Otuz
yıldır devam eden düşük yoğunluklu savaş, birkaç aydır orta ve hatta
içinde olduğumuz günlerde yüksek bir seyirde sürüyor. Türk devleti bazı
taktiksel dönem pratiklerinin dışında her zaman PKK’ye karşı yüksek
düzeyde bir savaş yürütmüş ve her gelen hükümeti eliyle Kürt halk
gerçekliğini tanıyıcı adımlar atacağına ve sorunlaştırılan gerçekliğe
çözüm olacağına o habire çözüm yöntemini, PKK’yi tasfiye etmeyle bulmaya
çalışıyor. Bir yandan emekli olan generaller ve diğer yandan
genelkurmay başkanlığıyla birlikte AKP hükümetinin açıklamalarından da
anlaşılacağı üzere, PKK’nin düşük yoğunluklu bir savaş yürüttüğü ve
aksine TSK’nın da oldukça yüksek – yeni dönem strateji etrafında
inkârdan çok imhaya dönük- savaş ve politikaları yürüttükleri ortaya
çıkıyor. Yani bu sonuç bir yerde, resmi ağızlar tarafından da teyit
edilmiş oluyor.
En
son 2009 yılında KCK başkanlık konseyinin açıklamalarına bakacak
olursak; “ biz henüz gücümüzün %5’lik bir kısmını devreye koymuş
bulunuyoruz. TC’nin hem siyasal cephe hem de askeri cephede bu kadar
yoğunluklu olarak üzerimize gelmesine karşılık bizde eğer gücümüzü %
50’ye çıkartır ve saldırırsak düşünün bu savaş, daha on yıllar boyunca
devam eder” diyerek aslında bir yerde gelinen sürecin ipuçlarını
veriyordu.
Türk
ırk devletinin tüm yönelimlerini boşa çıkaran PKK hareketi gelinen
süreçte, BDP tabanından da çıkıp diğer partilere oy veren Kürtlere de
bir ışık ve kurtarıcı oldu. Bu temelde Kürt halkının kurtarıcı olarak
görüp benimsediği PKK hareketi ideolojik, gerilla öfke ve intikamın dili
ile birlikte barış savaşçısı ve bir yılı aşkın süredir üzerindeki
tecrit ile Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ında direnişiyle Kürt
halkı, moral değerlerini hep üst düzeyde tutmuş ve en zor şartlar
altında dahi psikolojisini daha bir çelikleştirmiştir.
Türk
devletinin hem toplu gerilla ve hem de halk katliamlarında tabloların
en acılı olanıyla karşılaşan Kürt halkı, özgürlük hareketine daima
güvenmiş ve destek olarak da yılmadan arkalarında olduğu mesajını her
daim vermiştir. Bu tablo AKP devleti ve Ordusunun moralini bozduğu gibi
düzenli savaş halinden çıkıp kimyasallara başvuracak kadar acze sokan ve
intihara varabilecek operasyonel pratikler ve açıklamalara sebebiyet
verdirmiştir.
Bunun
yanı sıra Gerilla savunma halindeyken bile gelen saldırıları
püskürtüyor, baskın yaptığında da neredeyse kayıp vermeden üstlenme
alanlarına dönerek psikolojik üstünlüğü de ellerinde tutabiliyorlar.
AKP
devleti ve Türk ordusunun bu savaşı kazanamayacağının ve aslında büyük
ölçüde kaybettiklerinin en önemli göstergelerinden biri de, sürekli üç
beş ‘çapulcu’ dedikleri özgürlük savaşçıları olan gerillalara karşı
yüzbinlerce asker, polis, korucu, özel paralı ordu göndererek başarısız
kalması ve üstüne üstlük hem yaptığı operasyon ve hem de gerillanın
devrimci harekâtları sırasında kaptırdığı silahlarıdır. Silah askerin
namusudur denilerek tugayda, alayda veya herhangi bir askeri kurumda
kaybolan en küçük bir tabanca bile komple bir birliğin sürülmesi ve
soruşturmalık olmasıyla sonuçlanıyorken, gerilla her çatışma sonrası
mutlaka onlarca silah ve mühimmata el koyabiliyor.
Dün
Bêşebab’ta düzenlenen devrimci harekât sonrası ele geçirilen askeri
mühimmatı hepiniz Nûce TV ekranlarından izlemişsinizdir. Görüntülerde
dikkat çekici olan en önemli ayrıntı, “kurşunlarla HPG” yazılmasıydı. Bu
görüntü AKP devleti, TSK ve askerlerin aklını almakla kalkmıyor,
Ortadoğu nezdinde de Türk devletinin düzenbazlığını hükümetin
sahtekârlık, riyakârlık ve yalancılığını ortaya net bir biçimde seriyor.
Bir yerde ortaya çıkan sonuç, özgürlük savaşçılarının değil
kendilerinin “üç-beş- çapulcu olduğu gerçeğidir.
Sayın
Selahattin Demirtaş’ın, “400 km gerillanın denetiminde” açıklaması
sonrası kopartılan kıyametler, ardından Demirtaş’ı teyit edici bir seyir
izledi. Öyle ki bütün Kürdistan ve Türkiye’nin karşısında canlı yayında
Erdoğan tarafından bile TV’de yapılan bir ‘söyleşi’ ile gerillanın bu
denetimi, itiraf edildi.
Tüm
bu çaresizlik örnekleri de gösteriyor ki AKP Hükümeti kesin ve net
düşüşünü yaşıyor. Aslında AKP’nin düşüşünü de bir yana bırakacak olursak
ben eğer Türk devleti böyle giderse çok çok birkaç yıla kalmaz, bir
Libya, Mısır, Ürdün, Irak ve Suriye gibi olabileceğini dahi iddia
ediyorum. Bir yerde sürecin bu şekilde devam etmesi Türkiye’nin Suriye
ve İran’dan önce çökmesi anlamına da gelebilir. Erdoğan zihniyetine
bakacak olursak o bir Osmanlı hülyasında ve üst düzey faşist profiliyle
orta yerde duruyor. Belki Suriye ve İran demokratikleşebilir ama ben bu
zihniyetle –ki değişebileceğini de sanmıyorum- Türkiye’nin
demokratikleşeceğine hiç ama hiç ihtimal vermiyorum.
Son olarak, Türk devletinin gelmiş olduğu nokta ve çöküşünü Erdoğan bizlere sunuyor ve diyor ki; “Bizi tuzağa düşüremezler”… Yazık! Erdoğan kucakta olanın tuzaklara düşme ihtimalini de görmek istemiyor olacak ki böyle bir söz sarf ediyor.
Erdoğan’ın,
BDP çevresinin açıklamaları ve en son gerillanın Şemzînan, Çelê ve
Gever alan denetimi sonrası Bêşebab devrimci harekâtı ile beraber,
medyaya yansıyan açıklamasına bakılırsa kendi oluşturdukları AKP
devletiyle birlikte TC, mutlak bir çöküş sürecindedir. Bir ülkenin
başbakanı ki “ bizi tuzağa düşüremezler” diye açıklama yapıyor ve
çaresizliklerinin ne düzeyde olduğunu kamuoyuna ilan ediyor.
Savaş
hala sürüyor ve gerilla, gücünün henüz tamamını kullanmış değil, hatta
diyebilirim ki gücünün sadece %30’unu kullanıyor. Erdoğan’ın “tuzağa
düşmeyiz” dediği şey bir yerde de; “ bu moral bozukluğu ve psikolojik
sarsıntıyla, ben ne senin üzerine gelebilirim ne de bu süreçte Roboskî
katliamı gibi katliamlar yapabilirim” demek oluyor.
Bir
Devlet ve Ordu’su için her şeyden çok moral gerekiyor. Yoksa bir milyon
askerin, en son teknolojik silahın ve istihbaratın olsa da sen hele
hele işgal ettiğin Kürdistan coğrafyasında böylesine bir gerilla gücü
karşısında bu kayıp ve moralsizliklerinle başarılı olamaz, ya yeni bir
hükümet ile yoluna devam edersin ya da devletin bir devrim ile bu defa
en hakikatlisinden halk tarafından ele geçirilir.
Çöküşte
olan AKP ile birlikte Türk devletinin ta kendisidir, diyor ve mevcut
süreçte tüm moral ve psikolojik üstünlüğün PKK ve Kürt halkında olduğunu
belirterek Kürt ve Kürdistan’ın özgürlüğüne sayılı günler kaldığının
müjdesini bu sonuçlara bakarak kendime, rahatlıkla verebiliyorum. Türk
devleti savaşı kaybetti ve PKK, önümüzdeki aylarda zaferini ilan edecek.
04.09.2012
Mehmet Serhat Polatsoy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder