29 Temmuz 2011 Cuma

Haçlı Seferlerinin Yeni Versiyonu mu?



Acaba Anders Behring Breivik, cezalandırılmayacağını bilseydi daha kaç düzine insan öldürürdü? 22 Temmuz Cuma günü daha önce tahmin bile edemeyeceğimiz trajediye ilişkin merak edilen sorulardan sadece birisi. En önemlisi de Breivik saldırıyı planladı mı? Hangi aşamaların ardından böylesine bir katliama karar verdi?

Brevik, avukatı Geir Lippe’ye Oslo’daki saldırı ve Utoya adasındaki katliamı çok korkunç bulduğunu söylemiş. Fakat aynı zamanda eylemlerinden önce internete attığı manifestoda kendisini şövalye ve kutsal bir savaşçı olarak tanımlıyor. Buradan olayın perde arkasına bakarsak haçlı seferinin yeni bir şekli ortaya çıkabilir. Ancak kimi terörist eylemlerde böyle anlaşılmaz ve kafa bulandıran tanımların da yapıldığını unutmamak gerekir.

İlk haçlı seferleri kilisenin geliştirdiği kutsal şiddet ideolojisiyle yapıldı. Şiddet reva görülmüş, etnik ve dini motiflerle işgaller başlamıştı. 1099 yılındaki Kudüs’ün fethine tanık olan Aguilarlı Raymon, kan gölünü dönmüş şehrin kesilmiş el, ayak ve kafalardan geçilmediğini aktarmıştı. Bu nasıl bir cezalandırma duygusu?

İlk haçlı seferine çıkan şövalyeler, Tanrı’nın Müslümanları ve Ortadoğu’daki halkları cezalandırdığını ve verilen cezayı uygulamak için yollara düştüklerine inanırlardı. Aynı şekilde kendisini kutsal savaşçı gören Breivik de Marksizm ve İslamlaştırmaya karşı kutsal mücadeleden söz ediyor. Her ne kadar Marksizm ve İslam birbirine zıt olsalar da, Brevik’in hedefinde iki ideoloji var; madalyanın iki yüzü gibi.

Peki neden Utaya adasındaki gençlik kampı asıl hedefti? Brevik’in bu konuda mantıklı bir cevabı var; Çünkü kamp hükümetteki partinin en radikal gençlik hareketine ev sahipliği yapıyordu. Breivik, Marksizm’in Norveç siyasetini etkilendiğine inanıyor. Aynı şekilde İşçi Partisi’nin değişik gruplara tolerans tanıdığını ve çok kültürlü bir toplumu yaratma çabası içinde olduğunu düşünüyor. Marksizm ve İslam tehlikesine karşı toplumu korumak adına hedef olanlar ise Utaya’daki genç politikacılar.

Diğer taraftan Breivik, modern İslam tarihinin en önemli teorisyenlerinden Seyyid Qutib’a dikkat çekiyor. Böyle alimler, İslam toplumunu koruma adına terör saldırılarından yanalar. Hatta İslam dininin varlığı için bütün yöntemleri reva görüyorlar. İşte burada terör eylemlerinin fikir babası radikal İslamcılar ile Breivik’i nasıl ayrıştıracağız? Oklahoma, New York, Madrid, Londra’nın Oslo ve Utaya’dan farkı nedir?

Daha önceki teröristler, eylemlerini İslam adına yaptıklarını söylediler. Breivik de Hıristiyanlıktan ve kutsal savaştan söz ediyor. Durum çok ciddi, burada hataya düşmemek gerekir. Müslümanlar 11 Eylül saldırılarından uzak durdurdular, eylemlerin İslam adına olmadığına dikkat çektiler. Benzer bir şeyi Hıristiyan örgütler ve liderler de yapmalı, bu terör eylemini Hıristiyanlıktan uzak tutmaya çalışmalılar.

Oslo ile Utaya’da trajediden hemen sonra Hıristiyan din adamları kurbanlar ve yakınlarının yanında oldular. Bu ilk ve önemli bir adımdı, böyle girişimlerin devamı gelmeli, olay Hıristiyanlıkla bağdaştırılmamalı.

Hıristiyanlar bunu neden yapmalı? Üç nedenini sıralayabilirim. Birincisi; Müslüman din adamları, birçok kez İslam motifli terörü sert şekilde kınadılar, böyle eylemlerin dinlerinde yeri olmadığını özellikle dile getirdiler. Aynı şekilde Hıristiyan liderler de haçlı seferleri gerçeğiyle yüzleşmeliler, buna karşı çıkmalılar.

İkincisi; Breivik gibi çok sayıda Hıristiyan’ın olması korkunç bir durum. Ben kendim değişik internet sitelerinde Breivik gibilerine rastladım. Üçüncüsü; Breivik’in savunduğu ideoloji ayrıntılı bir şekilde analiz edilmeli. Tabi eğer kurban olmak istemiyorsak, tüm bunları yapmalıyız.

* Bu yazı Norveç’in yüksek tirajlı gazetelerinden Aftenbladet’tan Perwer Yaş çevirdi.

Hiç yorum yok: