29 Mart 2010 Pazartesi

Tarih okumalarında yalancı şahitlik

Kur'an, adalet çağrısı yaptığı bir çok yerde 'yalancı şahitlik' konusunda sert uyarı yapar. Adaletin tecelli etmesinde hakikatin ortaya çıkması, sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsal sorumluluk gerektirir.

Yalancı şahitlik, bilmediğiniz bir konuda biliyormuş gibi şahitlik yapmanız ya da bildiğinizi saklamanızdır. Tarihte yaşanan olaylarla ilgili gösterilen tepkiler, ne yazık ki topluca işlenen 'yalancı şahitlik' günahına dönüşebilmektedir. Siyasal polemikler ve devletin söylemlerini ne pahasına olursa olsun savunma refleksi, genellikle farkında olmadan yalancı şahitler konumuna düşmemize neden olmaktadır. 1915 yılında Anadolu'da yaşanan olaylar ve Ermeniler konusunda sergilediğimiz tutumu, bir de Kur'an-ı Kerim'in yalancı şahitlik konusundaki uyarısı ekseninden değerlendirelim. Yalancı şahitlik özellikle taraftar tutum alarak gerçeği örtme davranışı olarak tanımlandığında, resmi tarihin bize öğrettikleri bütün bir toplumun yalancı şahitliğe teşvik edilmesine zemin oluşturmaktadır.

Devletler arası ilişkilerde soykırım kelimesi siyasal bir tanımlamadır ve diplomatik anlamları dikkate alınarak kullanılır. Bu literatür üzerinden bir dil geliştirme tartışmasını bir kenara koyup tümüyle sorunu insani boyutu ile ele aldığımızda nasıl bir tablo ile karşı karşıya kalmaktayız? 1915'de kaç Ermeni hayatını kaybetti, kaç kişi insanlık dışı yöntemlerle göçe zorlandı, bütün bu yaşananlarda bizim atalarımızın sorumluluğu var mıydı, gibi soruları önce vicdanımızda cevaplamalıyız. Günahları ile yüzleşmekten kaçan toplumların, gelecekte aynı günahları işlememesinin hiçbir teminatı olamaz. Ermeni komitacılarının Müslüman ahaliye yaptığı zulüm sırf aynı kimliği taşıdığı için bütün Ermenilere zulmedilmesini meşrulaştırabilir mi? Van'daki Ermeni'nin yaptığının faturasını Kütahya'da kine kesmek, Kur'an-ı Kerim'deki 'bir kavme olan düşmanlığınız sizi adaletsizliğe meylettirmesin' uyarısı açısından ne anlam ifade etmektedir?

Toplumsal vicdanın, devletlerarası oyunun ahlak dışı kurallarına endekslenerek etkisiz hale getirilmesi insanlık açısından önemli bir tehlikedir. Bu anlamda başkasının günahları da bizim günahlarımızla yüzleşmekten kaçınmamıza mazeret oluşturamaz. Ne Amerika'nın Kızılderililere ya da Afrika kökenlilere yaptığı zulmü, ne de Avrupalıların Yahudilere yönelik katliamlarını kendi geçmişimizle yüzleşmekten kaçışımıza bahane olarak gösteremeyiz. Her toplum kendi yaptıklarından sorumludur ve kendi günahının hesabını verebilmelidir. Kendi günahının hesabını vermeyenler başkalarının günahının hesabını da soramazlar.

Tarih boyunca Müslümanlara, Türklere, Kürtlere, Alevilere yapılan baskı ve katliamları gün yüzüne çıkarmanın ilk adımı ancak bu şekilde atılabilir. ABD Dış İlişkiler Komitesi'nin aldığı ya da başka ülke parlamentolarının bundan sonra alacağı kararlara karşı profesyonel lobi firmalarına dünyanın parasını ödeyerek belki devletin çıkarlarını savunabileceğimizi sanabiliriz. Ancak atalarını sadece övünme vesilesi ile anan bir topluluk olmaktan çıkmazsak, hiçbir zaman kendi onurumuzu, insan olmamızın en üst değerlerini savunmayı başaramayız.

Ayhan BİLGEN

Hiç yorum yok: