11 Ekim 2011 Salı

Sömürgeci Zihniyet Bırakılmadan Kürt Sorunu Çözülmez

AKP mevcut durumda Türkiye’ye hiçbir dönemde olmadığı kadar zarar vermektedir. Çünkü en değerli kavramları olan demokrasi ve özgürlük kavramlarını kendine göre ele alarak yozlaştırmaktadır. Bu bir toplumun beynini felç etmek gibidir. Türkiye toplumu zaten klasik iktidar bloklarıyla dünyadaki her türlü evrensel değere çarpık bakıyordu. Çünkü sistem böyle öğretmişti. Türkiye toplumunun onlarca yıllık mücadelesiyle bu çarpıklık aşılıp gerçek anlamda demokrasi ve özgürlük sürecine girilirken bu defa da yeşil Türkçü faşizmle birlikte demokrasi ve özgürlük kavramları yeni bir çarpıtmaya uğratılmaktadır. Başbakan Erdoğan ve onun ekibi amiyane deyimle demokrasinin ve özgürlüklerin ırzına geçmektedir. Türkiye’ye bundan daha büyük kötülük yapılamaz. Eğer önü alınmazsa önümüzdeki on yıllar geçen yüzyıldaki on yıllar gibi kriz ve kaos ortamı içinde geçecektir.
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyaç duyduğu kesindir. Türkiye 1924’ten beri sürekli krizler yaşıyorsa, sorunlarını bir türlü aşamıyorsa bunun nedeni anayasalardır. Anayasalar demokratik olmazsa eski çağların despotlarından daha despot rejimlerin ortaya çıkmasına yol açar. Toplumsal gelişmelere ket vurur. Çünkü anayasalar bir yönüyle de kalıptırlar. Eğer baskıcı karakterdeyse eski geleneksel yönetim alışkanlıklarından daha fazla toplumları sıkboğaz ederler. Buna en somut örnek belki de Türkiye’dir.

Türkiye eski anayasalardan çok çektiği için toplumda demokratik anayasa özlemi çok yükselmiştir. Bazıları her şey anayasadan bekleniyor, anayasa sihirli değnek değildir diyorlar. Bir yönüyle doğru söyleseler de esas olarak Türkiye’deki anayasa sorununu küçümsediği için bu yaklaşım içinde büyük tehlikeler barındırmaktadır. Türkiye toplumunda yeni anayasa yapılması gerektiği eğilimi çok yükselmişse bunun nedeni anayasaların bu topluma çok çektirmesidir.

Faşist ve despotik anayasalardan en fazla da Kürtler çekmiştir. Daha doğrusu bütün anayasalar kültürel soykırım anayasasıdır ve kültürel soykırıma göre düzenlenmiştir. Kürt sorunu bir yönüyle de bir anayasa sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle çözümü de demokratik bir anayasadır.

Türkiye halkları ve toplumu demokratik bir anayasa istiyor. Bundan kaçınılamaz. Demokratik bir anayasa yapmaktan kaçmak toplumla ters düşmektir. Toplumun demokrasi ve özgürlük özlemlerine karşı gerici bir direnişi ifade eder. Aslında devlet de AKP hükümeti de toplumdaki bu beklentiyi görmüştür. Bu beklenti karşılanmadan siyasi güçlerin her zaman bir meşruiyet sorunu olacaktır.
Bunu gören devlet ve bugünkü iktidar şimdi halkın bu özlemine karşı tehlikeli bir komplo içindedir. Özellikle AKP’nin demokrasi ve özgürlük kavramlarını kendine göre ele alması bu anayasa yapım sürecinde en büyük tehlike durumundadır. AKP’nin kavramlara kendine göre yüklediği işlevler sadece anayasa açısından değil, toplumun yeniden şekillenmesi açısından da büyük tehlikeler arz etmektedir. Bu konuda toplum bir ideolojik saldırı altındadır; psikolojik savaş saldırısı altındadır.

AKP tam da kendine demokrat kendine Müslüman’dır. Kendisinin dayandığı sınıfların siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda etkili olmasını sağlayacak her şey demokrasi ve özgürlük, ama kendisi dışındaki toplumsal güçlerin ve halkların istekleri ise kabul edilemez niteliktedir! Basını kullanarak ideolojik saldırı ve psikolojik savaşla bu düşündüklerini esas doğrularmış gibi topluma kabul ettirmeye çalışmaktadır. En fazla da Kürt sorunuyla ilgili kavram ve talepler konusunda böyle bir saldırı başlatmış bulunmaktadır.

Zaten aylardır Kürt sorunu önemli oranda çözülmüştür, yapılacak bazı rötuşlar kalmıştır denilerek Kürt halkının özgürlük ve demokrasi taleplerine karşı bir saldırı başlatılmıştır. Bizzat Başbakan inkar ve asimilasyon kalmamıştır diyerek hem bu kavramların içeriğini boşaltmakta hem de inkar ve asimilasyon politikasından vazgeçmeyecekleri yeni bir siyasal sistemi kabul ettirmeye çalışmaktadır. İnkar ve imha sisteminin, kültürel soykırımın tüm boyutlarıyla sürdürüldüğü bir yerde inkar ve asimilasyonun ortadan kalktığını söylemek başka bir anlama gelmemektedir.

Kendinin düşündüğü yeni siyasal sistem için öngördükleri dışındaki her şeyi kabul edilemez gösterme çabası şimdiden başlatılmıştır. BDP’nin ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin taleplerini kabul edilemez, bölücülük ve PKK’nin iktidar elde etme isteği olarak göstermektedir. PKK’nin Kürtler için değil de kendisi için talepler ileri sürdüğü propagandası yapılarak Kürtlerin en temel haklarını reddetmeye çalışmaktadırlar. Konuyla ilgilenen herkes bilir ki Kürt sorunu Kürtlerin bir toplum, bir halk olarak tanınmayıp siyasi iradesinin ve kendi kendini yönetmesinin reddedilmesiyle ortaya çıkmıştır. Artık çağımızda farklı halkların ve toplulukların kendi kendini yönetmesi demokrasinin temel ilkelerinden biri haline gelmiştir. Böylece bu tür sorunlar çözüme kavuşturulmaktadır. Kürtler de sorunlarının bu temelde çözümünü istemektedirler.

Kürtlerin bu talebi şimdi çarpıtılarak demagoji içinde boğuntuya getirilmeye çalışılmaktadır. Sanki PKK’nin öne sürdüğü bu talep Kürtlerin bir talebi ve Kürtlerin en doğal hakkı değilmiş gibi “PKK Kürtler için değil, kendisi için iktidar alanı istiyor” denilerek Kürtlerin bu en demokratik talebi reddedilmeye çalışılıyor. Bunu utanmadan kendine liberal diyenlerin bazıları da dillendirmektedir. Böylece kafa karıştırılmaya çalışılmaktadır.

Kürtlerin kendi kendini yönetmek istemesi bir partinin ve siyasi görüşün talebi değildir. Kürt sorununda demokratikleşme olacaksa bunun karşılığı kendi kendini yönetmesidir. Bu, tüm siyasi güçlerin talebidir. PKK bunu Demokratik Özerklik olarak talep ediyor. Kimileri de federasyon biçiminde ifade ediyor. Kürtlerin bu hakkını bağımsız devlet isteme biçiminde değerlendirenler de var. Şunu da belirtmeliyiz ki anadilde eğitim ve çok dillilik aslında demokratik bir talepten öte farklı bir ulusal topluluğun varlığının en vazgeçilmez parçasıdır.

Türkiye’nin herhangi bir yerinde demokratik özerk yönetim kabul edilirse kimin yönetim olacağı seçimle belli olur. PKK toplumsal sorunlarda yönetim gerçeğinin özgür seçimlerle yapılmasından yanadır. Köyden, mahalleden başlayarak tüm kurumlarda seçim yönteminin esas alınmasını istemektedir.

Özerk bölgelerin demokratik yönetimleri de seçimle gelecek seçimle gidecektir. Demokratik Özerklik kabul edilirse hangi parti, hangi program halkın desteğini alırsa o yönetim olur. Bu nedenle Kürdistan’da ya da Türkiye’nin herhangi bir bölgesinde özerklik kabul edilirse bu bir partiye değil, o bölgedeki topluma tanınmış bir hak olacaktır. Toplum ve bölgelerin kendi kendini yöntemleri kadar demokratik bir şey olamaz.

Kuşkusuz PKK temsili demokrasiyi yeterli görmüyor. Temsili kurumlar da temsilciler de olur; ancak toplumun tabandan başlayarak yaygın biçimde kendini demokratik örgütlenmeye ve kurumlaştırmaya doğrudan demokrasi denilebilecek demokratik sisteme doğru ilerlemesi demokrasinin derinleşmesi ve kapsamlılaşması açısından gereklidir. Halkın demokratik iradesine sınır konulmamalıdır. Bu açıdan düşünce ve örgütlenme özgürlüğü tam olmalıdır. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olursa o zaman toplumun demokratik örgütlenmesi yaygınlaşır. Örgütlü toplum da her yerde tartışarak hangi sorunlarına hangi çözümleri bulacağına kendisi karar verir.

Örgütlenme özgürlüğü ve toplumsal tabanda örgütlenmelerin yaygınlaşması iktidarcılık değildir. Aksine iktidarı elinde bulunduranların iktidarını sınırlamaktır. Toplumu güç yapmaktır. Örgütlü toplum olmadan, böylece güçlü demokratik toplum haline gelmeden gerçek bir demokrasi de olmaz. Mevcut dört yılda bir temsilcilerin seçimine dayalı demokrasi artık yetersiz ve eksik bir demokrasidir. Bu tür demokrasilerde eninde sonunda egemen güçler tüm toplumsal yaşama hakim olmaktadır. Taban örgütlerine dayanan demokrasi anlayışına karşı çıkanlar birilerinin iktidarlarını savunanlardır.

AKP yandaşları PKK muhatap değil, BDP muhatap değil derken aslında Kürtleri bir toplum olarak tanımıyorlar. Toplum olarak tanımadıklarından da kendi kendini yönetme hakkını reddediyorlar. Anadilde eğitimi de bu nedenle reddediyorlar. Sadece bireyler öğrenebilir, konuşabilir; ama bu dil bir toplumsal fonksiyon yerine getiremez, kamu denilen alanlarda kullanılamaz. Bu da aslında günümüz dünyasında zaman içinde bu dili ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir.

Yeni anayasa yapımı sürecinde özellikle AKP hükümetinin ve yandaşlarının demokrasi ve özgürlüğü kendine göre yorumlamalarını teşhir etmek ve karşı durmak gerekir. AKP bir zamanlar “biz Ankara kriterlerini uygularız” diyordu. Ankara kriterleri ise Kürtler üzerinde soykırım kriterleridir. Ankara kriterleri devlet kriterleridir. Anayasa sürecinde bu Ankara kriterleri Kürtlere ve demokrasi güçlerine dayatılmaya çalışılacaktır.

Yeni anayasa yapım sürecinde Kürtleri ilgilendirmeyen konularda kimi bazı yumuşamalar yapacaklardır. AKP ve CHP bazı konularda uzlaşacaklardır, ama sıra Kürt sorununa geldiğinde ortak davranacaklardır. Ne de olsa Kürt sorunu milli bir sorundur; bu konularda da ulusal politika belirlemek ve uygulamak gerekir. Kürt sorunu yeni anayasa yapım süercinde de bir demokrasi ve özgürlük sorunu olarak değil de milli bir sorun olarak ele alınacak ve ortak tutum takınılacaktır.
Kürt siyasi güçlerinin de bu anlayış karşısında ortak tutum takınması, Kürtlerin kendi kendini yönetmesinde ısrar etmeleri gerekmektedir. Kendini Kürt aydını olarak ifade eden bazılarının PKK kendisi için iktidar alanı istiyor gibi demagojik ve Kürtlerin temel haklarını inkar eden yaklaşımlara karşı da ortak tutum takınılmalıdır.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin iktidar olma, iktidarı ele geçirme ne bir zihniyeti ne de bir programı vardır. AKP yandaşlarının ve şovenist yazarların PKK Kürtler için bir şey istemiyor, kendisi için iktidar alanı arıyor söylemi Kürtler siyasi egemenlik ve kölelik statüsü altında tutuma politikasından vazgeçilmediğinin en somut ifadesidir.

MUSTAFA KARASU

Hiç yorum yok: