Bu kentin akşamları da bir başkaydı Yaşlılarımızın sohbetleri de sessizceydi Yoksa 16 mart bu kente sessizliği mi emanet etmişti. Kadınlarımız bağıran sessizliğin çığlığıydı Ve kentin sokakları da susturulmuş çocuk gülüşleri
16 Mart Halepçe Katliamı Anısına
Gerilla
Tarihte Kürtler her zaman uluslar arası hegemonik güçlerin siyasetlerinin ve çıkarlarının kurbanı olmuşlardır. Özellikle 20. Yüzyılda yapılan politikalar da İngilizlerin ve bölge devletlerinin oyunları ile yapılmıştır. Halepçe katliamı da bunlardan biridir. Bilindiği gibi İran-Irak arasındaki savaş döneminde Germiyan bölgesinde bulunan Halepçe kasabasına Saddam’ın cellâtlarından Hasan Ali Mecit Kimyevi’nin emri ile kimyasal gazlar, bombalar atılarak beş bin masum Kürt insanı katledildi. Geride binlerce yaralı ve sakat insan kaldı. Bu katliam geçmişte yapılan Kürtleri tarihten silme katliamlarının bir devamıdır. Kürtler topyekûn yok sayılmak istenmiştir. Dünyanın bu katliama karşı tavrı sessizlik olmuştur. Saddam rejimi sivil Kürt insanlarını katlederek adeta dünyaya meydan okumuştur. Aynı zamanda böylesi bir silahın elinde olduğunun mesajını vermek istemiştir. Bu siyasal boşluğun yaratılmasında ve katliamın gerçekleşmesinde işbirlikçi Kürt örgütlerinin de payı vardır. Uluslar arası güçlerin desteği ile bu katliamı yapan Saddam, alelacele bir şekilde de aynı güçler tarafından idam edildi. Çünkü Halepçe gibi katliamlar da uluslar arası güçlerin payı ortaya çıkartılmak istenmiyordu. 16 Mart 1988 Enfal'ini gerçekleştiren Hizbil Baas rejiminin geride bıraktıkları da hiçbir zaman unutulamayacak olaylardandır. Binlerce köy boşaltıldı, birçok insan zindanlara atılarak ya idam edildi ya da ölüme terk edildi. Ailece zindanlara atılanlar oluyordu. Yine Saddam’ın kaleleri olarak nitelendirilen ve askerlerin kaldığı bu yerlere binlerce insan getirilip gözetim altında tutuluyordu. Toplu bir şekilde insanlar diri diri toprağın altına atılıyordu-gömülüyordu. Köylerde insanlar toplu şekilde kurşuna diziliyordu. Boşaltılan köylerde toplanan insanlar da özel olarak kooperatif evlerde tutuluyordu. Ortada kalan insanlar da Bahırke kampında toplanıyordu. Görünüşte beş bin insan katledildi. Ancak Enfal’e uğrayan insan sayısı yüz binlercedir. Verilen rakam 182 bindir. Aradan 22 yıl geçmesine rağmen halen bu katliamın yaraları sarılmış değildir. Dünya bu utancı üzerinden atmış değildir. Halkımız halen bu katliamın acılarını gün be gün yaşıyor. Onun için bu katliamın yaralarını sarmak, sorumlularından hesap sormak en medeni yaklaşımdır. Yoksa kendisine çağdaşım, demokratım diyen, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok güç bu utançla yaşamaya devam edecektir. Güneyli güçler de her yıl bu katliamın duygu sömürüsünü yapacaklarına kendi politikalarını gözden geçirip halkın sorunlarına çözüm olmalılar. Güney’li halkımız da bu katliamın anısına kendisini daha fazla örgütleyip işbirlikçi siyasetlere karşı tavır sahibi olmalılar. Nasıl ki Halepçe katliamından sonra binlerce insan Amed, Muş, Kızıltepe kamplarında Kuzeyli Kürtler tarafından bir ilgi görmüşlerse Güneyli Kürtlerde aynı ruhla yaklaşmalıdırlar. Halepçe'den Bir Görüntü!
Gerilla
Ülkemin anılar kentine yol alırken güneş doğmuştu bile
Bu kent 88 öncesini anlatmıyor artık... Anlatılan on altı marttı bir de sonrasıydı Korkum bu nedenle Kent sessizlik kokuyor ve ölüm kokuyordu artık. Derin bir sessizlik esiyordu sokakların içinden Ve mezarlardan yükselen çığlıklar uzaklaştıkça sessizlik başlıyordu yine Usulca şakılar söylüyordu yaşıtlarım Ve erken akşam oldu Karanlık sanki aydınlığı çalıyordu Çünkü kısalıyordu gündüzler Bu kentin akşamları da bir başkaydı Yaşlılarımızın sohbetleri de sessizceydi Yoksa 16 mart bu kente sessizliği mi emanet etmişti. Kadınlarımız bağıran sessizliğin çığlığıydı Ve kentin sokakları da susturulmuş çocuk gülüşleri Boğazım düğüm düğüm oluyordu Yüreğim küçülüyordu bu gerçek karşısında Herşey sessiz ve her şey suskun. Bir tek gözler konuşlandı Bakışları unutulmayan bir serüveni anlatır gibi Yarım kalan bir serüvendi oysa O ışık saçan renkler matlaşmıştı Yıldızları bile solgundu Bu kenti dolaştıkça anlamlar çoğalıyordu Ve gözlerimize anlamlar diziliyordu Yorgunluk akardı sonrası Bildiğimiz yol yorgunu değil Yürek yorgunluğuydu Anlam yorgunluğuydu Çünkü bu kentin insanları her biri anlam doluydu Her biri geçmişin tutanağıdır şimdilerde Her tutanak bir derya derinliğinde Bir gökyüzü genişliğinde Bir de yanardağlar gibi yakıcıydı onlar Tanımadığım bir patikadan geçiyordum Güneş görkemiyle bir kez daha doğmuştu Bir kayalıkta ara verdim Ve oturup yaşayanlar kadar sessiz dalmıştım Onlarla sessizliği paylaşıyordum onlar gibi Kırılan zamanın izlerini çözmek için Neydi 16 mart? Sorusunu çözüyordum Çözdükçe Kente ait olduğumu itiraf ediyordum sonrasında Yol aldıkça Neden? Niçin? Ve nasıl oldu sorularım çoğalıyordu İzler cevaplıyordu sorularımı İşte karşımda küçük bir iz Ve sahipsiz bir eser 16 marttan kalan bir çocuk ayakkabısıydı bu yalnızca sol tekiydi, o da yanmıştı peki ya diğeri nerde? Beynim sıradağlar gibi dizilmiş sorularla doluydu Gözlerimin kapanığını hissettim Bir rüya idi gördüğüm Yoksa sorularımın cevabı mıydı? Belki de bir gerçek Esmer tenli bir kız çocuğu görüyordum rüyada Belirsiz bir fırtınada kaybetmişti ayakkabısını. Fısıltıyla uyandım o sabah İşte o gün Halepçe’den öğrendim anlamlı cevap vermeyi... Ve yaşamı Sonra küçük kız çocuğuna bir söz armağan ediyordum “Konuş artık!” |
- Ana Sayfa
- Öcalan Anlatıyor: Uluslararası Komplo Gerçeği
- SAİD-İ KURDÎ(Nursi) VE KÜRT SORUNU
- Batı Kürdistan(Rojava) Devrimi
- Soykırımdan Özerkliğe Batı Kürdistan
- AKP ve Faşizm Üzerine
- Anti Emperyalist-Kapitalist Mücadele ve KÜRT BAHARI
- Karadeniz: Toprak, Su, Hava ve Emek
- Bir İşkence Yöntemi Olarak Tecrit
- Politik Sinema
- Belgeseller
- E-Kitaplar
- İnternet Sansürünü Del !
Site İçi Arama
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Halepçe'den Bir Görüntü!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder