26 Temmuz 2011 Salı

Askerler Kimyasalla Öldü

Askerler Kimyasalla ÖldüSilvan/Sêdeqnê köyü civarında çıkan çatışmada 13 askerin ölmesi ile birlikte siyaset ve gündem yeni bir mecraya doğru akmaya başladı.

Doğru analiz, olayın bütün boyutlarıyla tartışılması ve aydınlatılması ile mümkün olabilir. Olayın en önemli boyutu, Kürdistan coğrafyasında yürütülen savaşın amaç, hedef ve yöntemi ile ilgilidir. Bunları sık sık tartışıyor ve eleştiriyoruz. Ancak bütün bu eleştiriler mücadelenin haklılığına halel getirmez.

İkinci boyut ise olayın kendisinin ne olduğunun anlaşılmasıdır.

Kürdistan sömürge bir ülkedir. Kürtler bu sömürgeci statüden kurtulmak için kesintilere uğrasa da yaklaşık 200 yıldır mücadele veriyor. Sömürgeciliğe karşı mücadele "Ulusların Kendi Kaderlerini Tayın Hakkı" kuralı gereğince insanlık alemi tarafından meşru olarak kabul görüyor. Başta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Halkların Hakları gibi bir çok uluslararası sözleşme, sömürge uluslara, sömürgecilere karşı mücadele etme hakkını tanımıştır. Dolayısıyla Kürtlerin yürüttükleri mücadele insanlık ailesi için tartışma götürmeyen haklı ve meşru bir mücadeledir.

En modern tekniklerle donatılmış binlerce asker niçin araziye çıkar? Gerilla güçlerini yok etmek için. Bu askeri nasıl tanımlamak gerekiyor? Ölüm makinesi. Ölüm makinesinin ölümü neden bu kadar ağlaşmalara, vay şivanlara neden oluyor? Siyasi ikiyüzlülük. Türklerin de Kürtlerin de anlaması gereken şudur. Silah kuşanan sonucuna katlanır....! Hepsi bu.

Konumuza dönelim. Zayıfın güçlüye karşı yürüttüğü mücadele tekniğe değil, taktiğe dayanır. Taktik çoğu zaman cephe savaşını dışlar. Bu nedenle egemen güçler bu mücadele biçimini eşkıya, şaki ya da terörist olarak damgalar. Taktik esaslara dayalı bu mücadele biçiminin egemen güçler tarafından öyle veya böyle tanımlanması mücadelenin haklılığını ortadan kaldırmaz.

Gerilla, karşısında savaştığı üstün kuvvetlerin gücünü zamana ve arazinin derinlilklerine yayarak zayıflatmayı esas alır. Günümüzde gelişen teknik, arazi derinliklerini ve gizlilik esaslarını neredeyse sıfıra indirmiştir. Bu nedenle Vietnam ve Çin Devrimleri'nde kullanılan gerilla taktikleri günümüzde geçerliliğini yitirmiş, deşifre olmuş ve gerillaya zarar veren taktiklerdir. Hal böyle olunca iç içe savaş kaçınılmaz oluyor.

Antakya ve Dersim'de çıkan çatışmalarda askerlerin kimyasal madde kullandığına ilişkin çokça habere tanık olduk. Gerilla da bu tekniğin kullanımından haberdardır. Askerin roketle attığı kimyasal silahlar gerillayı bayıltmak suretiyle etkisiz hale getiriyor. Daha sonra da imha ediyor.

Savaşan bir güç olarak karşı tarafın kullandığı bu tekniğin farkında olan gerilla ister istemez taktik geliştirmek zorunda. Akla ilk gelen iç içe savaş yöntemidir.

Şimdi olayın kendisine dönelim. Savaşa tanık olan köylüler ne diyor? "Binlerce asker araziye çıktıktan sonra silah seslerini duyduk. Ardından helikopterler geldi. Sarı, kırmızı ve koyu gri renkte duman çıkaran roketler attılar. Sonra bütün alan tutuştu ve yanmaya başladı. Arkasından 13 asker ve 7 gerillanın yaşamını yitirdiğini öğrendik"

Siz hiç karın yandığını gördünüz mü? Helikopterlerden atılan roketlerle karla kaplı tepelerin alev alev yandığının şahidiyim. Peki yaklaşık 200 metre yükseklikten atılan ve yarım ton kadar olan aliminyum kapların açılıp içinden sarı tozların nasıl döküldüğünü ve ormanlık alanı nasıl kapladığını, arazinin bir iki saniye içinde nasıl bir ateş topuna dönüştüğünü gördünüz mü?

Ben gördüm. Ormanın içinden kaçan hayvanların nasıl cayır cayır yandığını, sarı toza elini süren insan elinin nasıl yanıp tutuştuğunu da......

Bütün bu olaylara tanıklık eden ve gerilla mücadelesini bilen biri olarak sanırım bazı şeyler söylemem gerekiyor.

Olayın ayrıntıları farklı ve çok daha değişik olabilir. Sêdeqnê'de operasyona maruz kalan gerilla birliği iç içe çatışmayı esas alan bir savunma biçimini esas almıştır. Buna göre araziye konumlanmıştır. Öncü birim birkaç metre yakınına kadar gelen birimi pusuya düşürdükten sonra-ki köylüler burada bir iki askerin öldüğünü söylüyor- askerler hava desteğini istemişlerdir. Gelen helikopterler gerilla ve askerlerin iç içe çatıştığını görünce öncelikle koyu gri renkteki bayıltıcı kimyasal roketleri fırlatmışlardır. Çatışmaların geniş bir alan üzerinde yürümesi nedeniyle indirme yapamayan hava birliği bu sefer sarı tozdan oluşan roketlerle ormanlık alana yanıcı ve yakıcı madde serptikten sonra roketlerle bunu tutuşturmuşlardır. Bu arada baygın halde bulunan asker ve gerilla da alevler içinde kalarak can vermiştir. Hepsi bu.

Şimdi Türk basınına ve siyasetine bakıyoruz. Güçlü olanın sesi gür çıkıyor. Ormanlarımızı yakan, kimyasal silah kullanan, ülkemizi işgal eden, ölüm makinelerini araziye salan ve nihayetinde bütün ölümlerin münesebibi olan onlar. Ama nedense suçlu olan Kürtler oluyor? Bir süre sonra sesleri kesilir ve nefesleri tükenir böylelerinin.

Hatip Dicle ve tutuklu milletvekilleri sorunu çıktığında hiç düşünmeden "bu sorunu meclis değil, sokaklar çözer" demiştim. Şimdi iktidar sarhoşu zorba, suratından tek bir yumruk yedi. Bağırıp çağırıyor. Ayılması için birkaç yumrağa daha ihtiyacı var gibime geliyor.

Vicdanım, aklımın yanılmasını istiyor.

Hüseyin Turhallı
huseyinturhalli@gmail.com

Hiç yorum yok: