TESEV Demokratikleşme Programı'nın Türkiye'de Cumhuriyet döneminde
değiştirilen yerleşim adları üzerine başlattığı çalışmanın
araştırmacı/yazar Sevan Nişanyan tarafından kaleme alınan raporu
yayımlandı. Rapora göre 1965’ten önce Türkiye’deki tüm yeradlarının
yaklaşık üçte biri değiştirildi. Bugün yeradları tartışmasında esas
itici gücün “Kürt siyasi hareketi” olduğuna vurgu yapılan rapordaki
öneriler arasında, Kürtçe adlar var olan resmi (Türkçe) adların yanı
sıra genel dolaşıma sokulması, ikidilli haritaların yayımlanması,
ikidilli trafik levhalarının yapılması ve okullarda Kürtçe adların
öğretilmesinin teşvik edilmesi de yer alıyor.
Sevan Nişanyan’ın
kaleme aldığı "Hayali Coğrafyalar: Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de
Değiştirilen Yeradları" adlı rapor bugün yayınlandı. Raporda Türkiye'de
Cumhuriyet tarihi boyunca il, ilçe, mahalle, köy ve mezra gibi yerleşim
adlarının değiştirilmesinde izlenen siyaset, içerik ve uygulamaları
farklılık ve benzerlikleri ile ele alınırken, devletin yerleşim adları
siyaseti ile vatandaşlık siyaseti arasındaki ilişki ortaya konuluyor.
Ancak raporda Kürtçe'nin bir lehçesi olan Zazaki'nin ayrı bir dil olarak
ele alınması dikkat çekiyor.
"Hayali Coğrafyalar" raporunun
yanısıra, projenin bir diğer önemli ayağı da "Türkiye Yerleşim Birimleri
Envanteri" başlıklı bir veritabanı olarak dikkat çekiyor.
Veritabanında, Türkiye'deki il, ilçe, mahalle, köy ve mezraların eski ve
yeni adları, kökenleri ve hangi tarihlerde değiştirildiğine ilişkin
bilgiler Googlemaps destekli bir Türkiye haritası üzerine işlenmiş.
Haritaya http://www.nisanyanmap.com adresinden ulaşılabiliyor.
Yer
adlarının iadesi tartışmasının anadilde eğitim, demokratik özerklik ve
yerel yönetimler üzerinden Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri ile
doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çekiliyor. Ama aynı zamanda Türk
kimliği ile iç içe geçmiş Çerkeslerin de kendi toplumlarının Türkiye'de
yerleşik bulunduğu yerlere Çerkesçe isim verilmesi konusundaki yakın
tarihli taleplerini daha fazla dile getirdiğine işaret ediliyor.
Nişanyan,
rapor için, “sadece Türkiye’de yer adlarının değişimine ilişkin yeni
ve kapsamlı bir bilgi platformu oluşturmuyor, aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti’nin vatandaşlık politikalarına, ulus devlet ve milli kimlik
inşası süreçlerine ve yakın dönem tarihine ilişkin alternatif bir bakış
açısı da sunuyor. Bir yandan da, basitçe ‘coğrafi’ olarak
tanımlanabilecek bir meselenin barındırdığı siyasal arka plana ve
sayısız yer adı değiştirme uygulamasının nasıl bir siyasal projenin
ürünü olduğuna ilişkin eleştirel bir okuma imkânı sağlıyor” ifadelerini
kullanıyor.
TÜRKÇELEŞTİRMEYE YÖNELİK SİYASİ İRADE 1913-16’DA ORTAYA ÇIKTI
Rapora
göre Türkiye’de “Türkçe olmayan” yeradlarının Türkçeleştirilmesine
yönelik siyasi irade1913-1916 yıllarında Enver Paşa’nın bayraktarlığında
ortaya çıktı: “Balkan Savaşları’nı izleyen günlerde İttihat ve Terakki
Cemiyeti’nin, Milli Mücadele esnasında da Müdafaayı Hukuk kadrolarının
girişimiyle Rumca veya Bulgarca kökenli olan birçok yeradı
değiştirildi.”
1960 DARBESİNDEN SONRAKİ DÖRT AYDA 10 BİN YER ADI DEĞİŞTİRİLDİ
İl
İdaresi Kanunu’nda 1959’da yapılan bir değişiklikle İçişleri
Bakanlığı’na köy adı değiştirme yetkisi verildiğinin hatırlatıldığı
raporda aynı yıl iller bazında yeni yeradı listeleri yayımlanmaya
başlandığı kaydediliyor. Raporda şu ifadeler yer alıyor: “Hazırlıklar 27
Mayıs 1960 darbesinin hemen ertesinde semeresini verdi. Darbeyi izleyen
dört ay içinde 10.000’e yakın yeni köy adı resmi kullanıma sokuldu.
1965’ten önce Türkiye’deki tüm yeradlarının yaklaşık üçte biri
değiştirildi. Bazıları binlerce yıllık tarihe sahip olan 12.000
dolayında köy ve 4.000 dolayında bağlı yerleşim ile binlerce akarsu, dağ
ve coğrafi şekil, bürokratik zihniyetin ürünü olan yeni Türkçe adlara
kavuştu.”
YER ADLARININ YÜZDE 36'SI DEĞİŞTİRİLDİ
“20.
yüzyıl Türkiye’sinde değiştirilen yeradları” tablosunda 15.585 değişim
belgeleniyor. Rapora göre mükerrer değişiklikleri gösteren 538 kayıt
çıkarıldıktan sonra toplam 15.047 yerleşim biriminin ad değişiminden
etkilendiği görülüyor. Raporda, “Bu rakam veritabanımızda bulunan 41.036
yerleşim biriminin %36,5’ini, yani üçte birden fazlasını temsil
etmektedir” deniliyor.
TÜRK VE MÜSLÜMAN OLMAYANLARIN İZLERİNİ SİLMEK İÇİN…
Eski
adları unutturmak için son “derece katı politikalar” izlendiğine vurgu
yapılan raporda, “Bu adları (parantez içinde dahi olsa) gösteren
haritaların basılması, yurda sokulması ve dağıtılması yasaklandı. Bu
amaçla Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde harita sansür kurulu işlevi
gören Harita Genel Komutanlığı oluşturuldu. Türkiye’de her türlü harita
basımı ve satışı bu heyetin iznine bağlandı.3 Yerel bazda eski adları
tanıtan yayınlar, bazen basit bir krokiyi ‘harita’ saymak suretiyle
toplatıldı.”
Raporda, “Yeradlarının yasaklanmasıyla eşzamanlı
olarak Türkiye coğrafyasında Türk ve Müslüman olmayan diğer izlerin
silinmesi için yeni bir seferberlik başlatıldı” tespiti yapılıyor.
TESEV
raporunda 12 Eylül 1980 darbesinden sonra “Türkçeleştirme” tanımına
uygun olarak ad değişikliği olmadığı yönünde ilginç bir tespit de
yapılıyor. Rapora göre ad değişikliklerinin hemen hepsi 1960 dolayında
gerçekleşti: “12 Eylül rejiminin yeni yeradlarının kullanımına dair
zorlayıcı tutumu nedeniyle bugün Türkiye’de pek çok kişi, köy ve mezra
adlarının 1980’den sonra değiştirildiği yönünde yanlış bir izlenime
sahiptir. Oysa 1980-1983 döneminde (daha önce tüzel kişiliğe sahip
değilken köy statüsüne kavuştuğu için Türkçe ad verilen birkaç düzine
yer dışında), “Türkçeleştirme” tanımına uyan ad değişikliği yok gibidir.
Kişisel tanıklığa ve anekdotlara dayanarak 1980 sonrasına
tarihlendirilen ad değişikliklerinin hemen hepsi, resmi belgelere göre
1960 dolayında gerçekleştirilmiştir.”
ETNİK TALEPLER
Yeradlarının
“ulusal” politika doğrultusunda değiştirilmesine karşı çıkan sesler
1980 ve 1990’larda cılız olarak duyulurken, 2000’li yıllarda kamuoyunu
önemli oranda etkisi altına aldığı belirtiliyor.
Raporda “etnik
taleplere” de dikkat çekilirken, Türkçeleştirmeden en çok etkilenen iki
bölgeden birinin “Güneydoğu”da, eski adların iadesi Kürt siyasi
hareketinin başlıca taleplerinden biri olarak ön plana çıktığı ifade
ediliyor: “Yeradlarının değiştirilmesi, Kürt kültürünü ve ulusal
kimliğini sindirmeye yönelik resmi politikaların bir parçası olarak
değerlendirildi. Eski adların iadesi, anadilde eğitim ve yayın
haklarıyla birlikte, kültürel haklar mücadelesinin asli bir unsuru
sayıldı. Günlük yaşamda eski adları kullanmak, bir siyasi duruş ve onur
meselesi olarak görüldü.”
Raporda, “Benzer talepler –bir siyasi
oluşuma bağlı olmaksızın– Lazca konuşulan bölgede de güç kazandı. Çerkes
çevrelerinde, Çerkes yerleşimlerinin yerel Çerkesçe adlarını
canlandırma, hatta bu yapılamıyorsa Çerkesçe ad yaratma gayreti ortaya
çıktı. Gürcü ve Arap dil alanlarında henüz kristalize olmuş bir eğilim
olmasa da aynı yönde münferit sesler duyuldu” denildi.
ESAS İTİCİ GÜÇ KÜRT SİYASİ HAREKETİ
“1987’den
bu yana 100 civarında köy ve kasabanın eski adı, uzun bürokratik
mücadeleler sonucunda iade edildi” denilen raporda sonuç olarak şunlar
dile getiriliyor:
“Yeradları tartışmasının önümüzdeki dönemde daha da güçlenerek süreceğine kesin gözüyle
bakabiliriz.
Bunda esas itici güç, Kürt siyasi hareketidir. Kürt kamuoyunun
neredeyse ittifakla benimsediği bir duyarlılığa siyasi iktidarın uzun
süre ilgisiz kalacağını veya direnmek isteyeceğini düşünmek yanlış olur.
Kürt taleplerinin ateşlediği tartışma, doğal olarak diğer bölgelerde de
aynı yöndeki istekleri motive edecek, henüz cılız ve kararsız olan
seslerin güçlenmesine zemin hazırlayacaktır.”
KÜRT REALİTESİNİ TANIMAK
Raporda
“Kürtçe adlar sorunu” ele alınırken, değiştirilmiş yeradlarının iadesi
meselesinin Türkiye gündemine son yıllarda Kürt kültürel hakları
tartışması çerçevesinde taşındığı kaydedildi.
“Kürt realitesini
tanımak” diye ifade edilen sürecin, sonuçta Kürt dilinin kamusal alanda
tanınması ve kabul edilmesi meselesi olduğunun belirtildiği raporda
şöyle devam edildi:
“Bu ise, en azından,
a) Kürt dilinin bir yazılı iletişim aracı olarak geliştirilmesini,
b) Kürtçe eğitimin yaygınlaştırılmasını,
c) resmi işlemlerde (Türkçenin yanı sıra veya tek başına) Kürtçenin kullanılabilmesini, ve
d) Kürt coğrafyasına ilişkin Kürtçe ad repertuarının kamu söylemine dahil edilmesini içerir.
TESEV’e
göre dolayısıyla bugün bölgede Cumhuriyet döneminde verilmiş olan
yeradlarının kaldırılarak eski adlara geri dönülmesi, kamuoyunda
“Türkçenin” yenilgiye uğraması ve “Türkçe adların” bölge coğrafyasından
silinmesi olarak algılanacak ve buna uygun duygusal tepkilerle
karşılaşacak.
İZLENMESİ GEREKEN YOL
Bu açıdan rapora göre Kürt coğrafyasında izlenmesi gereken yol şu şekilde olabilir:
a.
Her şeyden önce bölgedeki coğrafi birimlerin Kürtçede cari olan
adlarının tesbiti ve yazımının standartlaştırılması gereklidir.
b. Bu amaçla bölgede kullanılan belli başlı eski dilleri (Kurmanci, Zazaki, Ermenice,
Arapça, Süryanice) bilen ve tarihi araştırma metotlarına vâkıf kişilerden oluşan bir uzmanlık heyeti kurulmalıdır.
c.
Kürtçe adlar var olan resmi (“Türkçe”) adların yanı sıra genel dolaşıma
sokulmalı; ikidilli haritalar yayımlanmalı; ikidilli trafik levhaları
yapılmalı; okullarda Kürtçe adların öğretilmesi teşvik edilmelidir.
d.
Farklı dil ve lehçelerin konuşulduğu yerlerde yerel adın Kurmanci
biçiminin yanı sıra diğer dil ve lehçelerdeki (Zazaki, Arapça, Süryanice
vb.) biçimleri de tespit edilmeli ve yayımlanmalıdır.
EĞİTİM MÜFREDATINDA ESKİ ADLAR YAŞATILMALI
“Eski
yeradlarının korunması ve canlandırılması konusunda bu aşamada
yapılabilecek olan ve belki de yapılması gereken, resmi bir iade
sürecinden ziyade, bu tür araştırma, belgeleme ve bilinçlendirme
programlarıdır” denilen “somut olarak” şunlar öneriliyor:
a.
Yerel adlarla birlikte yerel tarihin, akademik ve popüler çerçevelerde
araştırılması, belgelenmesi ve yayımlanması teşvik edilebilir;
b. Popüler yayınlarda ve eğitim müfredatında eski adların yaşatılması sağlanabilir;
c. Karayolu levhalarında –ya da en azından turistik bilgilendirme tabelalarında– eski adlar anımsatılabilir;
d.
Eski ve yeni adları birlikte gösteren haritaların yayımı
kolaylaştırılabilir. Cüzi bütçelerle ve siyasi açıdan risksiz kararlarla
hayata geçirilebilecek olan bu uygulamaların, kendi geçmişiyle ve
kimliğiyle daha barışık, daha çoğulcu, daha özgüven sahibi bir Türkiye
hedefine –biraz da olsa– hizmet edeceği muhakkaktır.
- Ana Sayfa
- Öcalan Anlatıyor: Uluslararası Komplo Gerçeği
- SAİD-İ KURDÎ(Nursi) VE KÜRT SORUNU
- Batı Kürdistan(Rojava) Devrimi
- Soykırımdan Özerkliğe Batı Kürdistan
- AKP ve Faşizm Üzerine
- Anti Emperyalist-Kapitalist Mücadele ve KÜRT BAHARI
- Karadeniz: Toprak, Su, Hava ve Emek
- Bir İşkence Yöntemi Olarak Tecrit
- Politik Sinema
- Belgeseller
- E-Kitaplar
- İnternet Sansürünü Del !
Site İçi Arama
9 Temmuz 2011 Cumartesi
TESEV'den 'Çok Dilli Hayat' Raporu
Etiketler:
AKP,
Cemaat,
Demokratik Özerklik,
Erdoğan,
Fetullah Gülen,
Gülen Cemaati,
Ilımlı İslam,
Kürdistan,
Kürt Sorunu,
MÜSİAD,
Recep Tayyip Erdoğan,
Siyasal İslam,
Takkiyecilik,
Türk-İslam Sentezi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder