11 Ekim 2011 Salı

Komplocular Yeni Ortadoğu İçin PKK’yi Tasfiye Etmek İstedi

Baki GÜL
Yıl 1998. Kürdistan’da PKK ile devlet arasında 15 Ağustos 1984’te başlayan savaş için o dönemler stratejik denge aşaması tespiti yapılıyor.

Türk ordusu, özel timi ve özel uygulamalarına karşı Kürtler pes etmemiş; direngenlikleri ile mücadelelerini devam ettireceklerini açıkça ortaya koyuyorlardı.


1993-94 yıllarında ortaya konulan konsepte karşı binlerce köy boşaltılmış, 20 bine yakın faili meçhul cinayet, bombalanan gazeteler, kapatılan partiler ve bütün zulme karşı Kürtler kendilerine yeni bir yol açmıştı.


Yok sayılan Kürdistani kimlik coğrafyası, insanı, dili ve kültürü ile cisimleşmişti.


Diriliş tamamlanmış sıra kurtuluşa gelmişti.


Ancak Kürdistan’ın kurtuluş süreci sadece Kürdistan’daki dört sömürge devletini değil, uluslararası alandaki güç merkezlerini de yakından ilgilendiriyordu.


Tam da bu süreçte; küreselleşme tarifleri ve tahlilleri yapılıyor, küresel egemenlik Ortadoğu ve Kürdistan üzerinden yeni bir mücadeleye sahne oluyordu.


1990’ların sonunda Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi, statükoların yıkılması ve yerine yeni işbirlikçi rejimlerin inşa edilmesi gerektiği konusunda küresel gücün efendileri aralarında anlaştı.


İşe yüzyılın başında olduğu gibi Kürdistan’dan başlanacaktı.


Bunun için de kendi öz gücü ve dinamiği ile toplumu örgütleyen, mücadeleye kaldıran PKK’nin ve onun ideolojik güç kaynağı Abdullah Öcalan’ın etkisizleştirilmesi gerekiyordu.


Türkiye bunu NATO’ya, ABD’ye, AB’ye defalarca anlatmıştı.

Türk devlet yetkilileri “Öcalan ve örgütü PKK bildiğiniz gibi değil” diyorlardı.

PKK girdiği yerde örgütleniyor, toplumu dinamize ediyordu. Bunun için egemen siyasetin ezberini bozuyordu.


Türk devletinin bütün baskı politikalarına karşı direnen ve kendi gücünü ortaya koyan PKK’ye karşı; Türk devleti küresel bir koalisyon oluşturdu.


Önce Öcalan’ı bulunduğu Ortadoğu sahasında yok etmek ve etkisiz kılmak istedi. Ama tonluk bombalama ve ajanların bütün girişimleri başarısız kaldı.


ABD, AB ve İsrail başta olmak üzere küresel güç dengeleri birlikte PKK’nin kurucusu ve Lideri Abdullah Öcalan’ı Suriye’den, Ortadoğu’dan çıkarmayı amaç edindi.


ABD ve NATO Türkiye’ye onay verdi. Türkiye 1998 baharında Şemdin Sakık’ın teslim olmasıyla birlikte yaz boyunca Suriye’yi tehdit etti.


O dönemler Hafız Esad Suriye’nin başındaydı.


Türkiye’nin tehditleri bölgesel savaşa doğru yol alıyordu. Türkiye içinde ise Kürtlere karşı bir linç kampanyası başlatıldı.


Türkiye’nin tehditleri karşısında Hafız Esad daha fazla dayanamadı. PKK Lideri Abdullah Öcalan ise savaş yerine siyasal çözümün önünü açmak için 9 Ekim tarihinde Suriye’den çıkar.


Yunanistan’a gider. Yunanistan’da belirtilen dostluk yoktur.


Öcalan, Rusya’ya döner. Burada da kirli çıkar ilişkileri vardır. Sonra Roma’ya dönülür...


Roma modernist siyasetin baskılarının merkezi haline gelir. Roma’daki İtalya siyaseti baskılara direnemez.


Öcalan, Roma, ardından tekrar Rusya, Yunanistan, Korfu, Avrupa semalarında çözüm aramaya çalışır.


Hile ve oyunlar


Uluslararası komplonun kolları ahtapot gibidir. Bu oyunlarla başetmek güçtür.


Oyunlar ve hileler ile Afrika’nın ortası Kenya’ya kadar gider Öcalan.


Ve uluslararası komplonun bileşenleri büyük bir oyunla Abdullah Öcalan’ı Kenya’dan firavun piramitleri üzerinden Türkiye’ye teslim ederler.


Zor ve karmaşık bir süreçtir. Uluslararası hukukun, ahlakın ve insana dair bütün değerlerin askıya alındığı ve Kürtlere uygulanmadığı dönemlerdir.


Öcalan; bu karmaşıklığı ve oynanan oyunları görür.


Türkiye halkına ve ilgili çevrelere anlatmaya çalışır.


Ama Türkiye sahte zaferin sarhoşudur. Öcalan’ı denizin ortasında bir adaya hapseder. Özel uygulamalar ve tecrit uygulanır.


Tiyatro oyunu sahnelenir gibi duruşmalar yapılır.


Öcalan bunun da farkındadır. Ve halklar arası büyük bir savaşı engellemek için çaba gösterir.


Bedenini ateşe veren onlarca Kürt, Türk insanı Öcalan etrafında ateşten bir çember örer. Direniş Kürdistan’ın dört parçasına, toplumun her katmanına yayılır.


Öylesine yayılır ki kendi başlarına uçak kaçıranlar, işgaller, serhildanlar kesintisiz devam eder.


Bir halkın önderi zindanda, yarattığı örgüt dağlarda ve kentlerde, bir halk ise 5 kıtada direnişini ortaya koyar.


Komployu hazırlayan güçler şaşkınlık içindedir.


Ortadoğu’da dengeler değişti


PKK’nin kurucusu ve Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 yılında çıktığı Ortadoğu’da rejimler peş peşe yıkıldı.


Saddam Hüseyin idam edildi.


Mısır’da Mübarek tutuklandı.


Suriye halk isyanının doruk noktalarına geldi.


İsrail ve Türkiye o dönemler büyük bir birliktelik içindeyken; şimdi neredeyse savaşacak iki düşman gibi.


Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de vardığı Yunanistan şu an iflas etmek üzere.


O dönemler dostluk anlaşması imzaladığı Türkiye ile Akdeniz’de Kıbrıs nedeni ile savaşın eşiğinde.


Öcalan’ın teslim edilmesinde rol oynayan Yunan devletinin Pangalos gibi yöneticileri ise hacizlik durumunda.


Rusya’da o dönemler Türkiye ile anlaşmalar imzalayan pazarlamacılar ise siyaset sahnesinde yok.


Türkiye’de ise Öcalan geldiğinde iktidar olan liderler ve siyasetçiler muammalı bir şekilde Bülent Ecevit gibi ya hayata veda ettiler ya da Mesut Yılmaz ve Demirel gibi bu hayatta silik bir yer aldılar.


1999’dan bu yana yaşadığı ağır tecrit koşullarına rağmen Öcalan büyük ve yaratıcı bir direniş sergiledi.


Öcalan’ın kurduğu ve yönettiği örgütü Kürdistan’ın dört parçasına yayıldı. Yaygın örgütlülük, kitlesel taban ve ideolojik güç olarak kendisini korudu.


Yani 9 Ekim 1998’de başı koparıp gövdeyi dağıtma stratejisi ile yola çıkanlar çok büyük bir yanılgı yaşadılar.


Uluslararası komplo sürecine karşı her şeyi ile direnen her Kürt bir Apo olmuş, uluslararası komployu hedefleyenler başarıya ulaşamamıştır.


Öcalan, komplonun başarısızlığa uğradığını 2010 yılında ilan etti.


Çünkü PKK, sadece Kuzey’de değil, Kürdistan’ın dört parçasında kök salan bir toplumsal örgütlülüğe kavuştu. İdeolojik olarak çağımızın en geçerli yapısına sahip.


Kürtler siyasal, askeri, kültürel ve sosyal olarak çok büyük dönüşümler ve gelişmeler yaşadı.


Demokratik Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü paradigma ile çözülen rejimlere alternatif sistem sunuyor.


Ancak komployu gerçekleştiren ve bunun pazarlığını yapan her güç kendi içinde zayıfladı, ya da çöktü.


İttifak yaptığı güçler ile savaşın eşiğine kadar geldi.

 
AKP yeni bir komplo hazırlığı yapıyor

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, 9 Ekim Komplosu’nu değerlendirdi. Bayık, 1. komplonun başarısız olduğunu ancak AKP iktidarının Kürtlere karşı yeni bir komplo hazırlamak istediğine dikkat çekti.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Bayık, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışıyla sonuçlanan 9 Ekim komplosunun 13. yıldönümünde, gelinen aşamayı şöyle değerlendirdi: “Uluslararası komplodan bu yana 13 yıl geçti. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, 1998 9 Ekim’de Önder Apo’nun Ortadoğu’dan çıkarılmasıyla başlayan uluslararası komplo başarısızlığa uğratılmıştır. Önder Apo’nun AİHM savunmalarında belirttiği gibi tarihsel komplolar gelişmeleri durdurmaz, hızlandırır değerlendirmesi bu 13 yıllık süreçte kanıtlanmıştır. Kuşkusuz komplonun boşa çıkarılmasında bu 13 yıl içinde Önder Apo’nun, Kürt halkının ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişçi duruşu, kararlı duruşu etkili olmuştur.

Özellikle uluslararası komplonun başlamasından itibaren Kürt halkının Önder Apo etrafında Güneşimizi Karartamazsınız kampanyasıyla bir ateş topu haline gelmesi, bir direniş barikatı kurulması gerçekten de tarihte eşine ender rastlanan direnişlerden biridir. Bir Önderliğin, bir siyasi kişiliğin tarihte bu kadar sahiplenildiği az görülmüştür. Gerçekten insanlar kendilerini yakarak ateşten barikat kurmuşlardır. Genci, yaşlısı, kadını, erkeği bir bütün olarak Önderliği sahiplenmede büyük bir irade, kararlılık göstermişlerdir. Bu öyle bir irade ve kararlılıktır ki, o dönemin ABD Dışişleri Bakanı bile bu kadar beklemiyorduk diyerek şaşkınlığını dile getirmiştir.

Kaybedeceklerini biliyorlar

13 yıldır süren bu çok boyutlu mücadele sonucu uluslararası komplo boşa çıkarılmıştır. Uluslararası komplo sürecinde hareketimiz bırakalım gerilemeyi, daha da önemli gelişmeler sağlamıştır. Önder Apo, Kürt halkının, gerillanın ve bir bütün olarak Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişi sonucu uluslararası komplonun 2009’un sonunda boşa çıktığını halka müjdelemiştir. Bu tabii önemli bir değerlendirmedir. Uluslararası komplonun boşa çıkarılması, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini kazanabileceği bir bilince ve dirence kavuştuğunun kanıtıdır.

ABD Ortadoğu’da Türkiye’yi kullanmak için AKP'ye destek veriyor

AKP bir yönüyle birinci uluslararası komplonun yenilgisinden sonra bir ikinci uluslararası komplonun aktörü olmaya çalışıyor. Bu uluslararası komploda yine ABD var. ABD Ortadoğu’da Türkiye’yi kullanmak için AKP’ye destek veriyor. AKP de başlattığı ikinci uluslararası komplonun başarıya ulaşması açısından ABD’nin her dediğini yapan, ABD’nin bölgedeki ajanlığını üslenen bir politika izlemektedir. Bu açıdan AKP’nin Önder Apo’ya yönelik tecridini ikinci komplo olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Birinci komploda da Önderliği esaret altına alıp İmralı sistemi içine koyup itibarsızlaştırıp etkisizleştirmek istiyorlardı. Şimdi de yeniden Önderliğe yönelik etkisizleştirme ve itibarsızlaştırma saldırısı başlatılmıştır. Önderliğin etkisizleştirmesi birinci uluslararası komplonun da esas ayağıydı. Şimdi de Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiyeye dayalı komplo saldırısını esas olarak Önder Apo üzerinden yürütmektedirler. Başbakan açıkça örgütle ilişkisini kestik ve görüşmeler yaptırılmayacaktır demiştir. Zaten yandaş basın da sürekli Önder Apo’nun etkisizleştiğini, örgüt içinde de halk içinde de etkisinin kalmadığının propagandasını yapmaktadır. Örgütün liderliğini dinlemediği gibi bir yalan üzerinden Önder Apo’yu yıpratmaya çalışmaktadırlar. Önder Apo’nun itibarsızlaştırılması ve etkisizleştirilmesi temelinde Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmeyi planlamaktadırlar. Birinci komploda da halkın Önder Apo’yla bağını koparmak istediler, Önder Apo’yla örgüt arasındaki ilişkiyi koparmak istediler, Önder Apo’nun halk ve örgüt üzerindeki etkisini kırmaya çalıştılar. 2000’li yıllardan sonra örgüt içinde Önder Apo’yu saf dışı bırakmak isteyen tasfiyeci unsurları teşvik ettiler. Şimdi de çok farklı yollarla aynı amacın gerçekleşmesi için çalışmaktadırlar.

Hiç yorum yok: