1 Ocak 2012 Pazar

Bahoz Erdal: 'Vietnam Modeline Yoğunlaşıyoruz'

Yeni Özgür Politika'nın sorularını yanıtlayan HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, "AKP yardakçıları Sri Lanka modelini tartışmaya devam etsinler biz de Vietnam modeli ile Kürdistan deneyimini buluşturuyoruz. Kürdistan modelini yaratıyor gerilla güçlerimiz. Süreç içinde Kürdistan’ın Sri Lanka, HPG gerillaların da Tamil Kaplanları olmadığını çok iyi bir biçimde görecekler" dedi.

HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, barışa hazır oldukları kadar çok kapsamlı bir savaşa da her zamankinden daha hazır olduklarını belirterek, "Kuzey’de olduğu kadar Güney’de de hazırız. Daha önce defalarca Güney Kürdistan’a saldırarak sonuç almayı hedeflemişler, ancak her seferinde ağır darbeler alarak başarısızlığa mahkûm olmuşlardır. Zap operasyonu bunun en son örneğidir. Ancak yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali tekrar deneyebilirler, kendileri bilir" dedi.

Türk özel savaş birimleri, medyası ve yeni muhipleri tarafından hedef gösterilen; 'İran-Suriye aksı' gibi afilli tanımlamalarla birlikte anılan Güneybatı Kürdistanlı HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal Almanya’da yayınlanan Yeni Özgür Politika gazetesine konuştu.

Dr. Bahoz Erdal, hem geleneksel Türk devlet saldırganlığı, gayri meşruluğu ve zor ve yalan üzerine kurulu sömürgeci siyasetine dikkat çekti hem de Kürdistan gerillasının siyasal karakteri ile pratik yansımasını anlattı. Türk Hükümeti, özel savaş birimleri, medyası ve besleme tetikçileri tarafından şahsına yönelik tasnif ve tanımlamaları yanıt vermeye değer bulmayan Dr. Bahoz Erdal, Kürtlerin gasp edilen haklarının iadesi yerine onun direniş gücünü tasfiye üzerine kurgulanmış konseptlerin işleyemeyeceğini söyledi.

*Kürt sorunu çözüm noktasına çok yaklaşılmışken Silvan eylemi ile süreci sabote ettiğinizi, bu eylemin bir kırılma noktası olduğu” biçiminde yoğun propaganda yapılıyor. Gerçekten böyle miydi?


- Türk devleti ve AKP Hükümeti yetkilileri ile bağlı Türk medyasının kapsamlı ve yoğun bir kampanya yürüterek çatışmalı sürecin başlatılmasında suçlu tutmaya çalıştığı açık. Özellikle güçlerimizin gerçekleştirdiği bazı eylemleri öne çıkararak -üstelik genel gelişmelerden kopuk bir biçimde- yürüttükleri kapsamlı imha ve tasfiye planın zeminine meşruiyet taşıyorlar. Bunu gayreti içerisindeler. Oysa gerçekten kimin savaş, kimin barış istediği, kimin barış için yoğun çaba içinde olduğu, kimin tasfiye planlarının peşinde olduğunu anlamak için tek tek olayları soyutlayarak değil, süreci bütünlük içinde ele almak ve değerlendirmek gerekiyor. Olabildiğince kısa tutarak anlatayım.

AKP Hükümeti, 2002 yılında iktidara gelişiyle birlikte Kürt sorununa yaklaşımını, Erdoğan’ın Rusya’da dile getirdiği “düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur” zihniyetiyle kodladı. Bunun için de alelacele Pişmanlık Yasası'na sarıldı. Bu dönemdeki kapsamlı iç ve dış tasfiye hamlelerini yeniden anlatmayacağım.

Bunlara karşı geliştirdiğimiz 1 Haziran hamlesinin ardından Ağustos 2005'te tek taraflı bir ateşkesi gündeme getirdik. Buna yanıt; Önderliğe tecrit cezalarını yoğunlaştırarak ve 6 tugaylık özel/profesyonel güç kararı alarak savaş kararını almak oldu.

Ekim 2006'da birçok gücün devreye girmesiyle bir daha ateşkes ilan etmemize rağmen Önderliğimize karşı daha fazla tecrit ve zehirlemeye giriştiler; buna paralel olarak 2007’de Botan başta olmak üzere bütün Kuzey Kürdistan alanlarına yönelik kapsamlı operasyonlar geliştirdiler.

2008’in başında ise Medya Savunma Alanları’nı hedefleyerek Zap operasyonuyla birlikte sorunu silahla çözme noktasında ısrarcı oldular.

2009 yerel seçimlerden hemen sonra 13 Nisan'da, demokratik çözüme şans vermek için bir kez daha tek taraflı eylemsizlik kararı ilan ettik. Ancak bundan hemen bir gün sonra “KCK operasyonları” adı altında yüzlerce Kürt siyasetçi, seçilmiş ve aktivistleri tutuklayarak siyasi soykırım sürecini başlattılar.

2010 yılından 2011 seçimlerine kadar büyük bir fedakârlık örneğini göstererek, ateşkes ilan ettik. Ancak hükümetin bunca tek taraflı fedakârlıklara verdiği karşılık, binlere varan tutuklamalar, halkın demokratik eylemliklerine yönelik polis terörü oldu. Ayrıca bu süreçte onlarca kadın, çocuk, sivil hedef alınarak şehit edildi.

Türk Hükümeti, özellikle 2011 yılına girişle birlikte Ortadoğu’da yaşanan karışıklıkları da fırsat bilerek hem askeri hem de siyasi saldırılarını yoğunlaştırdı. Örneğin gerilla güçlerimiz ateşkes konumunda olmalarına ve hiçbir askeri aktiviteye girmemelerine rağmen, Amanos’ta 7, Pazarcıkta 3, Bingöl’de 6, Pülümür’de 7 ve Uludere sınırında 10 arkadaşımız imha amaçlı nokta operasyonlarla şehit düşürüldü.

Yine halkımız tüm engellemelere ve baskılara rağmen demokratik siyasal yöntemde ısrar etmiş, ancak AKP Hükümeti, 12 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası halkımıza yönelik bir baskı ve siyasi soykırım sürecini tercih edip uygulamaya başladı.

Bu kısa anlatım/hatırlatma gösteriyor ki, geçen 9 yıl içinde Önderliğimiz ve Hareketimiz yoğun çaba ve fedakârlık göstererek sorunu siyasal yollarla çözmeye çalışmış ve AKP Hükümeti'ne büyük şanslar vermiştir. Fakat yanıt; bu iyi niyet yaklaşımımızı siyasi soykırım yürüterek ve askeri operasyonları yoğunlaştırarak tasfiye sürecine dönüştürme çabası oldu... Sonuç olarak Farqin eylemiyle başlayan süreç, halkımızın ve gerillalarımızın bunca fedakârlık ve sabrına rağmen, tahammülün kalmadığı, dayatılan “ya teslim alırım ya tasfiye ederim” politikasına karşı halkımız ve onun savunma güçleri için haklı, meşru ve yerinde bir direniş sürecidir.

Görmemek için ısrar edenler dışında herkes de farkındadır ki Erdoğan’ın izlediği politika; dil ve yöntem olarak çözüme yönelik değil. Erdoğan ve Ergenekon arasında Kürtlere ve Kürt sorununa yaklaşımda hiçbir fark kalmadı. Hatta Kürt düşmanlığı konusunda Ergenekon’u da geçti. Bu katliamcı, Ergenekoncu politika sürdükçe, direnişimizi büyük bir karalılıkla sürdüreceğimiz tarihsel bir zorunluluktur.

* Türk ordusunun devam eden son saldırılarının, Güney sahasını işgal girişimine dönüşme ihtimalinden söz ediliyor. Sizce bunu göze alabilirler mi?


- Bir imha konseptinin devreye sokulduğu açıktır, zaten bunu kendileri de saklama gereği duymuyor. Bu konseptin diplomatik ve siyasi boyutları var; halka yönelik katliam ve sindirme boyutu var.

Ordu yönetimini yeniden dizayn etmek, orduyu reorganize etmek; 50 bin askerlik özel ordu, özel hareket polislerinin sayısı artırılıp ağır silahlarla donatılması, silahlı kuvvetlerin milyarlarca dolarlık dünyanın en gelişkin savaş tekniği ile donatılması, bu konseptin askeri boyutunu oluşturuyor.

Bu konsepti yılın başından itibaren adım adım dozajını artırarak devreye koymak istediler. Demokratik siyaset alanı bastırılarak teslim alınacak, halka yönelik sindirme ve irade kırma operasyonları sürdürülecek, Kuzey Kürdistan’daki gerilla güçlerimize yönelik imha operasyonlarına devam edilecek, yönetimimize yönelik suikast girişimlerinde bulunulacak, Önderliğimize her türlü baskı ve psikolojik işkenceyi uygulayarak avukatları ve ailesiyle görüşmeleri kesilecek, Medya Savunma Alanları'na yönelik kapsamlı saldırı yapılacak. Bunlarla birlikte kamuoyuna yönelik yoğun bir dezenformasyon ve psikolojik savaş dalgası da yürütülecek. Bunları hepsi farklı derecelerde yapıldı ve yapılıyor. Sorunuzdaki 'işgal girişimi' yani Güney sahasını karadan dahil kapsamlı saldırıya kamuoyu hazırlanmaya çalışılıyor. İşte Sri Lanka modelinden bahsedilmesi de bunun için.

Türk ordusunu Medya Savunma Alanları'na sürerler mi sürmezler mi kendileri bilir. Biz barışa hazır olduğumuz kadar çok kapsamlı, çok şiddetli bir savaşa da her zamankinden daha fazla hazırız. Kuzey’de olduğu kadar Güney’de de hazırız. Daha önce defalarca Güney Kürdistan’a saldırarak sonuç almayı hedeflemişler, ancak her seferinde ağır darbeler alarak başarısızlığa mahkûm olmuşlardır. Zap operasyonu bunun en son örneğidir. Ancak yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali tekrar deneyebilirler, kendileri bilir.

* Türk ordusunun insan, teknik donanım ve deneyim kapasitesi düşünüldüğünde Kürdistan gerillasının hazırlık düzeyi nedir?


- Güçlerimiz, 28 yıllık bir savaş ve gerilla tecrübesine sahiptir. Kendisini çok geniş ve sağlam bir mevzilenmeye kavuşturmuş durumda. Teknik donanım, ideolojik-askeri eğitim düzeyi güçlüdür. Pratikte de görüldüğü gibi güçlerimizin fedakârlık, cesaret, moral ve motivasyonu tamdır. Güçlerimiz her türlü saldırıyı karşılayabilecek esnekliğe ve hareket kabiliyetine sahiptir. AKP yardakçıları Sri Lanka modelini tartışmaya devam etsinler, biz de Vietnam modelinde yoğunlaşıyoruz. Vietnam modeli de değil Kürdistan modelini yaratıyor gerilla güçlerimiz. Süreç içinde Kürdistan’ın Sri Lanka, HPG gerillaların da Tamil Kaplanları olmadığını çok iyi bir biçimde görecekler.

* Son kapsamlı saldırı dalgasında sadece 3 gerilla kaybınızın olduğunu açıkladınız, ancak Türk ordusu bu rakamı 200'e dayandırdı. Sizce bu basit bir propaganda mı, yoksa kendi kamuoylarına yönelik bir 'tatmin' gayretiyle karadan saldırıyı gündemden çıkarmaya yönelik mi?

- Yeni savaş konseptini yürütme görevini bizzat Erdoğan üstlenmiştir. Son Askeri Şura ile birlikte artık savaşın Genelkurmayı'nın kendisi olduğunu ve savaş sorumluluğunu bizzat kendisinin üstleneceğini gösterdi. Medya Savunma Alanları’na yapılan son hava saldırıları Erdoğan’ın bu anlamda ilk icraatıdır.

Bizim kayıplarımızı 200 gibi yüksek bir rakam olarak göstermek; yani daha fazla Kürt'ü/gerillayı öldürmeyi başarı saymak, başta söylediğimiz zihniyet koduyla, yani Kürt'e bakış ve gaspedilen haklarının iadesi konusundaki duruşla ilgilidir. 200 gerillamızı katletmekle övünerek, öldürmekten başka bir çözüm niyeti ve anlayışının olmadığını göstermektir. Oysa Kürdistan Özgürlük Hareketi ve gerillası, asker ölümlerinin fazlalığıyla övünmüyor, tam tersine ölümleri durdurma; insancıl, onurlu ve özgür bir yaşam yolunu açmaya çalışıyor. Türk Genelkurmayı'nın kayıplarımızı abartması, Kürtleri yok etme temelinde bir varoluş gayretidir. Halbuki kayıplarımıza ilişkin verdikleri rakamların düpedüz bir yalan olduğunu kendileri de biliyor.

Halkımızdan ve kamuoyundan gizlediğimiz tek bir kaybımız bile yok. Kayıpları gizlemeyi ahlaki bulmuyoruz. Şuana kadar açıklandığı gibi 3 arkadaşımız ve Solin bebekle birlikte 7 sivil insanımız şahadete ulaşmıştır.

Türk devleti herkesin gözü önünde güpegündüz bu katliamı gerçekleştirmesine rağmen özür dileme erdemliğini bile göstermekten uzaktır. Bu onların zihniyetine uygun bir erdemsizliktir.

* Seçimlerden sonra başlayan caydırıcı ve misilleme eylemlerinden sizin şahsınızda Güneybatı Kürdistanlı komutanlar sorumlu tutuldu. Suriye'deki son durum, Kürt hareketi ile ilişkiler ve Kürdistan gerillasının yapısını baz alarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türkiye’de medya, özel savaşın bir şubesi olarak işletilmektedir. Yazar, kendini aydın hatta en değme demokrat olarak lanse eden kişiler, psikolojik savaşı yürütmede adeta yarış içindeler. En değme demokrat ve liberalim diyenler, sömürgeci zihniyet ve bakış açısının lağımında debeleniyor. Kürdistan halkını ve gerillasını tam bir sömürgeci anlayışla değerlendiriyorlar. Onlara göre devlet; operasyon yapabilir, gerillayı grup grup imha edebilir, binlerce kişiyi tutuklayabilir, yaşlı anaları ve çocukları katledebilir. Bunları gayet normal görebiliyor. Bu zulüm düzenini ve sömürgeci çarkını devletin zor tekeliyle aklıyorlar. Kimisinin aklama derdi de yok 'müstahaklar' noktasındadırlar. Ancak bu devlet terörüne karşı en ufak bir direniş ve tepki gösterildiğinde “teröristiler; barışı istemiyorlar, kandan besleniyorlar” ve buna benzer her türlü hakaret ve saldırıyı yapıyorlar. Bunu da demokratlığın ve liberalliğin görevlerini yerine getirmiş sayıyorlar.

Özel savaş aygıtı olarak Türk medyası, MİT ve Emniyet yönlendirmesiyle bazen yönetimimizi, İsrail ajanlığı, bazen Amerika ajanlığı, bazen Suriye ajanlığı, bazen İran ajanlığıyla suçluyorlar. Yalan ve karalama kulvarında yarışıyorlar. Bu kadar yalan; çelişkili ve tutarsız iddialarla, aslında Türk toplumunun bilincine ve beynine hakaret edip geleceğiyle de oynuyorlar. Oysa Hareketimizin en eski üyesinden en yenisine, en yaşlısından en gencine kadar Önder Apo çizgisinde tek vücut olduğu gerçeğini herkesten daha iyi onlar biliyorlar.

* HPG olarak Kürdistan halkı ve gençliğinden beklentiniz nedir ?

- Kürdistan dağları bin yıllardır Kürtlere ve insanlığa bir çok şey kazandırmış ve varolma savaşında en temel rolü oynamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin gerillaları tarafından 30 yılı aşkın bir süredir bir varlık savaşı verilmektedir. Onbinlerce şehidi olan bu hareket, Kürt halkının en temel savunma gücüdür. Sömürgeci Türk devleti, Kürt halkını ve Özgürlük Hareketimizi istediği kadar birbirinden soyutlayamaya ve uzaklaştırmaya çalışsın, bunu başaramayacaktır. Bunu halkımızın her zaman alanlarda “PKK Halktır, Halk Burada” sloganları en iyi şekilde ifade etmektedir. Yine halkımıza, hareketimize ve Önderliğimize yönelik gerçekleşen her türlü saldırıda halkımız “HPG İntikam” sloganını haykırmaktadır. Halkımız, Kürdistan Özgürlük Hareketi'ni ve HPG’yi en temel savunma gücü ve iradesi olarak tanımlıyor. Düşmanın topyekün savaşı dayattığı bir süreçte özgürlük mücadelesinin neferi olmak, Kürt halkının kazanımlarını korumak ve geliştirmek, Kürdistan gençliğinin önünde kutsal bir görev olarak duruyor. Kürt gençlerinin özgürleşme yolunda en büyük adımı atacaklarına inanıyoruz. Halkımızın da devletin her türlü saldırısına karşı öz savunmasını güçlendirerek Demokratik Özerk Kürdistan inşasında yurtseverlik görevlerini yerine getireceklerine ve mücadelelerini yükselteceklerine inanıyoruz.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: