiklere sahiptir.
Bu tablo demokratik anayasada ekonomik sosyal hakların tarifi kadar, hazırlık sürecinde hangi toplum kesimlerinin sözünün belirleyici olacağı açısından da önemlidir.
Silvan’da ya da başka yerlerde hayatını kaybeden askerler elbette çözümsüzlüğün sorumluları değil en fazla kurbanlarıdır. Kurbanlar için gösterdiğimiz duyarlılığın samimiyet göstergesi, sorunu çözmesi gerektiği halde bu yönde adım atmayanlarla ilgili takındığımız tavırda aranmalıdır.
Savaş, kan, ölüm, gözyaşı ne yazık ki piyasa değerleri kadar anlam ifade etmektedir, güçler dünyasında. Ahlaksız politika, ahlaksız savaş, ahlaksız ekonomi, bazıları açısından ne pahasına olursa olsun başarının kaçınılmazlarıdır. Seçim ve parlamento demokrasisi de, toplumu ahlaksızlaştırarak suç ortağı kılabildiği ölçüde başarılı bir araç olarak kullanılmaya devam edilecektir.
AYHAN BİLGEN
ayhanbilgen@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder