22 Temmuz 2011 Cuma

Din, Siyaset ve Kürtler


İslam ülkelerinde önemli siyasal ve toplumsal dönüşüm süreçleri yaşanıyor: bunların ne kadarının devrimci ve demokratik mücadele olduğu tartışmalıdır. Ayrıca bu süreçlerin her yerde aynı nitelikte olmadığı ve bunun aynı zamanda bir doğu-batı sorunsalı olarak algılandığı da unutulmamalıdır. 

Bu bağlamda irdelenmesi gereken asıl sorun, siyasal İslam’ın ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel niteliği ile siyasal ve toplumsal tezahürleridir.


Batıda yaşanan burjuva demokratik devrim süreçlerinde Laisizm (genel olarak din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması) gelişirken, aynı zamanda bütün dinlerin doğup geliştiği doğuda dini inanç ve gelenekler toplumun çimentosu oldu.


Doğunun Hanları, Çarları, İmparatorları, Padişahları tanrı ile insanlar arasına girerek kutsal bir statü kazandılar ve böylelikle tanrının yeryüzündeki temsilcisi oldular. Böylelikle kutsal devleti istedikleri gibi kullanan bu tiranlar, toplumun radikal değişiminin ve dönüşümünün önündeki en büyük engeli oluşturdular.


Çin, Moğol, Fars, Arap, Rus, Osmanlı vb. çok milliyetli/çok uluslu olan bu imparatorlukların her biri bir tarihsel dönemin egemen ulus ve devletlerini kurarak etkilerini uzun yıllar boyunca sürdürdüler.


Ortaçağda semavi dinler arasındaki mücadele, 20 yüzyılda etnik, dinsel ve kültürel savaşlara dönüştü. Önce sömürge savaşları, daha sonra da emperyalist paylaşım savaşlarında Hıristiyan batı uygarlığı, doğu halklarında etkili olan dini öğeleri kullanarak daha kolay egemenlik kurdu.


20. yüzyılın sonunda bütün bir yüzyıla damgasını vuran reel sosyalizmin yıkılışı ise, emperyalistler tarafından ona karşı kullanılan siyasal İslam’ın daha da güçlenmesi ve yaygınlaşmasına neden oldu. Bundan dolayı geçen yüzyılın sonlarından itibaren bir medeniyetler savaşının çıkıp çıkmadığı sorgulanmaya başlandı.


20.yüzyıl boyunca gelişen etnik ve kültürel dönüşümler eski imparatorlukların soykırım ve terör politikaları ile gerçekleştirildi. Ancak tarihsel kökleri daha eskilere dayanan toplumların oluşturduğu mozaiksel yapılar şu ya bu şekilde varlıklarını korudu.


Modernleşmeci dönemde bu toplumlarda etnik ve dinsel dönüşümleri daha kolay gerçekleşti. Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası bu süreç için bir örnek oluşturdu.


Bölgede ortaya çıkan dönüşüm/değişim refleksinden biri, Doğu Karadeniz gibi dinsel etkiyle etnik dönüşüme uğratılan Rumlar, Ermeniler, Lazlar, Gürcüler vb. siyasal ve toplumsal konumlanışlarında görüldü.


İkincisi ise, tarihsel ve siyasal nedenlerle dinsel etkinin en yoğun olduğu Kürtlerin hem kendi tarihsel varlıklarını korumaları ve hem de bir dönüşüm potansiyeli taşımalarında kendisini gösterdi.


Özellikle Kürtlerin 100 yıldan fazla zamandan beri sürüp gelen ulusal, sınıfsal, cinsel, dinsel ve kültürel mücadelelerin karakteri, bu günkü konuma ulaşmasında etkili oldu.


Bu yeni tarihsel süreçte siyasal İslam bütün bu toplumsal dönüşümü kendi karakterine uygun bir şekilde, dinin devlet ve toplum hayatındaki etkisi ve egemenlerin elindeki en güçlü bir araç olarak kullanılmasının bütün pratik tezahürleri kendini gösterdi.


Siyasal İslam’ın pragmatist yaklaşımı öyle bir hal aldı ki, her gün yeniden yorumlanan Kur’an günlük hayata bin bir şekilde uyarlandı. Bu nedenle siyasal İslam, Türkiye’nin son 30 yıllık tarihinde en önemli siyasal ve toplumsal değişimi/dönüşümü gerçekleştirerek iktidar oldu.


Ancak siyasal İslam’ın bu başarısı, Kemalizm’e temelden karşı bir tutum nedeniyle verilen uzun bir mücadele sonunda değil, yine onun kendisini yeniden üretme biçim olan Türk-İslam sentezi çabalarıyla gelişip güçlenmesi ile gerçekleşti.


Çünkü Kemalizm ortaya çıkışından itibaren, Sünni İslam’ı devletin dini haline getirdi: Sünni İslam, Şii İslam’a (ve onun bir versiyonu olan Anadolu Aleviliği, Bektaşilik vb.) karşı olduğu kadar, esas olarak Kürtlerin bağlı olduğu Şafi Mezhebi’ne de karşı bir mücadele sürdürdü.


Şafilik ise gerek ortaya çıkışı ve gerekse bugünkü konumu itibariyle Kürtlerin mezhebi olarak gelişti. Çünkü Kürdistan coğrafyasında Sünni Kürtler toplam Kürtlerin %70’ini oluşturuyor. Şafii Kürtler ise Sünni Kürtlerin %80’ini oluşturuyor. Alevi Kürtler de  toplam Kürt nüfusun %30’unu oluşturuyor.


Dinin Kürtler üzerindeki dönüştürücü etkisi üzerine düşünürken bu gerçeğin göz ardı edilmemesi gerekir.

Şaban İBA

Hiç yorum yok: