15 Temmuz 2011 Cuma

Anadilde Konuşmak


AKP kabinesinin üyelerinden olan Beşir Atalay, Cemil Çiçek, Abdulkadir Aksu, Bülent Arınç gibi isimler tıpkı Enver Paşa, Talat Paşa, İsmet İnönü, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel, Adnan Menderes, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, Turgut Özal, R.T. Erdoğan vs gibi kişilerin ömürleri, Türk devletinin bekası için dürüstçe ve gece gündüz hizmetle geçmiştir. Şex Said ayaklanmasından, Kubilay meselesine, Dersim'den Zilan'a, Ağrı'ya, Ermeni, Süryani, Laz, Rum, Rum Pontus ve Yahudilerin ortadan kaybedilişlerine ya da seyreltilişlerine, 6-7 Eylül olaylarına, Maraş olaylarından Diyarbakır Cezaevi'ne, "Hayata Dönüş Operasyonu"na, 200 yıldır süregelen Kürt kalkışmalarına dek devletin bekası için yapılması gerekeni yapmış devlet adamlarıdır. 

Adları önemli değildir, verilen görevi duraksamadan yaparlar. Soyları kendini devlete ispatlamıştır. Devletin yönelimlerini, oluşturacak boşluğa kimlerin açıktan destekli ve kontrollü genleştirileceği (örneğin günümüzde topraklarımızda devlet yerini cemaatlere bırakmıştır) ve devletin konjonktüre uygun ama temkinli yapılanmasını ve devinimini ve olası dalgalanmalardan en az zararla çıkış koşullarını planlayan ve böylesi süreçleri kararlılıkla ve vicdan rahatlığıyla kontrol eden bu insanlar, devlete kendini ispatlamış ve devletin de güvenerek yetiştirdikleri olarak devlet adamı sıfatı taşımaya hak kazanmış insanlardır.

Kemalist rejimin lağvedilmesi


Kemalist rejime muhalif olarak kendini lanse eden AKP hükümeti içinde böylesi isimlerin yer alması, mevcut hükümetin devlet kontrolünde hareket eden bir kabine olduğunun belirtilerindendir. Özellikle ülkemizde devlet AKP'dir. Konjonktür, Kemalist sistemin lağvedilmesini gerektirmektedir çünkü bu anlayış hakim olmaya devam ederse Türkiye'nin bekası yeni bir depreme gebedir. Dine, ekonomiye, dünyaya bakışı ve ilişkisi sorunlu olan eski sistemin tasfiyesi zorunluluktu ve buna direnecek olan kesimlerin değişime direnmemeleri ya da pasif direnmeleri için Silivri Cezaevi süreci yaşanmaktadır. Tıpkı 46 vb. tutuklamalarında olduğu gibi devlet, spesifik bir süreç boyunca kullandığı, palazlanmasına izin verdiği düşünce ve kurumları zorla tasfiye etmektedir. Tasfiyeye uğrayanlar, devlete dürüstçe hizmet etmiş insanlar oldukları, mevcut değişimin kendi algılarına düşmanca olduğunu düşündükleri ve savundukları için ve ayrıca statülerini yitirdikleri için öfkelidirler ve yine devlet tarafından kendilerine belletilen ideolojiye inandıkları ve güvendikleri için sert bir şekilde yeni sistemin dışında tutulmaktadırlar ve asla bir daha eski pozisyonlarına gelemeyeceklerdir. Devlet kurumlarının yönetiminden uzaklaştırılan bu insanlar, bir zamanlar aşağıladıkları insanlar tarafından aşağılanmaktadırlar. Devlete hizmet etmesine izin vermedikleri bazı insanların bugün kendilerinin hizmetlerine izin verilmediğini; dahası, ömürlerince verdikleri hizmetlerin de vatana ihanet kapsamında suçlandığını inanamayarak hıçkırarak izlemektedirler. Devletin yeni konseptinin sözcülüğünün Taraf gazetesine verildiği bu süreçte görevlendirilen ve heyecan dolu bir gönüllükle destek veren kesimler de dindarlar ve liberaller oldu. Halkımızın bir kısmı da AKP sanki devlete ve onun statükocu tüm kurumlarına muhalifmiş tavrına aldandılar ve destek verdiler. Bu kesimden insanlarımıza yönelttiğim "Erdoğan devrimci midir" (soru işaretinin Türkçe'de gereksiz olduğunu düşündüğüm için bu işareti kullanmayı bıraktım.) soruma evet yanıtı ile başlayan bir cümle henüz çıkmadı. Çünkü Erdoğan, Türk Hanefi-İslamcı devletin yeni konseptinin vizyonundaki figüran kişiden başka bir şey değildir. İslamiyet'in etkisiyle yaşayan kitlelerin kontrolü ve devlete karşı yönelmelerine engel olunması görevini üstlenmiş olan Milli Görüş hareketi bu misyonunu kısa vadede başarmış görünmektedir. İslamcıların Batı diye öfkeyle andıkları aklın harika ve tertemiz, yerel işbirlikçileri daha doğrusu gönüllü köleleri tarafından yapılmış bir dizaynıdır ve bu dizayn Necmettin Erbakan, Fethullah Gülen ve R. T. Erdoğan gibi sembol isimlerce yerine getirilmiştir.


Kürtleri dinle 'çözme' çabası


Bir Kürt olarak Türkiye'nin ne kadar demokratik olduğu ya da olması gerektiği ya da benim buna katkımın ne olabileceği beni ilgilendirmemektedir. Beni, dindar kitleyi devlet operasyonuyla Erbakan'dan koparıp çalan bu kesimin (Erdoğan bu darbede kahraman ilan edilirken, misyonun hazırlığının yaptırıldığı ancak resmi görevlendirme çıkmayan İsmail Cem ise hain evlat ilan edilmişti!) cemaate "cambaza bak!" diyerek örtüsünü değiştirmiş bu anlayışın, Kürt halkının başına neler getirebileceğinin endişesi ilgilendirmektedir. Devlet, Sünni Kürtleri çözmek için kısmi iktidarını ülkemizde tamamen denetiminde olan cemaatler konfederasyonuna vermiş görünerek harekete geçirdiği AKP, görevini başaramazsa Silivri kalabalıklaşacaktır. Kürt halkının, devletin her türlü desteğini alarak birey birey, kitle kitle insanlarımızı koparmaya, bize karşı yabancılaştırmaya çalışan her türden Türkçü cemaatlerin imamlarının arkasında namaz kılmamaya direnmesi, karşımızdaki yeni asimilasyon dalgasının biçimi olan dinsel yolla Kürt toplumunun birbirine yabancılaştırılmasına, düşmanlaştırılmasına direnmesidir ve toplumumuz ve dünyadaki tüm Kürt dostları tarafından saygıyla karşılanan ve desteklenen bir eylemdir. Cemaatler özel savaş valilerinin, bu cemaatlere destek veren insanlar ise korucuların görevini üstlenmiştir. Silah yerine para, eğitim görme şansı (örneğin Çermik'in köylerinde kızını evden çıkarmayan insanlar oğullarını ve kızlarını ilçe merkezinde sayısı hızla artan cemaatlere etiyle kemiğiyle teslim edebilmektedirler), atama, tayin, ihale vs. cemaatlere Kürt insanımızın desteği, Türk devletinin yeni özel koruculuk sistemidir. Olay Türkleştirme politikalarının bir parçası olmasaydı devletin Türk İslamcı cemaatleri, milliyetçi Kürt muhafazakarları temsil eden Med Zehra cemaatini düşman olarak değerlendirmezdi. Halkımızın yer yüzünde yaşayan tüm bireylerinin ve topraklarımızın özgürlüğünü sağlayacak yegane tutum Kürtler arasındaki güvenin ve birbirimizi anlamaya çalışmanın sağlanmasıdır. Hizbullah'ın yaptığı topluca vahşi cinayetler işlemeyen Kürt muhafazakar kesimlerin düşman olarak görülmesi bu Türkçü politikanın uzantısıdır. Güven bizi birliğe ve kendi geleceğimize götürür. Birliğimiz, ancak dil yoluyla sağlanabilir.


Kürt dil kurumları


Yaklaşık beş yıl önce Kürt aydınları ve dilbilimcileri tarafından "Kürt Eğitim ve Dil Hareketi" (Tevgera Ziman û Perwerdehiya Kurdî; TZP Kurdî) adı altında bir girişim başlatıldı. Hemen her Kürt ilinde kuruma ait binalardaki dersliklerde, hiçbir ücret almadan özveriyle çalışan öğretmen ile isteyen herkese ilk başlandığında ücretsiz, günümüzde ise 50 TL karşılığında isteğe bağlı olarak Kırmanci ve Zazaki öğretmeye devam eden kurslar üç farklı kurdan oluşuyor. Bu kurlar, hiç Kürtçe bilmeyenler yani anlamayan ve konuşamayanlar için "Dil Bilmiyorum" sınıfı, anlayanlar ve biraz konuşanlar için "Konuşabiliyorum" ve konuşabilen ve yazabilenler için ise "Biliyorum" sınıflarından oluşuyor. Her bir kur üç ay sürüyor ve kur sonunda katılımcılara törenle sertifika veriliyor. Sonuncu kurdan mezun olanlar akademik olarak okuma, anlama, konuşma ve yazmayı öğreniyorlar ve hatta aralarından kurumda ders vermeye başlayanlar da çıkıyor. Bu kurstan mezun olanların sayısı onbinlerle ifade ediliyor. Sadece Amed'de bugünlerde birçok öğrenci sınıflarda ders alıyor. Yöneticiler katılımların yazın daha fazla olduğunu ifade ediyorlar. Ayrıca, yeni bir etkinlikle dernek öğretmenleri bir eve konuk oluyor ve komşuların da davet etmesiyle dil üzerine sohbet ediliyor ve ders veriliyormuş. Dernek yöneticileri bu etkinliklerde ayakta bile duracak yer kalamayabildiğini ve katılımcıların coşkusunun kendilerini çok sevindirdiğini ifade ediyorlar. Dernek öğrencilere kendi hazırladığı dil kitaplarını ve bir de sözlük veriyor. Süryanice, Arapça, Keldanice gibi Kürdistan'da yaşayan ya da sönmek üzere olan dillerde de derslerin verilmesi projelerinin üzerinde duruluyor.


Bize ve dilimize saygının gereği


TZPKurdî'nin personel bileşenlerinin bilinçli, kararlı ve saygıdeğer gayretleri, henüz emekleme döneminde de olsa, günümüz ve geleceğimiz açısından paha biçilemez değerler yaratmıştır. Ancak, bu haliyle yeterli olamamaktadır. Dilencilerimizin bile Kürtçe dilenmemesi garip bir durumdur. Sokaklarımızda ve evlerimizin içinde Kürtçe'yi hakim kılmalıyız. Kürtçe ile kastedilen Kürtçe'nin tüm lehçeleridir. Nasıl biz Berlin'de ya da Ankara'da ya da Chicago'da alışverişe gittiğimiz zaman oranın diliyle konuşmak zorunda kalıyorsak ya da buna özeniyorsak bizim aramızda yaşayan Kurdistani olmayan insanlardan da bizim dilimizde alışveriş yapmalarını rica etmek son derece insani bir taleptir. Özellikle mesaileri boyunca Kürtçe müzik dinleyen esnaf ve toplu taşıma araçlarımızın şoförlerinin müşteri ile ilgilenirken neden Türkçe konuştuğu merak konusudur. Korkuyla ilintili olmadığına emin olduğumuz bu durum üzerinde düşünülmesi ve yüzleşilmesi gereken bir problemimizdir. Ayrıca, her alanda Kürtçe konuşma tutumu buraya gönderilecek cemaat üyesi misyonerlere de göreve başlamadan önce Türkiye'de Kürtçe yazma ve konuşma dersi vermek zorunluluğunu getirir. Ve ancak o zaman miting yapmak için yerleşim yerlerimize gelen Türk politikacılar da ya Kürtçe öğrenmek zorunda kalırlar ya da bir tercüman aracılığıyla Türkçe konuşmalarını anında Kürtçe'ye çevirerek dinleyicilere aktarırlar. Bu bize ve dilimize saygının temelidir. Kürtler kendi dillerini öğrenmek isteyenlerin öğrenim sürecinde yaşayacağı problemleri anlayışla karşılayacak kadar sevecen ve medeni bir millettir. Böylece tüm yerleşim yerlerimiz çok kısa bir süre içinde Kürtçe'yi aktif bir dil haline getirebilirler. Kurdi Der'in alfabe ya da bazı coğrafi şekillerin Kürtçelerini afiş yaptırıp toplu taşıma araçlarına asacaklarına dilin aktif kullanımı üzerine yapacakları kampanyaların daha etkili olacağı aşikardır. Böyle kampanyalar hem bizi derler toparlar, hem de Kürt olup da dil bilmeyenlerimiz için sonsuz konuşma pratiği şansını yaratır, hem de anadili Kürtçe olmayanlar da, örneğin onlarca yıl topraklarımızda kalanlar gibi, bu durumun açığa çıkmamış utancından kurtulma şansı elde ederler. Amerikalı ve Avrupalı turistler ise dilimizi öğrenmeye çok daha isteklidirler ve ülkemizden ayrılmadan önce basit cümleler kurmayı öğrenmiş olarak ayrılmaktadırlar. İlk ve orta öğretim, üniversite ve dershane öğrencilerinin de teneffüslerde ve okul dışında Kürtçe konuşması için kampanya yararlı olacaktır. Bilim, sanat ve ekonomi dili baskındır. Bu alanlara Kürtçe'nin girişi bir an önce sağlanmalıdır.

Hiç yorum yok: