AKP’li Başbakan bağırarak, Genelkurmay özel komandolarla indirme
yaparak, polis sokaklarda çocukları toplayıp hapislere atarak Kürtleri
sindireceğini sanıyor hâlâ...
Ya da 15 Haziran’dan sonra olası bir savaşın sadece Kürdistan’da yaşanacağı sanılıyor. Felaket senaryoları yapılırken hep Kürtlerin zarar göreceği varsayılıyor.
Bre gafiller iş çığırından çıkarsa, hâlâ operasyonlar devam ederse felaketi Türkiye’nin tümü yaşayacak.
Öcalan’a yapılan komploda Kürt halkının gösterdiği refleksin derin etkisini tekrar hatırlatmakta yarar var. Bu referansla olası senaryoları düşünmek ürkütücü.
Uyuyan hücreler uyanırsa, ki HPG, TAK gibi askeri birimlerden ziyade kastım toplumsal hafızanın isyanı ve bu isyanın her bireyin ruhunda, eyleminde kendini dışa vurması ve kamusal alana yansıması henüz hesaba katılmış değil.
Yaşanan acının yaratacağı, meşhur deyimle mahalle baskısı sonrasında herhangi bir bürokrat Kürdistan’da ne kadar rahat dolaşabilecek veya işini yapabilecek? Bir güvenlik yetkilisi ailesini evinde rahat bırakıp işine gidebilecek mi? Yalan yanlış haber yapan bir gazetenin satılmasına ne kadar müsade edilebilecek? Devletten ihale alan işletmelerin yönetimini, mülkiyetini elinde bulunduran, bunun sağladığı rantla sistem içinde nüfuz elde eden, devletin Bölge’deki varlığına meşruiyet kazandıran sivil toplum örgütlerinden birliklere, odalara, sendikalara dahil olan ya da siyasi partiler eliyle aktör olanlar halk inisiyatifi eliyle dava edilirlerse, kurulacak yargı birimine ifade için çağrılırlarsa gidecekler mi? Hadi gitmezler de gıyabında yargılanarak halk önünde teşhir edilirlerse ne yapacaklar? Yoksa bir an önce terk mi edecekler?
Varsayalım bütün bunlar devlet eliyle Kürdistan’da göze alındı, hatta şiddetle karşılık verip sindirme sürecine girildi. Bundan dolayı ekonomik, sosyal ve siyasal yaşam felç oldu.
Peki Türkiye’nin batısı rahat mı eder?
Ya turizm bölgesinde bir iki patlama olursa, internet şebekesinin kabloları kesilirse, stratejik işletmelere giden yollar kapatılırsa, petrol ve doğalgaz hatları kesilirse daha somut bir örnekle Bolu Tüneli, Boğaz köprüleri gibi kritik yolların trafiği kesilirse mal ve insan akışının aksamasından kaynaklı sıkıntı, stres yaşam ritmini, toplumsal kombinasyonu, iktisadi üretim sürecini olumsuz etkilemeyecek mi?
İstanbul-Ankara başta olmak üzere tren rayları sabote edilirse, insanların olmadığı saatlerde büyük mağazalar çökertilirse, özel veya toplu taşıma araçları geceleri yakılırsa bunun yaratacağı infial hesaplanmıyor mu?
Hele hele Merkez Bankası, borsa, ekonomi ve maliye ile ilgili bakanlıkların ve Hazine Müsteşarlığı gibi üst düzey yetkililerin savaşı finanse etmeleri nedeniyle yaptırıma tabi tutulması durumunda çalışma ritmi, can güvenliği nasıl sağlanacak?
İstanbul, Mersin, İzmir, Trabzon, Samsun gibi önemli limanlarda ithalat ihracat akışını sağlayan gemilerin hareket kabiliyetini ve gümrük işlemlerini sekteye uğratacak toplumsal protestolar, silahlı çatışmalar dış ticareti istikrarsız kılmayacak mı? Buna bağımlı olan ekonominin ritminin bozulması döviz, borsa, banka üçgenini, mal hareketlerini sanayi imalatı ve tüketim sürecini altüst etmeyecek mi?
Kürdistan’da gerillanın geçiş bölgelerini engellemek, doğayı, çevreyi kontrol altına almak ve politik bir aygıt olarak kullanmak amacıyla inşa edilen barajlara karşılık Seyhan, Ceyhan, Menderes, Gediz, Kızılırmak gibi nehir yollarındaki irili ufaklı barajların, ya da büyük şehirlere su veren tesislerin sabote edilmesinin yaratacağı sorunlar hesaplanmıyor mu?
Hadi bütün bu tehlikelerin önüne geçmek için her yere polis, her yere MOBESE kameralar konulursa bu hem çalışan sivilleri, hem halkı hem de görevli polisleri zaten germeyecek mi? Sadece bu duygu bile yaşam ritmini altüst etmeyecek mi?
Anayasa, siyasal sistem, gelir dağılımı, dış ticaret açığı gibi konularda çıkmaza giren bir Türkiye’nin savaşı kaldırması mümkün mü?
AB, ABD, NATO ve Arap Dünyası ile de sorunlu bir süreç var zaten. Yine bunların kendi sorunları mevcut. Örneğin Yunanistan, Portekiz, İrlanda krizleri nedeniyle AB tarafından Türkiye’nin iktisadi anlamda korunup kollanması pek mümkün olmayacaktır.
Ayrıca Arap ülkelerindeki çatışmalardan dolayı oluşan mağduriyetten etkilenen Arap mültecilerinin AB ülkelerini kaygılandırdığı bilinmektedir. Kürdistan’da yaşanacak bir savaşın mağduriyetinden dolayı yeni bir Kürt göçü AB sınırlarını geçip başta Almanya olmak üzere birçok ülkeyi yeniden sarsabilir. Bu da Türkiye’nin bu savaşı sürdürmesine AB cephesinde itirazları yükseltecektir.
Artık karar vericilerin bu gafletten uyanması gerekmez mi?
Ya da 15 Haziran’dan sonra olası bir savaşın sadece Kürdistan’da yaşanacağı sanılıyor. Felaket senaryoları yapılırken hep Kürtlerin zarar göreceği varsayılıyor.
Bre gafiller iş çığırından çıkarsa, hâlâ operasyonlar devam ederse felaketi Türkiye’nin tümü yaşayacak.
Öcalan’a yapılan komploda Kürt halkının gösterdiği refleksin derin etkisini tekrar hatırlatmakta yarar var. Bu referansla olası senaryoları düşünmek ürkütücü.
Uyuyan hücreler uyanırsa, ki HPG, TAK gibi askeri birimlerden ziyade kastım toplumsal hafızanın isyanı ve bu isyanın her bireyin ruhunda, eyleminde kendini dışa vurması ve kamusal alana yansıması henüz hesaba katılmış değil.
Yaşanan acının yaratacağı, meşhur deyimle mahalle baskısı sonrasında herhangi bir bürokrat Kürdistan’da ne kadar rahat dolaşabilecek veya işini yapabilecek? Bir güvenlik yetkilisi ailesini evinde rahat bırakıp işine gidebilecek mi? Yalan yanlış haber yapan bir gazetenin satılmasına ne kadar müsade edilebilecek? Devletten ihale alan işletmelerin yönetimini, mülkiyetini elinde bulunduran, bunun sağladığı rantla sistem içinde nüfuz elde eden, devletin Bölge’deki varlığına meşruiyet kazandıran sivil toplum örgütlerinden birliklere, odalara, sendikalara dahil olan ya da siyasi partiler eliyle aktör olanlar halk inisiyatifi eliyle dava edilirlerse, kurulacak yargı birimine ifade için çağrılırlarsa gidecekler mi? Hadi gitmezler de gıyabında yargılanarak halk önünde teşhir edilirlerse ne yapacaklar? Yoksa bir an önce terk mi edecekler?
Varsayalım bütün bunlar devlet eliyle Kürdistan’da göze alındı, hatta şiddetle karşılık verip sindirme sürecine girildi. Bundan dolayı ekonomik, sosyal ve siyasal yaşam felç oldu.
Peki Türkiye’nin batısı rahat mı eder?
Ya turizm bölgesinde bir iki patlama olursa, internet şebekesinin kabloları kesilirse, stratejik işletmelere giden yollar kapatılırsa, petrol ve doğalgaz hatları kesilirse daha somut bir örnekle Bolu Tüneli, Boğaz köprüleri gibi kritik yolların trafiği kesilirse mal ve insan akışının aksamasından kaynaklı sıkıntı, stres yaşam ritmini, toplumsal kombinasyonu, iktisadi üretim sürecini olumsuz etkilemeyecek mi?
İstanbul-Ankara başta olmak üzere tren rayları sabote edilirse, insanların olmadığı saatlerde büyük mağazalar çökertilirse, özel veya toplu taşıma araçları geceleri yakılırsa bunun yaratacağı infial hesaplanmıyor mu?
Hele hele Merkez Bankası, borsa, ekonomi ve maliye ile ilgili bakanlıkların ve Hazine Müsteşarlığı gibi üst düzey yetkililerin savaşı finanse etmeleri nedeniyle yaptırıma tabi tutulması durumunda çalışma ritmi, can güvenliği nasıl sağlanacak?
İstanbul, Mersin, İzmir, Trabzon, Samsun gibi önemli limanlarda ithalat ihracat akışını sağlayan gemilerin hareket kabiliyetini ve gümrük işlemlerini sekteye uğratacak toplumsal protestolar, silahlı çatışmalar dış ticareti istikrarsız kılmayacak mı? Buna bağımlı olan ekonominin ritminin bozulması döviz, borsa, banka üçgenini, mal hareketlerini sanayi imalatı ve tüketim sürecini altüst etmeyecek mi?
Kürdistan’da gerillanın geçiş bölgelerini engellemek, doğayı, çevreyi kontrol altına almak ve politik bir aygıt olarak kullanmak amacıyla inşa edilen barajlara karşılık Seyhan, Ceyhan, Menderes, Gediz, Kızılırmak gibi nehir yollarındaki irili ufaklı barajların, ya da büyük şehirlere su veren tesislerin sabote edilmesinin yaratacağı sorunlar hesaplanmıyor mu?
Hadi bütün bu tehlikelerin önüne geçmek için her yere polis, her yere MOBESE kameralar konulursa bu hem çalışan sivilleri, hem halkı hem de görevli polisleri zaten germeyecek mi? Sadece bu duygu bile yaşam ritmini altüst etmeyecek mi?
Anayasa, siyasal sistem, gelir dağılımı, dış ticaret açığı gibi konularda çıkmaza giren bir Türkiye’nin savaşı kaldırması mümkün mü?
AB, ABD, NATO ve Arap Dünyası ile de sorunlu bir süreç var zaten. Yine bunların kendi sorunları mevcut. Örneğin Yunanistan, Portekiz, İrlanda krizleri nedeniyle AB tarafından Türkiye’nin iktisadi anlamda korunup kollanması pek mümkün olmayacaktır.
Ayrıca Arap ülkelerindeki çatışmalardan dolayı oluşan mağduriyetten etkilenen Arap mültecilerinin AB ülkelerini kaygılandırdığı bilinmektedir. Kürdistan’da yaşanacak bir savaşın mağduriyetinden dolayı yeni bir Kürt göçü AB sınırlarını geçip başta Almanya olmak üzere birçok ülkeyi yeniden sarsabilir. Bu da Türkiye’nin bu savaşı sürdürmesine AB cephesinde itirazları yükseltecektir.
Artık karar vericilerin bu gafletten uyanması gerekmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder