Oktay Candemir |
Bitlis - Bundan iki hafta 7 ilde eşzamanlı yürütülen ‘KCK operasyon’unda tutuklanan 35 gazeteciden biri de Oktay Candemir’di. “Yasadışı örgüt üyesi” olmakla suçlanan Oktay, uzun yıllardır Van’da gazetecilik yapıyor. Oktay, son yıllarda Gülen Cemaati’nin bölgede örgütlemesine ilişkin dikkat çekici haberler yaptı. Cemaat konusunda çok az sayıdaki uzman gazeteciden biridir.
Oktay Candemir ile Ercan Öksüz, Zilan Katliamı'na ilişkin yaptıkları 'Zilan Katliamı'nın tanığı konuştu' başlıklı haberi nedeniyle 3 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
30 Aralık tarihli Taraf gazetesinde Tuncer Köseoğlu Oktay Candemir’in durumuyla ilgili bir yazı kaleme aldı. Yaşananları bilmeyenler açısından dokunaklı ve “ne suçu var bu adamların” sorusunu sorduracak bir yazıydı.
Ancak, Köseoğlu’nun atladığı bir nokta vardı ki; o da Oktay’ın tutuklanmasına sebep olan gerekçelerin Taraf Gazetesinden jurnallendiğinden bihaberdi.
Köseoğlu’na tutuklu gazeteciler ile ilgili görüşmek istediğimi söyleyince hastalığını bir kenara bırakarak bana cevap vermesi konuya duyarlı olduğunu gösteriyordu. Telefondaki görüşmemizde Oktay’ın tutuklanmasına sebep olan 9 Şubat 2010 tarihli Kurtuluş Tayiz’in yazısını kendisine hatırlattım. Köseoğlu, Tayiz’in bu yazısından haberdar olmadığını söyledi.
Oktay’ı cezaevine götüren süreç aslında iki yıl önce yaklaşık 6 ay boyunca ANF’ye yaptığı haberlerdi. İki yıldan bu yana işsizdi Oktay… Van’daki depremden sonra İstanbul’a iş aramak için gitmişti. Ancak iş bulamadı. Yeniden Van’a dönüş hazırlıkları yaparken cezaevine düştü Oktay. Depremden kurtulmuş, ancak cemaate yakalanmıştı Oktay!
Köseoğlu’ndan sonra Kurtuluş Tayiz’le de görüştüm ve Oktay’ın tutuklu olmasının tek sebebinin yaptığı cemaat haberleri olduğunu, Oktay’ın cemaat haberleri üzerine yoğunlaştığını, bunun dışında pek de haber yapmadığını anlattım.
Kendisine 9 Şubat 2010 tarihli ‘ANF cemaati fişliyor’ başlıklı yazısını hatırlattığımda konunun ana eksenini anladığı belli olan Tayiz’e, Oktay’ın tutuklu olmasının tek gerekçesinin jurnal dilekçesi gibi yazdığı yazı olduğunu söyledim. Tayiz ise bana Oktay’ın kendisine savcılıkta sorulan sorular arasında cemaatle ilgili soru geçmediği savunmasını yaparak sorumluluğunun olmadığını iddia etti.
Oktay, Radikal, Cumhuriyet yada Taraf’ın muhabiri olsaydı ve aynı haberlere imza atmış olsaydı yine tutuklanmayacaktı.
Tayiz’in bu yazısından sonra Oktay bölgede polis tarafından izlenmeye alınmıştı. Oktay’ın cemaat haberlerinde hedef gösterdiği tek bir kişi yoktu, cemaatin ekonomik ve bölgedeki örgütlemesiyle ilgili haberler yapıyordu. Birileri gibi paraşütle 'yazıişleri müdürü' olmadı Oktay. Haberciydi, sokaktaydı hep ve 'bavul' işleriyle ilgilenmiyordu.
Tayiz, temel savunmasını yaptığı haberin objektif bir değerlendirme olduğunu, ne Oktay’ın şahsını hedeflediğini ne de cemaati savunmak gibi bir niyeti olmadığını söylüyor. Savcının sorduğu sorularda cemaat ile ilgili herhangi bir ibare geçmediğini anlatan Tayiz, Türkiye’de yargı sisteminin adalete değil; muhalif öğütmeye yönelik çalıştığından bihaber olamaz. Peki savcı ve polis Oktay’a ne sordu? Zeynep’e, İsmail’e ve Çağdaş’a sorduğu aynı soruyu sordu. ANF ile neden görüştünüz… Neden haber yaptınız?
Türkiye’de hukukçular, gücü elinde bulunduranların hukukunu sağlar. Hukukun, adaleti sağlamak yerine, salt bir işleyiş biçimi olduğunu; bu işleyişin de bugünün gücü cemaatin çarklarını çevirdiğini Tayiz’in bilmemesi mümkün değil.
Oktay’ın ve diğer arkadaşların tutuklanmasında ortada herhangi bir sebep olmadığını herkes gibi; iddiada bulunan savcı da, kararı veren hakim de gayet iyi biliyordu. Ancak emir böyleydi. Tutuklanacaklardı, özgürlüklerinden mahrum bırakılacaklardı. Oktay’ın tutuklanması içinse Tayiz’in hedef göstermesi yeterliydi.
9 Şubat 2010 tarihli yazısında Kurtuluş Tayiz, cemaat ile ilgili yapılan haberleri suçluyor; hatta bu haberleri yapanları jurnalliyor, daha ileri giderek fişlenme iddiasını ortaya atıyordu. Aslında o haberlerin birkaçında benim de imzam var. Ancak o dönemde başka bir kuruluşta çalıştığım ve güzel bir çalışmanın ürünü olduğuna inandığım haberlerin bütün tebriklerinin Oktay’da toplanması için imzamı kullanmadım. O haberlerin Oktay’ın tutuklanmasına neden olacağını bilseydim ve önceden kestirseydim o haberlerde ortak imza koyarak bugün kendisiyle aynı cezaevinde olmaktan emin olun mutluluk duyardım.
Şimdi bu lafı ettik acaba savcılar harekete geçer mi? Belki de 2012’nin tutuklanan ilk gazeteci ünvanını alırım.
Nedir, kimdir, necidir Kurtuluş Tayiz diye merak ettim. Tutuklamaların gerçekleştiği günden bu yana sorduğum, soruşturduğum, bilgisine başvurduğum hiçbir yerden Tayiz ile ilgili net bir bilgi alamıyordum. Aldığım bilgiler de açıkçası söylemek gerekirse Tayiz hakkında Muzaffer Ayata’nın 2000’li yılların başında yazdığı anıları doğrultusunda yapılan yorumlardı. Umarım Tayiz, dürüst gazetecileri fişlemek yerine, “Anılarda” kendisiyle ilgili yazılanlara cevap verir.
Kurtuluş Tayiz, Kürt Sorunundaki bilgisizliğini “ Cehalet saadettir” sözünün rahatlığında devam ede dursun ama Ahmet Altan’a iki çift lafım var.
Etrafı polis, MİT ve cemaat mensuplarınca kuşatılan Ahmet Altan, misallerden hareket etmeyi sever. Aşağıda yazdığım örneği okursa neyin ne olduğunu çok daha iyi anlayacaktır.
“Bir fermuar şirketi billboardlarda bir reklam vermişti. “Hayatın zorluklarına katlanıyorsanız, buna güç denir…” Bunun altına birisi şunu yazar: ‘’Başkalarını bu zorluklara katlandırabiliyorsanız, buna da zeka denir.”
Bakalım Taraf bu zorluğa daha ne kadar katlanmaya devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder