8 Temmuz 2011 Cuma

Hakikatleri Araştırma Komisyonları ve Yaşanan Deneyimler

Yeni_Özgür_PolitikaHakikat Araştırma Komisyonları’nın kuruluşu uzun soluklu bir süreç içinde sadece başlangıç olabilir. Bu açıdan geçmişle başarılı bir hesaplaşmanın devlete bağımlı hale getirilmeden, güçlü bir toplumsal hareket tarafından yürütülmesi gerekir. Toplumsal barış, devlete bırakılmayacak kadar hassas ve önemli bir olgu olduğundan, bunun yürütücüleri de toplumsal güçler olmalı.  
“Paraguay ulusu adına, maruz bırakıldığı bütün adaletsizliklerden dolayı af dilerim.” Bu sözler Paraguay Devlet Başkanı Fernando Lugo’ya ait. 28 Ağustos 2008’de Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun (CVJ) sonuç raporunu karşıladığında, bu sözlerle diktatörlük dönemin mağdurlarından özür diledi: “Baskı altındakilerin yaşamak zorunda bırakıldığı yalnızlıktan dolayı af dilerim. Yeni bir toplum için mücadele edenlerin vücudunu, zihnini ve ruhunu inciten bütün acılardan dolayı af dilerim. İşkence suçunu işlemiş olan ve insanları kaybettiren sivil ve askerlerin cezalandırılması ile adaletin yerini bulmasını diliyorum.” Ancak Lugo adaletin yerini bulması için adaletin bu zorluğu omuzlama başarısını göstereceği yönde tereddütlü olduğunu da dile getirdi: “Adalet, rolünü oynama, yardım etme, açık yaraları sarma gücünü gösterebilecek mi?”

Alman kökenli diktatör Alfredo Stroessner, 1989 yılındaki kaçışına kadar 35 yıl boyunca Colorado partisi ile ordu güçlerinin oluşturduğu bir devlet düzeninde halka karşı her türlü terörü estirdi. Kendisine karşı düzenlenen askeri darbenin ardından diktatörlük döneminde işlenen suçların yargıya taşırılma koşulları olumlu görünüyordu. Zira Stroessner ve dostları, yeni hükümetle anlaşıp, kendi geleceklerini güvence altına alma zamanına sahip olmamışlardı. Stroessner ile İçişleri Bakanı Augusto Sabino Montanaro apar topal ülkeyi terk edip, Brezilya ve Honduras’ta iltica ettiler. Bu nedenle Paraguay’da sorumlulara karşı davaların açılmasını önleyen hukuki engeller yoktu. Ne af yasası vardı, ne son noktayı koyan bir yasa, ne dokunulmazlık ne de farklı bir güvence.

1989 yılındaki toplumsal atmosfer de geçmişle tutarlı bir şekilde hesaplaşmaya müsait idi. Darbeden 9 ay sonra, yani Kasım ayında ülkedeki insan hak örgütleri ve mağdur dernekleri bir araya gelerek Cezasızlığa Karşı Koordinasyonu kurdular ve adalet bakanlığı önünde 20 bin kişinin katıldığı bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Üç yıl sonra insan hakları aktivisti Martin Almada diktatörlük rejimine ait gizli polis arşivleri ele geçirince, somut delillere de sahip olundu.

Diktatör Gitti, Düzeni Kaldı
Fakat bütün bunlara rağmen diktatörlüğün resmi bitişi sadece kısmi bir kopuş anlamına geldi. 1989 yılında sadece rejimin zirvesinde yer alanların ismi değişmişti, Colorado partisi, güvenlik güçleri ve devlet organlarının oluşturduğu siyasi-askeri birlik varlığını sürdürebildi. Ancak bu yılın Nisan ayındaki seçimlerde Colorado partisinin 60 yıllık iktidarı kırılabildi ve 15 Ağustos’ta eski piskopos Fernando Lugo Devlet Başkanı görevine getirildi.

Stroessner rejiminden hemen sonra katledilenlerin veya kaybettirilenlerin yakınları ilk sorumlulara karşı ilk davaların açılmasını sağladılar. 1989 yılın sonuna kadar açılan 54 davadan sadece 17’si savcılık tarafından kabul edildi. Ancak kabul edilen davalar bile sürekli ertelenip, sonuçsuz kaldılar. Bunun temel nedeni, yargıçların hemen hemen hepsinin Colorado partili olmasında yatıyordu. Yine ağır işkence olayları bile var olan yasalar nedeniyle sadece “yaralama” olarak isimlendiriliyordu, “kaybettirmek” suç kapsamınıa girmiyordu bile.

1989-2006 yılları arasında Paraguay mahkemelerinde Stroessner diktatörlüğü döneminde devlet güçleri tarafından işlenen ağır insan hak ihlalleri nedeniyle toplam 5 bin 583 dava görülmekteydi. Fakat sadece bir avuç kadar polis memuru yargılanıp, cezalandırıldı. Tek bir asker veya siyasetçi yargılanmadı. Çok sayıda sorumlu, davaların uzatılması nedeniyle yargılanmadan öldüler. Eski diktatör Stroessner de 2006 yılın Ağustosunda Brezilya’da öldü.

Ekim 2003’de Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun kurulması kararlaştırıldığında, geçmişle hesaplaşılacağı yönde umutlar büyüdü. İnsan hak örgütleri ve mağdur aileleri uzun yıllar bunun için mücadele etmişti. Komisyon işlenen suçları açığa çıkaracaktı ve geçmişle hukuksal bir hesaplaşmanın zeminini oluşturacaktı. Mayıs 1954-Ekim 2003 arası dönemde yaşananları araştırmakla görevli komisyon 2004 yılın Ağustos ayında çalışmalarına başladı. Komisyonun başkanlığına eski piskopos Mario Melanio Medina getirildi.

İnsanlık Suçlarında Zaman Aşımı Yok!
Komisyon 2004 yılının aralık ayında “Tanıklığının tarihimizin parçası olması için” başlıklı kampanyayı başlattı. Bu şekilde 2 bin 59 şahidin ifadesi alınabildi. Ayrıca değişik arşivlerden de yararlanıldı. Fakat en az ifadeler nedeniyle komisyon kayıtlarına geçen olaylarının en az yarısının arşivlerde bulunmadığı sonucundan yola çıkılarak, Stroessner rejimi döneminde ağır insan hak ihlallere maruz bırakılan sayının 20 bin 90 olduğu tahmin ediliyor. 423 faili meçhul cinayet kayda geçirildi. Komisyon kendi topraklarını terk etmek zorunda bırakılmayı da ağır insan hak ihlali olarak nitelendirdi. Bütün bunlarla birlikte komisyon 1954-1989 yılları arasında en az 128 bin 76 kişinin temel haklarından mahrum bırakıldığı sonucuna vardı. Böylece Paraguay toplumunun yüzde 10’u ağır insan hak ihlallere maruz bırakıldı.

Komisyonun oluşturduğu istatistiğe göre her 63 yetişkinden biri ilegal bir şekilde tutuklanıp, işkence edildi. Yine tutuklananların yüzde 10’u çocuktu. Siyasi tutsakların çoğu eril iken, kadın tutsakların oranı yüzde 14 olarak belirlendi. En çok devlet baskısı ile karşı karşıya kalan siyasi grup Komünist Partisi iken, yargısız infaz edilenlerin çoğu diktatör rejime karşı silahlı mücadele veren örgüt militanları oldu. Komisyon sonuç raporunda ağır insan hak ihlalleri insanlık suçu olarak nitelendirip, bunların evrensel ve ulusal yasalara göre zaman aşımına uğramayacak suçlar olduğuna dikkat çekti. Raporda ayrıca en az 7 bin 314 ağır hak ihlalinden sorumlu tutulan 710 kişinin adı veriliyor. Komisyon sadece bunların yargılanmasını talep etmekle sınırlı kalmayıp, devlet kurumlarındaki siyasi sorumluların yargılanmasını istedi. Hukuksal alanda reformlara gidilmesi için kapsamlı bir tavsiye paketini de hazırlayan komisyon, öncelikle Adalet Divanı’nın reforma tabi tutulmasını istedi. Paraguay’daki komisyon çalışmalarını sonuçlandırıp, raporunu hükümete iletti. Şimdi ise hükümetin davranması gerekiyor. Ülkedeki geçmişle hesaplaşma bu nedenle henüz ilk aşamasında duruyor. Bu hesaplaşmanın pratiğe de geçirilip, geçirilmeyeceğini önümüzdeki süreç gösterecek.

Cezalandırmayan Deneyim Doğu Timor
16’ıncı yüzyılda Portekiz tarafından sömürgeleştirilen ve ardından komşusu Endonezya tarafından işgal edilen Doğu Timor, 1975 yılında Endonezya’nın 27’inci vilayeti oldu. Halkın buna karşı verdiği mücadele sürecinde sayıları 183 bin ile 800 bin arasında tahmin edilen Doğu Timorlu hayatını kaybetti. 1999 yılında yapılan bir referandumda bağımsızlık kararı çıkınca, Endonezya ordusu ve kendisini destekleyen milisler bir kez daha terör estirdiler. Bu süreçte yaklaşık bin 300 Doğu Timorlu katledildi, 600 bin insan toprağından sürgün edildi, ülkedeki binaların yüzde 80’i yakılıp yıkıldı. Ancak Birleşmiş Milletler tarafından gönderilen askerler bu duruma son verebildiler. Doğu Timor başta geçici olarak BM’nin denetimine girdi, ardından 20 Mayıs 2002’de bağımsızlığına kavuştu.

Ancak geçmişle hesaplaşmadan geleceğin kurulması mümkün değil ve Doğu Timor’un da kendi geleceğini kurabilmesi için geçmişin acılarından arınmalıydı. Bu amaçla 9 Mart 2005’te dönemin Doğu Timor Başbakanı Xanana Gusmao ve Endonezya Başbakanı Susilo Bambang Yudhoyono Cakarta’da, her iki ülkeden toplam 10 kişinin yer alacağı Hakikat ve Dostluk Komisyonu’nun (CTF) kurulmasını öngören bir anlaşma imzaladılar. Ancak CTF’den bağımsız olarak dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan Şubat ayında ayrı bir komisyonun kurulması talimatını verdi. CTF cezalandırmadan geçmişle hesaplaşmayı esas alırken, BM komisyonu bir mahkemenin kurulmasını ve suçluların cezalandırılması talebiyle ortaya çıktı. Hakikat ve Dostluk Komisyonu 15 Ocak 2007’de, işlemiş oldukları suçları itiraf eden ve mağdurlardan özür dileyen herkes için af talebinde bulundu. Ardından gelen altı ay içinde 1999 yılında işlenen suçlarla ilgili 70 şahidin dinlenmesi karar altına alındı. İlk sorgu turu Mart ayında yapıldı. Ancak bu sorgularda her zaman istenilen sonuçlar alınamadı. Mayıs ayında yapılan ikinci sorgu turunda ifade veren General Wiranto işlenilen suçların insan hak ihlali değil, sıradan adli suçlar olduğunu savundu ve kendi sorumluluğu altında işlenen suçların hiçbirini kabul etmedi. Beşinci tur Eylül ayında Doğu Timor’un başkenti Dili’de yapıldı. Bu sorguda artık Doğu Timor’un Başbakanı olan Xanana Gusmao, eski gerilla komutanı ve o dönemin Savunma Bakanı Taur Matan Ruak ile dönemin özerklik hareketinin maliye sorumlusu Tiotonio Azis soruları yanıtladılar. Gusmao ve Ruak şahit olarak değil de, tarihsel koşullarla ilgili bilirkişiler olarak dinlenirken, bu turda Endonezya ordusundan, Endonezya yandaşı bir milis ve bağımsızlık hareketinden temsilciler dinlendi. Bu sorguda milisin Endonezya hükümetinin istemi doğrultusunda oluşturulmuş olduğu ortaya çıktı. Ayrıca 1999 yılında yaşanan olaylardan dönemin Endonezya Başbakanı ve Güvenlik Bakanı’nın sorumlu olduğu kaydedildi. Siyasi kararların tümünün merkezi hükümet ve ordu tarafından alındığı ifade edildi.

Cakarta’da yapılan altıncı ve son sorguda eski üst Endonezya ordu mensupları sorgulandı. Burada ifade veren genel teğmen Kiki Syahnakri Endonezya ordusunun Doğu Timor’da suç işlemiş olduğunu inkar etti ve BM’yi şiddetten sorumlu tuttu. Ayrıca bağımsızlık referandumunun manipüle edildiğini iddia etti ve Doğu Timor’da bulunan Endonezya ordusunun her zaman barıştan yana olduğunu ileri sürdü. Syahnakri, Türkiye’deki korucu sistemi ile kıyaslanabilecek milislerin ise Endonezya tarafından kurulduğunu, eğitildiğini ve silahlandırıldığını inkar etmedi ve bunları “yasal, sivil savunma güçleri” olarak nitelendirdi.

Organize Şiddet Kampanyası
Hakikat ve Dostluk Komisyonu 2008 Ocağında sonuç raporunu sunacağını açıklamış olsa da, raporunu ancak Temmuz ayına kadar hazırlayabildi. Raporda Endonezya hükümetinin, ordusunun ve polisinin 1999 yılında yaşanan olaylarda meydana gelen “ağır insan hak ihlallerinden sorumlu” olduğu kaydedildi. Organizeli bir şiddet kampanyasının yürütülmüş olmasına dikkat çekilen raporda bağımsızlık örgütleri de kısmen insan hak ihlallerden sorumlu tutuluyor. Raporda sorumlulara, mağdurlardan özür dileme çağrısı yapılıyor. Her iki ülkenin hükümeti tarafından kabul edilen rapor, ancak aylar sonra çok sayıda ertelemeden sonra resmi bir şekilde teslim edilebildi.

Doğu Timor örneği çok eleştirilen bir deneyimdir ve sonuç verip vermeyeceğini şimdiden kestirmek zor. CFT hukuksal güce sahip olmayıp, sadece tavsiyelerde bulunabiliyor. En çok tepki gören nokta, sorumluların yargılanmaması. Sonuç olarak geçmişle hesaplaşmanın sonuç verebilmesi için suç işleyenlerin suçlarını kabul etmeleri ve mağdurlardan en azından hiç olmazsa özür dilemesi gerekiyor. Doğu Timor’da sorumluların cezalandırılmaması tercih edildi. Zira, sadece ve sadece kendilerine ait olan bu tercihte haklı olabilirler. Ancak Hakikat ve Dostluk Komisyonu’nun gerçekten de geçmişle hesaplaşmak için yeterli bir çalışma olduğu tartışmalı olup, daha çok bir başlangıç olarak değerlendirilebilir.

Peru’da Zahmetli Hesaplaşma
1980-2000 yılları arasında Peru’da gerilla hareketleri ile hükümet arasında süren savaşta 60 bini aşkın kişi hayatını kaybetti, sayısız insan işkence gördü. 600 binden fazla insan sürgün edilip, hala kendi ülkelerinde mülteci gibi yaşama savaşını veriyor. 1990-2000 yılları arasında Devlet Başkanlığı yapmış olan Alberto Fujimori’nin yolsuzluk ve ağır insan hak ihlalleri nedeniyle görevden alınmasından sonra Peru demokratik koşulların inşa edilmesine başladı. Bunun için geçmişle hesaplaşılması gerekiyordu. Bu amaçla dönemin geçici hükümet başkanı Valentin Paniagua’nın inisiyatifi ile 2001 yılın Haziran ayında, 1980-2000 yılları arasında işlenmiş insan hak ihlalleri aydınlatmakla görevli bir Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu. 12 kişilik komisyonun başkanlığına Lima Katolik Üniversitesi’nin rektörü Salomón Lerner getirildi. Fujimori yönetimi dönemi Çalışma Bakanı Yardımcısı, bir hava kuvvetleri komutanı ve Aydınlık Yol isimli gerilla hareketinin liderlerinden birinin kardeşinin yanı sıra insan hak örgütü temsilciler, dini temsilciler ve sivil toplum temsilcileri komisyonda yer aldı.

Komisyonun çalışmaları başından itibaren oldukça zor geçti. Başlangıçta bazı taraflar, 1990 yılından önceki yönetimlerin demokratik bir şekilde seçilmiş olduğu gerekçesiyle sadece Fujimori rejimi altında işlenen suçları araştırılmasını istediler. Ancak kayıpların dörtte üçünün 1990’dan önce yaşanmış olması nedeniyle bu istek reddedildi. Eski Devlet Başkanı Alan García’nin partisi APRA, komisyonun çalışmalarını engellemek için bazı komisyon üyelerine karşı karalama kampanyası yürüttüler. García’nin Devlet Başkanı olduğu dönemde, 300 tutuklunun katledilmesi ile sonuçlanan en ağır katliamlardan biri yaşanmıştı. Ordu da komisyonun çalışmalarını bozguna uğratmak için elinden geleni yaptı. Ordu yönetimi bu amaçla subaylarla ilgili bilgi vermeyi reddetti ve sözkonusu dosyaların kayıp olduğunu ileri sürdü. Fujimori de yaşadığı Japonya’da her türlü işbirliği reddedip, komisyon başkanına ifade vermedi.

Toplumsal Bilinç İhtiyacı
Ancak bütün bunlara rağmen komisyon çalışmalarını sürdürdü ve hem bölgesel açık oturumlarda, hem de tek tek yaptığı görüşmelerde toplam 16 bin ifade aldı. Toplam 10 bin insanın yer aldığı açık oturumlarda 20 yıllık süre içinde yaşanan vahşet toplumun gözleri önüne serildi. İlk değerlendirmeler Aydınlık Yol hareketinin cinayetlerin yarısından sorumlu olduğu sonucunu beraberinde getirdi. Cinayetlerin üçte birinden ise güvenlik güçleri sorumlu tutuldu. Polisin ve ordunun en vahşi insan hak ihlalleri ise 1980-1990 yılları arasında yaşandı.

Komisyon bir yandan şahit ifadelerini belgelerken, bir yandan da işlenen suçları toplumsal bilince taşırmaya çalıştı. Bir çok Perulu bu şekilde ilk defa yaşanılanların kapsamını algıladı. İfadelerin alındığı oturumlarda 69 bini aşkın mağdurun ve olası suçlunun ismi toplandı. Bütün veriler bir arada toplanıp, insan hak örgütlerin ve mağdur yakınlarının hizmetine konuldu. Soruşturma makamları ve savcılık da incelemelerinde bu verilerden faydalandılar. Komisyonun görevlerinden biri de toplu mezarların bulunması ve delillerin toplanması. En yoğun çatışmaların yaşandığı bölge olan Ayacucho’da yaklaşık 170 toplu mezardan üçü açıldı. Komisyon bu katliamlarla ilgili bilgileri topladı, inceledi ve sorumluları araştırdı. Geri kalan mezarlar açılması için bir program oluşturuldu.

22 aylık bir çalışmadan sonra 3 bin sayfadan oluşan sonuç raporu resmi bir tören ile hükümete teslim edildi. Törende komisyon başkanı Lerner “Biz Perulular gerçekten demokratik bir toplum kurmak istiyorsak artık daha fazla yalanlarla yaşayamayız” diye konuştu ve geçmişle hesaplaşmanın bütün toplumun görevi olduğunu vurguladı. Peru’da bütün bu eksikliklere rağmen komisyonun başarısı, anonim mağdurlara ad vermiş olmasında yatıyor. Peru toplumunu kendi gerçeği ile karşılaştıran komisyonun çalışmaları sayesinde toplumda bilinç düzeyinin gelişmesine katkıda bulundu. Ayrıca eski Devlet Başkanı Fujimori’nin mevcut durumda sorumlu tutulduğu iki katliamdan dolayı yargılanıyor olması da bir umut ışığı.

Sonuç
Bütün bu örneklere bakıldığında geçmişle hesaplaşmanın uzun bir yol olduğu görülür. Hakikat Araştırma Komisyonları’nın kuruluşu bu uzun soluklu süreç içinde sadece bir başlangıç olabilir. Bazı örneklerde hükümetin komisyon çalışmalarını yeterince desteklemediği biliniyor. Bundan yola çıkarak, başarılı bir hesaplaşmanın devlete bağımlı hale getirilmeden, güçlü bir toplumsal hareket tarafından yürütülmesi gerektiği düşünülebilir. Toplumsal barış, devlete bırakılmayacak kadar hassas ve önemli bir olgu olduğundan, bunun yürütücüleri de toplumsal güçler olmalı. Yine belli bir süre içinde çalışmalarını yürüten bu komisyonların işleri, bu sürenin bitiminde sonuç raporunun iletilmesi ile bitmemeli. Ulaşılan sonuçların uygulanması için sürekli denetleyen ve baskı uygulayan mekanizmaların oluşturulması şart. Aynı zamanda bütün bu sürece baştan sona kadar en geniş halk kesimlerinin dahil edilmesi, sürecin her şeyden önce mağdurların onurunu koruyan bir şekilde yürütülmesi esas alınması gereken kriterler arasında yer alıyor.

Kürdistan’da yaşanan vahşetinin kapsamının düşünmek bile zordur. Ancak bütün bunlar aydınlatılmadan, ülkemizi karanlığa sürükleyen gölgelerden kurtulmak mümkün olmayacaktır. Bu yaşamsal ihtiyacı hissederek, var olan gerçek ve ihtiyaçlara uygun yöntemler üzerine bir tartışmanın başlatılıp, halk tarafından da onaylanan bu yöntemlerin hayata geçirilmesi geleceğin inşa edilmesi için şimdiden şart.

HAZIRLAYAN: MERAL ÇİÇEK

Hiç yorum yok: