PJAK Gerillaları |
İran Askerleri |
Birtakım yazarlar, “tam iyi olacakken, Silvan oldu, Silvan olunca da
Başbakan’ın ‘iyi niyetinde de kırılma’ oldu, ‘kırılma’ olunca da Kürt
sorununda yeniden çatışmalı döneme girildi” diye yazdılar, söylediler,
konuştular...
İnandırıcı da oldular.
Milliyetçi önyargılardan kurtulamayan birtakım çevreler hiçbir soru sormadan, Star, Sabah, Yeni Şafak, Zaman ve Taraf gazetesiyle, bunlara paralel yayın yapan TV’lerin “her şey iyiye gidiyordu, Silvan oldu, her şey kötüye gitti, bunun sorumlusu PKK’dir” propagandasına inandılar.
O halde, bu çevrelerin sormadığı soruları soralım:
Soru: Hükümetin yeni “sertlik” politikası Silvan yüzünden mi uygulamaya kondu?
Hükümet yanlısı yazarların bile itiraf ettiği, Türk-İran anti-PKK ittifak Silvan yüzünden mi kuruldu?
İran ordusu, Türk ordusunun askeri ve istihbari desteğinde, 14 Temmuz günü gerçekleşen Silvan çatısması yüzünden mi hemen iki gün sonra, yani 16 Temmuz’da, 30 kilometrelik cephe boyunca harekete geçti?
İran’ın saldırısına paralel olarak, TSK, HPG güçlerini iki ateş arasına almak amacıyla, İran sınırlarına Silvan’dan önce yaptığı muazzam askeri yığınağı, Silvan yüzünden mi yaptı?
Hükümet tüm Kürt illerinde, ilçelerinde, köylerinde harekete geçirmek üzere Özel Harekat Polis birliklerini Silvan nedeniyle mi oluşturdu?
Soru: Bir hükümetin “iyi niyetli” ve “açılımcı” siyaseti, Silvan benzeri tek bir çatışma yüzünden yüzde yüz değişikliğe uğrar mı? Hükümet, Kürt sorununda “iyi niyetli” ve “açılımcı” stratejisini, sırf Kürtlere “iyilik” olsun, mağdur Kürtlere “lütuf” olsun, ağlayan Kürt annelere “güzellik” olsun diye mi, yoksa, Kürt sorununda barışçı çözüm yalnız Kürtlerin değil, Türk devletinin stratejik çıkarlarına uygun olduğu için mi kabul eder?
Eğer biz, hükümetin “iyi niyetli”, “açılımcı” siyaseti “Türk devletinin stratejik çıkarlarıyla ilgili değildir, “muhabbet olsun” diye yürütülmüştür, o nedenle de tek bir çatışma sonunda iptal edilmiştir” gibi bir kahve sohbeti yapmıyorsak, Silvan çatışması yüzünden devletin stratejik çıkarı nedeniyle hazırlanan bir siyasi stratejinin iptal edildiğini söyleyebilir miyiz? Bir devlet stratejik çıkarlarından 13 asker kaybetti diye vazgeçer mi? O devlet ki, stratejik çıkarları için binlerce asker kaybını göze almışken, “Hükümet, devletin stratejik çıkarları nedeniyle ‘iyi niyetli’, ‘açılımcı’ bir siyaset izledi, ama Silvan yüzünden devlet stratejik çıkarlarından da, izlediği stratejik çizgiden de vazgeçti” denebilir mi?
O halde söyleyin: Hükümetin İran devletiyle eşgüdümlü yürüttüğü yeni çatışmacı çizgisi Silvan yüzünden mi ortaya çıktı; yoksa bu hükümet bu çizgiyi Silvan çatışması öncesinde mi, karar altına aldı? Bu devletin stratejisinde “imha ve inkar”ın esas olduğunu göstermiyor mu?
Ve bir soru daha: Bu hükümet mi “askeri vesayet” güçlerini “yere serdi”, yoksa otuz yıllık savaş sonucunda başarısızlığa uğrayan, kendi içinde yozlaşan, zayıflayan ve tasfiye olmamak için, Sovyetler yıkıldıktan sonra artık hiçbir uluslararası koşulu kalmadığı halde, son bir “umutla” “darbecilik” oyununa yeltenen ordu mu “pes” etti? Ordunun “pes” etmesinde, onbinlerce insan kaybeden Kürt halkının direnişi mi asıl rolü oynadı, yoksa şiir okudu diye birkaç aylığına hapse giren Tayyip Erdoğan’ın “direnişi” mi asıl rolü oynadı?
Devam edelim: Paşalar, “izzet-i ikbal” ile olmasa da, “Bab-ı siyasetten” çekildi. Bu durum, Kürt sorununda barışçı ve çözümden yana bir siyaset acilen hayata geçirilmezse, hükümetin çatışmacı siyaseti sürerse, “askeri vesayetten ‘ileri’ demokrasiye geçişe mi, yoksa askeri vesayetten polis devletine geçişe mi” yol açar?
Kemalist 30 Ağustos bayramının Tayyibist 30 Ağustos bayramına dönüşmesi mi demokratiktir, yoksa 14 Temmuz günü, 12 Eylül faşizmine karşı direnişin yıldönümünde DTK’nin “Demokratik Özerklik” ilan etmesi mi demokratiktir?
Ve asıl, aynı zamanda tamamen güncel son soru: Kürt Özgürlük Hareketi’ni yenik düşüremeyen, tasfiye edemeyen, tam tersine kendi bütün ayrıcalıklarını yitiren, paşalarını bile zındanlardan “kurtaramayan”, “pes eden”, o nedenle de “vatan kurtaran aslan” da olamayan Kemalist subaylar mı şu anda Kürt sorununda barış ve çözümün önünde asıl engeldir, yoksa -hâlâ barış ve çözüm olmadığına ve paşalar da havlu attığına göre- asıl engel yargıyı, polisi, istihbaratı ve artık orduyu da elinde tutan Tayyibistler midir? Ve sizler, kimden yanasınız?
“Peki ama, bu Silvan hükümet için iyi bir bahane olmadı mı?” derseniz, biz size “bahane veren” mi suçlu, yoksa “bahane bulan mı?” sorusunu sorarız. Siz önce suçluyu söyleyin, “bahane”yi sonra tartışırız. Önce katilin katil olduğunu saptayalım, sonra cinayette “ağır tahrik” var mı, yok mu tartışalım...
Özet: Bir kişinin demokrat olup olmadığı şu sorulara vereceği yanıttan anlaşılır: Hükümetin “sertlik’ politikası” Silvan’dan sonra mı kaçınılmaz oldu; ve paşaları zındana tıkan hükümet barıştan ve çözümden yana da, onu paşalarını bile kurtaramayan ordu mu engelliyor? Durum Silvan’dan önce neyse, 30 Ağustos’tan sonra da odur.
İnandırıcı da oldular.
Milliyetçi önyargılardan kurtulamayan birtakım çevreler hiçbir soru sormadan, Star, Sabah, Yeni Şafak, Zaman ve Taraf gazetesiyle, bunlara paralel yayın yapan TV’lerin “her şey iyiye gidiyordu, Silvan oldu, her şey kötüye gitti, bunun sorumlusu PKK’dir” propagandasına inandılar.
O halde, bu çevrelerin sormadığı soruları soralım:
Soru: Hükümetin yeni “sertlik” politikası Silvan yüzünden mi uygulamaya kondu?
Hükümet yanlısı yazarların bile itiraf ettiği, Türk-İran anti-PKK ittifak Silvan yüzünden mi kuruldu?
İran ordusu, Türk ordusunun askeri ve istihbari desteğinde, 14 Temmuz günü gerçekleşen Silvan çatısması yüzünden mi hemen iki gün sonra, yani 16 Temmuz’da, 30 kilometrelik cephe boyunca harekete geçti?
İran’ın saldırısına paralel olarak, TSK, HPG güçlerini iki ateş arasına almak amacıyla, İran sınırlarına Silvan’dan önce yaptığı muazzam askeri yığınağı, Silvan yüzünden mi yaptı?
Hükümet tüm Kürt illerinde, ilçelerinde, köylerinde harekete geçirmek üzere Özel Harekat Polis birliklerini Silvan nedeniyle mi oluşturdu?
Soru: Bir hükümetin “iyi niyetli” ve “açılımcı” siyaseti, Silvan benzeri tek bir çatışma yüzünden yüzde yüz değişikliğe uğrar mı? Hükümet, Kürt sorununda “iyi niyetli” ve “açılımcı” stratejisini, sırf Kürtlere “iyilik” olsun, mağdur Kürtlere “lütuf” olsun, ağlayan Kürt annelere “güzellik” olsun diye mi, yoksa, Kürt sorununda barışçı çözüm yalnız Kürtlerin değil, Türk devletinin stratejik çıkarlarına uygun olduğu için mi kabul eder?
Eğer biz, hükümetin “iyi niyetli”, “açılımcı” siyaseti “Türk devletinin stratejik çıkarlarıyla ilgili değildir, “muhabbet olsun” diye yürütülmüştür, o nedenle de tek bir çatışma sonunda iptal edilmiştir” gibi bir kahve sohbeti yapmıyorsak, Silvan çatışması yüzünden devletin stratejik çıkarı nedeniyle hazırlanan bir siyasi stratejinin iptal edildiğini söyleyebilir miyiz? Bir devlet stratejik çıkarlarından 13 asker kaybetti diye vazgeçer mi? O devlet ki, stratejik çıkarları için binlerce asker kaybını göze almışken, “Hükümet, devletin stratejik çıkarları nedeniyle ‘iyi niyetli’, ‘açılımcı’ bir siyaset izledi, ama Silvan yüzünden devlet stratejik çıkarlarından da, izlediği stratejik çizgiden de vazgeçti” denebilir mi?
O halde söyleyin: Hükümetin İran devletiyle eşgüdümlü yürüttüğü yeni çatışmacı çizgisi Silvan yüzünden mi ortaya çıktı; yoksa bu hükümet bu çizgiyi Silvan çatışması öncesinde mi, karar altına aldı? Bu devletin stratejisinde “imha ve inkar”ın esas olduğunu göstermiyor mu?
Ve bir soru daha: Bu hükümet mi “askeri vesayet” güçlerini “yere serdi”, yoksa otuz yıllık savaş sonucunda başarısızlığa uğrayan, kendi içinde yozlaşan, zayıflayan ve tasfiye olmamak için, Sovyetler yıkıldıktan sonra artık hiçbir uluslararası koşulu kalmadığı halde, son bir “umutla” “darbecilik” oyununa yeltenen ordu mu “pes” etti? Ordunun “pes” etmesinde, onbinlerce insan kaybeden Kürt halkının direnişi mi asıl rolü oynadı, yoksa şiir okudu diye birkaç aylığına hapse giren Tayyip Erdoğan’ın “direnişi” mi asıl rolü oynadı?
Devam edelim: Paşalar, “izzet-i ikbal” ile olmasa da, “Bab-ı siyasetten” çekildi. Bu durum, Kürt sorununda barışçı ve çözümden yana bir siyaset acilen hayata geçirilmezse, hükümetin çatışmacı siyaseti sürerse, “askeri vesayetten ‘ileri’ demokrasiye geçişe mi, yoksa askeri vesayetten polis devletine geçişe mi” yol açar?
Kemalist 30 Ağustos bayramının Tayyibist 30 Ağustos bayramına dönüşmesi mi demokratiktir, yoksa 14 Temmuz günü, 12 Eylül faşizmine karşı direnişin yıldönümünde DTK’nin “Demokratik Özerklik” ilan etmesi mi demokratiktir?
Ve asıl, aynı zamanda tamamen güncel son soru: Kürt Özgürlük Hareketi’ni yenik düşüremeyen, tasfiye edemeyen, tam tersine kendi bütün ayrıcalıklarını yitiren, paşalarını bile zındanlardan “kurtaramayan”, “pes eden”, o nedenle de “vatan kurtaran aslan” da olamayan Kemalist subaylar mı şu anda Kürt sorununda barış ve çözümün önünde asıl engeldir, yoksa -hâlâ barış ve çözüm olmadığına ve paşalar da havlu attığına göre- asıl engel yargıyı, polisi, istihbaratı ve artık orduyu da elinde tutan Tayyibistler midir? Ve sizler, kimden yanasınız?
“Peki ama, bu Silvan hükümet için iyi bir bahane olmadı mı?” derseniz, biz size “bahane veren” mi suçlu, yoksa “bahane bulan mı?” sorusunu sorarız. Siz önce suçluyu söyleyin, “bahane”yi sonra tartışırız. Önce katilin katil olduğunu saptayalım, sonra cinayette “ağır tahrik” var mı, yok mu tartışalım...
Özet: Bir kişinin demokrat olup olmadığı şu sorulara vereceği yanıttan anlaşılır: Hükümetin “sertlik’ politikası” Silvan’dan sonra mı kaçınılmaz oldu; ve paşaları zındana tıkan hükümet barıştan ve çözümden yana da, onu paşalarını bile kurtaramayan ordu mu engelliyor? Durum Silvan’dan önce neyse, 30 Ağustos’tan sonra da odur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder