29 Mart 2010 Pazartesi

Sağlıkta ırk ayrımı

21 Mart, çok anlamlı bir gün. Newroz, Nevruz. Aynı zamanda Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü. Dünyadaki tüm eziyetlere ve ayrımcılıklara karşı mücadelenin simgesi olmuş bir gün. Biz de Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü'ne atfen ırkçılık ve diğer ayrımcılıkların nasıl sağlık politikası olarak göründüğünü yazacağız.

Irkçılık, milliyetçilik asıl olarak haklardan kimlerin yararlanacağını belirler. Ulus devlet, sınırlar, ve yurttaşlık normu haklardan kimin yaralanacağını belirleyen modern zamanların ölçütüdür ve bu norm sıklıkla ırkçılık ve milliyetçilikle çakışmış olarak işler. Bir etniye göre kendini tanımlayarak oluşmuş ya da kurulu olduğu devletin topraklarında yaşayanları yurttaş olarak kabul etmiş yapılar olan ulus devletlerin sınırları aynı zamanda o devletin ayrıcalıklarından yararlananların sınırlarını oluşturmaktadır.

Sağlık ve sosyal güvenlik sisteminden yararlanma koşulları da ulus devletin yurttaşlık sınırları yurttaşlara bakışı tarafından belirlenmiştir. Hak sahibi bu topraklarda yaşayan değil öncelikle Türk olandır. Bu nedenle kaynaklardan da öncelikli olarak onlar yararlanır. Türkler arasında da bir hiyerarşi vardır. Eşit, nitelikli, ulaşılabilir sağlık hizmeti öncelikle bu ülkenin asker sivil bürokrasisine verilir. T.C. Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastaneleri bu kesim için tahsis edilmiştir öncelikle. Bunun dışında kalanlar korporatist bir mantıkla başın gittiği bu hastanelere değil ulusun gövdesi olan esnaf-küçük burjuvazi Bağkur, el ve ayakları olan işçiler için de SSK kurularak sağlık ve sosyal güvenlik hakkından kimin nerede yararlanacağının sınırları net olarak çizilmiştir. Bağkur kurulunca devlet hastaneleri Bağkurlulara üniversiteler de memurlara hizmet vermeye başlamıştı. Bir işçinin üniversite hastanesine başvurması sevk ve paket anlaşmalarıyla engellenmişti. Memurlarının tüm sağlık harcamalarını üstlenen devlet SSK'lılara herhangi bir biçimde destek olmak niyetinde değildi.

SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na bağlanarak sistemin tekleşmesine doğru adım atıldığından beri 'memurların sosyal güvenlik kurumu olan emekli sandığına bağlı olanların hizmete ulaşmada zorlanmaya başladıkları, çok sıra bekledikleri', 'üniversitelerin SSK'lilerle dolduğu kimsenin muayene olamadığı' o kadar çok söyleniyor ki. Bir zamanlar dendiği gibi; 'halk plaja akın etti vatandaş denize giremiyor.'

Sağlık ve Sosyal Güvenlik Kanunu değişirken Cumhurbaşkanı ve CHP tarafından yasanın eşitlik maddesine itiraz edildi. Ve Anayasa Mahkemesi devlete hizmet edenlerin bir ayrıcalıklarının olması gerektiği gerekçesiyle yasanın bu maddesini bozdu. AKP hükümeti de eşitliği sağlayan haliyle bir kez daha meclisten geçirmek yerine itiraza göre yasayı yeniledi. Yasa devlet memurlarının ayrıcalıklı olarak sağlık hizmetinden yararlanacağı biçimde çıktı. Eşitlik bir kez daha ayrıcalıklıların lehine bozuldu.

TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ DE IRKÇI

Tabiplerini bile Türk olarak sınıflayan ve bu nedenle yasayla kurulmuş olan Türk Tabipleri Birliği de ırkçı, milliyetçi yaklaşımını devletin bu politikasının izleyicisi olduğunu, yabancı hekimlerin çalışmalarının yasaklanmasını isteyerek gösterdi. Karşı çıkarken öne sürülen ücretlerimizi düşürecek gerekçesi tüm Avrupa'da bugün, o ülkenin etnisinden olmayan işçiler için söyleniyor.

Göçmenlerin sağlık hakkından yararlanması ise ancak son yasa ile sağlanabildi. Ama Türkiye dışından birine sağlık hizmeti sunmak, ne yazık ki çok hoşa giden bir durum değil. İşçi büroları aracılığıyla Türkiye'ye gelenler ise çoğunlukla sosyal güvenlik kapsamında değil. Burada çalışıyorlar, burada yaşıyorlar, burada hastalanıyorlar ama sağlık hizmetinden yararlanamıyorlar. Yararlanmak istediklerinde ücret ödemeleri gerekiyor. Son zamanda Başbakan'ın Ermeni işçiler için söylediği gibi çok iyi koşullarda çalışmamalarına karşın her an sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıyalar. Sağlık hizmetini esirgeyen ırkçılık, milliyetçilik sınır dışı etme tehdidiyle koşullarının düzeltilmesi için mücadele vermelerini de engelliyor. Türkiye işçi sınıfının sendikal örgütleri ise bu işçileri örgütlemek ve sorunlarının çözümü için çaba harcamaktan uzak. Çünkü onlar Türk işçilerinin sendikası. Dışardan gelenler ise ancak kötü çalışma koşullarında daha ucuza çalışmayı kabul ederek onların ekmeğine ortak oldukları gibi, ekmeklerini de küçülten rakipler olarak görülüyorlar.

SAĞLIK YATIRIMLARINDA IRKÇILIK

Milliyetçilik, ırkçılık devletin sağlık yatırımlarından bazılarının yararlanacağını biçimde düzenleniyor. Bu nedenle yatırımlar varoşlardan çok kent merkezlerine oluyor. Aynı biçimde bölgesel olarak bir grubun yerleştiği yerlere de yetersiz kaynak aktarılarak yetersiz yatırımların yapılmasına yol açıyor. Bunun en tipik sonuçlarını da ağlık göstergelerinin bölgeler arsında ortaya çıkan anlamlı farklılıklarda görüyoruz. Hakkari hep en sorunlu; Bilecik, Muğla ise örnek şehirler oluyor.

Türkiye'deki azınlık kapsamındakiler ise ancak kendi kurdukları hastanelerde güvenli biçimde sağlık hizmeti alabiliyorlar. Sağlık hizmetlerinde genel kamu kaynaklarını değil, kendi birikimlerini kullanabiliyorlar. Oysa herkes aynı gelir vergisi uygulamalarına tabii.

IRKÇILIKLA MÜCADELE GEÇMİŞİ DE KAPSAMALI

Irkçılık ve milliyetçilik tarihsel süreç içinde çok muazzam bir servetin kendini üstün ırk olarak ilan eden egemenlerin eline geçmesini sağladı. Modern ulus devlet ve modern yurttaşlık tarih içinde ortaya çıkan bu ezme ve sömürünün sonuçlarına dokunmadan bu zenginliği ırkçılar, milliyetçiler lehine kişi ve ülkelerin mülkü haline getirdi. Bu zenginlik elde edilirken gasp edilen, tüketilen kaynaklar ezilenlere terk edilirken, zenginlik ırkçıların elinde kaldı. Bu nedenle bütün bir kıta-Afrika ve uzak Asya yoksulluk içinde aç ve sağlıksız yaşarken ırkçı ve milliyetçi egemenler bolluğun hastalıkları şişmanlık ve şeker hastalığıyla uğraşıyorlar. Irkçılıkla mücadele bu nedenle de geçmişte yaşananların telafi edilmesini de içermelidir. Bu da dünya zenginliğinin herkesin zenginliği olmasıyla mümkün.

21 Mart Irkçılıkla Mücadele Günü yanı sıra bizim ülkemizde Newroz - Nevruz olarak kutlanıyor. Bunun kutlanmasında da ırkçı bir tutum var. Devlet kendi yurttaşlarının kutladığı Newroz'u değil de Orta Asya'da yaşayan Türk soydaşlarının kutladığı Nevruz'u bir devlet bayramı olarak kutluyor. Bu nedenle Kürt yurttaşların kutladığı Newroz'un coşkusu ve kitlesiyle Devlet erkanının kentin en merkezi parklarında yapılan kutlamalar katılmaları, ateşten atlamaları ve yumurta tokuşturmaları ırkçılığın bir göstergesi oluyor yalnızca. Bu nedenle de Newroz'u kutlamak eşitlik mücadelesine dönüşüyor.

HAZIRLAYAN: Dr. SELMA GÜNGÖR

* * *

Yaşlılık ve Hipertansiyon

Yaşlılık tüm canlılarda yaşanılan biyolojik, psikolojik ve sosyal bir süreçtir. Biyolojik yaşlanma süreci kişiden kişiye değişiklik gösterir. Genetik özellikler, yaşam tarzı, hastalıklar bu yaşlanmada rol oynar. Vücudun çeşitli stres ve değişen koşullara uyumu azalmıştır. Yaşlılar daha sık hastalanmakta, daha çok kronik hastalıklarla yaşamak zorunda kalmaktadırlar.

Yaşla beraber kalp kası atrofiye uğrar ve her bir kasılmada pompalanan kan miktarıda azalır. Kan damarları yapısındaki elastik liflerin kaybından dolayı daha az esnek olurlar. Büyük arterlerde (temiz kan damarları) elastikiyetin azalması nedeniyle kan basıncı yükselir ve böylece hipertansiyon oluşur.

YAŞLILIKTA HİPERTANSİYON ŞEKİLLERİ

Sadece sistolik (büyük tansiyonun) yüksek olması (140mmHg'nın üstünde), buna karşın diastolik (küçük tansiyonun) normal veya düşük kalması (90mmHg'nın altı) pek nadir görülmeyen durumdur. 'İzole Sistolik Hipertansiyon' denilen bu durum, özellikle yaşlılarda karşımıza çıkmaktadır. Bu tip hipertansiyon kansızlık, troid bezinin fazla çalışması gibi bazı nadir nedenlerle ortaya çıkması söz konusu olsa da İzole Sistolik Hipertansiyon hemen daima kalpten çıkan ana atardamarın (aortun) ve onun ana dallarının yaş ve damar sertliğine bağlı olarak sertleşmesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Sertleşen damar duvarı kanın pompalanmasıyla beklendiği oranda esneyip genişleyemeyeceğinden damar içindeki kan basıncı yükselmek zorunda kalmaktadır. Esasında büyük kan basıncı hem kadınlarda hem de erkeklerde yaşla sürekli bir artış gösterme eğilimindeyken, küçük kan basıncı her iki cinsiyette de 55-60 yaşlarından itibaren azalma eğilimi gösterir. Böylece yaşlılarda hipertansiyon sıklıkla sadece büyük tansiyonun yüksekliği şeklinde ortaya çıkar.

65 yaşın üstünde hipertansiyon hastalarının yüzde 60'ı İzole Sistolik Hipertansiyondur.

Diyastolik Hipertansiyon yüzde 12-14'tür. Erkeklerde daha fazladır. Yaş ilerledikçe artar.

Sistolik ve Diastolik Hipertansiyon yüzde 6-8 oranında görülür. Kadınlarda daha fazladır ve yaşla artar.

İzole Diyastolik Hipertansiyon yüzde 5-9 oranındadır. Erkeklerde daha fazladır. Yaş ilerledikçe azalır.

YAŞLILIKTA HİPERTANSİYON YAPAN İKİNCİL NEDENLER

Yaşlılarda damar elastikiyetinin azalmasının yanı sıra renin (böbrek salgısı) seviyesi daha düşüktür ve tuza genç hastalardan daha hassastır.

Bu birincil nedenlerin dışında bazı nedenlerle yaşlılarda hipertansiyon oluşabilmektedir.

Bu nedenler şunlardır;

1- İlaçlar; Kortikosteroidler, Östrojen (hormon) tedavisi, NSAİ (romatizmal ilaçlar), alkol, antihistaminikler (allerji ilaçlar), meyan kökü.

2- Renal nedenler (böbrek nedenleri); Piyelonefrit, Glomerülonefrit gibi böbrek hastalıkları.

3- Endokrin nedenleri (salgı sistemine ait); Cushing hastalığı, hiperparatroidid vb.

4- Nörolojik nedenler.

Bunlardan başka günlük yaşamda bazı alışkanlıklar tüm bireylerde olduğu gibi yaşlılarda da hipertansiyona neden olmaktadır;

  • Tuz

  • Şişmanlık

  • Fizik egzersiz

  • Alkol

    YAŞLILIKTA HİPERTANSİYONUN SONUÇLARI

    Yaşlılarda mortalitenin (ölüm oranı) yüzde 50 ve morbitenin (hastalık oranını) yüzde 70 oranında hipertansiyona bağlı oduğu bilinmektedir.

    Yaşlılarda sistolik kan basıncının izole olarak artması kalp-damar hastalıklarından ölümlere, diyastolik kan basıncının artmasından daha fazla neden olmaktadır.

    Hafif hipertansiyonda 25-34 yaş grubunda inme oranı yüzde 1'den az iken, 65-74 yaş grubunda bu oran yüzde 30'dan daha fazladır.

    Yaşlılarda yüksek tansiyonu indirmenin ölümle sonuçlanmayan felç riskini azalttığı saptanmıştır. Yaşlılarda yüksek tansiyonun indirilmesiyle bilinç ve kavramayla ilgili akıl sağlığının da kontrol altına alınabildiği bildirilmiştir.

    Yapılan çalışma sonuçlarına göre hem büyük hem de küçük kan basıncının yükselmesinin birbirinden bağımsız olarak ve benzer şekilde inme ve kalp krizine bağlı ölüm riskini arttırdığı görülmüştür.

    Sonuç olarak sadece büyük kan basıncı yüksekliği, küçük kan basıncının yüksekliğin kadar olumsuz ve riskli bir durumdur.

    İzole Sistolik Hipertansiyon hastalarında kontrollü ilaçla tedavi çalışmalarında büyük kan basıncının aşagıya çekilmesiyle; inme, kalp krizi, kalp yetmezliği gibi risklerde anlamlı bir azalma sağlanabilmektedir.

    Büyük kan basıncı yüksek, ancak küçük kan basıncı düşük (60mmHg altında) ise bu hastalar özellikle yüksek risk taşıyan bir gruptur.

    Yaşlılarda büyük tansiyonu düşürürken, küçük tansiyon düşük olduğu için daha da düşürme endişesiyle ilaç kullanımında tereddüt etmek gereksiz bir yaklaşımdır. Türk Kardiyoloji Derneği

    HİPERTANSİYONU ÖNLEMEK İÇİN BESLENMEDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

    Her gün tercih edilmesi gereken yiyecekler;

  • Bol miktarda sebze ve meyve

  • Az yağlı süt, yoğurt ve peynir

  • Tam tahıl ve yüksek lifli besinler.

  • Yağsız et ve az yağlı ya da yağsız etle yapılmış yiyecekler.

    Haftada birkaç gün yenilmesi gerekenler yiyecekler;<

  • Nohut, kuru fasulye, mercimek

  • Kuru yemiş, yağsız et ve kümes hayvanları

  • Her hafta en aziki porsiyon balık

    Az tüketilmesi gereken yiyecekler;

  • Doymuş yağlar ve margarinler

  • Şeker

  • Tuz ve sodyum

    Tuz tüketiminde dikkat edilmesi gerekenler;

  • Taze yiyecekler tüketin

  • İşlenmiş yiyecekleri tüketmeden önce besin değerlerini okuyun.

  • Hazır çorbalar, pastalar, konserve sebze ve etler

  • İşlenmiş peynir ve etler

  • Paketlenmiş ya da dondurulmuş ürünler

  • Ketçap, hardal, soya sosu ve salata soslarını mümkün olduğunca az kullanın.

  • Tuzu yemek masasından kaldırın.

  • Yiyeceklerinizi tuz ile değil limon suyu, sirke, taze sarımsak ve baharatla tatlandırınız.

  • Salamura yiyecek tüketimini azaltınız.

  • Kraker, patlamış mısır ve kuru yemişlerden tuzsuz olanı tercih ediniz.

    Dr. TÜLAY ÖZDEMİR
    tulayamed@hotmail.com

  • Hiç yorum yok: