Türk devletinde egemenlik kompleksi çok fazla. Osmanlı’nın yüzyıllar önceki zihniyeti bırakılmış değil. Gelişen her isyan ve muhalefeti ezme geleneği bugün de sürdürülüyor. Bir toplum herhangi bir talepte bulunduğunda derhal olmaz deniliyor. Bu gelenekte talep etme yoktur; lütuf etme vardır. Türkiye’de demokratik zihniyetin gelişmemesinin temelinde bu yönetim geleneği ve düşünce kalıpları bulunuyor.
Ancak sonunda yenilgiye uğrayan bir gelenek bu. Bu da ikili karakter yaratmış. Zayıf bulursan ez, güçlüyle karşılaşırsan boyun eğ. Şu anda Türk devletinin politikaları buna dayanıyor. Kürtleri zayıf gördüğü için hep ezmek istiyor, ama ABD gibi bir güç karşısına çıktığında ise esas duruşa geçiyor.
Kuşkusuz Türkiye politika da yapıyor. En başta da kendini pazarlıyor. Kendisinin tek başına güç olamadığını gören bu zihniyet başkalarının işbirlikçisi olarak kendisini güç yapmaya çalışıyor. Coğrafyanın önemini de bölgedeki çelişkileri de kullanıyor.
Ancak küreselleşen kapitalizm geçmişte olduğu gibi bu tür ülkeleri bölgede ayrı bir güç odağı olarak tutmuyor, tamamen kendi uzantısı haline getiriyor. Özellikle Türkiye gibi zayıf karnı olan ülkeleri istediği biçimde kullanıyor.
Kürt sorunu da Türkiye’nin zayıf karnıdır. Türkiye Kürtleri ezmek için hep dış güçlerin ipoteğine giriyor. Bölge ülkeleri ile gerici ittifaklar yapıyor. Ancak bu politikalar bugüne kadar ne Türkiye’yi ne de bölge ülkelerini iflah etmiştir.
Türkiye’nin Kürtler üzerinde uyguladığı politika göstermiştir ki Türk devletinin Kürtleri susturup bu sorundan kurtulması zordur. Bu sorundan ancak siyasal çözüm yöntemleriyle kurtulabilir. Kürtler zaten Türk devletini savaşarak yenelim düşüncesinde değiller. Kürtlerin direnişi de Türk devletine Kürtleri yenemeyeceğini göstermektir. 30 yıllık savaş bu gerçeği ortaya koymuştur.
Türk devleti Kürt sorunu konusunda kalıcı çözüm ve barış getirecek politika üretemeyince bunu Kürtler yaptılar. Türk devletinin önüne kalıcı çözüm ve adil barış getirecek Demokratik Özerklik Projesi’ni koydular.
Türk devleti her talep karşısındaki gösterdiği tepkiyi bu defa da gösterdi. Böyle bir talepte bulunamazsanız dedi. Hatta Demokratik Özerkliğin ilanı konuşulunca “bunu yapamazlar, yaparlarsa karşılığını görürler” biçiminde tehditler savurdular. Demokratik Özerklik ilan edilince de “bizim için yok hükmündedir” dediler. En yumuşak söylemleri ise “Demokratik Özerklikten maksatları nedir kendileri de bilmiyor” biçiminde alay etmek olmuştur.
Türk siyaseti bu konuda yoğunlaşmadığı için Demokratik Özerkliği bilmiyor olabilir, ama Kürtler 5-6 yıldır bu konuyu tartıştıkları için ne istediklerini iyi biliyorlar. Kaldı ki bu konuda kitapçıklar bile basıldı; yüzlerce değerlendirme yapıldı. Bu konu üzerinde birçok makale yazıldı.
En kestirme cevap: Devleti ve devletçiği hedeflemeyen, birilerine iktidar kazandırma olmayan, bir toplumun demokrasi içinde toplumsal ve bireysel haklara sahip olmasıdır. Aslında gerçek demokrasinin etnik, dinsel ve diğer topluluklar için geliştirdiği kalıcı çözümdür.
Etnik bir topluluk söz konusuysa toplumların kendi kendini yönetme hakkının kimlik, dil ve kültürel özgürlüğüyle tamamlanmasıdır. Kürtler ve Kürdistan somutunda yaşadıkları alanda kendi kendilerini yönetmenin organları olan meclisler ve bu meclis içinden çıkan öz yönetim organlarına sahip olacaklardır. Hükümet demek istenmeyebilir. Çünkü hükümet; iktidar olma, hükmetme kavramlarından geliyor. Demokrasilerde ise hükmetme yoktur. Demokratik ilkeler çerçevesinde yönetme gerçeği vardır. Kürtler bulundukları alanda eğitimlerini Kürtçe yapacaklardır. Kamu alanı çok dilli olacaktır. Kürtlerin yoğunlukta bulunduğu ve imkanların var olduğu alanlarda anadilde eğitim hakkına sahip olurlar. Bu imkanın bulunmadığı yerlerde Kürtçe öğretim görürler.
Kürdistan’da yaşayan tüm topluluklar da kendi dilleriyle eğitim yaparlar. Kamusal alan, sosyal ve ekonomik yaşamda kendi dillerini özgürce kullanırlar.
Kürtler ikinci dil olarak Türkçe’yi öğrenecekleri gibi, Kürdistan’daki farklı topluluklar da ikinci bir dil olarak Kürtçe’yi öğrenebilirler. Bu kimlik, dil ve kültür ilkeleri Türkiye’nin her coğrafyasında rahatlıkla uygulanabilir.
Toplumlar ve yereller sadece bu haklara sahip olmazlar; bunun yanında demokrasinin gereği tam bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne sahip olurlar. Bu temelde toplum kendi ekonomik, sosyal, kültürel ve öz savunma yaşamını özgürce örgütler. Toplumların demokratik yaşamını kurma ve özgürlüklerini yaşama konusunda hiçbir engel olmamalıdır. Türkiye’deki tüm bölgelerin (20-25 olabilir) bu çerçevede kendi kendilerini yönetme hakkına Demokratik Özerklik denmektedir. Bu Demokratik Özerkliğin esasının ne olduğu birkaç maddeyle sıralayabiliriz.
1- Türkiye’nin her tarafında uygulanabilir bir modeldir.
2- Bölgelerdeki etnik ve dinsel topluluklar meclis, öz yönetim ve öz savunma başta olmak üzere kendi kendilerini özgürce yönetme hakkına sahip olacaklar.
3- Her toplumun kendi siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki ve diplomatik ilişkilerini istediği gibi kurumlaştırabilmesi için düşünce ve örgütlenme özgürlüğü tam olmalıdır. Ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki, öz savunma ve diplomasi konularında kendi kendini nasıl yönetebileceği konuları bölgedeki halklara bırakılmalıdır. Bu alanların bölgelerde örgütlendirilmesi için düşünce ve örgütlenme özgürlüğü tam olmalıdır. Toplumların ve bireylerin bu alanlarda nasıl bir yaşam tercih edecekleri onların özgür iradesine bağlı olmalıdır. Demokratik ilke Türkiye genelinde olduğu gibi bölgelerde de gerçek anlamda uygulanmalıdır.
4- Bölgeler ve yereller, devletin kamu yararı ve genel güvenlikle ilgili organizasyonlarını ve görevlerini yapması için yardımcı olacaktır ve devletin bu yönlü anayasal ve yasal faaliyetlerini rahatça yapmalarına imkan sağlayacaktır.
5- Bölgeler ve demokratik toplum devleti reddetme ve devleti yıkma gibi bir yaklaşım içinde olmayacaktır. Merkezle yerel arasındaki tüm sorunlar demokratik siyaset ilkeleri temelinde çözülecektir.
Demokratik Özerklik genel olarak böyle tanımlanabilir. Bu temel ilkelerde bir konsensüs olursa ayrıntılarını düzenleme kolaylaşır. Kürtlerin Türkiye’nin batı illerinde yaşamış olmaları Demokratik Özerkliğe engel değildir. Aksine Demokratik Özerkliği daha da önemli hale getirmektedir.
Türkiye’de siyasiler ve yandaş basın “kendileri de Demokratik Özerkliği bilmiyor” derlerken aslında Kürtlere yine kendi siyasi projelerini dayatmak istiyorlar. Nitekim Erdoğan herkesin Demokratik Özerkliği vardır derken kendi projelerini de Demokratik Özerklik gibi göstermek istedi. Demokratik Özerklikten anlamıyorlar, kendileri de bilmiyorlar derken Kürt halkının ve demokratik güçlerin taleplerini kendilerine göre ele almak istemektedirler. Çünkü kendi siyasi projelerine uygun olmayan her şeyi reddetmektedirler.
Kendileri bile bilmiyorlar diyerek bu talepleri görmezlikten gelen yaklaşımlar çözüme değil, çözümsüzlüğe hizmet eden dildir. Çözümde karar kılmama, bu nedenle de Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme politikaları da yeni acılar yaşatmaktan başka bir sonuç vermemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder