- Ana Sayfa
- Öcalan Anlatıyor: Uluslararası Komplo Gerçeği
- SAİD-İ KURDÎ(Nursi) VE KÜRT SORUNU
- Batı Kürdistan(Rojava) Devrimi
- Soykırımdan Özerkliğe Batı Kürdistan
- AKP ve Faşizm Üzerine
- Anti Emperyalist-Kapitalist Mücadele ve KÜRT BAHARI
- Karadeniz: Toprak, Su, Hava ve Emek
- Bir İşkence Yöntemi Olarak Tecrit
- Politik Sinema
- Belgeseller
- E-Kitaplar
- İnternet Sansürünü Del !
Site İçi Arama
8 Temmuz 2011 Cuma
Siyasetteki Güç Kayması Futbola Yansımaktadır
Türkiye her gün yeni bir şok yaşamaktadır. Seçilmiş milletvekillerinin cezaevinde tutulması tartışılırken, futbolda şike operasyonu gündeme sokulmuştur.
Bu operasyonun gerçekleşme zamanı bir gündem saptırması sağlasa da, diğer yandan futbolun Türkiye’de nasıl bir işlev gördüğünü de tartışmaya açmış bulunmaktadır. Bu bakımdan her işte bir hayır vardır deyimi çerçevesinde bu operasyon olumlu olmuştur diyebiliriz.
Tüm antidemokratik ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de siyaset varlığını bugüne kadar psikolojik savaş ağırlıklı sürdürmüştür. Bugün de AKP zihniyetinin hakimiyeti altında Türkiye toplumu ve Kürt halkına karşı yoğun bir psikolojik savaş yürütülmektedir.
20.yüzyılda spor baskıcı ve sömürücü sistemlerin toplum üzerindeki varlığını sürdürmede önemli bir araç olarak kullanılmıştır. 3 S denilen spor, sanat ve seks bir sektör haline getirilerek toplumu uyutma aracına dönüştürülmüştür. Bugün spor da sanat da, cinsellik de gerçek işlevinden çıkarılarak toplum karşıtı psikolojik savaş unsurları olarak kullanılmaktadır.
Türkiye’de futbol her zaman şaibeli olmuştur. Toplumu uyutma aracı olarak kullanıldığı için burada dönen hukuk dışılıklara göz yumulmuştur. Futbolun 1965 yılından sonra gençliğin enerjisini buraya yöneltmek için tüm Anadolu’ya yayıldığı bilinmektedir.
Futbolun en fazla psikolojik savaş aracı olarak kullanıldığı dönem 1990-2000 arasındaki dönemdir. Bu dönem her kurum Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı nasıl psikolojik savaşın parçası olarak kullanılmışsa, futbol da aynı amaçla kullanılmıştır. Bu dönemdeki futbol federasyonu tamamen derin devlete bağlı çalışmıştır. Haluk Ulusoy federasyon başkanlığında futbol sahaları şovenizmin geliştirildiği ve kutsandığı mabetler haline getirilmiştir. Böylece Türkiye toplumunda Kürt halkının mücadelesine nefes aldıracak demokratik gelişimin önü alınmaya çalışılmıştır.
Bu dönemde en çarpıcı gelişmelerden biri de Galatasaray’ın futbolda öne çıkarılması ve arka arkaya gelen şampiyonluklarıdır. Kürtler, Kürt Halk Önderi’nin Galatasaray taraftarı olmasından dolayı Galatasaray’a sempati duymaktadırlar. Yeni kuşak Kürtlerin çoğunluğu Galatasaray taraftarı olmuştur. 1990’lı yıllarda Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kirli özel savaş ve yoğun psikolojik savaş yürüten devlet, Kürt gençlerinin yönünü gerilladan uzaklaştırıp futbolun içine çekmek için Galatasaray’ın üst üste şampiyon olmasını planlamıştır. O yıllarda çoğunlukla ikinci olan Beşiktaş’ın başkanı Süleyman Seba “şerefli ikincilikler”den söz etmektedir. MİT’le sıkı ilişkisi bilinen Süleyman Seba ülkenin milli menfaatleri için ikincilikte kalmayı şerefli bir sonuç olarak değerlendirmektedir.
1990-2000 yılları futbolda çeteleşmenin kurumlaşıp dal budak saldığı yıllardır. Her ne kadar PKK’nin silahlı güçlerini sınırdışına çıkarmasıyla birlikte bu özel savaş yapılanması gevşese de bugüne kadar çeşitli biçimlerde devam etmiştir. Nasıl ki Kürdistan’daki faili meçhul cinayetler üzerine devlet çıkarları gereği gidilmiyorsa, futbolun Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı kullanıldığı dönem çeteciliğinin üzerine de gidilmemektedir.
2000’li yıllardan sonra bu defa bazı çevreler Kürtler içinde Fenerbahçelilik Galatasaraylılık kadar gelişirse Kürt sorununu birlik içinde çözmek kolaylaşır teorisini ortaya atmışlardır. Fenerbahçe’nin 2000’li yıllardan sonra yükselişinin bu teoriyle ne kadar bağlantılı olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak bir dönem Galatasaray’ın futboldaki hakimiyeti son yıllarda Fenerbahçe’ye geçmiştir.
Ancak son operasyonun daha çok Türkiye’deki siyasi çekişmeler ve Türkiye’de siyasetin yeni dengeler üzerine oturmasıyla bağlantılı olduğunu düşünmek daha gerçekçi ve doğrudur.
AKP, Anadolu’da gelişen sermaye üzerinden Türkiye siyaseti üzerinde etkili olmaya ve devleti ele geçirmeye başlamıştır. Bilinen İstanbul sermayesiyle Anadolu Kaplanları olarak ifade edilen sermaye arasında ciddi bir güç mücadelesi ortaya çıkmıştır. AKP, tarikat ve siyasal İslamcı kimliği olan bu burjuvazinin siyasi temsilcisi olarak 9 yıldır iktidardadır. Tüm siyasi ve ekonomik politikalarını bu sermayenin güçlenmesi doğrultusunda belirlemekte ve uygulamaktadır.
Futboldaki bu operasyon da klasik iktidar blokları ve İstanbul sermayesinin etkisinde bulunan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın etkisini kırıp futbolun eksenini de Anadolu Kaplanları denilen sermayenin etkisine kaydırmak için yapılmıştır. Kuşkusuz gerçek olan şike bulguları da bu amaç için kullanılmaktadır.
Futbolda şike ve şaibe her zaman olmuştur. Ama şimdiye kadar toplumu aldatma işlevi gören bu duruma göz yumuluyordu. Futbolun ekseni kaydırılmak istendiğinden bu defa göz yumulmamıştır. AKP siyasi alandaki gücünü bu defa da futbol alanındaki yandaşlarına vermek için kullanmaktadır. Dolayısıyla bu operasyon AKP’nin kendini güçlü hissettiği anda dikkatli olunmazsa ters tepecek bu alana da el atması olarak görülmelidir.
Bursaspor geçen yıl bu amaç doğrultusunda şampiyon yapılmıştı. Bu yıl da Trabzon’un şampiyon olması planlanmıştı. Ancak Fenerbahçe’nin derin ilişkileriyle bilinen başkanı bu gücünü kullanarak bugün belgesi bulunan şike ilişkileriyle Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını sağlamıştır. Anlaşılıyor ki süper ligin ikinci yarısının son 10 maçı Trabzon’u şampiyon yapmak isteyenlerle Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak isteyenlerin şike yapma mücadelesi içinde geçmiştir. Kuşkusuz antrenörler ve futbolcular bu şike mücadelesinden habersiz kendi güçlerini sonuna kadar harcamışlardır. Seyirciler de bundan habersiz her maçta büyük heyecanlar yaşamışlardır. Ancak esas sonucu belirleyenin bu çabalar ve heyecanlar değil, şike mücadelesinde baskın çıkanlar olmuştur.
Futbolun Türkiye’de nasıl bir siyasi araç ve sömürü etkeni olduğunu en iyi, bir zamanlar Galatasaray’ın efsane sağa açığı olan Devrimci Futbolcular Sendikası Başkanı Metin Kurt ortaya koymaktadır. Metin Kurt’un belirttikleri tabii ki sadece Türkiye için değil, tüm dünya için geçerlidir.
Futbolu, dolayısıyla tüm sporu bir ticari sektör alanı ve siyasi amaç için kullanılan araç olmaktan çıkarmadan bu tür kirli ilişkiler, şike ve çeteleşmenin önü alınamaz.
Spordaki futbol çetelerinin üzerine gidilmesi ve şikenin ortadan kaldırılması desteklenmesi gereken bir şeydir. Ancak AKP’nin siyasi alanda yaptığı gibi baskıcı otoritenin el değiştirmesi gibi futbolda da mevcut hakim güçlerin yerine yeni futbol çetelerinin ve futbol sektörünün önü açılmak için yapılıyorsa, bu operasyondan futbol ve spor için hayırlı sonuçlar beklemek boş bir hayaldir.
*Hüseyin Ali’nin bu yazısı Yeni Özgür Politika gazetesinin 8 Temmuz tarihli sayısında yayınlandı.
Etiketler:
ABD,
AKP,
BDP,
Demokratik Özerklik,
Fetullah Gülen,
Gülen Cemaati,
Kürdistan,
Kürt Sorunu,
MÜSİAD,
PKK,
Recep Tayyip Erdoğan,
Siyasal İslam,
Takkiyecilik,
Türk-İslam Sentezi,
Yeşil Sermaye
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder