“…Son yaptığım yayınlardan Vedat Türkali, birtakım çevrelerden gelen tepkiler sebebiyle kanal içinde tartışma konusu oldu. ... Biz bütün bunların gerisinde kalmış olduk aslında. Bu ironik ve acı bir durum benim için. Sonra pazartesi günkü konuğum için heyecan duyuyorduk Ömer’le (Özgüner) beraber. Leyla Zana gelecekti. Ama sonra böyle bir röportajın da içine sokulduğumuz sınırların dışında kaldığını öğrendim. O iyimserlikle devam ederken, seke seke giderken, çat diye duvara çarptım ben.. Biz, hep beraber... Çarptık bence... Neyse... Bunu kabullenemedim tabii. Çözmeye çalıştım. Gazetecilik hayatımın en zor günlerinden biriydi. Sonuçta dendi ki: “Ha-yır, o-la-ma-yacak.” Bu duruma Leyla Zana’nın cevabı “Biz neler gördük” olmuş. Taraf gazetesinde Tuğba Tekerek’in “Seke seke giderken ‘çat’ duvara çarptım” başlığıyla yayımlanan (12 Temmuz 2011) Banu Güven söyleşisinin gerçekleşme sebebi de, Türkiye’de medyanın içinde bulunduğu durumun da, demokrasinin de, özgürlüğün de düğümü burada aslında.
Kürtler söz konusu oldu mu, vazgeçilmeyecek hiçbir şey yoktur. Bu durum onu en iyi açıklayan örneklerden bir tanesidir.
28 Şubat sürecinde Akın Birdal’ın başına gelenler bu medya yüzünden olmadı mı?
Cengiz Çandar, M. Ali Birand nasıl kovuldular?
Linç edileceklerdi, Akın Birdal gibi?
“İleri demokrasi”de geldiğimiz noktada ne değişti Allah aşkına?
Banu Güven, ateşe dokunmuştur.
Ve bu ateş Banu Güven’i yakmıştır.
Ne ilktir ne de son olacaktır bu gidişle…
Bu konuda Ruşen Çakır’ın bir tavrı bir açıklaması olacak mı?
Çok önemsiyorum açıkçası?
Bundan sonra konuklarını çağırırken Banu Güven’in durumunu düşünmeden edebilecek mi?
Çünkü Kürt sorunu Türkiye’de ahlakın ve vicdanın turnusol kâğıdıdır.
Ve herkesin bu süreci yaşaması kaçınılmazdır?
Ahmet Kaya’nın başına gelenleri hepimiz biliyoruz!
O gece Ahmet Kaya’yı sahiplenenlerin aradan geçen 10 yıl sonunda anılma şekliyle; o gece orada “Onuncu Yıl Marşı”nı okuyanlar çok farklı anılıyorlar!
Mahsun Kırmızıgül ağzıyla kuş yakalasa o gece yaptıklarını sile bilir mi?
Bilmiyorum!
Yani “Bana Kürtler hakkında ne düşündüğünü söyle senin ne olduğunu söyleyeyim”, durumuna gelmiş bulunuyoruz!
Gazeteci içinde bu böyledir, solculuk için de… Dindar olanı içinde bu böyledir, demokrat olan için de, liberal olan için de Marksist olanı için de…
Banu Güvenlerin, Vedat Türkalilerin çoğalması bu sorunun çözümünün nasıl olacağına yardımcı olacaktır!
Yoksa birlikte olmanın bir anlamı olur mu?
Nihat Çelik
nihatpola@hotmail.com
Kürtler söz konusu oldu mu, vazgeçilmeyecek hiçbir şey yoktur. Bu durum onu en iyi açıklayan örneklerden bir tanesidir.
28 Şubat sürecinde Akın Birdal’ın başına gelenler bu medya yüzünden olmadı mı?
Cengiz Çandar, M. Ali Birand nasıl kovuldular?
Linç edileceklerdi, Akın Birdal gibi?
“İleri demokrasi”de geldiğimiz noktada ne değişti Allah aşkına?
Banu Güven, ateşe dokunmuştur.
Ve bu ateş Banu Güven’i yakmıştır.
Ne ilktir ne de son olacaktır bu gidişle…
Bu konuda Ruşen Çakır’ın bir tavrı bir açıklaması olacak mı?
Çok önemsiyorum açıkçası?
Bundan sonra konuklarını çağırırken Banu Güven’in durumunu düşünmeden edebilecek mi?
Çünkü Kürt sorunu Türkiye’de ahlakın ve vicdanın turnusol kâğıdıdır.
Ve herkesin bu süreci yaşaması kaçınılmazdır?
Ahmet Kaya’nın başına gelenleri hepimiz biliyoruz!
O gece Ahmet Kaya’yı sahiplenenlerin aradan geçen 10 yıl sonunda anılma şekliyle; o gece orada “Onuncu Yıl Marşı”nı okuyanlar çok farklı anılıyorlar!
Mahsun Kırmızıgül ağzıyla kuş yakalasa o gece yaptıklarını sile bilir mi?
Bilmiyorum!
Yani “Bana Kürtler hakkında ne düşündüğünü söyle senin ne olduğunu söyleyeyim”, durumuna gelmiş bulunuyoruz!
Gazeteci içinde bu böyledir, solculuk için de… Dindar olanı içinde bu böyledir, demokrat olan için de, liberal olan için de Marksist olanı için de…
Banu Güvenlerin, Vedat Türkalilerin çoğalması bu sorunun çözümünün nasıl olacağına yardımcı olacaktır!
Yoksa birlikte olmanın bir anlamı olur mu?
Nihat Çelik
nihatpola@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder