2 Ağustos 2011 Salı

Demokrasi Özürlü Olanlar Demokratik Özerklik’i Anlayamaz


Türk devleti ve yandaş basın DTK’nın ilan ettiği ve Kürt halkının yaşamsallaştırmaya çalıştığı Demokratik Özerklik’i içeride ve dışarıda tecrit etmek ve desteksiz bırakmak için tam bir karalama kampanyası başlatmıştır. Görülmedik bir kara propaganda yürütülmektedir. AKP yandaşı basın Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı kelimenin tam anlamıyla psikolojik savaş karargahı gibi çalışmaktadır. Öyle ki Kürt siyasetçilerinin her adımı ve sözü üzerine giderek geri adım attırmayı hedefliyorlar. Açıkça “siz Kürtler doğru bir şey söyleyemezsiniz, doğru bir adım atmazsınız, sizin her söylemeniz ve her adımınız yanlıştır” demektedirler. Kamuoyunda da böyle bir algı yaratmaya çalışmaktadırlar. Nasıl ki bir akıllıya kırk defa deli denilirse deli edilirmiş misali Kürt siyaseti üzerinde psikolojik savaş operasyonu yürütmektedirler. Taktir etmek gerekir ki, algı yaratma ve algı yönetme konusunda beceriklidirler. Tek ve büyük zaafları ise, haksız tarafta saf tutmalarıdır. Bu nedenle bu yoğun çabaları sonuç vermemektedir. 

Derin ve kapsamlılaşmış demokrasi içeren Demokratik Özerkliği tam tersi istikamette yansıtmaya çalışıyorlar. Toplumun devlet karışmadan kendi siyasi, sosyal ve ekonomik yaşamını örgütlemesini otoriter bir rejim kurma gibi yansıtıyorlar. Devlet kültürüyle yetişmiş, Türk toplumsallığı içinden çıkan bu kişiler devlet vesayeti dışında bir demokrasi düşünemiyorlar. Devlet, toplum ve birey yaşamına istediği zaman karışıyorsa onlara göre orada toplumun ve bireyin güvenliği varmış. Gerçek demokrasi böyle olurmuş.
Türkiye’deki yazarların zihniyetine göre örgütlü toplum olmak, toplumun örgütlenip kendisini irade yaparak güç olması toplum ve birey üzerinde baskı kurmak anlamına gelirmiş. Onlara göre toplum üzerinde devletin ve devlet güdümündeki siyasilerin istediği gibi tepinmesi gerekirmiş. Toplum ve bireyin özgürlüklerinin güvencesi böyle sağlanırmış. Bunlar ne kadar devlet o kadar az demokrasi; ne kadar demokrasi o kadar az devlet diyalektiğini bilmeyen demokrasi bilinci kusurlu kişilerdir. 

Türkiye toplumu da demokrasi kusurludur. Çünkü 12 Eylül’le birlikte her türlü örgütlülük suç haline gelmiştir. Örgütlü olmaya verilen ağır cezalar toplumun bilinç altına bir kabus gibi yerleşmiştir. Bu bilinçaltı ve baskılar Türkiye’de örgütlü toplum olmayı tehlikeli hale getirmiş. Bugün toplum örgütlenmeden kaçtığı gibi işçilerin sendikalaşma oranı da Türkiye tarihinin en düşük seviyesine inmiştir. Türkiye toplumu 12 Eylül tırpanını yediği için hala kendisine gelememiştir. Bir 12 Eylül eleştirisi yapılacaksa en başta da burada yapılmalıdır. Eğer 12 Eylül Anayasası ve onun yarattığı siyasi ve toplumsal yapıdan kurtulunacaksa en başta da toplumu devlet karşısında örgütsüz ve güçsüz bırakan bu noktadan işe başlanmalıdır.
12 Eylül’ün bu zincirini, toplum bilincindeki bu hegemonyasını ilk önce ve kapsamlı bir biçimde yıkan Kürt halkıdır. Bugün kadını, genci, yaşlısı örgütlenmeye çalışmaktadır. Örgütsüz halk köle halktır bilinciyle hareket etmektedir. Elden geldiğince devleti toplum yaşamı içinden çıkarmaya çalışmaktadır. Çünkü devlet toplum içine ne kadar sirayet etmişse, orada o kadar totaliter bir rejim vardır. Demokratik toplum ise, içinden devleti çıkarmış toplumdur. Bugün Kürt toplumu bu gerçeği onurla yaşamaktadır. 

Demokratik toplum en başta da kadın üzerindeki otorite ve iktidar etkisini kırmak, örgütlü ve özgür duruş içine sokmakla mümkün olur. Toplum demokratikleşmeden, toplumda demokrasi kültürü güçlendirilmeden o toplumda demokrasiyi geliştirmek mümkün değildir. Kürtler otoriteyi ve iktidar bilincini, otorite ve iktidarın en fazla kendisini hissettirdiği ve kurumlaştırdığı kadın üzerinden yıkmıştır.

Demokrasi ve özgürlük kültürü bugün Kürdistan’da kadın özgürlüğü üzerinden derinleştiriliyor ve yaygınlaştırılıyor. Kürdistan’a giden herkes Kürt toplumu içindeki bu değişimi ve gerçeği görüyor. Kürt toplumu bugün büyük bir demokrasi devrimini yaşarken, bu temelde örgütlenirken, kendi siyasi, sosyal ve ekonomik yaşamını örgütlü toplum gücüyle kendisi örgütleyip kurarken, otoriteyi ve iktidarı bu temelde kendi içinden söküp atarken, bu örgütlenmeye dayanarak içeriğini demokratikleştirdiği Demokratik Özerklik’e otoriter rejim kuruyorlar demek ya bilinçsizlik ya da büyük bir çarpıtmadır.
Biz her ikisinin de var olduğunu düşünüyoruz. Bilinçsizler, çünkü bilinçleri devlet ve iktidarla iğfal edilmiştir. Bu nedenle Kürt Özgürlük Hareketi’nin devlet ve iktidar karşıtı demokratik zihniyetini kavramaya onların havsalası yetmiyor. Öte yandan Demokratik Özerklik’e ve derinleşmiş demokrasiye saldırmaları, Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı yürütülen özel savaş gereğidir. Çünkü Demokratik Özerklik ve derinleşmiş demokrasi bilincine dayanan demokratik toplumu Türk devleti eskisi gibi egemenlik altına alıp yönetemez. Bugüne kadar bir köle muamelesi yaptıkları Kürt toplumu avuçlarının içinden kaydığı için öfkeleniyorlar. Kürtleri karşılarında başı dik görmeyi içlerine sindiremiyorlar. Kürtlerin Türk devletinin istemediği bir biçimde hareket etmesine öfkeleniyorlar. Nasıl ki bir maraba ağasına karşı çıktığında bu, ağalık kültürüyle yetişenlerin hoşuna gitmezse, devlet kültü ve iktidar himayesinde büyüyenler de, Kürtlerin irade kazanması ve kendi özgür ve demokratik yaşamını kurmasını sindiremiyorlar. 

AKP yöneticileri Demokratik Özerklik’e yönelik ağır hakaret ve saldırılarda bulunduğu için yandaş basın ve kendine liberal demokrat diyen bir kesim de Demokratik Özerklik’i tukaka etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.Kürtler kendi demokratik sistemlerini toplumu tabandan örgütleyerek ve bu örgütleri demokratik konfederal temelde bir demokratik sistem haline getirerek özgür ve demokratik yaşamlarını kuruyorlar. Devletin yanı başında demokratik toplumu var etmek istiyorlar. İktidar, devlet ve otoritenin panzehiri olarak demokratik konfederal örgütlenmeyi esas alıyorlar. Böyle bir sistemi hiç kimse otoriter hale getiremez. Çünkü bu sistemde üstte bazıları ya da yönetimler değil, toplum esas güçtür.
Toplumculuk kötü bir şey değildir. Kapitalizmin kendini meşrulaştırmak, sömürüsünü ve iktidarını daha kolay sürdürmek için toplumsallığı mahkum eden bir özel savaşı yaygınlaştırmıştır. Bu temelde dünyada ideolojik ve sistemsel hakimiyetini kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Kuşkusuz Sovyet sisteminde toplumculuk adına otoriter bir sistemin kurulması toplumsallıktan bir sapmaydı. Birey toplumsuz olamayacağı gibi, bireyin özgür iradesinin olmadığı toplum da toplum olmaktan çıkar. Toplum olmak, toplumun içinde birey olmak insan olmanın, demokratik ve özgür yaşamanın, var olmanın koşulu olduğu gibi, bireyin toplum içinde iradeli ve özgür olması da toplumu güçlendiren bir olgudur. 

Kürt Özgürlük Hareketi toplumsallığı kurmayı ve güçlendirmeyi bu esaslar üzerinde yürütmektedir. Doğru toplumsallığı yaratmak kutsal bir çalışmadır. Zaten insanın ilk kutsalları da toplumsallığı ifade eden inanç formlarıdır. 

Yandaş basına hatırlatmak isteriz ki, bir zamanlar Refah Partisi’nin toplumsallığa dayanan siyasal örgütlenmesini övenler bizzat kendileriydi. AKP bile bu geleneğin sonucu iktidar olabildi. Hatta bugün Fethullahıçılar bile İslam dininde var olan toplumsallığa dayanarak kendilerini var etmektedir. Toplumsallığı esas almak doğrudur. Ancak bunun toplumun ve bireyin özgürlüğü çerçevesinde yapılması gerekmektedir. Ne var ki Fethullahçılar ve AKP açısından böyle olduğu söylenemez. Onlar açısından toplum ve birey iradesi olmayan sürüler gibidir. Kürt Özgürlük Hareketi ise toplumculuğu ve toplumsallığı, toplum ve bireyi özgürleştirmek için geliştiriyor. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi de, gücünü demokratik toplum ve özgür Kürt bireyinden almaktadır. 

Egemen sınıflar her zaman alt tabakaların örgütlenmesini sapkınlık olarak değerlendirmişlerdir. Tarih içinde böyle değerlendirilen ve dışlanan birçok düşünce ve felsefenin bugün özgürlük bilincinin ve nehrinin kaynağı olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. 

Bugün de Kürt Halk Önderi toplumsallığı ve insanlığı dağıtan ve ortadan kaldıran kapitalist modernite karşısında insanlık için yeni bir özgürlük ışığı olmuş bulunuyor. Demokratik Moderniteyle toplumu ve insanlığı kurtarmanın felsefesini, teorisini ve demokratik toplum gerçeğini ortaya koyuyor. Bu felsefe daha bugünden bütün iktidarların gücünü tüketen yeni bir özgürlük hamlesi haline gelmiştir. Tüm iktidarlar artık sonun başlangıcını yaşamaktadırlar. Türk devleti ve onun günlük uygulayıcıları olan hükümetleri de, bu felsefe ve düşüncede kendi siyasi egemenlik ve kültürel soykırım sistemlerinin sonunu görüyorlar. Bu nedenle bu düşüncenin somutlaşmasını ifade eden Demokratik Özerklik’e saldırıyorlar.
Ne diyelim, it ürür kervan yürür!

M.DELİLA

Hiç yorum yok: