Türkiye’de bir rejim krizi yaşanıyor. Oligarşik devletin yasama, yürütme
ve yargı kurumları arasında ortaya çıkan çelişkiler rejim krizini
gözler önüne seriyor.
Rejim krizini cumhuriyetin kuruluş öncülleri, ordu, devlet ve siyaset ilişkileri belirliyor. Ancak derinleşen krizin bugünkü siyasal ve toplumsal boyutunu Kürt sorunu oluşturuyor.
Kürt sorunu, rejim krizini derinleştiren diğer bütün sorunların nedeni ya da gerekçesi olabilecek düzeyde “sorunların sorunu”dur.
Kürt sorununun demokratik ve siyasal çözümü için somut adımlar atılmadan, temelleri çatırdayan ulus devletin krizlerden kurtulması ve demokratikleşmesi mümkün değil.
Üniter devletin geleneksel şiddet politikaları ve özel savaş yöntemleri ile Kürt sorununun çözülemediği/çözülemeyeceği net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu aynı zamanda 87 yıldan beri izlenen devlet ve hükümetin geleneksel politikalarının iflası anlamına gelmektedir.
Şimdi, onurlu bir barış, demokratik çözüm ve özgürlükçü bir anayasa yapma zamanıdır…
Rejim krizinden kurtulmanın başka bir yolu yok.
Çünkü ortak vatan ve ortak devlet diyorsunuz... Kabul edilmiyor...
Ortak dil, fakat anadilde eğitim diyorsunuz... Kabul edilmiyor...
Anayasal yurttaşlık temelinde ortak üst kimlik olabilir, fakat Kürt kimliği ve diğer etnik kimlikler tanınmalı diyorsunuz... Kabul edilmiyor...
Parlamentoda temsil edilmek istiyorsunuz, önünüze yüksek barajlar konuluyor... Barajı yerle bir ediyorsunuz, bu kez de toplumsal meşruiyetiniz kabul edilmiyor...
Parlamentoya giriyorsunuz, fakat tekme tokat meclisten atılıyorsunuz... Vekilleriniz siyasi yargılamalar ile ağır cezalara uğratılıyor... Seçilmiş vekilleriniz cezaevinden bırakılmıyor...
Parti kuruyorsunuz, 3-5 yılda bir partileriniz kapatılıyor, yüzlerce yöneticiniz hapse atılıyor, siyaset yasakları getiriliyor...
Gazete çıkarıyorsunuz, gazeteleriniz bombalanıyor, kapatılıyor, sorumlu müdürleri hapse atılıyor...
Yerel seçimlere katılıyor ve 100’den fazla belediye kazanıyorsunuz... Belediye başkanlarınız ve meclis üyeleriniz hapse atılıyor...
87 yıldan beri size tek vatan, tek ulus, tek devlet, tek bayrak, tek inanç dayatılıyor...
Çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı yeni bir toplumsal yapıdan söz ediyorsunuz... Artık hiçbir anlamı kalmamış tekçi zihniyetten vazgeçilmiyor...
Empati diyorsunuz, sizi anlamak istemiyor. Üstelik size karşı antipati yaratılmaya çalışılıyor...
Diyalog diyorsunuz, sizden uzak duruluyor... Ve sürekli monolog yapılıyor...
Velhasıl sizi muhatap almamak için her şey yapılıyor: Bütün dünyanın kabul ettiği Kürdistan gerçeği görülmek ve mazlum bir halkın özgürlük çığlığı duyulmak istenmi-yor...
Oysa geleceği birlikte kurmaya çalışmanın bir tek anlamı var: Artık iflas etmiş olan egemen devlet ve ulus politikalarından vazgeçilerek yeni ve demokratik bir toplumun inşasıdır...
Geleceği birlikte kurmak, çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı çoğulcu bir toplum kurma amacıdır...
Geleceği birlikte kurmak, onurlu bir barış, demokratik çözüm ve eşitlikçi bir anayasa yapmaktır...
Geleceği birlikte kurmak için, empati ve diyalog gereklidir...
Oligarşinin farklı eğilimlerini temsil eden parlamentodaki üç partinin (AKP, CHP, MHP) ortak amaçları her şeye karşın parlamentoda kalmak, oluşturdukları oligarşik yapı içinde birbirleri ile muhalefet ve iktidar oyunları oynamaktır.
Üç parti de Türkiye’de ciddi bir demokratik değişim ve dönüşümden yana değil...
Onların anayasa konusundaki kırmızıçizgileri aşağı yukarı birbirine yakın...
Onlar için rejim krizi rejimin sınırlarını zorlamaktan kaynaklanıyor. Rejim krizini gene rejimin kuralları içinde ve statükoyu koruyarak çözme amacındalar...
Bu nedenle rejimin sınırlarını zorlayanlara karşı ortak tutum alıyorlar: Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek dil, tek inanç vb. şekillerde monolitik bir anlayışı dayatıyorlar...
AKP, milliyetçilikle ve mukaddesatçılıkla, CHP Atatürkçülükle, MHP Türk milliyetçiliği ile rejim krizine çözüm arıyor...
Devrimci ve demokratik dönüşümü programatik düzeyde ortaya koyan tek parti BDP ve onun öncülüğünde gerçekleşen Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’dur.
Tüm devrimci ve demokratik güçleri bünyesine alarak yeni bir parti kurmaya çalışan blok, artık bu parlamentoda ana muhalefet hareketidir… 2015 seçimlerinde ise iktidar alternatifi olacak bir potansiyel taşımaktadır...
Barış, demokrasi ve özgürlük güçlerinin 2007 ve 2011 seçimlerindeki başarısı, üçüncü dönemin hedefini de belirlemiştir.
Türkiye’nin özgür ve demokratik geleceğini artık bu tarihsel olgu üzerinden düşünmek zorundayız.
Bu olgu, Türkiye ve Kürdistan’ın siyasal ve toplumsal tarihinde yeni bir dönemeci başlatmıştır.
Şimdi geleceği birlikte kurmak için büyük düşünme ve büyük atılımlar yapma zamanıdır..
Rejim krizini cumhuriyetin kuruluş öncülleri, ordu, devlet ve siyaset ilişkileri belirliyor. Ancak derinleşen krizin bugünkü siyasal ve toplumsal boyutunu Kürt sorunu oluşturuyor.
Kürt sorunu, rejim krizini derinleştiren diğer bütün sorunların nedeni ya da gerekçesi olabilecek düzeyde “sorunların sorunu”dur.
Kürt sorununun demokratik ve siyasal çözümü için somut adımlar atılmadan, temelleri çatırdayan ulus devletin krizlerden kurtulması ve demokratikleşmesi mümkün değil.
Üniter devletin geleneksel şiddet politikaları ve özel savaş yöntemleri ile Kürt sorununun çözülemediği/çözülemeyeceği net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu aynı zamanda 87 yıldan beri izlenen devlet ve hükümetin geleneksel politikalarının iflası anlamına gelmektedir.
Şimdi, onurlu bir barış, demokratik çözüm ve özgürlükçü bir anayasa yapma zamanıdır…
Rejim krizinden kurtulmanın başka bir yolu yok.
Çünkü ortak vatan ve ortak devlet diyorsunuz... Kabul edilmiyor...
Ortak dil, fakat anadilde eğitim diyorsunuz... Kabul edilmiyor...
Anayasal yurttaşlık temelinde ortak üst kimlik olabilir, fakat Kürt kimliği ve diğer etnik kimlikler tanınmalı diyorsunuz... Kabul edilmiyor...
Parlamentoda temsil edilmek istiyorsunuz, önünüze yüksek barajlar konuluyor... Barajı yerle bir ediyorsunuz, bu kez de toplumsal meşruiyetiniz kabul edilmiyor...
Parlamentoya giriyorsunuz, fakat tekme tokat meclisten atılıyorsunuz... Vekilleriniz siyasi yargılamalar ile ağır cezalara uğratılıyor... Seçilmiş vekilleriniz cezaevinden bırakılmıyor...
Parti kuruyorsunuz, 3-5 yılda bir partileriniz kapatılıyor, yüzlerce yöneticiniz hapse atılıyor, siyaset yasakları getiriliyor...
Gazete çıkarıyorsunuz, gazeteleriniz bombalanıyor, kapatılıyor, sorumlu müdürleri hapse atılıyor...
Yerel seçimlere katılıyor ve 100’den fazla belediye kazanıyorsunuz... Belediye başkanlarınız ve meclis üyeleriniz hapse atılıyor...
87 yıldan beri size tek vatan, tek ulus, tek devlet, tek bayrak, tek inanç dayatılıyor...
Çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı yeni bir toplumsal yapıdan söz ediyorsunuz... Artık hiçbir anlamı kalmamış tekçi zihniyetten vazgeçilmiyor...
Empati diyorsunuz, sizi anlamak istemiyor. Üstelik size karşı antipati yaratılmaya çalışılıyor...
Diyalog diyorsunuz, sizden uzak duruluyor... Ve sürekli monolog yapılıyor...
Velhasıl sizi muhatap almamak için her şey yapılıyor: Bütün dünyanın kabul ettiği Kürdistan gerçeği görülmek ve mazlum bir halkın özgürlük çığlığı duyulmak istenmi-yor...
Oysa geleceği birlikte kurmaya çalışmanın bir tek anlamı var: Artık iflas etmiş olan egemen devlet ve ulus politikalarından vazgeçilerek yeni ve demokratik bir toplumun inşasıdır...
Geleceği birlikte kurmak, çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı çoğulcu bir toplum kurma amacıdır...
Geleceği birlikte kurmak, onurlu bir barış, demokratik çözüm ve eşitlikçi bir anayasa yapmaktır...
Geleceği birlikte kurmak için, empati ve diyalog gereklidir...
Oligarşinin farklı eğilimlerini temsil eden parlamentodaki üç partinin (AKP, CHP, MHP) ortak amaçları her şeye karşın parlamentoda kalmak, oluşturdukları oligarşik yapı içinde birbirleri ile muhalefet ve iktidar oyunları oynamaktır.
Üç parti de Türkiye’de ciddi bir demokratik değişim ve dönüşümden yana değil...
Onların anayasa konusundaki kırmızıçizgileri aşağı yukarı birbirine yakın...
Onlar için rejim krizi rejimin sınırlarını zorlamaktan kaynaklanıyor. Rejim krizini gene rejimin kuralları içinde ve statükoyu koruyarak çözme amacındalar...
Bu nedenle rejimin sınırlarını zorlayanlara karşı ortak tutum alıyorlar: Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek dil, tek inanç vb. şekillerde monolitik bir anlayışı dayatıyorlar...
AKP, milliyetçilikle ve mukaddesatçılıkla, CHP Atatürkçülükle, MHP Türk milliyetçiliği ile rejim krizine çözüm arıyor...
Devrimci ve demokratik dönüşümü programatik düzeyde ortaya koyan tek parti BDP ve onun öncülüğünde gerçekleşen Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’dur.
Tüm devrimci ve demokratik güçleri bünyesine alarak yeni bir parti kurmaya çalışan blok, artık bu parlamentoda ana muhalefet hareketidir… 2015 seçimlerinde ise iktidar alternatifi olacak bir potansiyel taşımaktadır...
Barış, demokrasi ve özgürlük güçlerinin 2007 ve 2011 seçimlerindeki başarısı, üçüncü dönemin hedefini de belirlemiştir.
Türkiye’nin özgür ve demokratik geleceğini artık bu tarihsel olgu üzerinden düşünmek zorundayız.
Bu olgu, Türkiye ve Kürdistan’ın siyasal ve toplumsal tarihinde yeni bir dönemeci başlatmıştır.
Şimdi geleceği birlikte kurmak için büyük düşünme ve büyük atılımlar yapma zamanıdır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder