2 Ağustos 2011 Salı

Demokratik Özerklikle Kürt Sorunu Çözülüp Türkiye Demokratikleşecektir-1


Demokratik Özerkliğe öyle yaftalar buluyorlar ki, bilmeyenler buna amiyane deyimle şapkadan tavşan çıkartmak derler. 
 

DTK’nın Demokratik Özerklik ilanından sonra yandaş basının ve tüm egemen ulus şovenizmiyle şerbetlenmiş yazarların değerlendirmelerini okuyunca insan pes diyor doğrusu. Demokratik Özerkliğe öyle yaftalar buluyorlar ki, bilmeyenler buna amiyane deyimle şapkadan tavşan çıkartmak derler. Buna, Kürt halkının demokratik siyasi iradesini ve öz yönetimini kabul etmemek için bin dereden su getirmek de denebilir.

 
Demokratik Özerklikle PKK Kürdistan'da kendi derebeyliğini kurmak istiyormuş! Demokratik Özerklikle otoriter bir rejim kurulacakmış. Devlet Kürtleri o kadar çok seviyormuş ki buna müsaade etmezmiş! Kürtleri böyle bir otoriter rejim altına sokmamak için Demokratik Özerkliği kabul etmiyorlarmış. Utanmazlığın pişkinliği ancak bu kadar olur. 

Şu anda Kürdistan'da 3000 tane siyasi tutuklu var. Bunların içinde 6 milletvekili, 10 belediye başkanı da bulunuyor. Demokratik siyasete bu kadar yönelimin olduğu bir yerde demokrasiden söz edilebilir mi? 3000 siyasi tutuklu dışında zindanlarda yatan diğer binlerce siyasi tutsaktan söz etmiyoruz bile. 

Demokratik siyaset üzerinde sadece hukuk terörü değil, psikolojik savaş terörü de uygulanıyor. Demokratik siyasal alanda yapılan her miting ve etkinliğe saldırılıyor. Basın açıklamalarına bile saldırılıyor. Türkiye'nin başka hiçbir yerinde hiçbir siyasal partiye konulmayan engeller Kürt demokratik hareketine konuluyor.
 
AKP hükümeti döneminde polis ve askerin vurduğu, ama hesap sorulmayan, hatta dava bile açılmayan yüzlerce faili meçhul kalan cinayet var. Buna rağmen insanların gözünün içine baka baka “AKP hükümeti döneminde faili meçhul kalan hiçbir cinayet olmamıştır” yalanını söylüyorlar. Sadece 2006 Mart’ında Başbakan “çocuk da olsa kadın da olsa gereğini yaparız” emrini verdiği için yarısı çocuk 15 Kürt insanı polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Birçok gösteride polis, asker ya da korucu silahından çıkan kurşunla ölenler faili meçhul kaldı. 

Bunları bir yana bırakalım, birkaç yıldır Kürdistan'ın sokakları Hitlerin gaz odaları haline getirildi. İşkence karakoldan sokağa taşındı. Sokak işkencesine dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar tolerans tanınıyor. Sokaklarda polisler tam bir linç yapıyorlar. Bu linçler defalarca kameralara takıldı. Kaldı ki kameraların yakaladığı yüzde bir bile değildir.
 
Kürdistan'da polis için sokak terörü serbesttir. Hatta bizzat içişleri bakanlığından emirle sokak işkencesi yapılıyor. Sokaklarda Kürtlere haddi bildiriliyor. Böyle yapılıyor ki halk demokratik eylemlere katılmasın. Bu saldırılarda çocukların analarına, anaların çocuklarına sarıldığı birçok görüntü ekranlara yansıdı. Kuşkusuz Türk televizyonları bunları “devletin PKK ile mücadelesine destek vermek için” görmezlikten geliyor. 

Kürdistan sokaklarının nasıl Hitlerin gaz odalarına çevrildiğini AKP yandaşı basın ve yazarlar görmüyor. Gaz bombalarıyla ölenleri herhalde onlar da terörle mücadele sırasındaki öngörülmüş kayıplar olarak normal görüyorlar. Bir buçuk yaşındaki Mehmet Uytun çocuktan 60 yaşındaki kadına kadar birçok insan gaz bombalarının isabeti sonucu öldüler. Zaten kafaya değdiğinde öldürücü darbe vuruyor. 70 yaşındaki ihtiyarın kafasına 150 dikişin atıldığını gördük. Daha bir hafta önce Silopi’de bir çocuk daha öldürüldü. Onun ölümünü protesto edenlere yine ölümüne gaz bombası atıldı. Bir çocuk şu anda hala ağır yaralı… Birçok yaşlı ve genç insanın gaz bombalarının isabetiyle ağır yaralandığını biliyoruz. Ölenler öğreniliyor, yaralılar çok ağır olmasa hastaneye bile gidemiyor. Çünkü yaralılar hastaneye gittiğinde onlar da tutuklanıyorlar.
Metin Lokumcu Hopa’da, bir yaşlı insan da Bismil’de gaz bombalarının etkisiyle yaşamını yitirdi. Bu insanların niye öldüğünü yandaş basın, kendine liberal ya da demokrat diyen AKP kuyrukçuları ya da yağdanlıkları hiç araştırdı mı? Kürdistan'daki gaz bombalarının etkisi artsın diye içindeki zehir yoğunluğu arttırılmıştır.  Dünyanın başka yerlerinden kullanılandan çok daha yüksek zehir oranıyla bu gaz bombaları yapılıyor. Yerli üretime geçilmesiyle birlikte zehir oranı yüksek tutuldu. Bunun sonucu ikisi Kürt, bir Hopalı öğretmen üç insan gaz etkisiyle öldüler. Bu gaz bombası terörünü kim yapıyor? Tabii ki yandaş basın ve AKP'yi yağlayan bir kısım liberallerin görmezlikten geldiği AKP polisi!
Cizre’de birkaç tane çocuk yaşta gençler bir yurda Molotof atıyorlar. Bir gencin yüzü yanıyor. Bunu yandaş basın ve liberal bilinen yazarlar haftalarca işlediler. Ancak bir buçuk yaşındaki Mehmet bebek polisin gaz bombalarıyla öldürüldüğünde bunların değerlendirme yaptığını görmedik. Bu ölümleri görürlerse AKP'nin “ileri demokrasi” demesinin altındaki devlet terörünün ortaya çıkacağını bilmektedirler. 
 
Bunlar güncel baskılardır. Bir de devletin sistemli politikası ve bu politikanın getirdiği baskılar var. Bu devlet Kürtleri asimile etmek ve Türkleştirmek için bugüne kadar görülmedik baskılar yapmıştır. Bugün de hala Kürtlerin kimliğini yasal güvenceye kavuşturmayarak, anadilde eğitimini ve çok dilliliği kabul etmeyerek, Kürt halkının siyasi iradesini ve öz yönetimini ifade eden Demokratik Özerkliği reddederek bu halk üzerinde dünyanın hiçbir yerinde olmayan baskı ve zulmü uygulamaktadırlar.
Bugün dünyada Türk devleti kadar bir halk üzerinde bu düzeyde inkârcı ve soykırımcı politikalar uygulayan başka bir devlet yoktur. Türk devletinin hala stratejik amacı Kürtleri asimile edip Türkleştirmektir. Asimilasyon’un bittiği koca bir yalandır. İnkârın bittiği de koca bir yalandır. Bugün Kürt’ten söz ediliyor, Kürtçenin kullanımı konusunda kimi alanlarda yumuşamalar yapılmıştır. Bunlar inkâr ve asimilasyonu ortadan kaldırmak için değil, aksine 21. Yüzyılda iletişim bilişim araçlarıyla yürütülen asimilasyon ve inkâr politikalarını rahatlıkla sürdürmek için devreye konmuştur. Kuşkusuz Kürt halkının mücadelesi onları zorlamasaydı bu gevşemeler de olmazdı. Ancak bu gevşemeler yeni siyasi egemenlik, inkâr ve asimilasyon politikalarını örtmek ve meşruiyet kazandırılmak için yapılıyor.
 
Bugün dünyada Kürtlere uygulanan bu acımasız politikaya benzer politika uygulayan başka bir ülke var mı bilemiyoruz. İran bile Kürdistan kavramını kullanırken Türkiye hala bu kavramın kullanılmasını tehlike ve bölücülük olarak görüyor. Hiçbir gün bir AKP’linin Kürtlerin yaşadığı coğrafyaya Kürdistan dediğini duydunuz mu? AKP'nin Kürtleri temsil etmeyeceğinin nedenini bundan daha iyi ortaya koyan veri olabilir mi? Güney Kürdistan'a bile hala Kürdistan diyemiyorlar. 

Kürtlerin siyasi iradesini tanımayan, meclislerini, öz yönetimini, anadilde eğitim haklarını, kamu alanında Kürtçe kullanımını yasaklayan Türk devleti despot olmuyormuş; Kürtler bu inkârcı ve baskıcı sistemden kendilerini kurtarmak için Demokratik Özerklik istediğinde pol potçu oluyormuş. Bu kadar kara propaganda ve utanmazlık ancak egemen ulus şovenizmi damarlarına işlemiş AKP yandaşı yazarlarda ve kimi liberallerde görülebilir. Türk devletinin eskiden uyguladığı politikayı da bugün izlediği politikayı da ne Güney Afrika yönetimi ne İsrail ne de o çok eleştirilen Kamboçya’daki pol pot yönetimi uygulamıştır. Çünkü bir halkın kimliği, dili ve kültürüyle yok etme politikası hala bırakılmamıştır.
Kürtler Demokratik Özerklik ilan edip uygularız deyince “bedelini öderler” cevabını veriyorlar. Şimdilerde liberal takınan bir zamanların Türkçüsü Mümtazer Türköne’nin sen vergi vermez, Demokratik Özerkliği uygularsan soğukkanlı bir ejderha olan devlet de harekete geçer diyerek Kürtleri tehdit ediyor. 

Demokratik Özerkliği kabul etmemelerini, devlet politikalarına, egemen ulus şovenizmine dayandırmak yerine, Kürtlere diktatörlük getirirmiş, bu nedenle kabul edilmemeliymiş gerekçesine dayandırıyorlar. Kürtleri sevdikleri için Demokratik Özerkliği reddediyorlarmış! İnsana ciddi olun derler. Kürtleri aptal, kendinizi akıllılar yerine koymayın. 
 
Uşak ruhlu Sayın Galip Ensarioğlu’na bir şeyler söylemek lazım. Kürt Özgürlük Hareketi'ne yalvararak yurtsever işadamlarının desteğiyle ticaret odası başkanı oldu. Bugün KCK davasından yatanların desteğiyle ticaret odası başkanı olmak için rüşvet bile verdiği söyleniyor. Şimdi devlet ihalesi almak, ticari alanda işlerini düzeltmek için AKP'ye görülmedik bir yardakçılık yapıyor.
Bu zatı muhterem de Demokratik Özerklik ilan edilemezmiş, ama gücün varsa uygula diyormuş. Uygulasınlar sözünü de esasta olarak alay etmek için söylüyor. Çünkü Kürtlerin biz kendi kendimizi yönetiriz demesi bu ucube kişilik için saçmalıkmış. Kendisi saçmalayıp zırvalarken bir halkın demokratik iradesini Demokratik Özerklik ilanına tam da egemen ulus şovenist kafalılar gibi saldırıyor. Böylece daha fazla göze girecek, daha fazla ihale alacak. Kürt Özgürlük Hareketi'nin sırtından zenginliğine zenginlik katacaktır. PKK'ye eskiden küfredenler de PKK ve Apo rantından nemalanırdı. Şimdi bu rantı yiyenlerin ismi ve cenahı değişmiştir.
Sayın Ensarioğlu, Kürdistan Türk devletinin ve onun siyasi aktörlerinin tapulu malı değildir! İşgal etmişler, askeri ve siyasi zorla hâkim olmuşlar diye Kürdistan'da her şeyi yapmayı hak etmemişlerdir. Cemil Çiçek “biz bu toprakları zorla aldık, bizim dışımızda kimse bu topraklar adına konuşamaz” diyor. Siz de bu zihniyeti uşaklığı içselleştirmiş birisi olarak dillendiriyorsunuz. Aranızdaki tek fark sizin Kürt olmanızdır. 

Şunu bilin ki devlet Demokratik Özerkliği kabul etmiyorsa, bedelini öder diyorsa, senin gibi saçmalık diyen ve Kürtlerin böyle bir hakkı olmadığını söyleyenler varsa, Kürtlerin de ilan etme hakkı vardır. Kuşkusuz sana sormadan da uygulayacaklardır. Zaten 2005 yılından beri toplumu örgütlü kılarak ve demokratikleştirerek uyguluyorlar.
Sen Türk devletinin ve AKP hükümetinin Kürtler ve Kürdistan üzerinde her türlü uygulama tasarrufu olduğunu, bunun meşru hakları olduğunu söyleyebilirsin. Ancak 1924 yılından beri böyle bir meşruiyetleri de hakları da yoktur. Sadece Kürt inkârcısı anayasalar, bunun yarattığı siyasi sistem ve askeri güçle Kürdistan'da zoraki bir tasarrufta bulunuyorlar. 

Kürtler yüz yıldır bu duruma itiraz ediyorlar. Kırk yıldır da bu itirazlarını en yüksek sesle dile getiriyorlar. Bu mücadele özgür ve demokratik iradeli Kürt yaratmıştır. Artık 1924 anayasasından bu yana dayatılan tek taraflı tasarrufu kabul etmiyorlar.
 
DTK demokratik özerkliği ilan ederek yapılacak yeni anayasanın nasıl demokratik olacağını ortaya koymuştur. 1924 yılından beri gerçekleştirildiği gibi Türk egemen zihniyetinin kendisine göre bir anayasa yapamayacağını ilan etmiştir. Bu, aynı zamanda Kürtlerin demokratik bir anayasanın nasıl olması gerektiğini ortaya koymasıdır. Kürtlerin buna hakkı da vardır. Bunu hem uygulayacaklar hem de Türk devletinin anayasal statüye kavuşturmasını isteyeceklerdir. Bu hem demokratik istemdir hem de aktif demokratik mücadeledir.

Mustafa Karasu

Hiç yorum yok: