Türkiye’de egemen siyaset ve medyanın Kürt sorunu algısı-PKK
tanımlamaları hep sorunlu olmuştur. Bu sorunlu algılama ve tanımlamanın
kökeni siyasal iktidarlarla kurdukları bağdır. Siyasal iktidar sorunu
nasıl tanmlıyorsa gazete haber ve yorumları Kürt sorunu merkezli
gelişmeleri o yöne çekmeye hizmet eder. Son günlerdeki durumu da
böyledir. Örneğin PKK lideri Abdullah Öcalan’ın siyasal önerileri
karşılık bulunca “BDP, DTK, KCK ve PKK İmralı’dan yönetiliyor”
deniliyor. BDP, DTK, KCK, PKK örgütlerin gelişmlere ilişkin tutum ve
açıklamaları AKP’nin ve devletin hoşuna gitmiyorsa, bu kez “bu örgütler
Öcalan’ı dinlemiyor” denilerek “örgütlerde ayrılık-gayrılık edebiyatı”
piyasaya sürülüyor. AKP’nin, cemaatin ve Ergenekon’a yakın gazetelerin
manşetleri, köşe yazarları hemen yoğun mesaiye giriyor.
Bu süreç Blok ve BDP’nin 12 Haziran seçimleri sonrası Meclis’i boykot etmesi süreci ile başlayan tartışmalar Silvan’daki çatışmanın sonuçları ve Demokratik Özerkliğin ilanı ile doruk noktasına ulaştı. Garip olan şu; Ergenekon ile mücadele ettiğini düşünen Zaman, Star, Yeni Şafak, Sabah vb AKP ve Cemaat basını ile Ergenekoncuları savunan Aydınlık ve Gözcü gazetelerinin manşetleri ve yorumlarında önemli oranda bir ortaklık var. Hatta benzer sözleri manşet yaptılar.
Hatta bugünlerde yürütülen Kürt karşıtı özel yayınlarda medyadaki ortaklık siyasetteki milliyetçi çıkarı da aşıyor.
“Yandaş medya” diye tanımlanan AKP’ye çok yakın basın
ile merkez medya diye tanımlanan hükümete “biraz mesafeli” olanlar aynı
düzeyde birlikteler. Hatta Ergenekon çizgisinde yayın yapanlar ve
Fehtullah Gülen çizgisindeki cemaat basını da aynı manşetleri atıyor.
Mesele Kürt karşıtlığı olunca Türk egemen siyasetindeki ve medyasındaki
bütün ayrım noktaları ortadan kalkıyor. Bir avuç demokrat ve basın
ahlakına sahip gazeteci/yazarı çıkaralım geriye kalanlaran hepsi
Kürtleri linç kampanyasına açık ve örtülü dille destek veriyor. Liberal
görünüp Kürtleri bölmek için kalem kullanan kelle avcısından PKK
uzmanı rapor ve araştırmalar yapan kendine güvenli zatlara kadar uzayıp
giden bir zincir var.
İşin ilginç yanı iki tarafın söylemleri PKK ve Kürtler üzerinden birbirlerini vurmaları. Traji-komik olan siyasal ve idelojik olarak birbirini tamamlayan bu yapılanmaların PKK ve Kürt karşıtlığında birleşirken kendilerini inkar ettikleri gerçek ise, hakikaten incelenmeye değer. 15 Temmuz 2011 tarihli gazete manşetlerinde Yeni Şafak “Kanlı ortaklık” Sözcü gazetesi ise “Kahpe Saldırı ve Utanmadan Özerklik İlan ettiler” Taraf ise “Savaş Konseyi istenyenler var” başlıkları ile PKK ve BDP’yi hedef gösteriyor. Köşe yazı ve yorumlarda da benzerlikler var. Aynı gazeteler KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık’ın açıklamaları için de benzer manşetleri ve yorumları yaptı. Garip olan PKK’yi Ergenekon ile ilişkilendirmeye çalışanların kendileri Ergenekon olmaları. Ergenekon’u birkaç emekli ve görevli subay olarak tanımlayıp, devlete sahip olanların kendi Ergenekonlarını yaratmalarını gizlemeleri de artık anlaşılır değil.
Bütün bu yapılanların anlamı şu; Demokratik Kürt Siyaseti AKP’nin ve devletin irade kırma operasyonuna karşı demokratik siyaset, askeri ve toplumsal alanda bütünlüklü bir direniş ile karşılandı. AKP ise bu direniş karşısında ne yüzde 50’lilik zaferinin çözüm olmazsa nasıl anlamsızlaştığını görünce Milliyetçi Cepheyi oluşturma çabasına girdi. CHP ve MHP’yi yanına alan AKP iktidarı “sil baştan yaparız, strateji değiştireceğiz, Kürt sorunu yoktur PKK vardır” diyerek gelişmelere ayar çekmek istediğini açıkça ortaya koydu.
Yani AKP’nin Kürt meselesinde geliştirdiği yeni taktik şu: Bedeli ne olursa olsun siyasal alanda Kürtler arasında parçalanma yaratılacak. Parçalanma olmasa bile parçalıymış gibi gösterilecek. Bunu da medya üzerinden gerçekleştirecek. Askeri operasyonlar ise devam ettirilecek. Toplumsal alanda milliyetçilik derinleştirilip Kürtlere gözdağı verilecek. Tayyip Erdoğan bu emri medyaya gayet açık bir şekilde verdi. Medya zaten dünden hazırdı. Alışkanlıkları vardı. Ne yazık ki Kürtlerin bütünlüklü duruşu, siyasi, örgütsel ve toplumsal alanda beklenenden daha büyük sonuçlar yaratıyor.
PKK’yi biraz tanıyanların ve bu siyasi geleneği azıcık
yakından takip edenlerin Türk medyasındaki özel savaş yayınlarındaki
yalanlara kimsenin inanmayacağını AKP de, devlet de biliyor. Demokratik
Kürt siyasetinin yürüttüğü politikanın Türkiye’nin klasik siyaset
alışkanlıklarını alt-üst ettiği de düşünüldüğünde yürütülen kampanyanın
AKP ve devlet aleyhine döneceğini yakın gelecekte göreceğiz. Aslolan
hakiki gerçeği, sunulan gerçekten ayrı görmektir.
BAKİ GÜL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder