26 Temmuz 2011 Salı

Demokratik Özerklik ve Kararlılık



Demokratik Toplum Kongresi’nin ilan ettiği Demokratik Özerklik geçen haftanın tartışma gündemini belirledi. Kürtler ve demokratik güçler tarafından coşkuyla sahiplenilip kutlamalarla karşılanırken, milliyetçi ve dinci çevrelerce de halka karşı saldırı gerekçesi yapıldı. Siyasal etkisi o kadar güçlü oldu ki, bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan cevap vermek zorunda kaldı. Önce “Herkesin Demokratik Özerklik’i zaten var” diyerek etkisini azaltmaya çalışan Tayyip Erdoğan, bunun sonuç vermediğini görünce bu kez “Bunları yazmayın” diyerek basını uyarmayı gerekli gördü.

Şimdi Tayyip Erdoğan’ın bu yarı uyarı yarı talimatının etkili olduğu görülüyor. Medya artık Demokratik Özerklik veya artan çatışmalar yerine “Futbolda şike olayını” tartışıyor. Bu “şike olayının” siyasal gündemi saptırmak için bu dönemde ortaya atıldığı ve haddinden fazla abartıldığı anlaşılıyor. Bir de Kürtlere yönelik “linç uygulamaları” medya organlarında sınırlı bir biçimde yer alıyor. 

Demokratik Özerklik hamlesini boşa çıkartabilmek için AKP’nin iki alanda karşı saldırıyı yoğunlaştırdığı gözleniyor. Bir tanesi Kürtlere yönelik “linç girişimleri”dir. Bizzat sivil polis öncülüklü ve devlet destekli olan bu saldırıların gittikçe yaygınlaştırılmaya çalışıldığı görülüyor. Faşist-milliyetçi çevreler tahrik edilerek halka saldırtılmaya çalışılıyor. AKP’nin teşvik ettiği bu saldırılar içinde AKP deyimiyle “Ergenekoncular” da yer alıyor. Kürtler ve demokratik güçler karşısında AKP ile Ergenekoncuların kol kola olduğu gözleniyor. Kürtlere karşı saldırı her türlü milliyetçiliği (AKP, CHP, MHP) bir araya getirerek Türkiye’de ki sistem ve rejim gerçeğini gözler önüne seriyor. 

AKP’nin ikinci saldırısı propaganda alanındadır ve malum “PKK’nin bölündüğü” genel kavramı üzerine kurguludur. Doğrusunu söylemek gerekirse, Ergenekoncu basından devraldığı bu görevi dinci basın çok daha ustaca yapmaktadır. AKP’nin üfleyince öten kalemşörlerinin bu işi çok daha “başarılı” yaptıkları gözlenmektedir. Öyleki her gün PKK’nin bilmem kaç parçaya bölündüğünden ve ne kadarının teslim olduğundan tutalım da kaç kanada sahip olduğuna kadar bir sürü yalan ve demogoji üretilmektedir. Çoğunlukla biri diğerini tekzip eden bu demogoji furyası izleyen herkese “Pes doğrusu” dedirtecek düzeye ulaşmış durumdadır.

 İşte Demokratik Özerklik ilanını hayata geçirirken öncelikle bu karşı saldırı gerçeğini ve bununla amaçlananı iyi görmek gerekir. AKP, gerillaya ve demokratik siyasete yönelik operasyonlarla engelleyemediği Demokratik Özerklik hamlesini, halka saldırarak ve “parçalandıkları” yalanları uydurarak zayıf düşürmek istemektedir. Bu amacı ve bu temelde yapılanları iyi görerek Demokratik Özerklik’i inşa görevlerini sahiplenmek önem taşımaktadır.
Diğer yandan, varsa yeterince anlaşılmayan veya kaygı yaratan hususlar, bunları da kararlı bir tutumla aşmak gereklidir. Demokratik Özerklik ilanı yeni bir inşa sürecinin başlangıcıdır. Her birey, örgüt ve toplumsal kesim önüne çok büyük ve tarihi öneme sahip görevler koymaktadır. Dahası, her yeni adım doğası gereği ciddi belirsizlikler ve bilinmezler içerir. Bundan dolayı birey ve toplumda ürküntü ve ihtiyata yol açar. Hem bu belirsizlikler içinde yürümek ve hem de tarihi önemdeki büyük görevleri omuzlamak öyle kolay değildir. Burada öncülüğün rolü kadar kararlı davranış, bu tür durumların aşılmasında önemli rol oynar. Dolayısıyla kararlı olmak gerekir. Demokratik Özerklik ilanı karşısında Kürtlerde ve demokratik çevrelerde buna benzer bir durumun yaşandığı gözlenmektedir. AKP basınının abartarak “parçalandılar” dediği de herhalde bu olmaktadır. Halbuki Demokratik Özerklik ilanı gibi çok yeni ve tarihi bir adım karşısında başlangıçta bunların yaşanması doğaldır. Herkes böyle bir adımı aynı düzeyde algılayamaz, herkes aynı güçle katılamaz. Zamanla anladıkça toplumun katılımı ve sahiplenmesi gelişir.

Kürtlerde ve demokratik çevrelerde Demokratik Özerklik’i anlama ve benimseme yönünde hiçbir kaygı, tereddüt, ayrılık ve zayıflığın yaşanmadığı netçe görülmektedir. Demokratik Özerklik tanımı ve içeriği konusunda tam bir birlik ve ortak görüş vardır. Adeta bu konuda herkes yarışmaktadır. Bunu 12 Haziran seçim sürecindeki açıklamalar netçe göstermiştir. Demokratik Özerklik DTK’da oybirliği ile benimsenmiş, kabul edilmiştir. AKP basını ne derse desin, Kürtler ve demokratik güçler içinde bu yönlü en küçük bir çatlak ve ayrılık bulman mümkün değildir.

Demokratik Özerklik’in ilanı sürecinde kısmi bir görüş farklılığının zamanlama üzerinde çıktığı gözlenmiştir. Bazı kişi veya kesimler zamanlamaya itiraz etmişler ve erken bulmuşlardır. Giderek bu durumun da aşıldığı, ilan edilen Demokratik Özerklik’i inşa görevinin birlik halinde sahiplenildiği ortadadır.

Zamanlama konusundaki farklılıkların da daha çok ihtiyat payı bırakma ve sorumlu davranmaya çalışmaktan kaynaklandığı açıktır. Bu nedenle AKP basınının umut ve yaygaraları boştur. Kürtleri ve demokratik güçleri bölüp parçalamak artık çok zordur.

Zamanlama konusunda ele alırsak, Demokratik Özerklik’in tam zamanında ve yerinde ilan edildiğini söylemek mümkündür. Bunu her şeyden önce AKP üzerindeki etkisine ve Tayyip Erdoğan’ın tepkisine bakarak ifade edebiliriz. Şimdiye kadar daha çok 14 Temmuz direniş gününde ilan edilmiş olması yönü üzerinde duruldu ve buraya vurgu yapıldı. Bu nedenle sanki sadece direniş gününü canlandırmak için yapılmış gibi bir izlenim oluştu. Elbette bu yaklaşım yetersizdir. Demokratik Özerklik ilanının Temmuz ortasında yapılmasının çok farklı siyasal anlamları vardır.

Çok açıkki, Demokratik Özerklik ilanı çok güçlü bir siyasal hamle olmuştur. AKP’nin “siyasal irade kırma” saldırısına karşı Kürtlerin ve demokratik güçlerin siyasi hamlesi olarak AKP plan ve politikalarını boşa çıkartmıştır. Siyasi inisiyatifin demokratik güçlerin eline geçmesini sağlamıştır. Eğer AKP bu kadar tepki göstermişse, içte önemli bir nedeni budur.

Daha önemlisi, Demokratik Özerklik ilanı AKP’nin yalancı pehlivanlara benzeyen yeni anayasa yapma tutumuna yönelik de çok önemli bir müdahale olmuştur. Hazırlanacak olan bir anayasanın demokratik ölçülerini ortaya koymuş ve böylece AKP siyasetini kuşatmıştır. Bundan sonrası için artık şu iki gerçek netleşmiştir: Ancak Demokratik Özerklik’i içeren bir anayasa gerçek anlamda demokratik bir anayasa olabilir. Kürtler ve demokratik güçler ancak Demokratik Özerklik temelinde hazırlanacak bir anayasaya evet oyu ve onayı verebilir. Açığa çıkan gerçeklik budur. Bu iki husus da yeni anayasanın hazırlanması süreci üzerinde çok önemli etkide bulunmuştur.

Görülüyorki Demokratik Özerklik’in ilanı tam zamanında olmuş ve daha şimdiden çok önemli siyasal sonuçlara yol açmıştır. Bu siyasal etki bundan sonra da devam edecektir. Dolayısıyla hiçbir kuşkuya yer vermeden bu ilanı kararlılıkla sahiplenmek ve inşa görevlerini üslenmek gerekir. Çünkü bundan daha isabetli bir zamanlama zor bulunurdu. Her şey zamanında yapılmış ve hedeflenen sonuca ulaşılmıştır.

Bu gerçekleri görerek Demokratik Özerklik ilanını kararlılıkla sahiplenmek gerekiyor. Bu, sadece AKP’nin propagandasına fırsat vermemek için değil, doğru olduğu için böyledir. Bir de Demokratik Özerklik’i inşada başarılı olmak tam bir birliği ve en yüksek kararlılığı gerektirir. İşin daha önemli yanı da burasıdır. Şimdi bu süreç başlamış ve herkes tarihi görevleri başarmakla yüzyüze gelmiştir. O halde daha yüksek bir kararlılık ve birlik halinde inşa görevlerinin üzerine yürümek şarttır.

Hiç yorum yok: