29 Mart 2010 Pazartesi

Eğitimde Çokdillilik ve Çokkültürlülük Konferansı gözlemleri

Eğitimde Çokdillilik ve Çokkültürlülük Konferansı bu yıl ilk kez 'Daha Geniş Dünyanın Dilleri' üstbaşlığı ile Öğretimde Mükemmellik Merkezi (CETL) ve Daha Geniş Dünyanın Dillerini Öğrenme (LWW) kuruluşları tarafından ortak bir şekilde Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu'nda (SOAS) 19-20 Şubat tarihlerinde gerçekleştirildi. Bu konferansın ikincisi yine aynı ortaklar tarafından bu yaz Paris'te gerçekleştirilecek. Konferanslar Langscape (Dil Edinimi ve Dil Öğrenimi Avrupa Araştırma Topluluğu Ağı) tarafından finans ediliyor. Konferansların amaçları arasında çokdilli ve çokkültürlü eğitim üzerine yapılan teorik ve pratik çalışmaları bir araya getirmek, çalışmaları tartışmak, yeni boyutlar ile ele almak ve yeni çalışmaların yapılmasına önayak olmak gibi maddeler sıralanmıştı.

Londra'da yapılan konferans iki gün sürdü. Konferans boyunca Jim Cummins, Anne Pouwels, Itesh Sachdev, Michael Kelly, Herman Batibo, Richard Towel ve Claire Kramsch gibi kendi alanlarında ve dünyada tanınmış kişilerin sunumları dışında, paralel oturumlar ve çokdillilik ve çokkültürlülük alanlarında çalışmalar yürüten veya yürütülen çalışmalara fon desteğinde bulunan merkezlerin tanıtımları da yapıldı.

TEKDİLLİLİK TEDAVİ EDİLEBİLİR

Konferansın ev sahipliğini yapan ve açılış konuşmasını da yapan SOAS direktörü Dr. Itesh Sachdev sempatik sunumunda, literatürde sıklıkla bahsi geçen 'Daha Az Öğretilen Diller' ve 'Daha Az Bilinen Diller' deyimlerinin yerine bundan sonra 'Daha Geniş Dünyanın Dilleri' deyimini kullanacaklarını ilan etti. Bu kararın sebebini açıklayan Dr. Sachdev, dünya üzerinde hegemonya kurmuş başta İngilizce olmak üzere Fransızca, Almanca ve İspanyolca gibi dillerin aslında özellikle Asya ve Afrika'da kullanılan diller ile karşılaştırıldığında çok daha az insan tarafından birinci dil olarak kullanıldığını, bu yüzden de bu dillere daha az bilinen diller denmesinin haksızlık ve yanlış olduğunu belirtti. Aynı konuşmada 'tekdillilik tedavi edilebilir bir hastalıktır' deyimini tekrar hatırlatan Sachdev büyük alkış aldı. Sachdev'in 'globalization' terimine karşı kullandığı 'glocalization' terimi de bir başka ilgi toplayan deyim oldu.

DİL BÖLÜMLERİ DAYANIŞMALI

Prof. Anne Pauwels ise konuşmasında yüksek öğretim düzeyinde çokdillilik konulu konuşmasından özellikle Avustralya, İngiltere ve Amerika üniversitelerinde dil derslerinin genel durumundan, dil dersleri veren bölümlerin sorunlarından bahsetti. Pauwels, kamusal alanda ve resmi çevrelerde yeni dillerin öğrenilmesi gerekliliğine gittikçe daha çok vurgu yapıldığına; oysa pratikte birçok üniversitede verilen dil derslerinin sayılarının son zamanlarda gittikçe azaldığına, gittikçe daha az sayıda öğrencinin öğrendiği bir dilde ileri seviyeye ulaşana kadar derslere devam ettiğine ve dil bölümlerine ayrılan bütçelerin de gittikçe kısıldığına dikkat çekti. Ayrıca dil dersi veren bölümlerde ısrarla ihmal ve göz ardı edilen bir hususun da evlerinde okulda kullanılan dilin dışında başka bir dili konuşan öğrencilerin bu dillerinin bölümler bünyesinde değerlendirilmemesi olduğunu dile getirdi. Pauwels, özellikle bir azınlık diline mensup öğrencilerin bu dillerinin öğrencilerin gerek akademik gerekse de sosyal hayatlarında bir engel yarattığını, bu öğrencilerin bir eksikliği varmış gibi bir algının olduğunu oysa tam aksine bu durumun öğrenciler için sahip olunan değerli bir nitelik ve beceri olarak algılanması gerektiğini ve planlama yapılırken bu durumun bu şekilde ele alınması gerektiğini belirtti. Bu durumda gerek üniversiteler ve toplum arasında gerekse de üniversitelerin dil bölümleri arasında dayanışmaya gidilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı. Konuşmasında Avustralya'nın bir bölgesinde Yunanca konuşan çok sayıda insan olduğunu oysa bölgedeki üniversitelerin hiçbirinde Yunanca derslerinin seçmeli ders olarak bile verilmediğini ve bu üniversitelerde Yunanca ile ilgili hiçbir programın olmadığını, fakat bu bölgeden üç bin kilometre kadar uzak olan başka bir bölgede bir üniversitede Yunanca derslerinin verildiğini, bunun da çok ciddi bir planlama sorunu olduğunu belirtti.

ÖĞRENCİLERİN KİMLİK OLUŞUMUNDA DİL

Uluslararası düzeyde oldukça tanınmış ve özellikle ikidillilik, çokdillik, birden fazla dilde-okuryazarlık ve benzeri alanlarda yaptığı hem teorik hem de pratik katkıları oldukça takdir edilen akademisyen Jim Cummins, konferansın onur konuğuydu. Cummins, konuşmasında eğitim kurumlarında birinci ve ikinci dil kullanımı ilişkisini, ikidillilik bağlamından her iki dilde okur-yazarlığın önemini ve bunun başarılmasında çevirinin rolünü ön plana çıkardı. Dil politikaları belirleyenlerin, bazı dil öğretmenlerinin ve ebeveynlerin birinci dili, yeni bir dil öğrenilmesi önünde hep bir engel olarak gördüğünü, bu yüzden de mümkün olduğunca birinci dilin bastırıldığını ve özellikle okul ortamında kullanılmamasının teşvik edildiğini, oysa bunun dil öğrenicilerin kimlik oluşumunda negatif sonuçlar doğurduğunu ve dolayısıyla zaman zaman ikinci dile karşı negatif tutum geliştirilmesine sebep olduğunu belirtti. Cummins, konuşmasında önerdiği yeni dil öğrenme çerçevesi ile ilgili şunları söyledi: Başarılı dil öğretiminde kimliğin mobilizasyonu metotlar ve eğitsel stratejilerle ilgili diğer tüm teknik kaygılardan daha önemlidir. Bu çerçeve, metotların ve eğitsel stratejilerin önemsiz olduğunu söylemez, tersine bu metotlar ve eğitsel stratejiler yeni bir dil edinimi sürecinde kimlik oluşturulmasında ve oluşturulan kimliğin sürdürülmesinde rol alarak görevini etkili bir şekilde yerine getirebilir. Önerilen yeni çerçevenin önemli bir parçası da okur-yazarlığın teşvik edilmesi ve sağlanması ile ilgiliydi. Özellikle göçmen ve azınlık dilleri bağlamında birinci dilin kesinlikle düşman dil olarak konumlandırılmaması gerektiğini, tam tersine birinci dilin öğrencilerin faydalanması gereken önemli bir kaynak olduğunu belirtti. Bunu başarmak için diller arası transferin sağlanması gerektiğini ve bunun da etkili yollarından birinin çeviri projeleri geliştirmek olduğunu söyledi. Cummins, daha sonra da başka bir ülkeden Kanada'ya göç eden ailelerin çocuklarıyla -çokdilde okuryazarlık- adı altında gerçekleştirdikleri ve öğrencilerin kendi anadillerinde yazdıkları hikayelerin ikinci dilleri olan İngilizce'ye çevirerek ve hikayelerine uygun resimler çizerek iki-dilli kitapların hazırlanması projesinden bazı örnekler verdi. Söz konusu proje ile öğrencilerin hem kimlik geliştirme süreçlerinin sağlıklı bir şekilde yapıldığını hem de etkili bir ikidilli öğrenmenin gerçekleştiğini ve çift dilde okur-yazarlığın geliştirildiğini anlattı.

ÇOKDİLLİLİK KÜLTÜREL ÇOKLUKTUR

Konferansın diğer tanınmış konuşmacılarından birisi de Berkeley'de edebiyat profesörü olan Claire Kramsch'tı. Kramsch, konuşmasında danışmanı olduğu Japon bir doktora öğrencisinin tezinden yola çıkarak, Amerika'da yaşayan biri Rus, biri Alman ve ikisi Japon, dört kadının bir sohbet ortamındaki konuşmalarının söylem analizlerini yaptı. Kramsch'in üzerinde durduğu nokta çokdilli insanların ve çokdilliliğin kültürel ve dilsel bir çeviri boyutundan çok 'desdoblamiento' olarak adlandırılan kişideki benlik çoğalması gibi görülmesidir. Japon doktora öğrencisinin çalışmasında yemek masasında oturan her bireyin diyalog halinde dile getirdiği cümleler ve hatta kelimeler kültürel ve tarihsel bir yansımanın parçası olarak incelenir. Bu yemek diyaloğu sırasında tek bir ortak dil (İngilizce) kullanılmakta ve o dile ait bir paylaşım amaçlanmaktadır. Ama tez öğrencisinin çalışmasında bunun çok ötesinde bir analiz gerçekleşir. Kramsch'a göre çokdillilik bireyin kendisinde birçok dili barındıran -kültürel- bir çokluk durumudur. Nitekim bu çalışmadaki bireylerde konuşurken kendilerini ve içinde bulundukları bu çokluğun yansımasını ele verirler.

Konferans boyunca ayrıca paralel oturumlarda Çokdillilik, Dil Planlaması ve Dil Politikaları, Çokdillilik, Kimlik ve Vatandaşlık, ve Dil ve Kültürlerarası Eğitim konuları tartışıldı. Özellikle Afrika ülkelerinden gelen araştırmacı, eğitimci ve akademisyenlerin çoğunluğu oluşturduğu bu oturumlarda, yapılan alan araştırmalarının bulguları ve bulguların bize ne öğretebileceği tartışıldı. Avrupa bölgesinden en çok İspanya'da yapılan çalışmalar temsil edilirken, Kürtçe ve Türkçe gibi derslerin de verildiği SOAS'ta bu dillerle ilgili veya Türkiye'nin başka dilleriyle ilgili herhangi bir bildiri sunan kimse olmaması ise üzücüydü.

Bu konferansın ikinci ayağı yine aynı organizatörler tarafından 'Globalleşen Dünyada Çokdillilik ve Çokkültürlülük: Hangi Pedagoji?' başlığı ile 17-19 Haziran tarihlerinde Paris'te gerçekleştirilecek.

Şerif DERİNCE

Hiç yorum yok: